İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - 3ng1n

Sayfa: 1 ... 4 5 [6] 7 8 ... 18
76
Türk bilim adamları, antikanserojen özelliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanan siyah üzümün kanser hastalarında destekleyici tedavide kullanılması için proje yürütecek.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü ile Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı'nın ortaklaşa yürüteceği projenin başarıya ulaşması halinde hastalar yüksek fiyata aldıkları ithal ürünü çok ucuza edinebilecek.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan, dünyada ve Türkiye'de artış gösteren lösemi, lenfoma ve myeloma gibi hastalıklara yönelik tedavilerde büyük gelişme olmasına rağmen olumlu sonuç alınamayan vakalar da bulunduğunu söyledi.

Yıllardır ''Kemoterapinin yanı sıra destekleyici bir ürün alıp alamayacakları''nı soran hastalarına bununla ilgili bilimsel yayınlar az olduğu için çekingen yanıtlar verdiğini anlatan İlhan, bazı hastalarının ithal edilen pahalı ürünlerden kullandıklarını ifade etti. İlhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Son yıllarda siyah üzümün kabuğunda bulunan resveratrol adı verilen doğal antibiyotiğin lösemi hastalarında etkili olduğuna ilişkin araştırmalar yayımlandı. Bununla ilgili bir çalışma 33. Ulusal Hematoloji Kongresinde ikincilik ödülü aldı. Nature gibi dünyanın belli başlı dergilerinde bu maddenin kanser hücrelerine karşı etkili olduğu gösterildi ve çalışma çok hızlı ilerliyor. Hatta KML türü kanserli hastalarda çok etkin olan Glivec ilacına direnci olanlarda bile bu maddenin etkili olduğu ortaya çıktı. Yürüteceğimiz bu sosyal sorumluluk projesiyle önce Ziraat Fakültesi'ndeki araştırmacılar tarafından resveratrolun ülkede yetişen siyah üzümlerdeki oranı belirlenip ıslah çalışmaları yapılacak. Projenin ikinci aşamasında ise tıp fakültemizin hematoloji bilim dalında önce hayvan, sonra da insan deneyleriyle bu maddenin hastalar üzerindeki etkinliği belirlenecek. Proje başarıya ulaşırsa hastalar bu ürünlere çok daha ucuza ulaşabilecek.''

''Ürünün kemoterapi gören hastalarda etkili olup olmadığı'' sorusu üzerine de İlhan, bazı bilim adamlarının kemoterapiden sonra değerlerinde düşme olan trombosit ve lökositlerin toparlanmasında bu maddenin etkili olduğunu gösteren çalışmalar ortaya koyduklarını bildirdi. İlhan, ''Literatüre geçen çok başarılı sonuçlar var. Kemoterapide dirençli olgularda bile işe yaradığı görülmüş'' şeklinde konuştu.

Antikanserojen etkisi olan bu maddenin bir alternatif tedavi değil, ilaçla beraber alınması gereken tamamlayıcı bir ürün olduğunu vurgulayan İlhan, ''Lösemi ve lenfoma tedavisinde, kemoterapinin etkisinin artırılması ya da yan etkilerinin azaltılması için kullanılabilecek. Ama bunun için öncelikle projemizin sonuçlanması gerekir'' dedi.


-RESVERATROLUN ANTİKANSEROJEN VE ANTİMUTAJEN ÖZELLİĞİ-


Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Söylemezoğlu da siyah üzümün soğuk hava koşulları, mantar enfeksiyonları gibi etkenlere bağlı olarak kendini korumak için ürettiği resveratrolun, antikanserojen ve antimutajen özelliği bulunduğunu söyledi.

Bu maddenin siyah üzüm çeşitlerinde yoğun olarak bulunduğunu anlatan Söylemezoğlu, araştırma kapsamında, asmanın gen merkezi olan Türkiye'de yetiştirilen üzüm çeşitlerinde bu maddenin düzeyinin belirleneceğini kaydetti.

Söylemezoğlu, çalışma kapsamında üzümün çekirdeği, kabuğu ve salkım sapının yanı sıra şarap ve pekmez gibi bu meyveden üretilen ürünlerdeki resveratrol düzeyine de bakacaklarını bildirdi.

Üzüm suyu ve kuru üzüm gibi besinlerdeki resveratrol oranını da araştıracaklarını belirten Söylemezoğlu, ''Bu araştırma, hem kültür çeşitlerinde hem yabani tipteki asmalarda hem de Amerikan türlerinde yürütülecek'' diye konuştu.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak ise projeyi TÜBİTAK, DPT ve diğer ilgili kuruluşların desteğiyle yürütmeyi planladıklarını söyledi.

77
Bilim Haberleri / Ynt: Bir yıl ölü kaldı
« : Haziran 22, 2009, 03:09:35 ÖS »
onemli degil  :)

78
Bilim Haberleri / Ynt: Kablosuz modem bebeklere zararlı
« : Haziran 22, 2009, 03:00:20 ÖS »
bnde duymustum ama ozelikle ayni odada kalininca ilerleyen zamanda beyinde daha fazla zararli oluyormus  :)

79
Bilim Haberleri / Kuzey kutbuna ilginç yolculuk
« : Haziran 21, 2009, 05:32:04 ÖS »
İngiliz kaşif şimdiye kadar kimsenin yapmadığı bir şeyi gerçekleştirmek için kutba gidiyor.

İngiliz kaşif Pen Hadox, Kuzey Kutbu'nun kalınlığını en doğru şekilde ölçmek üzere bugün bölgeye hareket ediyor.

Kuzey Kutbu'na 2003 yılında Kanada'dan tek başına ve hiçbir yardım almadan giden ilk insan olan Hadow ile arkadaşları Ann Daniels ve fotoğrafçı Martin Hartley, seyahatlerine hazırlanacakları Kuzey Kanada'ya gitmek üzere bugün Londra'nın Heathrow Havaalanından hareket edecek.

1100 kilometre mesafeyi aşmak üzere 27 Şubatta Kanada Arktik bölgesinden hareket edecek ekibin her mensubu, 100 kilo ağırlığında bilimsel malzeme ve teçhizatla yüklü bir kızak çekecek. Ekibin Mayıs sonunda Kuzey Kutup noktasına ulaşması bekleniyor.

Atmosfer ve kutup buzulundan verileri ve özellikle buzulun kalınlığını her 10 santimetrede bir ölçen bir radarla bilgi toplamayı hedefleyen ekibin analizleriyle ilgili ilk sonuçların Eylülde açıklanması öngörülüyor. Şimdilik, Kutup buzulunun 5 ila 100 yılda eriyeceği tahmini yürütülüyor.


Timeturk

80
Bilim Haberleri / Yumurta Bir Kez Daha Aklandı
« : Haziran 21, 2009, 05:30:30 ÖS »
Bilim adamları, kolesterolü yükselttiği öne sürülen yumurtayı bir kez daha akladı.

Yeni araştırma, yumurta tüketiminin azaltılmasının kolesterolü pek düşürmediğini ortaya koydu.

Surrey Üniversitesi'nden bir ekip, araştırmalarının, çoğu insanın, sağlığına zarar verme korkusu taşımadan istediği kadar yumurta yiyebileceğini gösterdiğini söyledi.

Yumurtayla ilgili yapılan diğer araştırmaları inceleyen bilim adamları, haftada üçten fazla yumurtanın sağlık için zararlı olduğu düşüncesinin hala yaygın olduğunu belirttiler. Bilim adamları, ancak bunun modası geçmiş verilere dayanan bir yanlış anlama olduğunu bildirdiler.

İngiliz Beslenme Vakfı'nın yayın organında yayımlanan araştırmada, doymuş yağ tüketiminin sağlık sorununa yol açması ihtimalinin daha fazla olduğu kaydedildi.

Prof. Bruce Griffin, yumurtanın sağlıklı beslenmenin önemli bir parçasını oluşturduğunu belirterek "Yumurta tüketimini kolesterol ve kalp hastalıklarıyla bağlantılandıran kökleşmiş yanlış düşüncenin düzeltilmesi gerekiyor" dedi.

Griffin halka, beslenmede yumurta sayısını azaltmasına gerek olmadığı, tam tersine "doğanın bu en besleyici gıdalarından birini rahatlıkla beslenmesine dahil edebileceği" tavsiyesinde bulundu

81
Bilim Haberleri / 40 bin gezegende akıllı yaşam gelişebilir
« : Haziran 21, 2009, 05:30:02 ÖS »
Samanyolu'nun ortasına yakın bir konumda, Dünya'dan 20 bin ışık yılı uzakta olan bu gezegen, en az bizim kadar akıllı yaşam formlarına ev sahipliği yapabilir.



Mars’ta yaşam avı devam ederken bilim insanları galaksinin ücra köşelerinde daha akıllı yaşam formları gelişebileceğini düşünüyor.


İSTANBUL - Araştırmacılar galaksimizde bulunan 37 bin 964 gezegenin en az bizim kadar akıllı yaşam formlarına evsahipliği yapabileceğini hesapladı.

Astrofizik uzmanı Duncan Forgan tarafından geliştirilen bir bilgisayar yazılımı bilinen 330 gezegenden topladığı veriler ışığında yaşam için elverişli olabilecek gezegenleri hesapladı.

Samanyolu galaksisinde bulunan gezegenlerin sıcaklık, su ve mineral zenginliği gibi değişkenler gözetilerek incelenmesi sonucunda üç senaryo göz edilerek hesaplamalar yapılduı. Birinci senaryoda hem yaşamın hem de evrimin zor olacağı bir algoritma yaratan yazılım, buna göre 361 gezegenin yaşama olanak tanıyabileceğini hesapladı. İkinci senaryoda yaşamın başlaması zor olsa da, evrime imkan tanıyabilecek bir algoritma kullanan yazılım bu sayıyı 31 bin 513’e çıkardı. Üçüncü senaryoya göre yaşamın gezegenler arası göktaşlarıyla taşınabileceği varsayımına dayanan bir algoritma kullanan yazılım bu sayının 38 bine yaklaştığını gösterdi.

Hesaplamanın tek hücreli yaşam formlarından daha ziyade analog organları olan ve bilinç sahibi yaşam formlarını yaratmak için gerekli olan koşulları araştırdığını belirten bilim insanları, en zor koşullarda bile 361 gezegenin zaman içinde akıllı yaşam formlarına ev sahipliği yapabileceğini, akıllı uzaylılarla insan ırkının iletişim kurmasının 300 ve 400 yıl gibi bir süre alabileceğini belitiyorlar.

82
Bilim Haberleri / "Kelebek Kanadından Öğreniyoruz"
« : Haziran 21, 2009, 05:27:01 ÖS »
Güneş enerjisini kelebek kanadından öğreniyoruz.

Bilimadamları güneş enerjisi alanında çalışmalara tüm hızıyla devam ederken son olarak kelebeklerle ilgili ilginç bulgulara ulaştılar. Güneş panellerinin güneş ışıklarını nasıl daha verimli kullanabileceği konusuna kafa yoran bilimadamları kelebeklerin zaten bu yöntemleri kullandığını keşfettiler. Kelebeklerin kanatlarının güneş ışığından enerji ürettiğini gören bilimadamları şimdi aynı yöntemi kullanarak güneş ışıklarından çok daha fazla enerji üretmeyi düşünüyorlar.

83
Bilim Haberleri / Gözlerimiz
« : Haziran 21, 2009, 05:23:33 ÖS »
Bilim adamları, gözlerin mütemadiyen hareket etmesinin nedeninin kör olmayı engellemek olabileceğini bildirdiler.


Gözdeki belli belirsiz kısa ve hızlı hareketler, sürekli bakmanın imkansız olduğunu gösteriyor. Sabit duran bir objeye gözlerimizi sabitlediğimizde bile gözler harekete devam ediyor.

Daily Mail'deki habere göre, California'daki Salk Enstitüsünce yapılan araştırmada, beyinde göz hareketlerinden sorumlu "komuta merkezi"nde inceleme yapıldı.

Science dergisinde yayınlanan araştırmada, bu hareketlerin, beynin gazete sütunlarını tararken veya hareket eden bir objeyi takip ederken kullanılan aynı bölge tarafından aktif olarak kontrol edildiği belirlendi.

Daha önce, göz hareketlerinin sinir sinyallerinin arızi sonucu olduğu düşünülüyordu.

Bilim adamları, göz hareketlerinin retina üzerindeki, aksi halde kaybolacak görüntüleri "canlandırarak" hayati bir görev yaptığını, normal bir görüş sağlamak için bu kısa ve hızlı göz hareketlerinin zaruri olduğunu belirttiler.

84
Bilim Haberleri / Yıldırımın insan üstüne düşme olasılığı
« : Haziran 21, 2009, 05:22:56 ÖS »
Yağışlı günlerde oldukça sık görülen ve çoğunlukla buluttan yere doğru oluştuğu zannedilen yıldırımın 600 binde bir insana çarptığı ve bilinenin aksine çoğu kez yerden buluta doğru oluştuğu kaydedildi.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre yıldırım, bulut ile yer arasındaki yüksek gerilimli bir elektrik boşalması sonucu meydana geliyor. Bulutla yer arasında potansiyel farkının artarak belli bir seviyeyi geçtiği zamanlarda bulut ile yer arasında iletken bir kanal oluşuyor ve bu kanaldan elektrik boşalımı oluyor. Yıldırım, bulut ve yer arasındaki elektrik yüklerinin durumuna göre bazen buluttan yere, bazense yerden buluta doğru gerçekleşiyor.

Yıldırımın yıkıcı etkisinin düştüğü yerdeki havayı 15 bin dereceye kadar ısıtması olduğu belirtilirken, bir insana yıldırım çarpma olasılığının 600 binde bir olduğu ve çarpılan kişiye dokunmada bir sakınca olmadığı ifade ediliyor.

YILDIRIMDAN KORUNMA YOLLARI
İnternet sitesinde yer alan bilgilere göre yüksek binalar, ağaçlar ve metal eşyalar yıldırım oluşumunu tetikliyor. Yıldırımdan korunmak için yüksek binalar ve yapılarda mutlaka paratoner kullanılması, yıldırım riski olan havalarda ağaç, bayrak ve telefon direği gibi yerlerden, metal eşyalardan uzak durulması gerekiyor. Otomobillerin lastiklerinin yalıtkan olması nedeniyle otomobil içlerinin ise güvenli olduğu ifade ediliyor. Açık arazide yere çömelerek oturulması, şemsiye gibi metal içeren nesnelerin kullanılmaması ve açık arazide gruplar halinde durulmaması gerektiği kaydedilirken, elektrikli eşyaların mutlaka fişten çekilmesinin önemine dikkat çekiliyor.

85
Bilim Haberleri / Dünyanın en küçük nano-robotu üretildi
« : Haziran 21, 2009, 05:18:25 ÖS »
Amerikalı ve Çinli bilim adamları, insan vücudundaki molekülleri işleyen dünyanın en küçük iki kollu nano-robotunu üretti.

İnternetteki Machineslikeus.com sitesindeki habere göre, ABD'deki New York ve Çin'deki Nanjing üniversitelerindeki bilim adamlarının geliştirdiği robot 150 x 50 x 8 nanometre boyutlarında. Bir nanometre, bir milimetrenin milyonda biri uzunluğunda. Eğer elma bir nanometre uzunluğunda olsaydı, normal bir elmanın boyutu yerküreden daha büyük olurdu.

New York Üniversitesi Kimya Profesörü Nadrian Seeman, "Nanoteknoloji, gözle görülmesi imkansız moleküleri ve atomik zerrecikleri istediğimiz yerden alıp, istediğimiz yere yerleştirme imkanı sağlıyor" dedi. Seeman, programlanabilen bu robotun, araştırmacılara DNA'ya 'benzeri görülmemiş bir ölçekte' müdahale etme imkânı tanıdığını ifade ediyor.

Kollarını bir silah olarak kullanan robot, DNA origamisi içerisine yerleştiriliyor ve istenilen şekilde bir DNA oluşturulması için müdahale ediyor. Üretilen şekillerin çapı 100 nanometre'ye kadar yükseltilebiliyor. Robotun işleyişinin ardından üretilen yeni şekiller 8 kat daha geniş ve 3 kat daha karışık hale gelebiliyor. Bu sayede yeni DNA yapıları oluşturulabiliyor.

İleri teknoloji ürünü robotun bilgi taşımada kullanılan yeni sentetik fiber üretiminde de kullanılabileceği belirtiliyor. Bilimadamları, robotun yüzde 100'lük bir doğruluk oranıyla çalışabildiğini ifade ediyor. İki üniversitenin bu ortak çalışması, Nature ıÜüNanotechnology dergisinde yayımlandı.

86
Bilim Haberleri / Bilim dünyasını şaşkına çeviren keşif
« : Haziran 21, 2009, 05:09:14 ÖS »
Bilim insanları Antartika ve Arktik denizlerinde yaşayan 235 yeni canlı türü keşfetti.Uzmanlar iki farklı kutupta aynı canlıların yaşamasının sırrını çözmeye çalışıyor...

Uluslararası ‘The Census of Marine Life’ (Denizlerin Nüfus Sayımı) adlı bilimsel örgüt, Kuzey ve Güney Kutbu’nda 235 yeni canlı türü buldu. Uzmanlar Antarktika ve Arktik Denizleri’nin arasında 2 bin 500 kilometrelik bir mesafe olmasına rağmen bulunan canlı türlerinin iki tarafta da yaşamasının şaşırtıcı olduğunu söyledi.

NEDEN BUZUL ÇAĞI MI?

Örgüt başkanı Ron O’Dor, Antartkita ve Arktik denizleri sandığımızdan çok daha fazla birbirine benziyor dedi. Ron O’Dor bu canlıların Buzul Çağı’nda birbirlerinden ayrılarak iki kutba savrulmuş olabileceklerini söyledi. Yeni bulunan yaşam formları ‘dünyanın sonu’ndaki yaşam çeşitliliğinin sanılandan daha fazla olduğunu gösteriyor.

Uzmanlar şimdi dünyanın iki farklı ucunda aynı canlıların nasıl yaşadığını araştırıyor. Güney Kutbu’nda toplan 7 bin 500, Kuzey Kutbu’nda ise 5 bin 500 canlı yaşıyor.

87
Bilim Haberleri / Hem ot hem et yiyen dinozor fosili
« : Haziran 21, 2009, 05:04:44 ÖS »
Bir kayıp halka bulundu iddiası daha. Arjantin'in kuzeybatısındaki Ischigualasto-Vallee de la Lune parkında, hem et hem de ot yiyen bir dinozora ait kalıntılar bulunduğu ileri sürüldü.

Etoburlarla otoburlar arasındaki bağlantının kayıp halkasını oluşturduğu iddia edilen fosil haberinin duyurum tarzı kafalarda soru işaretleri oluşturdu.

San Juan Doğal Bilimler Müzesi Müdürü Oscar Alcober, dinozorların 228 milyon yıl önce yaşamış olduğu bölgedeki keşifle ilgili açıklamasında, ''bu hem ot hem de et yiyen bir dinozor, yani etobur dinozorlarla otobur dinozorlar arasındaki kayıp halka, dinozorlar tarihi için çok önemli bir parça'' dedi.

Amerikan bilim dergisi Plos One'ın internet sitesinden de yayımlanan keşfin 2006'da yapıldığı belirtilirken, Alcober, ''bu keşfi bilim toplumunun desteğini alabilmek için bu şekilde duyurmaya karar verdik'' dedi.

Dünyanın en büyük otobur dinozoru 1989'da Arjantin'in güneybatısındaki Neuquen eyaletinde bulunmuş ve ''Argentinosaurus Huinculensis'' olarak adlandırılmış, dünyanın en büyük otobur dinozoru da aynı eyalette 1993'te bulunmuş ve ''Giganotosaurus Carolinii'' adıyla tanımlanmıştı.

Kayıp halkaya da, Yunancada hem et hem ot yiyen anlamındaki ''panphagia'' ile birinci anlamına gelen ''protos'' kelimelerinin birleştirilmesiyle ''Panphagia Protos'' adı verildiğini belirten Alcober, ''Panphagia Protos''un çene yapısını incelediklerinde daha güçsüz olduğunu ve e oburların çene yapısı gibi olmadığını gördüklerini söyledi.

Alcober, bilim adamlarının dinozorun iskeletinin yüzde 45'ini bulabildiğini ve bulunan parçalar arasında dev canlının vücudunun her yerine ait örneklerin yer almasının da bilgi bakımından bir zenginlik oluşturduğunu, iskeletin yeniden yapılmasını kolaylaştırdığını da iddialarına ekledi

88
Bilim Haberleri / Bir yıl ölü kaldı
« : Haziran 21, 2009, 04:53:51 ÖS »
Gezegenler arası uzun süreli yolculuklar sırasında uzayın bitkiler ve canlılar üzerinde oluşabilecek etkilerini inceleyen bilim adamları, bu araştırmaları sonucunda Afrika sivrisineğinin uzayda canlı kalabildiğini saptadı...

Novosti ajansının haberine göre, Rusya Tıbbi ve Biyolojik Araştırmalar Enstitüsü bilim adamları, Japon meslektaşlarıyla birlikte "Mars'a İnsan Yolculuğu" projesi çerçevesinde yaptıkları araştırmalarda, biyolojik nesnelerin uzayda yaşama olasılıklarını inceledi.

Rusya Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı Anatoli Grigorev, Afrika sivrisineğinin larvasının, uzay istasyonunun dış kaplamasında bir buçuk yıl, beslenmeden ve eksi 150 derece ile artı 60 derece arasındaki yüksek sıcaklık değişimlerinden etkilenmeden canlı kalmayı başardığını belirtti.

Araştırma süresince uzayda "uyuyakalan" sivri sineğin dünyaya döndükten sonra canlanmasını izleyen bilim adamları, kısa ömürlü olan Afrika sivrisinek larvalarının, canlı kalmak için elverişsiz ortamlarda "kriptobiyoz" (bütün hayati fonksiyonlarını durdurma) durumuna geçerek, bütün fonksiyonlarını dondurduğunu gözlemledi.

Sivrisinek larvalarının DNA'sını inceleyen bilim adamları, bu canlının 30-40 dakikalık sürede bile hayat fonksiyonlarını sınırsız kez dondurup canlandırma yetisine sahip olduğunu saptadı.

Haberde, Rus ve Japon bilim adamlarının bitki ve canlı organizmaların uzayda yaşama koşullarının incelendiği "Biorisyu" araştırmasında asıl amaçlarının organizmaların "kriptobiyoz" sürecine geçiş mekanizmalarını saptamak olduğu kaydedildi.

89
Bilim Haberleri / Plastikler tarlada yetişecek!
« : Haziran 21, 2009, 04:52:13 ÖS »
ABD'li bilim adamlari, bitkiden plastik elde etmeyi basardilar.

Bilim adamlarinin cevre icin bir donum noktasi olan bu arastirmasi sayesinde, gelecekte kullandigimiz plastikler tarlada yetisecek.

ABD Missouri Universitesi'nde yapilan calisma, kirlilik yaratmayan, yenilenebilir plastiklerin, petrol bazli bazi plastiklerin yerini alabilecegini ortaya koydu. Missouri Universitesi Disiplinlerarasi Bitki Grubu (MU Interdisciplinary Plant Group) Biyokimya Docenti Brian Mooney, bitkilerden plastik elde etmenin yeni bir fikir olmadigini belirterek, "Bitki nisastasindan ve soya proteininden yapilmis plastik, petrol bazli plastiklere alternatif olarak kullanildi. Su an yeni ve heyecan verici olan ise plastik yetistirmek icin bitkilerin kullanilma fikri" dedi.

Missouri Universitesi bilim adamlari, cok sayida molekuler teknik kullanarak uc bakteri enzimini model bitkisi, Arabidopsis Thaliana'nin icerisine uyguladilar. Bitkiden iki adet enzimi birlestirdiklerinde organik bir polimer urettiler. Polyhdroxybutyrate-co-polyhydroxyvalerate veya PHBV olarak bilinen bu polimer; market posetleri, soda siseleri, tek kullanimlik jiletler ve catal bicak takimlari gibi pek cok urunu uretmek icin kullanilabilen esnek ve sekil alabilen bir plastik. Ustelik bu plastik, cevreye atilsa bile dogal yollarla su ve karbondioksite ayrisabiliyor.

Ayni zamanda Missouri Universitesi, Christopher S. Bond Life Sciences Center'da, Charles Gehrke Proteomics Center'in da Mudur Yardimcisi olan Money, arastirma ile ilgili olarak, "Bu enzimin PHBV uretmek icin bitkinin en uygun yeri olarak tanimlanmis olan kloroplasta donusmesi icin bitkileri basarili bir sekilde degistirmis bulunuyoruz" aciklamasini yapti. Bir sonraki asamanin, bu teknigin, bir tur bitki olan 'switchgrass" gibi gercek bitkilerde ise yarayip yaramadigini gormek olacagini belirten Brian Mooney, St. Louis Donal Danforth Bitki Bilim Merkezi'nde ve cevresel teknoloji sirketi Metabolix Inc. Cambridge'te bilim adamlari ile gorusmeler gerceklestirdiklerini de soyledi.

Missouri Universitesi arastirmacilari, buluslarinin geleceginden umutlu. Plastik yetistirmek icin bitkilerin kullanilmasi, cevre acisindan da olumlu sonuclar doguracak. "Yesil" plastikler, karbon ayak izlerini azaltabilecek. Gunluk yasantimizi surdururken, dunyada biraktigimiz iz, cevreye verdigimiz zarar olarak tanimlanabilecek karbon ayak izi, direkt ve dolayli olarak cevreye ne kadar karbondioksit salinmasina sebep oldugumuzu olcuyor. Kuresel isinmanin en buyuk sebebi olarak karbondioksit salinimi gosteriliyor. Gelecekte plastiklerin tarlada bitki olarak yetisebilmesi, petrole olan bagimliligi da azaltacak ve ciftciler icin yepyeni bir ihrac urunu olabilecek.

Turk Plastik Sanayicileri Arastirma, Gelistirme ve Egitim Vakfi (PAGEV) Baskani Selcuk Aksoy, gelecege yonelik bu tarz arastirmalarin, petrol bazli plastiklere alternatif yarattigini soyleyerek, plastigin sundugu avantajlar nedeniyle ilerleyen yillarda da hayatimizdaki yerini ve onemini koruyacagini belirtti.

Aksoy, "21. yuzyilin malzemesi plastikten vazgecmek imkansiz. Gunluk yasamimizdaki pek cok kritik noktada plastik var ve bu arastirmalar plastigin, yeni teknolojiler sayesinde bambaska boyutlarda karsimiza cikacaginin bir gostergesi" dedi.

90
Bilim Haberleri / Türk bilim adamlarının büyük buluşu
« : Haziran 21, 2009, 04:49:46 ÖS »
Türk bilim adamları, günümüzde kesin tedavisi olmayan ve her yüz kişide bir görülen şizofreniye, beyinden fazla miktarda salgılanan ''agmatin'' adlı kimyasalın neden olduğunu kanıtladı.

Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Albay Prof. Dr. Tayfun Uzbay ve ekibi, yüksek dozda agmatin verilen farelerde şizofreninin modellendiğini ve hastalığın tedavisinde kullanılan mevcut ilaçların bu modelde hiçbir şekilde iyileşmeyi sağlamadığını belirledi.

Araştırmacılar, ABD'de tarım alanında kullanılan 3 maddenin yeni bir tedavi yöntemi olarak şizofrenide kullanılabileceğini ortaya koydu.
Bilim adamları, tıp literatürüne giren ve patent alan araştırma kapsamında, şizofreniye neden olduğu saptanan maddenin kanda tahlil edilip edilemeyeceğine ilişkin yeni bir çalışmaya da imza attı.
GATA Ocak 2009 Haber Bülteni'nde, ''çalışmanın TÜBİTAK destekli olduğu ve patent alınmasının ardından araştırma sonuçlarının 'European Neuropsychopparmacology ve Journol of Psychopharmacology' isimli dergilerde yayına kabul edildiği'' belirtildi.

ŞİZOFRENLERDE REALİZASYON YAPILAMIYOR

Uzmanlardan alınan bilgiye göre, hezeyanlar ve paranoid düşüncelerle kendini gösteren şizofreni, dışardan gelen uyarılar beyinde realize edilemediği ya da yanlış kodlandığı için, kişi konuya ilişkin doğru bir değerlendirme yapamıyor.

Sağlıklı kişilerde iletişim esnasında kurulan sözlü ya da davranışsal uyarılar, beynin içindeki duygu ve düşünceleri yönlendiren kısımda realize ediliyor ve sinir ağları aracılığıyla beyin kabuğuna iletilerek uygulamaya sokuluyor. Sistem doğru işlemediğinde, uyarı dış katmana hatalı gidiyor ve realizasyon yapılamıyor. Bu nedenle şizofreni hastası ''Bana bakıyor, benimle ilgili planları var ya da beni öldürmek istiyor...'' gibi düşünceler içine giriyor. Bu durumun, ağırlaşması halinde de kişi gerçekte var olmayan kişilerle konuşmaya başlıyor, kendini çeşitli hayallere inandırıyor ve hezeyanlar içine giriyor.

Şizofreni tedavisinde günümüzde kullanılan ilaçlar ise bunları dengeliyor ancak kesin iyileşme sağlamıyor. Hepsinden önemlisi hastalığın nedeni tam olarak bilinmediğinden, kullanılan ilaçların etkisi kişiden kişiye değişebiliyor. Bilim adamlarının öngörüsüne göre, ilaçlar ya bu semptomları bastırıyor ya da onarıyor. Vakaların çoğunda ya ömür boyu ilaca bağımlılık ortaya çıkıyor ya da ilaca rağmen semptomlar devam ediyor. Özellikle hezeyan dönemlerinde intihar oranlarının oldukça yüksek olduğu belirlenen şizofreni hastaları, bu dönemde yakın çevresine de zarar verebiliyor.

PROJE BAŞLATILDI

Çalışmaya imza atan GATA Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Albay Prof. Dr. Uzbay başkanlığında Doç. Dr. Gökhan Göktalay, uzman Dr. Hakan Kayır ile uzman Dr. Murat Yıldırım, alkol-nikotin-eroin gibi maddelerin etkilerini deney hayvanları üzerinde araştırıyor.

Araştırmacılar, yaptıkları çalışmalarla madde bağımlısı yapılan farelerle şizofreni hastalığı arasındaki ilişkiyi ele aldı ve ''Alkol ve madde bağımlılığı ile şizofreninin nörobiyolojik temellerinin araştırılması'' adlı projeyi başlattı.
Projede, araştırmacılar madde bağımlısı yapılan hayvanlarla, şizofreni modellenen hayvanların beyinlerindeki ortaklıkları ve ilaçların madde bağımlılığı tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağını, madde bağımlılığı yapan bazı maddelerin de şizofreniyi tedavi edip edemediğini inceledi.

KİMYASAL MADDE VERİLEN FARELER ŞİZOFREN OLDU

Proje kapsamında GATA'lı araştırmacılar, 5 yıl süren araştırmaları sonunda şizofreni modellenen fareler üzerinde yaptıkları incelemelerde önemli bulgulara ulaştı.

Çalışmada laboratuvar ortamında alkolik yapılan farelere ayrı ayrı deneylerde şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar ve beyinden salgılanan ''agmatin'' isimli kimyasal bir madde veriliyor.

Araştırmacılar, deneylerde yüksek dozda agmatin verilen hayvanlarda, şiddetli şizofreni belirtilerini saptadı. Farelerde, şizofreni ilaçları verildiğinde de iyileşme sağlanamadığını ortaya koyan araştırmacılar, agmatinin şizofreni yapabilecek önemli bir etken olduğunu saptadı.
Türk araştırmacılar, bu durumun kullanılan şizofreni ilaçlarında tam başarı elde edilememesinin nedeni olabileceğini de ortaya koydu.
Prof. Dr. Uzbay ve arkadaşları ayrıca agmatin oluşumunu engelleyen ve halen ABD'de tarımda parazit ve mantar öldürücü olarak kullanılan üç kimyasal maddenin veya buna benzer kimyasalların toksisite değerlendirmeleri yapıldıktan sonra şizofreninin tedavi edilmesinde denenebileceğini de öngördü.

Bu kapsamda Uludağ Üniversitesinde yürütülen ''Kan analizi ile agmatin tayini yapılabilir mi?'' çalışmasının sonuçlanmasıyla da hezeyan dönemlerindeki şizofreni hastalarında agmatinin artıp artmadığı araştırılabilecek.

Öte yandan, şizofreni tanı ve tedavisinde çığır açacak olan buluşa ilaç firmalarının da ilgi göstererek klinik araştırmalar için kaynak aktarması, altyapısı uygun araştırma merkezlerinde klinik öncesi ve sonrası faz çalışmalarının yapılması gerekiyor.

PATENT ENSTİTÜSÜ NE DİYOR?

Türk bilim adamları, bu önemli buluşlarıyla Türk Patent Enstitüsünden (TPE) patent aldı. Çalışmaya Avusturya Patent Enstitüsünden de ''uluslararası incelemeli patent'' verildi.

TPE Başkanı Başkanı Prof. Dr. Habip Asan da Prof. Dr. Uzbay ve ekibinin 31 Ekim 2007'de ''Şizofreni Tedavisi İçin Yeni Bir Farmasotik Bileşik'' başlıklı başvuru yaptıklarını belirterek, patentin 21 Ocak 2009'da yayımlanan Resmi Patent Bülteninde ilan edildiğini bildirdi. Asan, ''Verilen bu patent, başvuru tarihi olan 31 Ekim 2007 tarihinden başlamak üzere 20 yıl süre ile geçerli olacak'' dedi.
Sağlık alanındaki patentin önemini vurgulayan Asan, çalışmanın ''madde bağımlılığı ile şizofreni arasında biyolojik bir benzerlik olması düşüncesi, bu hastalıklardan biri için kullanılan ilaçların diğeri için de yararlı olabileceği fikrinden doğduğunu'' belirtti.
Asan, çalışmayla ilgili şu bilgileri verdi:
''Çalışmada agmatinin morfin ve alkol bağımlılığı üzerine olumlu etkileri göz önüne alındığında şizofreni modelinde de olumlu etkiler oluşturabileceği öngörülmüş ancak agmatinin şizofreni belirtilerine neden olduğu gösterilmiştir.
Buluşun amacı, agmatin ile şizofreni arasındaki bağlantıyı göstermek suretiyle şizofreni tedavisinde kullanılmak üzere yeni bir farmasotik terkip, sözü geçen terkibin farmasotik olarak kabul edilen türevleri ve farmasotik olarak kabul edilen tuzlarını elde etmektir. Buluşun bir diğer amacı ise agmatin ve şizofreni arasındaki doğrusal ilişkiye dayanarak şizofreni tanısı için yeni bir yöntem ve bu yönteme uygun kanda ve beyinde agmatin düzeyini hızlı ve doğru bir biçimde ölçmeye yardımcı olabilecek bir kit veya düzenek geliştirmektir. Bu amaçla, agmatin ve şizofreni arasındaki bağlantıyı gösterir çalışmalar gerçekleştirilmiştir.

Sayfa: 1 ... 4 5 [6] 7 8 ... 18