İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - OLCAY

Sayfa: 1 ... 426 427 [428] 429 430 ... 495
6406
Coğrafya / ULAŞIM
« : Ekim 11, 2007, 11:48:45 ÖÖ »
ULAŞIM
******* Bir ülkede, ulusal birliğin sağlanmasında, ülkenin savunulmasında ve ekonominin gelişmesinde ulaşımın rolü çok büyüktür. Ulaşım, ekonomik kaynakların iyi bir şekilde işletilmesi ve değerlendirilmesinde de etkilidir.Cumhuriyet Dönemi'nde artan nüfusumuz ve gelişen ekonomimize paralel olarak, ulaşım alanında bazı çalışmaların yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Bu amaçla, kara ve demir yolu yapımına hız verildi. Deniz ve hava ulaşımı önem kazandı. Çünkü kara yollan, demir yollan, deniz ve hava yolları olmadan ulaşım gerçekleştirilemez ve bir ülke kalkınamaz. Bu bakımdan yollar, ülkenin can damarlarıdır.
Karayollarımız

Başlıca karayollarımız
******* Yurdumuzda, yük ve yolcu taşınmasında, en büyük pay kara yollarımıza düşmektedir. Bugün, ülkemizde gelişmiş bir kara yolu ağı vardır. Özellikle büyük yerleşme birimleri düzgün yollarla birbirine bağlanmıştır.

******* Ege, Marmara. iç Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz yeryüzü şekilleri bakımından kara yolu yapımına daha elverişlidir. Buna karşılık Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde dağların kıyı boyunca uzanması, Doğu Anadolu Bölgesi'nin engebeli bir yapıya sahip olması, yol yapımını zorlaştırmaktadır. Buralarda yollar, mevcut vadi ve ovalardan geçirilmekte, geçit vermeyen yerlerde ise tüneller açılmaktadır.

******* Bazı bölgelerimizdeki elverişsiz koşullara karşın yurdumuz, konumu bakımından özellikle kara ulaşımında büyük gelişmeler göstermiştir. Avrupa ülkelerini, zengin petrol kaynaklarına sahip Orta Doğu ülkelerine bağlayan kara yollarımızda trafik, her geçen gün artmaktadır. İstanbul Boğazı üzerinde bulunan Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri, kara yolu ulaşımındaki gelişmeye büyük katkıda bulunmaktadır. En işlek kara yolu, Edirne-İstanbul-Ankara-Adana-Hatay arasında uzanır. Bu yol Avrupa ile Orta Doğu ülkelerini birbirine bağlar. Ayrıca İstanbul-Bursa-İzmir arasındaki kara yolu da oldukça işlektir.
******* Demiryollarımız

******* Özellikle yük taşımacılığında demir yollarımız önemli bir yere sahiptir. Uzun mesafelerde yük ve yolcu taşınmasında, kara yolundan daha ucuz olması nedeniyle demir yolları tercih edilmektedir. Bu yollarımızla daha çok maden cevherleri, büyük makineler ve şeker pancarı gibi ağır yük taşınmaktadır.

******* Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda, ülkemizde mevcut demir yollarının büyük bir bölümü yabancıların elindeydi. Devlet Demir Yollan Genel Müdürlüğü kurularak yeni demir yolu yapımına gidildi. Ayrıca yabancıların elindeki demir yolları millileştirildi. Bu gelişmelere rağmen, bugün ülkemizdeki demir yolları, henüz yeterli değildir. Demir yollarımızın modernleştirilmesi çerçevesinde Ankara-İstanbul arasında elektrikli tren seferleri başlamıştır.
******* Denizyollarımız

******* Deniz yollan, daha çok uluslar arası ticarette önem taşımaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan yurdumuzda deniz ulaşımını gerçekleştiren doğal limanlarımız olduğu gibi dalgakıranlarla korunmuş yapay limanlarımız da vardır.

******* Cumhuriyetten önceki dönemde, limanlarımız arasında ulaşımı gerçekleştiren gemilerin pek çoğu ve deniz ticareti, yabancıların elinde idi. Lozan Antlaşması ile limanlarımız arasındaki taşıma hakkı, sadece Türk gemilerine verildi. Buna kabotaj hakkı denir. Bu hak, 1 Temmuz 1926 yılında yürürlüğe girdi.

******* Deniz yollarıyla ulaşım, Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığının kurulması ile gelişme gösterdi. Mevcut limanlar geliştirildi ve bunlara yenileri eklendi. Bu sayede ülkemiz, modern bir filoya sahip oldu. Bugün, bazı Türk firmaları, uluslar arası deniz taşımacılığında da söz sahibi olmaya başladı.

******* Yük ve yolcu trafiği bakımından Türkiye'deki en işlek limanlar; İstanbul, İzmit, İzmir, Mersin, İskenderun ve Samsun'dur.
******* Havayollarımız

******* Ülkemizde hava ulaşımı, giderek gelişme göstermektedir. Özellikle yolcu taşımacılığında hava yollan tercih edilmektedir.

******* Yurdumuzda bugün hava yolu ulaşımı, Türk Hava Yollan ve bazı özel şirketlerce sağlanmaktadır. Büyük kentlerimiz arasında günlük uçak seferleri yapılmaktadır. Ayrıca önemli turizm merkezlerimiz de hava yolu ile birbirine ve yurt dışına bağlanmıştır.

******* Cumhuriyet Döneminde; hava alanlarımız, güvenli iniş ve kalkışlar için teknik araçlarla donatılmış, hava filomuz yeni ve modern uçaklarla desteklenmiştir. Yurt içi ye yurt dışı hava bağlantılarının en önemli merkezleri; Ankara'daki Esenboğa, İstanbul'daki Atatürk, İzmir'deki Adnan Menderes ve Antalya'daki Antalya hava limanlarıdır. Bunlar her tip uçağın iniş ve kalkışına elverişlidir. Yurdumuzdaki hava alanı sayısı giderek artmaktadır. Türk Hava yolları; Avrupa, Kuzey Amerika, Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu ile Kuzey Afrika ülkelerine düzenli seferler yapmaktadır.

******* Bir ülkede kara, deniz ve hava yollarının sıklığı, uzunluğu ve niteliği ile bu yollardaki taşıtların çokluğu, o ülkenin ekonomik gelişme derecesini ortaya koymaktadır. Ülkemiz de ekonomik gelişmesine paralel olarak bu alanlarda gelişme göstermektedir. Ancak kara yollarındaki trafiğin gün geçtikçe yoğunlaşması, birtakım trafik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan, kara yollarındaki taşıtların hareketlerini kolaylaştırmak ve en önemlisi trafik kazalarını önlemek için bazı uygulamalara gidilmiştir. Üst ve alt geçitler ile otoyolların yapılması bu çalışmalardandır. Böylece hem zaman kaybı hem de kazalar büyük ölçüde önlenmeye çalışılmaktadır. Bütün bu çalışmalara rağmen, yurdumuzda yine de çok sayıda trafik kazası olmakta ve pek çok yurttaşımız yaşamını yitirmekte veya sakat kalmaktadır. Ayrıca büyük ölçüde maddi zarar olmaktadır.

******* Kara yollarında sık görülen trafik kazalarının başlıca nedenleri; aşırı hız, trafik kurallarına uymama, uykusuz ve içkili araç kullanmadır. Bu kazalara; yayaların trafik kurallarına uymamaları, dalgınlıkları ve yolun taşıtlara ayrılan bölümünden gitmeleri de neden olmaktadır. Özellikle çocukların yollarda oynamaları, taşıtların arkasından koşmaları veya hareket halindeki taşıtlara asılmaları kazalara yol açmaktadır. Bütün bu dikkatsizlikler, bir anda istenmeyen sonuçları doğurur, toplumu tamiri mümkün olmayan zararlara sokar. Bu bakımdan gerek yayalar, gerekse araç sürücüleri, trafik kurallarına uymalı ve istenmeyen sonuçlara neden olmaktan kaçınmalıdırlar.

******* Trafik kazalarında ilk yardımın önemi büyüktür. Kazalardaki ölümlerin ve sakat kalmaların en büyük nedenlerinden biri, ilk yardım uygulamalarının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, ilk yardımın zamanında uygulanmaması da ölüm oranını artırmaktadır. Kazalarda ilk yardımın kısa sürede ve etkin bir şekilde yapılmasıyla kurtarılacak hayat sayısı da artacaktır. Kaza geçiren kişinin yanlış taşınması gibi uygulamalar kazazedeye yarardan çok zarar verebilir. Yanlış uygulamaları önlemek için yapılması gerekenleri, kısaca şöyle sıralayabiliriz:

******* Olası bir panik önlenmeli, yaralının çevresinde kalabalığın oluşmaması sağlanmalıdır.
******* Yaralının solunumu kontrol edilmeli, ihtiyaç varsa ağızdan ağza yapay solunum yapılmalıdır.
******* Hastanın kalbi kontrol edilmeli, kalp atımları yoksa zaman geçirilmeden kalp masajı yapılmalıdır.
******* Kanama varsa tekniğine uygun olarak durdurulmaya çalışılmalıdır. "** Yaralının vücut ısısı korunmalıdır.
******* Yaralı, ikinci bir kazanın meydana gelmeyeceği emniyetli bir yere (fazla hareket ettirilmeden) taşınmalıdır.
******* Yaralının durumu ve kaza hakkında ilgili birimlere hemen haber verilmeli, ambulans ve diğer teknik yardımların gelmesi sağlanmalıdır.
******* Ambulans olmadığı durumlarda hasta diğer araçlarla en yakın sağlık kuruluşuna taşınmalıdır.
******* Aslında bütün bunlar ilk yardım kurallarını bilen bir sağlık personeli tarafından yapıldığı taktirde olumlu sonuç verebilir. Böyle kişileri de gereksinim duyduğumuz her yerde bulmamız mümkün değildir. Bu bakımdan bizlerin de en azından ilk aşamada yapılacak ilk yardım konularında bilgi sahibi olmamız gerekir. Derslerimizde (Sağlık Bilgisi gibi) bu konuda uzman kişiler tarafından verilecek bilgileri ve yapılacak uygulamaları iyi öğrenmemiz gerekmektedir.

6407
Coğrafya / KLİMATOLOJİ
« : Ekim 11, 2007, 11:47:11 ÖÖ »
KLİMATOLOJİ

Yunanca clinein eğimli ve logos bilim kelimelerinden oluşan Klimatoloji; atmosfer içerisinde meydana gelen hava olayları ile yeryüzünde görülen iklim tiplerini inceleyen bilim dalıdır.
*
******* Klimatolojinin konusu olan iklim, geniş bir sahada uzun yıllar boyunca görülen atmosfer olaylarının ortalama halidir. İklim Coğrafi yeryüzünün şekillenmesi ve insan yaşamını çok yakından kontrol etmektedir.
*
******* Klimatoloji, hava olaylarını yakından tanımak için Fiziğin bir alt dalı olan Meteoroloji'nin verilerinden geniş ölçüde yararlanır. Meteorolojinin yaptığı gözlemleri alır ve insan ve canlı yaşamı açısından inceleyerek açıklamaya çalışır.*

6408
Coğrafya / TÜRKİYE NİN OVALARI
« : Ekim 11, 2007, 11:46:17 ÖÖ »
TÜRKİYE�NİN OVALARI
******* Çevresine göre alçakta kalmış çoğu akarsuların biriktirmesiyle alüvyon dolgu alanı haline gelmiş geniş düzlüklerdir. Çevrelerine göre alçakta olmalarına karşın denizden yükseklikleri farklıdır. (Yüksekova 2000m., Adapazarı Ovası 17m. gibi)
***** * Oluşumlarına Göre Ovalar
**** ** Tektonik Ovalar: Çöküntü ovaları da denir. Yerkabuğu hareketleri sonucu yükseltiler arasında çukurda kalan yada çöken sahaların zamanla alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuşlardır. ERZURUM, ERZİNCAN, B. VE K. MENDERES OVALARI
** **** Delta Ovaları: Akarsuların taşıdığı malzemeyi denize döküldükleri sığ kıyılarda biriktirmesiyle oluşan kabaca üçgen şekilli ovalardır. BAFRA, ÇARŞAMBA OVALARI
******* Gölyeri Ovaları: 3. Zamanda çok geniş alan kaplayan göllerin sularının çekilmesiyle ortaya çıkan geniş düzlüklerdir. TUZ GÖLÜ, AKŞEHİR GÖLÜ, EBER GÖLÜ
******* Karstik Ovalar: Karstik arazilerde dolin ve uvalaların birleşip genişlemesiyle oluşmuş ovalardır. Akdeniz Bölgesinde örnekleri görülür. MUĞLA, ELMALI, KESTEL OVALARI
******* Dağ Eteği Ovaları: Dağların eteğinde dağdan inen akarsuların biriktirdiği alüvyonlarla oluşmuş az eğimli düzlüklerdir. BURSA OVASI, NUR DAĞL. ETEKLERİ (İSKENDERUN)
** **** Bulundukları yere göre Ovalar
******* A) İç Ovalar: D.Anadolu'daki gibi dağların arasındaki tektonik çukurlarda oluşmuş ovalardır. Erzurum, Muş, Erzincan v.s. İç Anadolu'daki gibi platolar arasına gömülmüş ovalardır. Konya , Aksaray ovaları gibi.
******* Tektonik kökenli oldukları için fay hatları üzerindedirler ve deprem alanlarıdır. Dolayısıyla fay kaynakları ve kaplıcalar sıkça görülür. Bazı iç ovalar plato-ova arası bir geçiş şekline benzerler böyle şekillere HAVZA denir. Ergene havzası, Diyarbakır, Malatya Havzası gibi. Akdeniz'deki bazı iç ovalarda karstik ova şeklindedir.
******* Bölgelere Göre Önemli İç Ovalar;
******* İç Anadolu: Konya, Kayseri, Ankara Ovaları
******* Marmara Bölgesi : Ergene, Bursa, Adapazarı, Balıkesir Ovaları
******* G.Doğu Anadolu Bölgesi: Diyarbakır, Antep Ovaları
******* Akdeniz Bölgesi : Burdur, Amik, Isparta, Elmalı, Kestel (Karstik)
******* Ege Bölgesi : Bergama, Torbalı, Ödemiş, Salihli, Manisa, Afyon Ovaları
******* Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum, Malatya, Muş, Iğdır Ovaları
***** * B) Kıyı Ovaları: Akarsuların kıyılarda oluşturduğu delta ovaları ve diğer kıyı şeridi düzlüklerdir.
******* Başlıca Delta Ovaları; ÇARŞAMBA (Yeşilırmak), BAFRA (Kızılırmak), SAKARYA (Sakarya), SİLİFKE (Göksu Irmağı) ÇUKUROVA (Seyhan, Ceyhan), DİKİLİ (Bakırçay), B. Ve K. MENDERES OVALARI
***** * Kıyı Şeridi Ovaları; Dalaman, Köyceğiz, Manavgat, Finike ....
*** *** Ovaların Ekonomiye Etkileri
******* 1. Tarımsal etkinlik sahalarıdır.
******* 2. Hayvancılığa Katkısı vardır.
******* 3. Ulaşıma elverişlidir.
******* 4. Yerleşmeye uygun alanlardır.
******* 5. Su kaynakları bakımından zengindirler. (Artezyen, kuyu, göl v.s.)
** **** Ovaların Sorunları
******* 1. Sanayi kuruluşlarıyla dolmaktadırlar.
******* 2. Tuğla, Kiremit v.s. yapımı için toprak ihtiyacı ovalardan karşılanmakta buda toprak kaybına yol açmaktadır.
******* 3. Taban suyu yüksek yerler bataklığa dönüşmektedir.
******* 4. Sanayi atıklarınca kirletilmektedirler.

6409
Coğrafya / coğrafi konum
« : Ekim 11, 2007, 11:45:08 ÖÖ »
Bir ülkenin, yerin coğrafi konumu denilince;
*
- Yerküre üzerinde bulunduğu nokta yer.
- Hangi kıtada bulunduğu ve diğer kıtalarla ilişkili durumu
- Deniz ve okyanuslarla ilişkisi
- Yükselti durumu
- Ticaret yollarına göre durumu
- Ekonomik ve kültürel özellikler bakımından farklılık gösteren yerlere göre durumu anlaşılır.
*
Kısaca, bir yerin enlem ve boylamlara göre yerküre üzerindeki yeri ve çevresiyle her türlü ilişkisini sağlayan coğrafi koşulların tümüne birden "Coğrafi konum" denir.
*
Coğrafi konum ikiye ayrılır.
*
1. Matematik konum
2. Özel konum
*
******* MATEMATİK KONUM
*
******* Dünya üzerindeki bir yerin enlem ve boylamlara göre yerinin saptanmasıdır.
*
******* Türkiye'nin Matematik Konumu ve Sonuçları
*
1.** Türkiye, 36° - 42° Kuzey paralelleri ile 26°-45° Doğu meridyenleri arasında yer alır.
2.** Doğu - batı istikametinde 45° - 26° = 19° meridyen farkı vardır. Bu da 76 dakikalık yerel saat farkına sebep olur. Doğu - batı yönünde geniş olmadığı için bir ortak saat kullanılır.
3.* Kuzey - güney doğrultusunda 42° - 36° = 6° paralel farkı vardır. Bu da kuzey ucu ile güney ucu arasında 6° x 111 = 666 km yapar.
4.* Güneş ışınları yatay bir düzleme hiçbir zaman dik açı ile gelmez.
5.* Ülkemiz Ekvator'un kuzeyinde, başlangıç meridyeninin doğusunda yer alır.
6.* Orta kuşakta yer aldığı için mevsimler belirgin olarak yaşanır.
7.* Kuzeye gidildikçe gece - gündüz arasındaki zaman farkı artar ve cisimlerin gölge boyları uzar.
8.* Kuzeyden esen rüzgarlar sıcaklığı düşürür. Güneyden esen rüzgarlar sıcaklığı yükseltir.
9.* Dağların güney yamaçları kuzey yamaçlarından daha sıcaktır.
10. Kuzeyden, güneye gidildikçe sıcaklık artar. Akdeniz kıyıları, Karadeniz kıyılarından 7-8 derece daha sıcaktır.
11. Kuzeye gidildikçe buharlaşma azalır, bu nedenle Akdeniz Karadeniz'den daha tuzludur.
*
*********** Bir yerin Boylamını bilirsek:
*
- Yerel saatini
- Hangi saat diliminde yer aldığını
- Aynı enlem üzerindeki noktalarda Güneşin doğuş ve batış saatlerini de bilmek mümkün olur.
*
******** SAATLER
*
******* Dünya'nın günlük hareketi sonucunda kutup noktaları dışında aynı enlem üzerindeki bir noktada Güneş batıdaki bir noktaya göre daha önce doğar ve batar. Bunun sonucunda yerel saatler oluşur.
*
******* YEREL SAAT
******* Zaman, Güneş'in gökyüzünde izlenen hareketine göre düzenlenir. Bir boylam 24 saatte bir Güneş'in tam karşısında olmaktadır.
*******
*** *** Dünya ekseni etrafında dönerken 360 meridyen 1 gün 24 saat yada 1440 dakika içerisinde Güneşin önünden geçer. Güneş sabittir ama insan gözü Güneşi dönüyormuş gibi algılar.
*
******* Yukarıdaki işlemle ispatlandığı gibi bir meridyen güneşin önünden geçtikten 4 dakika sonra onu takip eden meridyen güneşin önünden geçer. İki meridyen arasında 4 dakika yerel saat farkı vardır. Güneş doğudan doğduğu için doğuda kalan meridyenlerde yerel saat daha ileridir.
*
***** * Örneğin: 26° - 45° doğu meridyenleri arasında bulunan Türkiye'de 45 - 26 =19 meridyen
*********************** 19 x 4 = 76 dakika yerel saat farkı vardır.
*
******* YEREL SAATLERİN HESAPLANMASI
*
******** *Yerel saat hesapları çözülürken genelde şu 4 aşama uygulanır:
*
1. Şekil çizimi
2. Boylamlar verilmişse boylam farklarını bulup saate çevirme ya da zaman farkı verilmişse farkı boylama çevirerek boylamı bulma.
3. Şekil üzerinde sonuç olarak ileri (doğusunda) ya da geri (batısında) noktayı tespit etme.
4. İleri ise toplama geri ise çıkarma işlemi ile sonucu bulma.
*
******* ÖZEL KONUM
*
******* Dünya üzerinde herhangi bir yerin kıtalara, komşularına, önemli geçitlere, boğazlara ve su yollarına, ticaret merkezlerine, denizlere göre durumu, fiziki ve beşeri özellikleri o yerin özel konumunu belirler.
*
******* * Türkiye'nin Özel Konumu ve Sonuçları
*
1.* Ülkemiz eski dünya karaları olarak bilinen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine ençok yaklaştığı yerde bulunur. Anadolu ve Trakya yarımadalarından oluşmuştur.
2.* Üç kıta arasında köprü durumundadır. Bu nedenle ipek ve baharat yolları gibi önemli ticaret yollarına geçitlik yapmıştır.
3.* Tarih boyunca değişik medeniyetlerin kurulduğu bir alan üzerindedir.
4.** Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Yeryüzü şekilleri çeşitlidir. Bunun sonucunda iklim, tarım ürünleri, turizm ve deniz ürünleri çeşitliliği artmıştır.
5.* Akdeniz'i Karadeniz'e bağlayan Çanakkale ve İstanbul boğazlarına sahiptir. Bu nedenle ülkemizin stratejik önemi artmıştır.
6.* Ülkemizin ortalama yükseltisi fazladır (1132m). Yükselti batıdan doğuya gidildikçe artmaktadır.
Bu durum, tarım ürünlerinin Doğu Anadolu Bölgesi'nde daha geç olgunlaşmasına neden olmuştur.
7.* Yeraltı kaynakları bakımından zengindir.
8.* Yer şekilleri çok engebelidir. Bu nedenle kısa mesafelerde iklim değişikliği yaşanır. Rize'de turunçgil yetişmesi, Iğdır'da pamuk yetişmesi özel konumun bir sonucudur.

6410
Coğrafya / Ozon tabakası nasıl oluştu?
« : Ekim 11, 2007, 11:43:55 ÖÖ »
Yaşam ortaya çıkmadan önce, karbon dioksit, nitrojen ve diğer ağır gazlar, Dünya�nın manto tabakası ve yer kabuğu tarafından ortama bırakılıyordu. Bu gazlar dünyanın yerçekimi kuvveti sayesinde tutuldu ve zaman içinde bir atmosfer meydana geldi.Yerçekimi, metan (CH4), karbon dioksit (CO2), amonyak (NH3), hidrojen (H2), azot (N2), ve su buharının (H2O) bu şekilde atmosferde birikmesine neden oldu. Zaman içinde Dünya, su buharının yoğunlaşıp sıvı hale gelmesine olanak sağlayacak kadar soğudu. Bu durum beraberinde yağmurları ve kuvvetli kasırgaları getirdi. Sürekli yağan yağmur denizlerin oluşmasını sağladı. Şiddetli kasırgalar sırasında oluşan elektrik dünyanın yüzeyini etkiledi.

Bu sırada atmosferde serbest halde hiç oksijen yoktu çünkü oksijen hidrojenle birleşip suyu, yer kabuğundaki başka elementlerle de birleşip demir oksitleri, silikatları, karbon dioksiti ve karbon monoksiti oluşturuyordu. Yaklaşık 2 milyar yıldan fazla bir süre boyunca oksijenin tamamı başka elementlere bağlanmış halde bulunuyordu.

İlk canlılar, atmosferde serbest oksijen bulunmadığı için anaerobik yani oksijensiz solunum yapan canlılardı. (Canlıların ortaya çıkışlarıyla ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz �Dünya üzerinde yaşam nasıl başladı?� sorusunun cevabına göz atabilirsiniz.) Anaerobik solunumda sonra fotosentez evrimi gerçekleşti, yani fotosentez yapabilen canlılar ortaya çıktı. Bu canlılar su ve karbon dioksiti kullanarak glikoz ve oksijen üretmeye başladılar. Serbest oksijen böylece atmosferin stratosfer adı verilen tabakasında birikmeye başladı. Morötesi ışınlar, bu tabakadaki oksijen moleküllerine (O2) çarparak bu moleküllerin iki oksijen atomuna (O + O) bölünmesi sebep oldu. Bu oksijen atomları da oksijen molekülleriyle birleşerek ozonu oluşturdular. (O + O2 � O3). Ozon tabakası bu şekilde oluştu. Ayrıca bu tepkimeler günümüzde de aynı şekilde oluşmakta. Ozon tabakasının üstünde yeterince oksijen bulunmadığı için tabakanın kalınlığı sınırlı. Daha alt tabakalara da morötesi ışınlar ulaşamıyor.



Ben şunu öğrenmek istiyorum ozon tabakası delinirse ölür müyüz ve neden?


Her yıl, güney yarımkürenin bahar aylarında, Antarktika Kıtası üzerinde ozon tabakasının derişimi önemli ölçüde azalıyor. Ozon tabakasındaki �delik� işte bu incelmeye verilen ad. Ozon tabakasındaki incelme, genelde küresel ısınmayla karıştırılıyor; gerçekte bu farklı bir konu. Ancak, insan etkinliklerinin çevre üzerindeki olumsuz etkisinin önemli bir göstergesi. Ozon tabakasındaki incelmenin en önemli sonucu, yeryüzüne ulaşan ve canlılar için tehlikeli olan morötesi ışınımın artması.

6411
Coğrafya / BARAJLAR VE ÖNEMİ
« : Ekim 11, 2007, 11:42:18 ÖÖ »
BARAJLAR VE ÖNEMİ
Türkiye�nin içinde bulunduğu ekonomik ve teknik koşullara bağlı olarak sorunlarından birisi de elektrik enerjisinin miktarıdır.
Kömür, linyit, odun, petrol, doğal gaz ve su enerjisi gibi enerji kaynaklarının önemi elbette ki tartışılamaz ama su kaynaklarından enerji yönünden faydalanma hususunun ayrı bir özelliği vardır. Çünkü ülkemizin sahip olduğu en ucuz enerji kaynağı olan su onu kullanmadığımız her saniye boşa akıp gidiyor.
Türkiye�nin elektrik enerjisini şu anda %60�ı doğalgaz kaynaklarınca üretiliyor.HES potansiyeline bakacak olursak; yeterli doneye sahip olmadığımız 1930�lu yıllarda HES potansiyelimiz 10 milyon KW/saat olarak ölçülmüştür.1970 ten bu yana ise HES potansiyelimiz 450 milyar KW/saat�e ulaşmıştır. Bu değer teknolojik olarak 250 milyar KW/saat�e kadar düşüyor.Yani ekonomik olarak Türkiye�nin HES potansiyeli toplam 155 milyar KW/saattir.
Ancak bu değerin sadece %30-35� ini üretebilme imkanına sahip gibi görünsek de HES�lerimizin inşaat yerinden dolayı seviyeleri düşük olduğundan ülkemiz sahip olduğu HES potansiyelin %20-25�ni üretebiliyor.İşte bu nedenlerden dolayı hidroelektrik santraller geliştirilmeli ve sayıları mümkün olduğunca çoğaltılmalı ülkemize ve bölgelerimize uygun baraj tipleri araştırılarak kurduğumuz Hidroelektrik Santrallerin maksimum verimle çalışması sağlanmalıdır.
İnsanoğlunun yaşamında vazgeçemediği dört unsur vardır. Su, hava, güneş ve toprak. Bu unsurlardan suyun, gezegenimizin dörtte üçünü meydana getirdiğini düşünürsek su kaynaklarının yaşamımızdaki önemi daha iyi anlaşılabilir.
Su kaynakları ile su ihtiyaçları birçok şekilde yapılabilir. Su teminin su ihtiyaçlarının, istenilen yönde, istenilen kalitede ve istenilen miktarda karşılanması gerekir. Bu dört baz üzerinde yapılacak çalışmalarda yetersizliklerle karşılaşabilir. Mesela su yetersiz olur veya zaman içindeki dağılımı ihtiyacı istenilen zamanda karşılayamaz.
Suyu doğrudan doğruya akarsudan alan bir şehrin içme suyu, sulama, hidroelektrik veya başka bir maksat için yapılan tesisleri debinin azalması durumunda devreden çıkabilir. Yaz aylarında kuruyan bir akarsu daha sonraki aylarda daha şiddetli yağmur ve kar yağışı ile çevreye zarar verebilir. Bütün bu amaçlar için baraj hazneleri yapılır.
Bir Barajı Oluşturan Unsurlar:
Gövde: Suyu arkasında toplayan irtifa sağlayan elemandır.
Dolusavak: Membadan gelen fazla suyu mansaba aktaran kısımdır. Dolusavaklar gövdenin üzerinde veya ayrı olabilir.
Su Alma Tesisleri: Suyun amacına uygun olarak kullanılabilmesi için baraj gölünden su alınmasında kullanılır.
Diğer Unsurlar: Dipsavaklar ,balık geçitleri, akarsu üzerinde navigasyon için yapılan havuzlardır
Bir baraj yapımı için çalışmalar çeşitli safhalardan meydana gelir. Önce istikşaf çalışmaları yapılır. Bu çalışmalarda bölgenin su ihtiyacı belirlenir. Burada göz önünde bulundurması gerekli olan husus hangi alternatifin daha ekonomik olduğudur. Bu çalışmaların aşamasında sıra, baraj yerinin tespitine gelinmiştir. Baraj yerinin seçiminde bazı hususlar dikkate alınması gereklidir. Bölgenin topoğrafyası, zeminin ve göl sahasının jeolojisi, istimlak bedeli, ekonomik olması bakımından bölgede inşaat malzemesinin mevcudiyeti, biriktirilecek suyun kalitesi, dolusavak yerleştirme durumu, yol durumu, gibi faktörler değerlendirilerek ekonomik mukayese ile baraj yerinde karar verilmelidir.
1 . BARAJ YERİNİN SEÇİMİ
TOPOĞRAFYA :
Baraj yeri seçimi harita üzerinde vadinin daralaştığı yerlerin tespiti ve bu yerlerin arazide darlaşarak görülmesiyle başlar. Arazi için en uygun yerler arkalarında büyük kapasiteli hazneleri teşkilinde imkan verecek darboğazlardır. Bunun yanında dolusavak maliyeti de önemlidir. Çünkü dolusavak maliyeti baraj maliyetine yakın hatta daha fazla tutabilir.Bu iki unsur karşılaştırılarak baraj yeri tespit edilmelidir. Dolusavak tip ve yeri ile baraj yer ve tipi doğrudan doğruya ilgilidir. Dolusavak için müsait yerin bulunması baraj yeri seçimine tesir eder.
Barajın aktif depolama kapasitesi buharlaşma kayıplarına bağlı olarak değişir. Göl alanı ne kadar geniş olursa buharlaşma miktarı o kadar fazla olur. Bu bakımdan tabanı düz derin vadiler daha uygundur.

İSTİMLAK VE ALTYAPI:
Su altında kalan meskenlerin ve arazilerin istimlak bedelleri ve sanayi tesislerinin, yol, demiryolu, köprü ,yüksek gerilim hatları, telekominikasyon hatları gibi altyapı tesislerin su altında kalması halinde bunların başka yerlere taşınması önemli masraflara yol açarlar. Baraj yeri seçilirken maliyet hesaplarında bütün masrafların dikkate alınması gerekir.
JEOLOJİK YAPI :
Baraj ve hazne yerinin jeolojik yapısı emniyete ve fonksiyona tesir eden en önemli faktörlerdir. Zemin üzerindeki ağır yapıyı taşıyacak sağlamlıkta ve az geçirimli olması gereklidir. Çünkü zeminlerin temel maliyetleri geçirimli zeminlerin sızma problemleri baraj maliyetini çok arttırabilir. Karstik arazilerde yapılan pek çok baraj su tutmamış ve geçirimsizliği zemini için aşırı yatırım gerektirdiğinde iş görmez hale gelmiştir.
MALZEME OCAKLARININ UZAKLIĞI:
Mevcut yollardan faydalanılarak taşınacak olsa bile malzeme nakliye masrafları baraj maliyetini çok arttırabilir. Yer seçiminde istenilen özelliklere sahip yeterli miktarlarda malzemenin yakın çevrelerde bulunmasına dikkat edilir.
ULAŞIM VE PERSONEL İMKANI:
Baraj yerinin mevcut yolların yakınında bulunması yeni yol yapımı için gerekli masrafların minimum olmasını sağlar. Mevcut yollardan ekonomik şekilde yararlanmak mümkün değilse yeni yol yapımı için yapılacak masraflar minimum olmalıdır. Baraj şantiyeside çalışacak personelin iskanı ve ihtiyaçlarının kolay giderilmesi de yer seçimine tesir eden bir faktördür.
KATI MADDE DEBİSİ:
Akarsular aynı zamanda akan sedimentler olduğuna göre depolama inşaatı katı madde debisinin göz önüne alınması gerekir. Katı madde birikiminin baraj kapasitesinin azaltacağı açıktır. Katı madde birikimi için teksip edilen ölü hacim büyüklüğü baraj ömrüne ve maliyetine tesir eden bir faktördür. Ölü hacim dışında çökelen katı madde ise barajın faydalı kapasitesini azaltır. Bu sebeple akarsu taşıdığı katı madde miktarı baraj yeri seçiminde dikkate alınması gerekir.

DERİVASYON KOLAYLIĞI:
Akarsuyun inşaat sırasında uzaklaştırılmasına derivasyon denir. Derivasyon bir tünel veya kanalla sağlanır. Suyun derivasyon kanal veya tüneline inşaat sahasına hiç su akmamasının sağlanması için batardo denilen alçak barajlar da gerekir. Baraj yerinin ucuz derivasyona olanak vermesi de istenir.
2. BARAJLARIN YAPI TÜRLERİNE GÖRE SINIFLANDIRILMASI
AĞIRLIK BARAJLAR:
Kütle beton veya kagir olarak inşa edilen maruz kaldıkları, kuvvetlere kendi ağırlığı ile dayanabilen barajlara ağırlık barajlar denilebilir. Dik üçgen şeklindedir. Setin tavanı devrilme, kayma ve zemin çökmelerine meydan vermeyecek denge şartlarına sağlayacak şekildedir. Planları genelde doğrusal, bazen de kavisli olarak teşkil edilir.
Baraj tabanından sızan suların kaldırma etkisini azaltmak maksadıyla boşluklu bir şekilde inşa edilmiş ağırlık barajlarına boşluklu ağırlık barajları denir.
PAYANDALI BARAJLAR:
Geçirimsiz bir memba yüzü döşemesiyle bunu taşıyan bir dizi payendadan meydana gelen barajlara payandalı barajlar denir.
Payandalı Barajların Üstünlükleri :
Eğik memba yüzü üzerindeki suyun üzerindeki suyun ağırlığı stabiliteye önemli katkıda bulunabilir.
Ayaklar arasındaki tabii zeminden taban suyu kolayca sızabileceği için payandaların maruz kaldığı taban su basıncı ağırlık barajların maruz kaldığı taban su basıncına nazaran az olur.
Baraj yükseklik ve tipine bağlı olarak alternatif bir ağırlık barajı için gerekli malzemenin % 30- %70�i yeterlidir.
Payandalı Barajların Sakıncaları:
Nispeten esnektirler ve temelde meydana gelecek cüz�i farklı oturmalara uyabilirler. Fakat farklı kısımlarda büyük oturma farkları olduğu taktirde yıkılma tehlikesi var.
Malzeme tasarrufu her zaman payandalı barajların daha ucuz olacağı anlamına gelmez.çünkü yüksek dozlu beton, çok fazla kalıp ve işçilik gerektirirler.ayrıca payandalı barajların bütün elemanları betonarme yapılır.
Büyük gözeneklere nüfuz eden suyun donup çözülmesi betonun çözülmesine neden olur.
Elemanları narin olan payandalı barajlarda üstten su aşması halinde meydana gelecek titreşimler tehlikeli olabilir.
PAYANDALI BARAJ TİPLERİ:
TABLİYELİ : Suyu tutan baraj elemanı aşağı doğru çoklaşan beton ar bir tabliyedir.
BAŞLIKLI � PAYANDALI: Tabliyeli tipte çekme gerilmelerinin meydana gelişi ve bol teçhizat kullanma zarureti önemli bir mahsurdur.
ÇOK KEMERLİ : Bu tip barajlar birçok tonoz ile dayandığı payandalardan oluşur. Tonoz kesiti, daire, bileşik eğri, parabol veya elips yayları olabilir.
KEMER BARAJLAR: Kemer barajlar maruz kaldıkları yükün büyük kısmını yatay istikamette vadi yamaçlarına ileten eğri planlı yapılardır. İnşa edildikleri vadide yamaçların, barajların kemer gibi çalışmasından doğan normal gerilmelere dayanacak sağlamlıkta olmalıdır. İdeal olarak bir kemer barajın bütün su yükünü basınç halinde yamaçlara iletmesi ve betonu her noktada emniyet gerilmesinde çalışması hedef alınır. Fakat mevki şartları ve inşaat güçlüklerinin doğurduğu kısıtlamalar bu hedeflerin tam gerçekleştirilmesinin imkansızlaştırmaktadır. Dolayısıyla projeci bu ideale mümkün olduğu kadar yaklaştırmaktadır.
Kemer tesiri hesaba katılarak projelendirilmesi eğri planlı ağırlık barajlarda vardır. Böyle barajlara kemer ağırlık barajlar denir. KARAKAYA BARAJI bu şekilde yapılmış bir barajdır. Kemer barajlar ağırlık ve payandalı barajlara göre sadece daha ekonomik olmayıp aynı zamanda daha da emniyetlidir.




KEMER BARAJ TİPLERİ:
SABİT MERKEZLİ KEMER BARAJLAR:En basit kemer baraj tipidir.memba yüzü düşey silindirik,mansab yüzeyi konik bir biçime sahiptir.
SABİT MERKEZ AÇILI KEMER BARAJLAR: Sabit merkezli kemer barajlarda merkez açıları tepeden tabana doğru küçülür.Sabit merkez açılı kemer barajlarda kaburgaların merkez açıları sabittir.böylelikle en az beton ile inşa edilebilirler.
DEĞİŞKEN AÇI VE DEĞİŞKEN YARIÇAPLI KEMER BARAJLAR:Hem merkezleri hem de merkez açıları değişken olan kemer barajlarıdır.
DOLGU BARAJLAR
MEMBA YÜZÜ BETON KAPLAMALI KAYA DOLGU BARAJLAR.
Kaya dolgu barajlar yapımlarının pratik olması, ekonomik olması, her türlü arazi koşullarına uyum sağlaması, güvenilir olmaları yönünden tercih edilmektedir.Deneyimler ve tecrübeler göstermiştir ki bugüne kadar hiçbir kaya dolgu baraj yıkılmamıştır.
Kaya dolgu barajları üç grupta inceleyebiliriz.
1. Merkez kil çekirdekli kaya dolgu barajlar
2. Eğimli kil çekirdekli kaya dolgu barajlar
3. Memba yüzü beton veya asfalt kaplı kaya dolgu barajlar
Önyüzü beton kaplı kaya dolgu barajlar 1970 yılından sonra çok popüler olup, bütün dünyada uygulanmaktadır.Bu tip barajların yaygın kullanılmasının pek çok nedeni vardır bunlardan bazıları şöyledir; sıkıştırılmış kaya dolgu inşası ve derz detayları ile yığma kaya dolgu barajlarda gözlenen aşırı oturmaların ve su kaçağı gibi problemlerin olmaması, maliyetlerinin daha uygun olmasıdır.
Bugün böyle inşa edilen 40 adet baraj vardır.Bunlardan biride 200 m yüksekliğindedir. Bu barajlar ABD, Venezuella, Tayland, Avustralya, Kolombiya, Hindistan ve Brezilya�dadır.
Hangi şartlarda uygulanabilir;
Memba yüzü beton kaplamalı kaya dolgu barajlar dar vadiler için çok uygun ve ekonomiktir.
Mükemmel statik stabilitesinin yanında sismik yüklemelere karşıda özellikle yüksek rezistans gösterir.Bu sebeple, deprem bölgeleri için ideal bir baraj tipidir.
Her türlü iklim ve yükseklikte uygulanabilir.
Oturmalar göz önüne alındığında sağlam temel koşullarına ihtiyaç vardır.
Geçirimsiz malzemenin yetersiz ve uzak olduğu baraj yerlerinde en ekonomik çözümü getirir.
Beton kaplamada kullanılan çelik donatının miktarı kaya dolgusunun çeşidine bağlı olarak her iki yönde %0.3 ile %0.5 arasında değişir.
Yatay derzlere izin verilmez..
Düşey derzlerin arasına bir kat yerine iki kat bakır veya plastik su tutucu konarak su kaçaklarına karşı emniyet faktörü artırılabilir.
KAYA DOLGU BARAJLAR
Kaya dolgu barajlarda toprak dolgu barajlar gibi kaya çakıl ve toprak v.b doğal malzeme ile inşa edilen barajlardır.Uluslararası büyük barajlar komisyonunda kabul edilen tanıma göre dolgunun %50 �den fazlası kaya ile teşkil edildiği takdirde baraj kaya dolgu baraj adını alır.
18. asrın sonlarında 1930� ların ortalarına kadar pek çok kaya dolgu baraj inşa edilmiş olmakla birlikte büyük miktarda kayanın temin edilip doldurulmasının pahalı oluşu nedeniyle uygulanan bir tip olma özelliğini bir ara kaybetmiş olup 1960� dan sonra yeniden gelişme imkanı bulmuştur.Çünkü 1930-1960 arasından pek çok barajın yapılmış olması sonraları uzak baraj yerlerinin değerlendirilmesini gerektirirken kaya dolgu barajlara yeniden cazibe kazandırmıştır.
Kaya dolgu barajların ekonomik olabilme şartları:
Baraj yerinin uzak olması dolayısıyla beton baraj için malzeme aklinin
pahalı ve kalifiye beton işçisi temininin zor ve pahalı oluşu.
Yakın çevrede uygun vasıflı kayanın bol bulunması veya tünel, dolu savak gibi yapıların hafriyatından bol miktarda kayanın çıkması buna karşılık toprak dolgu malzemesinin kolay temin edilemeyişi.
İnşaat mevsiminin kısa olması, yani iklim şartlarının bir beton baraj inşaatının kısa sürede tamamlanmasına mani olması.
Yağışlı sürelerin uzun olması dolayısıyla toprak dolgu inşaatının da kısa sürede tamamlanamayışı.
Barajın sonradan yükseltilecek şekilde planlanması yani, iki kademe inşa edilecek şekilde planlanması.
Dolgunun mevzi oturmalarına çatlamadan uyabilme kabiliyetine sahip olması.
Gerek beton gerekse asfalt betonu memba diyaframlarının bir parafuy vasıtası ile uzatılması sızmayı azaltmak için ve diyaframın stabilitesi için gerekli görülmektedir. Temel sağlam kaya olduğu taktirde parafuyun boyutları en az (1*1 m) olmalıdır.Temelin geçirimli olması halinde baraj memba eteği boyunca bir enjeksiyon perdesi yapmak gerekir.Parafuy bu perdenin teşkili içinde taban oluşturur.
DİYAFRAMLI KAYA DOLGU BARAJLAR
Beton, betonarme, çelik asfalt gibi malzemelerden yapılırlar.Betondan yapılan diyaframlar uzun ömürlü olduklarından ve çatlama anında kaya dolgunun hasarına yol açmadığından barajın stabilitesi esas itibariyle temel ve kayanın mukavemetine bağlıdır.
Tamamen harap olmuş bir diyaframlı kaya dolgu barajın kaydına rastlanmamıştır. Bazı diyaframda küçük çatlaklar teşekkül etmiş ve önemli sızmalara yol açmış fakat kaya dolgunun zarar görmeden önemli büyüklüklerde akımları geçirebilme özelliği sayesinde baraj zarar görmemiştir.
Diyaframda çimento yerine asfalt kullanılması esnekliği artırır.Asfalt betonundan bir diyafram şunu sağlamalıdır;
1-Seçilen eğimde stabil olmalı.
2-Dayanıklı , uzun ömürlü olmalı.
3-Yeterince geçirimsiz olmalı.
4-Su basıncına, dalga etkisine ve yüzen maddelerin çarpmasına karşı mukavim olmalı.
5-Diyafram altında dolguda yeterli drenaj imkanı bulunmalı.



3. HİDROELEKTRİK SANTRALLERİ
Bir ülkenin kömür, linyit, petrol, doğalgaz ve su enerjisi gibi enerji kaynakları arasında su kaynaklarında enerji yönünden faydalanama hususunun ayrı bir özelliği vardır. Hidroelektrik santrallerin dışında kalan diğer santrallerde (termik ve nükleer) kullanılan primer enerji kaynakları belli bir süre sonra tükenecektir. Bu primer enerji kaynakları kullanımı ileriki nesillere aktarılabilir yada ülkenin diğer ihtiyaçların karşılanmasında kullanılabilir. Fakat kaybolan su enerjisinin tekrar kazanılması mümkün değildir. İşte bu kaybolan enerjiyi kazanabilmek için hidroelektrik santrallerin işletmeye açılması gereklidir.
Hidroelektrik Santrallerin Avantajları :
Kuraklık halleri hariç devamlı ucuz enerji üretirler
Bakım maliyeti düşüktür.
Yenilemeyen bir yakıt enerji üretimi yapmazlar.
Enerji üretiminde hava kirliliğine neden ulaşmazlar.
Hidroelektrik santrallerin bir parçası olan rezervuarlar balık üretimi, regreasyon alanı gibi amaçlarla da kullanılabilir.
Rezervuarlar fazla miktarda suyu depolayarak hem sulu tarıma hem de uzun süreli enerji üretimine imkan tanırlar.
Rezervuarlar taşkın kontrolüne yardımcı olurlar.
Hidroelektrik santral rezervuarları kuruldukları yerin mansabındaki yerlerin su kalitesinin yükseltilmesine yardımcı olurlar.
Hidroelektrik Santrallerin Dezavantajları
İlk yatırım masrafları yüksektir.
Mansap tarafındaki regreasyon yapıları olumsuz yönde etkilenir.
Taşkın kontrolünün sağlanması için rezervuarların boş olması gerekir. Fakat enerji üretiminin maksimum olabilmesi için rezervuarların dolu olması gerekir. Tarıma elverişli araziler baraj gölü altında kalabilir.
Enerji üretimi kuraklık nedeniyle azalabilir.
Göl aynasından buharlaşma kayıpları artar.
Depolanma nedeniyle vadinin orijinal görünümü kaybolur.
Hidroelektrik Santrallerin Yapıları :
Ekonomik koşullara göre ve arazi şartları göz önünde bulundurularak ishale kanalı inşa edilir. Çevirmeli tesislerde su az bir eğimle belirli bir kota (genelde yüksek bir kot) sevk edilen su belirli bir yükseklik kazandıktan sonra cebri borular vasıtasıyla su enerjisi mekanik enerjiye çevrilir. Regülatörden alınan su hemen yerine kullanılırsa faydalanma %95 değerinde olur. Çevirmeli tesis olarak inşa edilirse %80 değerini alır. Çok kıvrıntılı bir akarsu ise %90 değerine ulaşabilir.
Çevirmesiz tesislerde ise ya bir barajın eteğinde bağlamanın üzerinde inşa edilen türbin ve jeneratör grubunda elektrik enerjisi üretebilir. Barajlarda belli bir uzunlukta basınçlı boru yapılabilir. Akarsu üzerinde yerleştirilmiş santrallerde ise basınçlı boru olmadan su türbine girer. Tabana alçaltmak sureti ile de Hidroelektrik tesisi için gerekli eğim temin edilebilir. Bu olay genelde yer altı santrallerinde uygulanabilir.
Akarsuyun akış enerjisinden faydalanılan suyun depolanıp depolanmasına göre hidroelektrik santraller iki türlü inşa edilir :
Kanal ve nehir üzerinde inşa edilen hidroelektrik santraller
İnşa yolunda, suyun akışı durdurularak veya başka bir yola verilerek suni bir su düşüşü sağlanan hidroelektrik santraller.
Depolamasız hidroelektrik santrallere kanal veya nehir tipi hidroelektrik santraller de denir.
Bu santrallerde su için gerekli eğim suyun suni olarak hazırlanan başka bir yolla verilmesiyle elde edilir.
Depolamalı hidroelektrik santrallere suni gölün hidroelektrik santralleri de denir. Bu tesislerde akış enerjisinin sağlanması için gerekli eğim, suyun tabi yolundan toplanması ile elde edilir. Hidroelektrik tesislerinde suyun potansiyel enerjisinden faydalanmak için çevirmeli ve çevirmesiz olmak üzere iki sistem uygulanır. Ayrıca akarsu yatağı kıvrıntılarını azaltarak eğimden kazanan tesislerde yapılmalıdır.
Çevirmeli tesislerde su alma yerinde istenilen debi eğimi az pürüzlülüğü küçük olan bir kanal veya galeriye alınır. Su alma bir taraftan yapılıyorsa isale ancak basınçlı galeri ağzında inşa edilebilir.

6412
Coğrafya / EKVATORDA YER ALAN ÜLKELERİN BEŞERİ ÖZELLİKLERi
« : Ekim 11, 2007, 11:41:22 ÖÖ »
1-EKVADOR:
Ekvador nüfusunun çoğu İspanyol ve Yerli melezi mestiz olardan oluşur. Nüfusun %9� unu İspanyol asıllı beyazlar,yaklaşık %10�unu siyahlar oluşturur. Bunlar sömürgecilik döneminde Afrika�da köle olarak getirilen siyahların to-runlarıdır;genellikle ülkenin kuzey kıyılarında yaşarlar.Nüfusun bir bölümü de Avrupalı-Afrikalı melezi mulottalardan oluşur.Sayıları giderek azalan yerliler dağ vadilerinde yaşarlar ve nufusun en yoksul kesimini oluştururlar.
2-endonezya
Endonezyalılar Sumatra ve Bornea adalarının iç bölümlerinde yaşayan kabileler, Ba-li�deki gelişmiş Hindu kültürünü kuran insanlar ve Cava�nın uygar Malaylar�ı gibi bir çok değişik halktan oluşur.Ülkede 20 değişik dil konuşulur.Resmi dil ise hemen hemen bütün grupların anlayabileceği Malay dilinin bir lehçesidir.Nüfusun büyük bir çoğunluğu Müslüman�dır.Hıristiyanlar ve Budacılar da vardır.Bali ve Lombok adalarının halkı ise Hindu dilini benimsemiştir.Endonezya�da Malay olmayan en büyük grup Çinli tüccarlar-dır.İlköğretim parasızdır ve gençlerin çoğu okuryazardır.Ülkede 40�tan fazla üniversite ve birçok kütüphane vardır.
Endonezya halkının çoğu küçük köylerde yaşar.Evler genellikle bambudan yapıl-mıştır; çatıları saman, yaprak ve kamışlarla kaplıdır.
3-BREZİLYA:
Gününmüzde nüfusun yarısı beyaz, beşte ikisi mulotto denen beyaz-siyah karışımı ile mestizo denen beyaz yerli karışımıdır.Çok azalan yerli nüfus Amazon bölgesinin erişilmez kesimlerinde yaşar. Siyah nüfus ara-sında ölüm oranının yüksekliğine karşılık, beyaz nüfus artmaktadır.Halkın hemen hemen tümü Katoliktir.Ne var ki yerlilerin ve siyahların bir bölümü eski dinsel inançlarını sürdürmektedir.
4-KOLOMBİYA:
Nüfusun yaklaşık %60�ını İspanyol ve yerli karışımı mestiz olar,%20� sini İspanyol kökenli beyazlar ,%14�ünü Avrupalı Afrikalı karışımı mulottolar oluşturur.Kıyı kesimlerinde kölelerin soyundan gelen siyahlar yoğundur.Keşfedilmemiş iç kesimlerde ise 16. yüzyılda İspanyol�lar gelmeden önce ataları nasıl yaşıyorsa öyle yaşayan, 300 bin dolayında Yerlinin bulunduğu sanılmaktadır.Nüfusun % 80�i ülkenin dağlık batı bölgelerinde yaşar.Resmi dili İspanyolca olan ülkede halkın çoğu Katolik�tir. Kolombiya �da ki en eski üniversite 1572�de kurulan Bogotà Üniversitesi�dir.
5-SİNGAPUR:
Singapur�da yaşayan Çinliler nüfusun %77�sini oluşturur.Malaylar %15, Hintliler % 6 ve öteki azınlıklar %2�dir.Budacılık, Konfüçyüsçü-lük, Taoculuk, Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Hindu dininden başka çe- şitli inançlar da yaygınlık kazanmıştır.
Ülke nüfusunun dörtte birinden fazlası 15 yaşın altında olduğu için eğitime özel bir önem verilir.
6-GABON:
Büyük çoğunluğunu siyahların oluşturduğu halk yaşamını tarım ve balıkçılıkla kazanır. Nüfusun yarıya yakın bölümü Libreville,Port-Gentil, Lambaréné, Moila, Franceville gibi büyük yerleşim merkezlerinde yaşar. Geri kalan bölümü ise yol ve ırmak kenarlarındaki küçük köylere dağıl-mıştır. Halkın %95�i Hıristiyan�dır.Az sayıda Müslüman vardır.Geri ka-lanı ise çeşitli Afrika dinlerindendir. Ülkenin başlıca kentlerinden biri o-lan Port-Gentil bir sanayi merkezidir.Başkent Libreville ise büyük otelleri, geniş caddeleri ve eğlence merkezleriyle Afrika�nın en çağdaç kentlerin-den biri durumundadır.
7-KENYA:
Kenya�nın nüfusunu çoğunlukla Afrikalılar oluşturur.Ülkede az sayıda Avrupalı,Asyalı ve Arap yaşar.Afrikalılar içinde en kalabalık topluluk Kikuyular�dır.Kenya�da Kikuyular�dan başka 30�dan fazla Afrikalı etnik topluluk vardır.Ülkede birçok dil kullanılır.En yaygın konuşulan diller İngilizce ile Bantu dillerinden biri olan ve birçok Arapça sözcük içeren Svahili�dir.
8-KONGO:
Toplam nüfusun yarısından çoğunu kabile toplulukları oluşturur. Or-manlarda Pigme kabileleri yaşar. Çoğu Fransız olan Avrupalılar büyük kentlerde oturur. Afrikalılar genellikle Bantu dillerini oluşturur. Kongo� nun resmi dili Fransızca ve halkın büyük bölümü Hıristiyan�dır.Halkın üçte biri tarımla uğraşır ama ekilebilir besin gereksiniminin önemli bölü-münü dışarıdan satın alır.
9-ZAİRE:
Zaire�de daha çok Bantu dili kullanan insanlar yaşar, ama ormanlık bölgelerde Pigmeler de barınmaktadır.Nüfusu 34,138,000�dir(1990). BAŞKENTİ Kinşasa�dır.

6413
Coğrafya / Türkiye'de Tarımın Durumu
« : Ekim 11, 2007, 11:40:16 ÖÖ »
Türkiye'de Tarımın Durumu
*İnsanların toprağı işleyerek ekme ve dikme yoluyla ondan ürün elde etmesi faaliyetine tarım denir.

Türkiye Topraklarından Yaralanma Oranları:
Topraklarımızdan faydalanma oranı daha çok iklim ve yer şekilleri özelliklerine bağlıdır. Ülkemizde yüksek dağlık kesimler geniş alan kaplar. Dik yamaçlar çoktur. Buralarda topraktan faydalanma çok kısıtlıdır. Buna göre ülkemiz arazisinin % 36 �sı ekili-dikili alan, % 32�si çayır ve otlak,* % 26�sı orman ve % 6�sı diğer alanlar (yerleşim birimleri , tarıma elverişsiz .çıplak kayalıklar gibi) dır.
Not: Tarımdaki makinalaşmanın etkisiyle çayır ve otlakların alanı daralırken, tarım alanlarımız genişlemektedir.

Bölge Yüzölçümüne Göre Ekili Dikili Alanların Oranları:
1. Marmara Bölgesi: %30
2. İç Anadolu Bölgesi: %27
3. Ege Bölgesi: %24
4. G.Doğu Anadolu Bölgesi: %20
5. Akdeniz Bölgesi: %18
6. Karadeniz Bölgesi: %16
7. Doğu Anadolu Bölgesi: %10

Türkiye�de Tarımı Etkileyen Faktörler:
1. Sulama: Türkiye tarımında en büyük sorun sulama sorunudur. Tarımda sulama ihtiyacının en fazla olduğu bölgemiz G.Doğu Anadolu Bölgesi iken , bu sorunun en az olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.
Akarsularımızın derin vadilerden akması ve rejimlerinin düzensiz olmasından dolayı sulamada yeterince faydalanamıyoruz. Bunun için mutlaka akarsular üzerindeki baraj sayısı artırılmalıdır.
Sulama Sorunu Çözüldüğünde;
· Üretim artar.
· Nadas olayı ortadan kalkar.
· Tarımda iklime bağlılık büyük oranda azalır.
· Üretimde süreklilik sağlanır.
· Üretim dalgalanmaları önlenir.
· Yılda birden fazla ürün alınabilir. Bu konuda en şanslı bölgemiz Akdeniz, en şanssız bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesidir.
· Daha önce sebze tarımı yapılmayan bir yerde sebze tarımı da yapılmaya başlanır.
· Tarım ürün çeşidi artar.
· Köyden Kente göçler azalır.

2.Gübreleme: Tarımda sulama sorunu çözüldükten sonra üretimi daha da artırmak için gübre kullanımı artırılmalıdır.
Ülkemizde hayvancılığın gelişmiş olması tabii gübre imkanını oluşturmaktadır. Ancak yurdumuzda tabii gübrenin yakacak olarak kullanılması bu olumlu durumu ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde üretilen suni gübre yeterli olmadığı için ithal (Fas, Tunus, Cezayir gibi ülkelerden) etmekteyiz. Bu da maliyeti artırdığından çiftçilerimiz yeterince gübre kullanamamaktadır.
Gübre ihtiyacı, tabii gübrenin yakacak olmaktan kurtarılması ve gübre fabrikalarının artırılması ile karşılanabilir.

3.Tohum Islahı: Sulama ve gübre sorunu çözüldükten sonra verimi daha da artırmak için kaliteli tohum kullanılmalıdır. Ülkemizde kalite tohum üretme konusunda devlet üretme çiftlikleri ve tohum ıslah istasyonları çalışmalar yapmaktadır. Ancak kaliteli tohum ithali devam etmektedir.

4.Makine Kullanımı: Ürünün zamanında ekimi, hasadı ve yüksek verim için makine kullanımı şarttır. Ancak makine kullanımı yurdumuzda yeterli ölçüde gelişmemiştir. Sebepleri:
· Makine kullanıma elverişsiz alanların varlığı,
· Makine kullanımının ekonomik olmadığı küçül alanların varlığı,
· İş gücünün bazı bölgelerde daha ucuz olması,
· Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması

5.Zirai Mücadele: Tarımdaki hastalıkların, yabani otların ve haşerelerin meydana getireceği üretim düşüklüğünü önlemek için ilaçlı mücadele şarttır. Zirai mücadelede daha çok ilaç kullanılmaktadır.
6.Toprak Bakımı: Tarla yağışlardan önce sürülmeli , yabancı otlardan arındırılmalıdır. Erozyona karşı korunmalıdır.
7.Toprak Analizi: Toprak analizleri ile en iyi verim alınabilecek ürün belirlenir. Ayrıca toprağın ihtiyacı olan mineraller tespit edilerek kullanılacak gübre belirlenir.
8. Destekleme Alımı ve Pazar: Verimi etkilemez. Üretim miktarını etkiler. Çiftçi ürettiği malı pazarda zarar etmeden satabilmelidir. Çiftçinin elverişsiz piyasa şartlarından olumsuz etkilenmemesi için devlet bazı ürünlerde destekleme alımı yapmaktadır (Destekleme alımıevletin çiftçinin malını belirli bir taban fiyat üzerinden alması olayıdır.) Destekleme alımı yapılan ürünler: Pamuk, tütün, Ş.Pancarı, buğday,çay, fındık, K.Üzüm, K.İncir, K.Kayısı, Haşhaş gibi dayanıklı ve sanayiye dayalı ürünlerdir.
***Destekleme alımı yapılan ürünlerin üretiminde dalgalanmalar az olur ve fiyatı sürekli artar.
9. Çiftçi eğitilmeli ve kredi desteği sağlanmalıdır.

TARIM ÜRÜNLERİ

TAHILLAR

· BUĞDAY: İlk yetişme döneminde (ilkbaharda) yağış ister. Olgunlaşma ve hasat döneminde kuraklık gerekir. Bu özelliğinden dolayı Karadeniz kıyılarında tarımı yapılamaz. Ayrıca düşük sıcaklılardan dolayı Doğu Anadolu Bölgesinin yüksek yerlerinde tarımı yapılamaz. Bunların dışında bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir.
Buğday üretimi iklimdeki karasızlıktan dolayı bazı yıllar artarken, bazı yıllar düşer. Üretimin en fazla olduğu bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(%31). İl olarak en fazla Konya,Ankara ve Adana�dır
· ARPA: Soğuğa ve sıcağa dayanıklıdır. Bundan dolayı buğdayın yetişebildiği her yerde yetişir. Ayrıca düşük sıcaklıktan dolayı buğdayın yetişemediği Doğu Anadolu�nun yüksek yerlerinde de tarımı yapılabilir. Üretim en fazla İç Anadolu Bölgesinde gerçekleşir.

· MISIR: Yetişme döneminde bol su ister. Bundan dolayı yurdumuzda sulama imkanı olan bütün her yerde tarımı yapılabilir. Yağ elde edilmeye başlandıktan sonra tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Bugün mısır üretimimizin yarısına yakını Akdeniz Bölgesinden elde edilir (Adana çevresi başta gelir). Üretimde 2. bölge Karadeniz Bölgesidir (Buğdayın yerine tarımı yapılmaktadır.) Bölge halkının temel besin maddesi olduğundan ticarette değeri yoktur.
· ÇELTİK (PİRİNÇ): Çeltik ilk çimlenme döneminde bol su ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuzun sıcaklık şartları çeltik tarımına elverişlidir. Fakat su sorunu vardır. Bu sebeple tarımı akarsu kenarlarında gelişmiştir. Çeltik tarım alanlarında sivrisinek çok geliştiğinden ekim alanları devletin kontrolündedir (yerleşim birimleri çevresinde tarımına müsaade edilmemektedir.
Üretimde en büyük paya sahip bölgemiz Karadeniz Bölgesidir. Başta Batı Karadeniz Bölümü gelir (Kastamonu, Sinop, Bolu, Düzce çevresi). Bölgede ayrıca Samsun, Amasya, Tokat , Çorum çevrelerinde de tarımı yapılır.
Üretimde ikinci bölge Marmara Bölgesidir. Başta Edirne olmak üzere, Tekirdağ, Kırklareli, Sakarya, Balıkesir, Bursa çevresinde tarımı gelişmiştir.
Akdeniz bölgesinde Amik ovası önemli çeltik ekim alanıdır.
Üretimimiz yeterli olmadığından ithal etmekteyiz.

· ÇAVDAR: Serin yayla iklimi ister. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir.

BAKLAGİLLER

· NOHUT: İlk yetişme döneminde yağış ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuz iklim şartları genelde nohut tarımına elverişlidir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde yapılmaktadır.

· MERCİMEK: Kuraklığa dayanıklı olduğu için en fazla tarımı G. Doğu Anadolu Bölgesinde gelişmiştir. Mercimek üretimimizin yarıdan fazlası bu bölgeden karşılanır (kırmızı mercimek). Üretimde ikinci bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(yeşil mercimek).

· FASULYE: Yurdumuzda sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir.

SANAYİ BİTKİLERİ

· TÜTÜN: Kıraç arazilerde yetişebilir. İlk yetişme döneminde su ister. Daha sonra mutlaka kuraklık olmalı. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak kaliteli tütün yetiştirilmesi amacıyla ekim alanları devlet tarafından sınırlandırılmıştır.
Üretimde 1. Ege Bölgesidir ( Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli ve Uşak çevresi). 2. G.Doğu Anadolu Bölgesi
3.Karadeniz Bölgesidir.

· ŞEKER PANCARI :Yurdumuzda tarımı 1925 yılında Uşak�ta başlamıştır (ilk fabrika Uşak�ta 1926 yılında kuruldu). Bugün fabrikaların kurulduğu her yerde tarımı yapılmaktadır. Belirli iklim ve toprak isteği yoktur. Sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir. Üretimde 1. İç Anadolu Bölgesidir.
**Ş.pancarı tarladan söküldükten sonra kısa bir süre sonra işlenmesi gerektiğinden tarımı fabrikalar çevresinde yapılır. Ayrıca pancar küspesi hayvan yemi olarak kullanıldığı için buralarda besi hayvancılığı da gelişmiştir.
***Kıyı bölgelerimizde tarımı yapılmaz. Sebebi buralarda daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik verilmesidir.

· PAMUK: Alüvyal toprakları sever. Ayrıca yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar. Yetişme döneminde bol su, hasat döneminde kuraklık gerekir. Üretimde 1.Ege Bölgesi (kıyıdaki bütün çöküntü ovalarında),
2.Akdeniz Bölgesi (başta Adana olmak üzere Hatay, İçel, Antalya Çevresi),
3. G.Doğu Anadolu Bölgesidir. Ayrıca Doğu Anadolu Bölgesinde etrafı dağlarla çevrili çukur alanlarda tarımı yapılır(Iğdır, Malatya).

· ÇAY: Tropikal iklim bitkisidir. Bol ve düzenli yağış ister. Bulutlu gün sayısı fazla olmalıdır. Kışlar ılık geçmelidir. Yurdumuzda en iyi yetişme şartlarını Doğu Karadeniz Bölümünde bulmuştur. Bugün Rize başta olmak üzere Ordu�dan Gürcistan sınırına kadar olan kıyı kesimde tarımı yapılmaktadır. Yurdumuzda çay tarımı Cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır (1924). Çay tarımının tamamı Karadeniz bölgesindedir.

· HAŞHAŞ: Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak uyuşturucu elde edildiği için üretimi devlet kontrolündedir. Bugün başta Afyon olmak üzere Kütahya, Uşak, Denizli, Burdur, Isparta, Konya çevresinde tarımı yapılır. Gıda sanayisinde ve tıpta narkoz yapımında kullanılır.
· KETEN KENEVİR: Lifleri dokuma sanayisinde , ip ve halat yapımında kullanılır. Yurdumuz üretiminin tamamına yakınını Karadeniz Bölgesinde Batı Karadeniz Bölümü karşılar( Kastamonu başta gelir) . Kenevirden uyuşturucu elde edildiğinden üretimi devlet kontrolündedir.

YAĞ BİTKİLERİ

· AYÇİÇEĞİ: İlk yetişme döneminde su , hasat döneminde kuraklık ister. Bundan dolayı Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde sulama ile tarımı yapılır. Üretimde 1. Marmara Bölgesi (Ergene Bölümü- %74). 2. Karadeniz Bölgesi (Orta Karadeniz) 3. İç Anadolu Bölgesi�dir.
· ZEYTİN: Akdeniz iklim bitkisidir. Ancak Akdeniz Bölgesinde tarımı fazla gelişmemiştir. Daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik tanınmasından dolayı. Bugün üretimde 1. Ege Bölgesi (Kıyı Ege Bölümündeki ova ve kenarlarında- Manisa, Aydın, İzmir, Muğla , Denizli çevresi). 2. Marmara Bölgesi-Güney Marmara kıyıları (en kaliteli sofralık zeytin bu bölgeden Gemlik çevresinden elde edilir). 3. *Akdeniz Bölgesi (Antalya çevresi en fazla).
Ayrıca Doğu Karadeniz�de Çoruh vadi oluğunda (Artvin) ve Goğu Anadolu Bölgesi�nde G.Antep çevresinde tarımı yapılır.
Zeytinin devirli üretim özelliğinden dolayı; üretim bir yıl fazla , bir yıl azdır.

· SOYA FASULYESİ: *Önceleri daha çok Doğu Karadeniz�de Ordu-Giresun çevresinde tarımı yapılırdı. 1982 yılından sonra yağ sanayisinde kullanılmaya başlanılınca tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Kısa sürede geliştiği için bölgede ikinci ürün olarak yetiştirilir. Adana başta olmak üzere İçel, Hatay çevresinde tarımı gelişmiştir. Türkiye üretiminin %90 �ını Akdeniz Bölgesi karşılar.

· YER FISTIĞI : Akdeniz iklim şartlarında iyi yetişmektedir. En fazla tarımı bu bölgede Adana çevresinde gelişmiştir(%91). Ayrıca G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında, Ege Bölgesi�nde Muğla , Aydın çevresi, G. Marmara Bölümü�nde Balıkesir, Çanakkale çevresinde tarımı yapılır. Çerez olarak tüketildiği gibi yağ da elde edilir.

· SUSAM: Sıcak iklim bitkisidir. Yurdumuzda başta Ege Bölgesi olmak üzere G.Doğu Anadolu Bölgesi, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde tarımı yapılır.

MEYVECİLİK

· ÜZÜM: *Kışın �4oºC ye kadar dayanabilir. Bundan dolayı meyveler içinde yetişme alanı en geniş olanıdır. Üzüm üretiminde başta Ege Bölgesi ( Manisa, İzmir, Denizli ) gelir. 2. G.Doğu Anadolu Bölgesidir.
3. İç Anadolu Bölgesidir. *Dünya kuru üzüm üretimde birinciyiz ve ihracat yapmaktayız.
· ELMA: Üzümden sonra yetişme alanı en geniş olan meyvedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Niğde, Nevşehir, Amasya, Tokat, Kastamonu, Bursa, Burdur, Isparta, Antalya önemli elma üretim merkezlerimizdir.
· İNCİR: Akdeniz iklim bitkisidir. Kış ılıklığı ister ve yaz kuraklığı ister. En fazla tarımı Ege Bölgesi�nde gelişmiştir (Başta Aydın gelir.) Üretimin %80 i bu bölgeden karşılanır. Ayrıca Akdeniz Bölgesi, G. Marmara ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısı ile Karadeniz kıyılarında (D: Karadeniz kıyıları hariç) tarımı yapılabilir. Türkiye Dünya kuru incir üretiminde ilk sırada yer alır ve önemli ihracat ürünümüzdür.

· FINDIK : Anavatanı Türkiye�dir. En iyi yetişme şartları Karadeniz iklim bölgesidir. Yurdumuz üretiminin %90 �ını Karadeniz bölgesi karşılar. En fazla Ordu- Giresun olmak üzere Karadeniz kıyılarında tarımı yapılmaktadır. Ayrıca Marmara Bölgesinde Sakarya çevresinde tarımı yapılır. Türkiye dünya fındık üretiminde ve ihracatında ilk sırada yer alır (%60-70).

· ANTEP FISTIĞI: En iyi yetişme şartlarını G.Doğu Anadolu Bölgesinde bulmuştur (% 90). Başta G.Antep ve Ş.Urfa gelir. Ayrıca Akdeniz ve Ege Bölgelerinde çitlembik ağaçlarının aşılanması ile de tarımı yapılabilmektedir. Önemli ihracat ürünümüzdür.

· TURUNÇGİLLER(Narenciye): (Portakal , mandalina, limon , greyfurt ve turunç)
Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda tarımı en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir (%88) . Antalya başta olmak üzere bütün Akdeniz kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Ayrıca Ege Bölgesinde İzmir�e kadar olan güney kıyılarında, G.Marmara Bölümünün soğuktan korunmuş kıyılarında, Doğu Karadeniz Bölümünde Rize çevresinde ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında tarımı yapılmaktadır.
*** Ege Bölgesinde kıyıdan 200 km içerilere kadar tarımı yapılabilmektedir. Sebebi bölgede dağların kıyıya dik uzanması sonucu deniz etkisinin iç kesimlere kadar sokulabilmesidir.
*** Doğu Karadeniz Bölümünde yetiştirilebilmesi kış ılıklığı ile ilgilidir.

· MUZ: Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda Akdeniz Kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Bugün tarımı daha çok Alanya � Anamur arasında gelişmiştir.

· KAYISI: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı D.Anadolu Bölgesi�nde Malatya-Elazığ çevresinde gelişmiştir.
· BADEM : Kıraç arazilerde yetişebilmektedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilmektedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde Niğde �Nevşehir çevresinde gelişmiştir.

SEBZECİLİK: Sebzeler çok fazla su isterler. Yurdumuzda sebze yetiştiriciliği en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir. Bu bölgeyi Ege ve Marmara Bölgeleri takip eder. En az geliştiği bölgemiz D.Anadolu bölgesidir. Sebebi yaz mevsiminin çok kısa sürmesidir. Ayrıca İç Anadolu Bölgesinde de sulama yetersizliğinden dolayı sebze tarımı gelişmemiştir.
*** Sebze tarımı seracılık faaliyetleri ile Akdeniz ve Ege Bölgelerinde bütün yıl yapılabilmektedir. Seracılığın buralarda gelişme sebepleri; kışların ılık geçmesi ve güneşli gün sayısının fazla olmasıdır.

YUMRULU BİTKİLER
· PATATES: Alüvyal ve kumlu topraklarda iyi yetişir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir( Nevşehir). Ayrıca Ödemiş-İzmir, Sakarya, Trabzon, Erzurum diğer önemli patates üretim merkezlerimizdir.
· SOĞAN-SARMISAK: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Bursa �Karacabey önemli soğan üretim merkezi iken Kastamonu da sarmısakta önemli merkezimizdir.

İTHAL ETTİĞİMİZ TARIM ÜRÜNLERİ:
Pirinç, kahve , kakao, muz, kivi, ananas, hindistan cevizi, hurmadır.

ÖNEMLİ İHRACAT ÜRÜNLERİMİZ:
Fındık, Antep fıstığı, pamuk , tütün, K.Üzüm, K.İncir, K.Kayısı, haşhaş gibi.

6414
Coğrafya / Nemlilik ve Yağış
« : Ekim 11, 2007, 11:39:20 ÖÖ »
Nemlilik ve Yağış

İklimi oluşturan diğer önemli bir eleman da nemlilik ve bunun sonucu oluşan yağıştır. İnsan ve diğer canlılar için çok önemli olan su, sıcaklık değişmelerine bağlı olarak katı, sıvı ve buhar haline gelir. Isınan su, buharlaşarak yükselir ve havaya karışır. Burada buhar halinde olduğu için gözle görülemez. Ancak havayla birlikte soğuyunca yoğunlaşır ve su tanecikleri oluşur. Bu tanecikler yer yüzünde sis, havada ise bulut görülürler. Hava içindeki nem yeterliyse ve soğuma da devam ederse, küçük su taneleri giderek büyür ve ağırlıkları artar. Büyüyen su taneleri yada bunların donmasıyla oluşan buz taneleri artık hava içinde kalamaz ve yer çekiminin etkisiyle yağış olarak yere düşer. Yağış olarak yere inen sular, ısınma sonucu yeniden buharlaşarak atmosfere yükselim ve bu döngü hep devam eder. Su dolaşımı adı verilen bu olaylar zinciri, yer yüzündeki nemin yer ve şekil değiştirmesidir.
Nem havadaki suyun veya su buharının başka bir adıdır.Hava içinde az veya çok her zaman nem bulunur.Nem iki şekilde ifade edilir. 1) Mutlak nem :1 m3 hava içindeki nemin gram olarak değeridir (m3/gr olarak ifade edilir). Bu değer atmosfer içindeki su buharının (nemin) miktarını gösterir. Nem, atmosfer içinde her yerde aynı miktarda değildir. Çünkü havanın sıcaklığı arttıkça nem taşıma yeteneği de artar. Buna karşılık sıcaklık düştükçe azalır. Böylece sıcakken daha fazla nem taşıyabilen hava,soğuyunca bunun hepsini taşıyamaz ve bir kısmını yağış olarak bırakır. 2) Bağıl nem (nisbî nem ): Hava, taşıyabileceği kadar nemi alırsa doyma noktası ulaşmış olur.Buna, doymuş hava denir. Havanın doyma miktarı da sıcaklıkla doğru orantılı olarak azalır veya çoğalır. Ancak hava her zaman taşıyabileceği kadar (doyma miktarı kadar ) nem taşımaz işte bu iki değer arasındaki oran, bağıl nem olarak ifade edilir. Yüzde (½) olarak ifade edilen bağıl nem, şu formülle gösterilir.



Başka bir ifadeyle bağıl nem,belirli sıcaklıkta bir hava kütlesini taşıdığı nemin, aynı sıcaklıkta taşıyabileceği neme oranıdır. Bağıl nem, sıcaklıkta mutlak nemin kontrolü altındadır. Bağıl nemin düşük olduğu yerlerde hava kurudur, yağış olmaz. Bağıl nem ½100�e ulaştığı zaman, hava doyma noktasına ulaşmış olur. Yağış, ancak bu noktada sonra başlar.

Hava içindeki mevcut nem olan mutlak nem ,yer yüzünde her tarafta aynı değildir. Genel bir kural olarak ekvator�dan kutuplara doğru azalır. Çünkü hava ekvator2da daha sıcak olduğu için nem taşıma yeteneği de fazladır.kutuplara gidildikçe azalır. Aynı enlemde bulunan denizler üzerindeki nem, karalara oranla daha fazladır.Bunun nedeni de, deniz suyunun doğrudan nemin kaynağı olması ve buharlaşarak atmosferi beslenmesidir.

Atmosferdeki nem, yoğunlaşarak yağışa dönüşür. Yoğunlaşma için bazı şartlar gereklidir.Bunlardan birincisi havanın soğumasıdır.Çünkü hava soğuduğu zaman taşıyabileceği nem miktarı düşer.Yani doyma noktası düşer ve daha az nem ile doygun hale gelir. Fazla nem ise yoğunlaşır.Su buharı veya nemin yoğunlaşması için başka bir şart da yoğunlaşma çekirdeklerinin bulunmasıdır. Havada bulunan çeşitli toz taneleri, bu bakımdan önemli rol oynarlar.

Yoğunlaşma, Sis, Bulut
Yoğunlaşma, yağışın ilk önemli şartı ve birinci aşamasıdır. Havanın soğumasıyla başlar. Yoğunlaşmanın ilk aşamasında, hava içinde küçük su tanecikleri oluşur.Bu tanecikleri hava içinde askıda kalabilir. Bu küçük su tanecikleri eğer yükseklerde oluşmuşsa buna bulut denir. Bulut içindeki sayısız su tanecikleri güneş ışınlarının tamamını geri yansıtır. Onun için bulutların rengi beyazdır.Bulutların bir özeliği de altlarının düz olmasıdır. Bu da bulutların alt seviyesinin yoğunlaşma düzeyine çakışmasından dolayıdır.Bulutlar çeşitli yükseklikler oluşur. Yüksekliklerine göre; alçak bulutlar, orta bulutlar ve yüksek bulutlar olmak üzere üç gruba ayrılır. İnsanlar için içerisinde çok miktarda su buharı bulundurdukları için koyu renkli görülür ve kara bulut (kümülüs) olarak nitelendirilirler



Bulutluluk , gök yüzünün bulutlarla kaplı olma oranını ifade eder. Bulutluluk, güneşlenme ve yağış yönünden insanları yakından ilgilendirir. İklimin önemli etmenlerinden de birisidir. Nefometre adı verilen ve çeşitli aynalardan oluşan aletlerle ölçülen bulutluluk, meteoroloji istasyonlarında ölçülerek gruplandırırlar. Bu da, gökyüzünü kaplayan bulutların miktarı, tümü 10 olarak kabul edilen gökyüzüne oranlanmasıyla bulunur. Bulutluluk için meteoroloji istasyonlarında şu ölçüler kullanılmaktadır.

Açık Gün: Bulutluluk onda 0-2
Bulutlu Gün: Bulutluluk onda 2-8
Kapalı Gün: Bulutluluk onda 8-10

Günlük bulutluluk 7, 14 ve 21�de yapılan gözlemlerin ortalanması alınarak bulunur.

Sis, bulutun yerde oluşmuş şekildedir (Şekil:32). Görüşü engellediği için özellikle ulaşım üzerinde olumsuz etkiler yapar. Ayrıca kışın kentler üzerinde oluşursa, hava kirliliğinin zararını daha da artırır. Sisler kara sisleri kıyı ve deniz sisleri ile orografik sisler olmak üzere üç büyük grupta toplanır.

Yağış atmosferdeki su buharının yoğunlaşarak sıvı katı halde yer yüzüne inmesi olayıdır.Plüviyometre (yağış ölçer) adı verilen bir aletle ölçülür.Yıllık yağış miktarı mm,cm ve m olarak, günlük yağış miktarı ise m2/ kg ile ifade edilir (1 m2�ye 1 kg.lık yağış, 1mm yükseklik tutar).







Yer yüzünde aynı miktarda yağış alan noktaların birleştirilmesiyle eş yağış eğrileri (izoyet) elde edilir. Bunlarla çizilen haritalar da yağış haritalarıdır.

Yağışın oluşumu ve tiplerine geçmeden önce iki kavramın bilinmesi gerekir.Bunlar hava kütlesi ve cephedir.

Hava Kütlesi: büyükçe bir kara parçası veya deniz üzerinde uzun süre kalan hava, üzerinde bulunduğu ortamın şartlarından etkilenir.Söz gelişi bir süre okyanus üzerinde bulunan hava, bol miktarda nem kazanır. Kışın Asya içinde bekleyen hava ise iyice soğur ve nem kaybeder.Onun için atmosferdeki havanın çeşitli bölümleri, değişik özelliktedir. Sıcaklık ve nem bakımından benzer özelliklere sahip olan hava bölümlerine hava kütlesi denir. Hava kütlesi uzun süre bekledikleri alanlar üzerinde oluştukları için bunlara doğuş bölgeleri denir,kutuplar,ekvator çevresi,okyanuslar ve büyük karalar hava kütleleri için doğuş bölgeleridir .Bu bölgeler göre hava kütleleri de çeşitli isimle alır ekvatoral hava kütlesi, kutupsal hava kütlesi, okyanusal hava kütlesi, karasal hava kütlesi gibi.Hava kütleleri, doğuş bölgelerin özelliklerini gittikleri yerlere taşırlar. Ancak yolları çok uzun olursa doğuş bölgelerinin özellikleri kısmen değişir ve zamanla geçtikleri yerlerin özelliklerinde kazanırlar.

Cephe : Hava kütleleri genellikle hareket halindedir. Böylece bir yer aynı mevsim içinde değişik karakterdeki hava kütleleri tarafından işgal edilir. Bazen de farklı karakterdeki hava kütleleri birbiriyle karşılaşır.İşte bu karşılaşma alanlarına cephe adı verilir. Cephelerde hafif olan sıcak hava kütlesi ağır olan soğuk hava kütlesinin üstüne yükselir. Cepheler, bir yerin iklimi üzerinde çok önemli etkiler yapar. Yer yüzünün en çok yağış alan yerleri, Genellikle cephelerin sok oluştuğu alanlardır.

Yoğunlaşmayı doğuran etkenler dikkate alınarak yağışlar üç başlık altında toplanır
Orografik yağışlar
Cephe (Hava kütleleri karşılaşması) yağışları
Yükselme (konveksiyon) yağışları

6415
Coğrafya / YANAR DAĞLAR
« : Ekim 11, 2007, 11:38:06 ÖÖ »
YANAR DAĞLAR:

Yanardağlar, yeraltındaki ergimiş kayaların ,kaya parçalarının ve gazların yerkabuğundaki açıklıklardan püskürdüğü oluşumlardır.Art arda olan püskürmeler sonucunda maddelerin üst üste yığılmasıyla ortaya çıkan yükseltiler de aynı biçimde adlandırılır.Yüzeye çıkan ergimiş durumdaki maddeler zamanla katılaşarak volkanik kayaları oluşturur .Depremler gibi yanardağların da çoğu levha sınırlarına yakın yerlerde bulunur.Öte yandan, nasıl ki, levha sınırlarına uzak yerlerde de zaman zaman deprem olursa, bazı yanardağlar da levhaların iç bölümlerinde bulunur.

Yayılma Sırtları:
Okyanus dibinde. İki levhanın birbirinden uzaklaşmakta olduğu sınırda ,okyanus ortası sırtları ya da yayılma sırtları adı verilen yanardağlardan oluşan sıra dağlar vardır.Levha birbirinden ayrıldıklarında astenosfer üzerindeki basınç azalır.Bunun sonucunda, levha sınırının altında bulunan katı durumdaki minareler tanecikleri ergiyerek magmaya dönüşür.Yükselmeye başlayan yeni magmanın çoğu levha kenarlarında katılaşıp kalır, yüzeye ulaşan bölümü ise okyanus tabanında yanardağlar oluşturur.

�Plastik� Kayalar:
Bilim adamları, astenosferi genellikle �plastik� olarak tanımlarlar.Bunun nedeni, astenosferin büyük bir bölümün yumuşsak olmasına karşın , sıvıdan çok küçük miktarlarda magma bulunan katı mineral taneciklerinden oluştuğunu düşünüyorlar.Astenosferdeki sıcaklığın , minerallerin çoğunu ergitmeye yetecek kadar yüksek olmasına karşın ,üsteki litosfer katmanın neden olduğu yoğun basınç bunu engeller.

Dalma-Batma Bölgesi Yanardağları:
Yanardağlar, iki levhanın çarpışması sonucu birinin diğeri altına daldığı levha sınırlarında oluşur.Dalan levha, 100-200 km derinlikte bulunan ve dalma-batma bölgesi adı verilen bölgede ergimeye başlar ve magmaya dönüşür.Bu magma, levhanın üzerinde biriken tortullar ve ergimiş durumdaki okyanusal litosferden oluşur.Magma ,tortullarla birlikte yerin derinliklerine çekilen su içerir.Oluşan yeni magma ,çatlaklardan geçerek yüzeye püskürür ve üstteki levhanın üzerinde yanardağların oluşuma yol açar.Bu çatlaklar ,levhaların hareketi sonucunda oluşur.Üstteki levhanın okyanusal litosfer levhası olması durumunda ,yanardağların su yüzeyinin üzerinde kalan bölümleri bir dizi volkanik ada oluşturur.

Magma:
Magma, ergimiş durumdaki değişik mineraller ve bazı mineral kristallerinde oluşan lapa benzeri, yoğun bir sıvıdır.Kıvamı, su ve buz kristalleri içeren yarı erimiş durumdaki kar gibidir.Bilim adamları ,magmanın büyük çoğunluğunun astenosferde bulunmakla birlikte bir bölümünün de alt mantonun bazı bölgelerinde geldiğini düşünüyorlar.

Sıcak Noktalar:
Birçok yanardağın oluşumunun levha sınırlarındaki hareketle bağlantılı olmasına karşın bazıları bu sınırlara uzak yerlerde ortaya çıkabilir.Bu yanardağların �sıcak noktalar� olarak adlandırılan olağanüstü sıcak bölgelerin varlığı sonucunda oluştukları düşünülüyor.
Bilim adamları, sıcak noktaların astenosfer ve alt mantoda bulunduğu varsayılıyor.Sıcak noktalarda, ısı akımlarının mantonun içinden geçerek yükseldiği tahmin ediliyor.Bu olağanüstü ısının basıncın etkisini ortadan kaldırılması sonucunda da magma oluşur.Yüzeye doğru çıkan magma, litosferden geçiş sırasında, yolunun üzerindeki kaya kütlelerini ergiterek kendisine yol açar.Magmanın yüzeye çıktığı yerlerde zamanla yanardağlar oluşur.
YANARDAĞ PÜSKÜRMELERİ:

Magmanın yerkabuğundan yükselerek yüzeye çıkmasına yanardağ püskürmesi adı verilir.Yanardağ bir kez oluştuktan sonra yeraltından magma geldiği sürece püskürmeler devam eder.İki püskürme arasında onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıl geçbilir.

Magma Yükselişi:
Astenosferdeki magma, ancak yeterince büyük bir �kabarcık�oluşturacak biçimde biriktiği zaman litosfere doğru yükselir.Magmanın yükselmesine yol açan süreç, bozuk bir musluktan suyun damlamasına(ancak ters yönde) benzer.Bozuk bir muslukta su sürekli biçimde musluğun ağzında birikir fakat damla halinde düşmesi ancak yeterli ağırlığa ulaşması ile gerçekleşir.Magma da yeraltında yeterli derecede biriktiğinde ve yoğunluğu çevresindeki kaya kütlelerinden daha düşük olduğunda yukarı doğru çıkmaya başlar.Çoğu yanardağın altında (yerkabuğunun içinde ya da altında) magmanın biriktiği bir magma odası vardır.

Yanardağın Altı:
Magma odası il yanardağın yüzeyi arasında kanal ya da baca olarak adlandırılan genişlemiş çatlaklar bulunur.Bunlar bir önceki patlamalardan arta kalan katılaşmış magma ile doludur.bazı yanardağlarda, magma odasından çıkan çok sayıda baca olmak ile birlikte bunların hepsi yüzeye ulaşmayabilir.Bir bacanın açıldığı yere ağız denir.Yanardağ ağızları yuvarlak ya da ince uzun biçimde olabilir.Bazı ağızlar, krater adı verilen derin çukurların içinde bulunur.Bir püskürme sırasında, magma, biriktiği magma odasından yüzeye çıkan bacalardan birinden geçerek,yanardağın tepesindeki ağıza ulaşır ve buradan dışarı fışkırır. Bazı durumlarda ise magma ,yanardağın yamacındaki bir ağızdan çıkar.

Lav:
Püskürme sırasında yüzeye çıkan magma lav adını alır.Yanardağın yamaçlarından, lavdan oluşan bir nehir gibi akan lav akıntısının zaman soğuyup katılaşmasıyla volkanik kayalar oluşur.Çeşitli türlerde lav bulunmakla birlikte bunların tümü nerdeyse diğer mineral elementlerinin yanı sıra bir silisyum ve oksijen karışımı olan silisyum dioksit (SiO2) içerir. Lavın yoğunluğu ,içindeki silisyum dioksit oranına göre değişir.Yoğun olmayan lav bal kıvamındadır.Yoğun lav ise şekerlenmiş bal gibi koyu ve yapışkandır.Bir patlama sırasında yanardağdan farklı yoğunlukta lavlar püskürebilir.
Bir yanardağın biçimi, büyük oranda, lavın yoğunluna bağlıdır.Yoğun olmayan lav katılaşıncaya kadar daha geniş bir çevreye yayıldığından ,bu Tür lavdan oluşan yanar dağların yamaçları yumuşak eğimli olur.Kalkan biçimli olarak tanımlanan Bu yanardağlar, çoğu zaman sıcak noktalar ve yayılma sırtlarında bulunur.Bu yanardağların lavı çoğunlukla bazalttan oluşur.Yoğun lav,yüksek oranda silisyum dioksit içerir ve genellikle dalma-batma bölgelerinin üzerindeki yanardağlardan püskürür.Çok koyu olduğu için ağızdan fazla uzaklaşmadan katılaşan bu lavın oluşturduğu yanardağlar çoğu zaman koni biçimindedir.

Püskürme Tipleri:
Yanardağın püskürmeleri, lavın çıkış biçimine göre sınıflandırılır.Bu da lavın yoğunluğuna ve lavın içerdiği gazların ne kadar kolaylıkla kurtulabilmelerine bağlıdır.Yoğun olmayan lavdan kolayca kurtulabilen gazlar, yoğun lavdan ancak büyük patlamalarla kurtulabilirler.
Magma, yüzeye yaklaştıkça üzerindeki basınç azalır ve tıpkı bir gazoz şişesinin kapağı açıldığı zaman basıncın azalması sonucu gazozun içinde hava kabarcıklarının oluşması gibi volkanik gazlar magmanın içinde küçük kabarcıklar oluşturur.


Farklı püskürme tipleri:
*Hawaii tipi püskürmeler genellikle hafif şiddetedir.lavın çok akışkan olduğu ve içinde gazların kolayca kurtulduğu durumlarda bu tür püskürmeler olur.Kimi zaman magma, yanardağdan dışarı, bir fıskiyeden fışkıran su gibi çıkar.
*Stromboli tipi püskürmeler, lavın biraz daha yoğun olması durumunda görülür.Sıkışmış gazlar, yanardağ ağzının çevresine sıvı halde lav kütlerinin fışkırmasına neden olan, küçük patlamalarla açığa çıkar.
*Vulkona tipi püskürmeler, lavın daha yoğun olduğu durumlarda görülür.Sıkışmış gazlar gürültülü patlamalarla açığa çıkar ve yanardağın ağzına iri kaya parçaları ile çok miktarlarda volkanik kül püskürür.
Pilinius tipi püskürmeler, lavın çok yoğun olması durumunda görülür.Sıkışmış gazlar, çok büyük patlamalarla kurtulur.Yanardağın püskürmeleri sırasında büyük miktarlarda volkanik kül gökyüzüne fırlatılır.

LAVAKINTILARI ,BLOKLAR VE BOMBALAR:
Püsküren bir yanardağdan akan lavlar ,yolları yakıp yıkmasın karşın ,çok ender olarak ölüm yada yaralanmalara yol açar.Bunun nedeni, lav akıntısının yavaş ilerlemesi ve insanların ondan kaçma olağanı bulabilmeleridir.
�Pahoehoe� ve �aa� , iki farklı lav akınsına Hawaii dilinde verilen adlardır.Bunlar birbirlerinden , volkanik gazların lavdan çıkış biçimiyle ayrılır.

*Pahoehoe lav akıntıları:
Pahoehoe lav akıntılarının yüzeyi genellikle düz ya da hafif kırışık olur.Bu tür akıntıların koyu kıvamı değildir yani akışkandır.Lav soğumaya başladığında yüzeyinde düzgün kabuk oluşur.Lav akıntısının iç kısmı ergimiş durumda kalarak akmayı sürdürürken soğumakta olan yüzeyde zaman zaman halat benzeri kıvrımlar oluşturabilir.

*Aa lav akıntıları:
Aa lav akıntılarında pürüzlü ve çatlaklı bir yüzeyi vardır.Bu akıntılar, daha yoğun lavdan oluşur ve pahoehoe lava kıyasla daha yavaş akar.Lav akarken ,yüzeyi iri parçalar biçiminde kırılır ve içindeki gazlar açığa çıkar.Kırılan parçalar ,sıvı durumu koruyan lav akıntısının iç kısmı ile birlikte sürüklenir.
Bir aa akıntısısın kenarları ve önü tank paletlerine benzer bir biçimde ilerler:Akıntının önündeki soğumuş parçalar dönerek lavın altına girer, ilerlemekte olan lav bunların üstünden geçer.Katılaşmış aa lavının yüzeyi pürüzlüdür ve yanmış kömür yığınlarını hatırlatır.

6416
Coğrafya / TÜRKİYE'NİN GÖL VE BARAJLARI
« : Ekim 11, 2007, 11:37:04 ÖÖ »
TÜRKİYE'NİN GÖL VE BARAJLARI
***** Yurdumuzda irili ufaklı pek çok göl vardır. Şimdi bunlara barajlar kurarak elde ettiğimiz baraj gölleri de eklenmiştir.
***** Marmara Bölgesinde; Sapanca, İznik, Ulubat, Manyas, Terkos, Çekmece gölleri vardır.
***** İç Anadolu'da; Tuz gölü, Akşehir gölü bulunur.
***** Akdeniz'deki Göller yöresinde; Beyşehir, Eğridir, Burdur gölleri bulunmaktadır.
***** Doğu Anadolu'da; Van Gölü, Tortum Gölü, Çırdır Gölü en önemlilerindendir. Van Gölü üzerinde gemi taşımacılığı da yapılır.
***** Kızılırmak üzerinde; Hirfanlı Barajı
***** Yeşilırmak üzerinde; Almus, Hasan ve Suat Uğurlu Barajları
***** Sakarya üzerinde; Sarıyar, Çubuk, Kurtboğazı, Gökçekaya barajları
***** Gediz üzerinde; Demirköprü Barajı
***** Büyük Menderes üzerinde; Kemer Barajı
***** Ceyhan üzerinde;Aslantaş Barajı
***** Seyhan üzerinde; Seyhan Barajı
***** Fırat üzerinde; Keban, Atatürk, Karakaya Barajları
***** Dicle üzerinde; Kral Kızı Barajı.

6417
Coğrafya / Fiziki Coğrafya
« : Ekim 11, 2007, 11:36:10 ÖÖ »
Coğrafyada inceleme alanı bakımından iki büyük anabilim dalından birisini Fiziki Coğrafya oluşturmaktadır. Fiziki Coğrafya yaşadığımız gezeğen olan Dünyanın yüzeyini inceleyen bilim dalıdır. Bu işi yaparken dağların ve nehirlerin çetelesini tutmaz. Yani ansiklopedik bilgiler toplama gayreti içerisinde değildir. Buna karşılık yeryüzünün milyonlarca yıl süren evrimi içerisinde yıldan yıla, günden güne meydana gelen değişiklikleri incelemektedir. Fiziki coğrafyacılar dünyayı dört büyük parça halinde incelemektedirler.
*******
******* Bunlardan ilki toprak ve bitki örtüsüyle kaplı yeryüzünün kendisidir (Biyosfer). İkincisi, akarsular, rüzgarlar, dalga ve akıntılar ile buzullar tarafından aşındırılarak şekillendirilen ana kayaların bulunduğu katı yer kabuğunun üst kısmıdır (Litosfer). Üçüncüsü içerisinde su buharının yer aldığı ve hava olaylarının meydana geldiği atmosferin en alt tabakasıdır (Atmosfer). Sonuncusu ise okyanus ve denizlerin en üst kısmı ile bunlardan etkilenen karaların kıyılarıdır (Hidrosfer).
*
******* Dünyanın fiziki coğrafyasından bahsedilirken; karaların şekillenmesinden iklim olaylarına, deniz ve okyanuslardaki akıntılardan toprak oluşumuna, bitki örtüsünden Güneş Sistemi içinde yer alan dünyanın konumuna varıncaya kadar (Dünya-Güneş Sistemi ilişkileri Matematik Coğrafya kısmında incelenecektir.) bir çok konudan bahsedilecektir. Bütün bu konular ilgili bölümlerde incelenecektir.
*
******* DÖRT BÜYÜK ALEM
*
******* Fiziki Coğrafya; atmosfer, litosfer, hidrosfer ve biyosfer ile onların karşılıklı olarak birbirlerini etkilemesini inceler. Atmosfer, yeryüzünün etrafını saran gaz tabakasıdır. Atmosfer ile yeryüzü arasında ısı ve nem sirkülasyonu meydana gelmektedir.Ayrıca atmosfer yeryüzünde canlılığın devamı için gerekli olan hayati elementlerin (karbon, hidrojen, oksijen ve azot) deposu durumundadır.
*
******* Dünyanın katı kabuğu yada Litosfer, yaşam içim gerekli sabit bir platform oluşturur. Litosferi oluşturan kayaçlar, organizmaların kullanması için besin maddelerinin depolandığı sığ bir toprak tabakasını taşımaktadır. Litosfer üzerinde çeşitli yer şekilleri yer almaktadır. Bu yer şekillerinden olan dağlar, tepeler ve ovalar bitki, hayvan ve insanlar için değişik yaşama alanları (habitat) oluşturmaktadır.
*
******* Tüm bulunuş şekilleri ile su Hidrosfer'i meydana getirir. Hidrosferin ana kütlesi dünyadaki okyanuslar ve denizlerde yer almaktadır. Ancak atmosfer içerisinde de su buharı, su damlacıkları ve buz kristalleri halinde bir miktar su yer almaktadır. Ayrıca su litosfer içerisinde de yer altı suları, göller, akarsular ve derelerde yer almaktadır.Su canlı organizmalar için vazgeçilmez bir maddedir.
*
******* Biyosfer, dünyadaki tüm canlı organizmaları kuşatmaktadır. Dünyadaki tüm canlılar atmosferdeki gazlardan, hidrosferdeki sulardan ve litosferdeki besin maddelerinden faydalandığı için biyosfer diğer üç büyük aleme bağlı olarak varlığını sürdürmektedir.

6418
Coğrafya / Yağmur ve Yağışlar
« : Ekim 11, 2007, 11:35:11 ÖÖ »
Havada her zaman su vardır. Gökyüzü açık olduğu zaman havadaki su buhar halindedir. Bulutlarda ise tersine, sıvı haldedir, toz gibi çok ince tanecikler halinde havada asılı durur. Ama bunların birçoğu biraraya gelip birleşince iri bir damla oluşur, bu da çok ağır olduğundan yere düşer, böylece yağmur yağar. Sağanak, çisenti, karla karışık yağmur (sulusepken) belli başlı yağmur çeşitleridir.

Bir Sıcaklık Sorunu

Atmosferdeki suyun yoğunlaşması, sonra bulutların içinde damlaların irileşmesi sıcaklığın düşmesinden ileri gelir. Bu olgu, hareket halindeki havanın bir dağa rastlaması sonucunda ortaya çıkabilir: buna engel yağmuru denir.

Bir sıcak hava kütlesi bir soğuk hava kütlesiyle karşılaştığı zaman da yağmur oluşabilir. Bu iki hava kütlesi arasındaki temas bölgesine cephe ve bu bölgede görülen yağışa da cephe yağmuru denir. Bu çeşit yağışlar ılıman bölgelere özgüdür.

Bundan başka, toprak sıcak olduğu zaman hava yukarılara doğru çıkar ve oralarda soğur. O zaman yukarıda bulutlar oluşur ve yağmur düşer: güneşin yeri çok ısıttığı Ekvator bölgelerinde bu yüzden her gün öğleden sonra yağmur yağar. Yazın görülen bazı şiddetli sağanaklar da bu şekilde oluşur.

Kar ve Dolu

Sıcaklık sıfırın altına düştüğü zaman su donar ve katılaşır, yani buza. dönüşür. Kışın sıcaklık düşük olduğu zaman, yerde olduğu gibi yükseklerde de bulutların içinde yavaş yavaş çevresi yıldızlı hafif buz kristalleri oluşur, sonra bunlar ufak ya da iri yumaklar halinde birleşerek ağır ağır yere düşer, böylece kar yağar.

Hava birdenbire soğuduğu zaman su damlaları küçük buz parçacıklarına dönüşür, dolu denen bu buz parçacıkları şiddetle yere düşer. Ilıman bölgelerde dolu yağışı daha çok ilkbaharda ya da yazın görülür. Dolu taneleri genellikle bir santimetre çapındadır, ama bazen bunların arasında güvercin yumurtası iriliğinde olanlara da rastlanır.

Önemli Bir Görev

Yağmur, kar ve dölü genel olarak yağış terimiyle belirtilir. iklimin oluşumunda ve insanoğlunun geleneksel çalışma düzeninde bunların önemli bir yeri ve görevi vardır. Çünkü yağmurun miktarına ve yağış mevsimine göre şu ya da bu tarım bitkisi yetiştirilir. Kar da faydalıdır: kışın kar, toprağı örterek köklerin donmasını önler. Dolu ise her zaman zararlıdır: ekili topraklan döverek bir bölgedeki bütün ürünü birkaç saat içinde mahvedebilir.

Bu çeşit âfetleri önlemek için başvurulan yöntemler arasında en yaygını, dolu taşıyan bulutların top ateşiyle dağıtılmasıdır. Buna karşılık kurak bölgelerde sunî yağmur yağdırmağa çalışılır; yoğunlaşma 'mekanizmasını harekete geçirmek için bulutlar karbon karı ya da gümüş iyodür tanecikleriyle bombardıman edilir.

Yağmurölçer

Yağmurölçer, yağmuru toplayan huni biçiminde bir kaptır. Bu kap, üzeri milimetre ölçüsünde bölümlere ayrılmış bir boruya bağlıdır. Bölüm çizgilerine bakılarak boruda birikmiş olan suyun yüksekliği anlaşılır. Bazı yağmurölçerlerde ölçme-yazma düzeneği vardır: yağmurla düşen su miktarı, hattâ dolunun düşüş şiddeti otomatik olarak kâğıda kaydedilir.

Meteoroloji istasyonlarında her türlü yağmurölçer bulunur; bunlardan elde edilen kayıtlara bakılarak günlük, aylık ve yıllık yağış ortalamaları hesaplanır.

Yağmur ve Bitkiler

Yağışların bolluğu enleme, en çok esen rüzgârlara, yükseltiye v.b. göre değişir ve bitkiler için son derece .önemlidir. Hemen hemen hiç yağmur düşmeyen çöllerde bitki örtüsü de yok gibidir. Yılda üç aydan altı aya kadar yağmur yağan (muson) tropikal ülkelerde ve özellikle Ekvator bölgelerinde ısıya eklenen su, gür bir bitki örtüsü yaratır.

Çamur Yağmuru

Bazı bölgelerde (Büyük Sahra, Kuzey Afrika, tropikal ülkeler) atmosferde meydana gelen burgaçlar, bazen kum ve mil tozlarını bulutlara kadar yükseltir. Sonra bunlar sarı ya da kırmızımsı bir çamur yağmuru halinde yere iner («kan yağmuru»).

Çiy ve Kırağı

Sabaha karşı toprak çok soğur. Havadaki su yere değince yoğunlaşır ve su damlacıkları bitkilerin üstünde birikir: çiy budur. Çiy donarak buza dönüşürse buna da kırağı denir.

6419
Coğrafya / TÜRKİYE'DE YERLEŞİM
« : Ekim 11, 2007, 11:34:10 ÖÖ »
TÜRKİYE'DE YERLEŞİM
******* Konut Tipinde Etkili Faktörler
******* 1. İklim ve bitki örtüsü: Nemli iklim bölgelerinde genellikle ahşap evler, kurak iklim*bölgelerinde ise toprak ve kerpiç evler vardır.örnek ; Karadeniz Bölgesinde ahşap, İç Anadolu,*Doğu Anadolu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinde kerpiç evler hakimdir.
******* 2. Doğal çevrede en fazla bulunan yapı malzemesi
******* 3. Ekonomik ve sosyal yapı: Göçebe hayatı sürdürenlerde konut genelde çadırdır. *
******* 4. Ekonomik olarak gelişmişlik arttıkça betonarme yapılar artmaktadır.
******* 5. Deprem bölgeleri

******* Yerleşme Tipleri

Ş
şışııııığıİşığğışşışşşışııı
Ş
şğışığİşıışış
ğıışğışığıııııığığığığ *
* Dağınık Yerleşime örnek
******* Not: Dağınık ve toplu yerleşme üzerinde etkili olan faktörler: Yağış ve yer şekilleridir.
******* Köylerimizin başlıca sorunları
******* Köylerimizin sorunları, köyde yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarından kaynaklanır. Bu ihtiyaçların sıralanmasında sağlık, eğitim, aydınlanma, iletişim, ulaşım ve ısınma gibi sorunlar başta gelir.

******* Sağlık sorunları
******* Köylerimiz nüfusları az olan yerleşim yerleri olduğu için pek çoğunda hastane veya sağlık ocağı gibi kurumlar yoktur. Bu bakımdan ihtiyaç duydukları anda doktor, hemşire, sağlık memuru ve ebe gibi sağlık personelinden istifade etmeleri mümkün değildir. Bu gereksinimleri için en yakın kasaba veya kente gitmeleri gerekmektedir. Bu durum hemen müdahale edilmesi gereken hastalar için olumsuz sonuçlara yol açabilir. Özellikle anne ve çocukların, doğum anında ve sonrasında bir sağlık personeli kontrolünde olmamaları ölümlere neden olabilmektedir.

******* Köylerimizde ayrıca yeterince gerekli önlemler alınmadığı için sıtma, verem ve çocuk felci gibi hastalıklar da sıkça görülmektedir. Devletimiz, halkımızın da desteğiyle köylerimizin sağlık sorunlarını planlı bir şekilde gidermeye çalışmaktadır.

******* Eğitim sorunları
******* Eğitim, toplumların kalkınmasında büyük önem taşır. Bu bakımdan devletimiz hemen hemen okulsuz köy bırakmamıştır. Ancak köylerdeki nüfusun çok hızlı artması, ulaşım, iletişim gibi sorunlarının henüz tamamıyla çözümlenememiş olması, buralardaki eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir.

******* Özellikle köy okullarımızın bazılarında öğretimin henüz birleştirilmiş sınıflarda yapılması önemli bir sorundur. Bu okullarımızda zaman zaman öğretmen ve araç gereç sıkıntısı da çekilmektedir. Ancak devletimiz, köylerimizin eğitim sorunlarını çözmek için bazı projeler geliştirmiştir. Taşımalı eğitim sistemi, yatılı bölge okulları uygulaması ve ücretsiz kitap dağıtımı bunlardan bazılarıdır.

******* İletişim sorunları
******* Telefon, faks, radyo, televizyon, gazete vb. iletişim araç ve yayınlarının köylerimize ulaştırılması gerekmektedir. Köylerimizin pek çoğunda bu tür olanaklar sağlanmıştır. Vatandaşımız, yurt dışında bulunan bir yakınıyla kolayca haberleşebilmektedir. Günümüzdeki iletişim araç ve gereçleri, çağın gelişmelerine uygun olarak yurdun her köşesine ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

******* Ulaşım sorunları
******* Köylerimizin kalkınmasında yollar önemli bir etkendir. Köyde yaşayan vatandaşlarımız, ürünlerini kara yolu aracılığıyla pazar yerlerine götürürler ve sattıkları ürünlerin geliriyle geçimlerini sağlarlar. Bu bakımdan, köyleri daha büyük yerleşim birimlerine bağlayan yolların yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Ayrıca bu yolların yılın her gününde hizmete açık olması da önemlidir. Ancak köylerimizin bir kısmı doğal şartların yarattığı olumsuzluklar nedeniyle henüz bu olanaklara yeterli düzeyde kavuşmuş değildir. Her alanda olduğu gibi devletimiz bu konuda da halkımızın katkısıyla köylerimizin ulaşım sorunlarını çözmeye çalışmaktadır.

******* Isınma sorunları
******* Kırsal yerleşmelerden olan köylerimizde vatandaşlarımız ısınmak için yakıt olarak tezek, odun, kömür ve gaz kullanırlar. En yaygın olarak kullandıkları yakıt maddesi odun ve kömürdür. Odunun yaygın kullanımı ormanlarımızın bilinçsizce kesilip yok edilmesine neden olmaktadır. Bu olumsuzluğu gidermek için belediyelerin ve valiliklerin ortak planlama ve yardımıyla, köylerimizde kalitesi yüksek kömür kullanımının yaygın hale getirilmesi gerekmektedir.

******* Aydınlanma sorunları
******* Yurdumuzda bugün elektriği olmayan köy sayısı çok azalmıştır. Köylerimizin tümünün elektriğe kavuşturulması, aydınlanma ile birlikte çeşitli iletişim araçlarının kullanımını da artıracaktır. Böylece köylerimizde günlük yaşam kolaylaşacak; insanlarımız, yurdumuz ve dünya ile ilgili haberleri anında öğrenmiş olacaklardır.
******* B-KENTSEL YERLEŞME *

******* Sanayi, ticaret, eğitim ve yönetim alanlarında çalışan insanların yaşadığı büyük yerleşim birimleridir.
******* Türkiye�de kentsel nüfus sürekli olarak artmaktadır. Sebebi ; köyden kente olan göçlerdir.
******* Türkiye�de kentleşme hızı , sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum gecekondulaşmayı (Çarpık kentleşme) beraberinde getirmiştir. Ayrıca trafik, eğitim-sağlık problemleri , hava kirliliği ve fabrikaların kent içinde kalması gibi durumları oluşturmaktadır.
******* Kentleşme hızının en fazla olduğu bölgemiz Marmara iken, en düşük olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.
******* Bu yerleşmelerin köyden farkı, buralarda nüfusun daha fazla olması, çeşitli sanat ve sanayi kuruluşlarının bulunmasıdır. Ayrıca ticaretin yoğun olması, çarşı ve pazarının bulunması, ulaşım bakımından elverişli şartlara sahip olmaları da kentlerimizin başlıca özelliklerindendir.

******* Kentlerimiz nüfuslarına göre;

******* Küçük kentler (nüfusları 10 bin-25 bin arasında olanlar),

******* Orta büyüklükteki kentler (nüfusları 25 bin-100 bin arasında olanlar),

******* Büyük kentler (nüfusları 100 bin-500 bin arasında olanlar),

******* Çok büyük kentler veya metropoliten kentler (nüfusları 500 binden fazla olanlar) olarak gruplandırılabilirler.

******* Türkiye'de nüfus artış hızı büyük kentlerimizde yüksektir. İç göçlerin çoğu büyük kentlerimize doğru olmaktadır. Sanayi tesislerinin çokluğu, ticaretin, ulaşımın ve turizmin gelişmiş olması, sağlık ve eğitim hizmetlerinin fazlalığı nüfusun buralarda toplanmasına neden olmaktadır.
******* Şehirler Fonksiyonlarına Göre Şu Gruplara Ayrılır:
******* 1.Tarım şehirleri: Ege Bölgesinde; Akhisar, Turgutlu, Salihli, Alaşehir, Ödemiş, Tire gibi. Marmara Bölgesinde ; Kırklareli, İnegöl, Lüleburgaz gibi. Karadeniz Bölgesinde; Bafra, Çarşamba, Giresun ,Rize, Düzce, Niksar gibi. İç Anadolu Bölgesinde; Karaman ,Aksaray, Akşehir, Kırşehir, Nevşehir, Niğde gibi:
******* 2. Ticaret Şehirleri: İstanbul, İzmir, Denizli, Manisa, Aydın, Ankara, Konya, Bursa, Kayseri, Eskişehir, Afyon, Malatya, Van ,Elazığ, Ş.Urfa, G.Antep gibi.
******* 3. Sanayi Şehirleri: İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, İzmir. Adana, Batman, Karabük Ereğli, Kırıkkale, Seydişehir, İskenderun gibi.
******* 4. Liman Şehirleri: İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Samsun, Trabzon, İskenderun, Zonguldak gibi
******* 5. Turizm Şehirleri: İstanbul, İzmir,Çeşme, Antalya, Bodrum; Marmaris,Fethiye, Kuşadası Alanya, Mersin, Bursa, Bolu, Nevşehir (Ürgüp-Göreme) gibi.
******* 6. İdari Şehirler:* Ankara (başkent), İstanbul, Bursa, Konya, Edirne (geçmişte başkent olmaları)
******* 7. Askeri Şehirler: Sarıkamış, Çorlu, Erzurum, Konya, Malatya , Kırkağaç, Manisa gibi.
******* 8. Kültürel Şehirler: İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere bazı yerleşim merkezlerimizin gelişmesinde o merkezlerde bulunan üniversiteler de etkili olmuştur.
******* Kentlerimizin başlıca sorunları
******* Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da hızlı bir kentleşme süreci yaşanmaktadır. Bir yandan, mevcut kentlerimiz büyürken bir yandan da yeni kentler ortaya çıkmaktadır.

******* Bu gelişmelere paralel olarak kentlerimiz birçok sorunla da karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların başında, konut yetersizliği gelmektedir. Çeşitli nedenlerle nüfusu hızla artan büyük kentlerimizde mevcut konutlar, ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu durum, sağlıksız ve plansız bir şekilde yapılan gecekonduların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu da kentlerimizin plansız bir şekilde büyümesine ve çarpık bir görünüm almasına yol açmaktadır. Hızlı nüfus artışı, bu kentlerimizde içme ve kullanma suyunun sağlanmasında da güçlüklerle karşılaşılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, alt yapı sisteminin yetersiz olması yapılması gereken hizmetleri aksatmaktadır.

******* Büyük kentlerimizin bir diğer önemli sorunu da kent içi ulaşımdır. Kentlerimiz büyüyüp geniş alanlara yayılırken, buradaki ulaşım sistemi aynı hızla gelişememektedir. Bu da trafik sıkışıklığı, ulaşım güçlüğü, zaman ve enerji kaybına neden olmaktadır. Ancak büyük kentlerimizin bazılarında, son yıllarda toplu taşımacılıkla bu sorunlar çözümlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi yerlerde kent içi ulaşımı rahatlatmak için belediye ve halk otobüsleri ile dolmuş ve taksi sayıları artırılmış, metro ve raylı sistem çalışmaları başlatılmıştır. Ankara'da kısa bir süre önce hizmete giren Metro ve Ankaray, başkentimizin ulaşım sorununu büyük ölçüde azaltmıştır. Bu türlü çalışmalar, diğer büyük bazı kentlerimizde de başlatılmıştır.

******* Günümüzde giderek artan sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan çevre kirliliği de büyük kentlerimizin önemli sorunları arasına katılmıştır. Sanayi kuruluşlarının bacalarından çıkan gazlar, taşıtların egzoz gazları, soba, kalorifer vb. yerlerden havaya karışan gazlar ile sanayi atıkları, kentlerde çevre kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirlilik, özellikle kış mevsiminde kendini göstermektedir. Bu bakımdan çevre kirliliği daha çok bu mevsimde, insan sağlığını tehdit etmekte ve ölümlere neden olmaktadır. Bacalara filtre takılması, sanayi tesislerinin kent dışına taşınması, kaliteli kömür kullanılması veya doğal gaz kullanımının artırılması bu tehlikeleri büyük ölçüde önleyebilecektir.

******* Hızlı nüfus artışının yaşandığı kentlerimizde gürültü de insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaştığında önemli bir sorun olarak görülmektedir.

******* Bütün bu sorunların yanında okulların kapasitelerinin yetersiz kalması da söz konusudur. Bu durum kentlerimizdeki okullarda ikili öğretim yapılmasına neden olmaktadır. Ayrıca sağlık kuruluşlarının, yeşil alan ve spor tesislerinin yetersiz kalması da hızlı nüfus artışının yarattığı sorunlardandır.

******* Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması veya en aza indirilmesi, insanların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi ve köyden kente göçün durdurulmasıyla mümkün olacaktır.

6420
Coğrafya / pusulayı kim icat etti
« : Ekim 11, 2007, 11:33:20 ÖÖ »
pusulayı kim icat etti

Pusulayı MS 100 yılında Çinliler icat etti. YERİN MANYETİK ALANI Herhangi bir yerde ortasından iple asılan mıknatıs iğnesinin belli bir doğrultuyu alması mıknatıs iğnesine bir manyetik alanın etkidiğini gösterir. Bu alan yerin manyetik alanıdır. Yerin manyetik alanı, yerin dönme ekseniyle yaklaşık 15? lik açı yapacak şekilde konmuş çubuk mıknatısın manyetik alanı gibidir.

Bu nedenle bir pusula iğnesi Yer üzerinde pek çok yerde coğrafi kuzey kutbu göstermez.

Yatay bir pusula iğnesi ile coğrafi kuzey güney doğrultusu arasında bir açı vardır. Bu açıya sapma açısı denir.

Dünyanın manyetik alanı her ne kadar içine yerleştirilmiş dev bir mıknatıs ile temsil edilebilir gibi görünse de böyle bir şeyin gerçek olması mümkün görünmemektedir. Dünyamız çekirdek kısmında büyük demir rezervlerine sahiptir. Fakat çok yüksek sıcaklıklar kalıcı mıknatıslığın oluşmasını engeller.


Günümüzde yerin manyetik alanının varoluş nedenini tutarlı biçimde açıklayan bir teori yoktur. Dünyanın iç kısmındaki iletken sıvı tabakalarda oluşan dairesel akımlardan, Dünya manyetik alanının kaynaklandığı düşünülmektedir.


Yatay ve düşey eksen etrafında dönebilen mıknatıs orta noktasından asıldığında eğilir. Bu eğilme kuzey yarım kürede kuzeyi gösteren manyetik N kutbu, güney yarım kürede ise güneyi gösteren manyetik S kutbu yere yakın olacak şekildedir.

Mıknatıs iğnesinin yatay düzlemde yaptığı açıya eğilme açısı denir. Eğilme açısının değeri manyetik kutuplara doğru gidildikçe artar ve kutuplarda 90? olur.

MANYETİK KUTUP
Bir mıknatıs çubuğunun her iki ucunda yer alan dış manyetik alanın en güçlü olduğu bölümdür. Yer?in manyetik alanı içine serbestçe yerleştirilen bir mıknatıs çubuğu, kuzey-güney doğrultusunda yönlenir. Çubuğun kuzeye bakan ucuna kuzey manyetik kutbu, güneye bakan ucuna ise güney manyetik kutbu denir. İki mıknatısın benzer kutupları birbirini iter, farklı kutupları kutupları ise birbirini çeker.

Uzun bir mıknatıs çubuğunun her iki kutbu arasındaki manyetik kuvvet, daha 1750?de bir ters kare yasasıyla tanımlanmıştır. Örneğin, eğer iki kutup arasındaki uzaklık iki katına çıkarılırsa, manyetik kuvvet bir önceki değerinin dörtte birine düşer.

Mıknatıs çubuğunun ikiye kırılmasıyla kuzey ve güney kutupları birbirinden ayrılmaz. Her iki yarım parça da kendi kuzey ve güney kutuplarına sahip olur. Elektron ve proton gibi gerçek kesikli (ayrık) elektrik yüklerinin neden olduğu elektrik kuvvetlerinin tersine, manyetik kuvvetleri, ancak elektron mikroskobu altında görülebilecek boyutlardaki çok küçük manyetik kutuplara kadar izleyebilmek olanaklı değildir. Aslında, manyetik kuvvetler de temel olarak hareket halindeki yüklü parçacıkların arasında ortaya çıkar.

MANYETİK KUTUPLARIN YER DEĞİŞTİRMESİ


Yerin manyetik kutuplarının konumunun jeolojik çağlar boyunca değişmesidir. Çoğu kayaçtaki mıknatıslanma doğrultusunun, bugünkü jeomanyetik alan doğrultusunda olmadığı çok önceleri saptanmıştı. Bu önceleri çok değişik etmenlere bağlanıyordu, ama 1950?lerde elde edilen paleomanyetik veriler, manyetik kutupların Yer yüzeyinde sistemli bir biçimde yer değiştirmiş olduğunu açığa çıkardı. Yapılan araştırmalar, 20 milyon yıldan daha genç kayaçlardaki kutuplanma doğrultularının, bugünkü kutup konumlarıyla uyum içinde olduğunu açığa çıkarmıştır; ama 30 milyon yıl geriye gidildiğinde, mıknatıslanmanın bugünkü jeomanyetik alan doğrultularından belirgin biçimde farklı olduğu görülmektedir.


Eğer kıtaların konumu sabit kalmış olsaydı, yer değiştiren kutupların izlediği yolun, yerkürenin her tarafı için aynı olması gerekirdi. Ne var ki farklı kıtalarda yer değiştirme eğrilerinin de farklı olması, kıtaların kaymış olduğuna işaret etmektedir. Kutup konum eğrilerinin giderek bugünkü kutup konumuna yaklaşması, kıta bloklarının jeolojik çağlar içinde birbirlerine göre hareket ederek bugünkü konumlarına ulaştıklarını göstermektedir

Sayfa: 1 ... 426 427 [428] 429 430 ... 495