İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Loqum_mum

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 88
31
Testler - Anketler / " O " Giderken Son Cümlen ?
« : Mart 24, 2009, 10:52:25 ÖS »
 ;)

32
Testler - Anketler / En Cok Hangi Yonunuzle Taninirsiniz?
« : Mart 24, 2009, 10:49:56 ÖS »
 :) ;)

34
Hikaye ve Yazılar / 60 YııLL süren aşk hikayesi
« : Mart 24, 2009, 09:27:44 ÖS »
Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm...

Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. Üç dolar çıktı.. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup...

Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki. Sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım. Bir ipucu bulma ümidi ile.. Birden tarihi gördüm.. 1924... Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış. El yazısı belli, bir kadına ait.. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş.

"Sevgili Michael" diye başlıyor mektup... ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor..

- "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

İçimden bir ses "Bul" dedi bana.. "Mektubun sahibini bul.." Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki.. Ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbarati aradım. Anlattım...

- "Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye.. Sustu.. Gidip müdürüne sordu...

- "Var ama, size vermem yasak.. Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım.. Lütfen bekleyin.."

Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim.."

Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz ? " diye sordum.

- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık." dedi.

- "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."

- "Hannah annesini bir huzurevine yatıracakti. Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz.."

Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş... Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş...

- "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın "Şimdi Hannah'ın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim... Bingo..

Ses "Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi..

Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah'ı görmek için..

Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama..

Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve :

"Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.."

Derin bir nefes daha..

- "Michael Goldstein harika bir insandı. Eger bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.."

Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."

İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "..Ve hiç evlenmedim... Michael gibi birisini bulamadım ki.."

Hannah'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız :

- "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi..

- "Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..Cüzdanı elimde sallayarak..

O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..

- "Hey baksana.. Bu Bay Michael'in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.."

Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre.. Michael yatmamıştı.. Okuma odasında kitap okuyordu.. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle :

- "Evet bu benim cüzdanım" dedi...

- "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım.. Size teşekkür borçluyum.."

- "Hiçbirsey borçlu değilsiniz" dedim..

- "Ama özür dilerim.. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum..."

- "Mektubu mu okudun?.."

- "Sadece okumakla kalmadım.. Hannah'ı da buldum.."

- "Buldun mu?.. Nerde?.. İyi mi?.. Hala eskisi gibi güzel mi.. Söyle, lütfen söyle.."

- "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça..

- "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.." Elime sımsıkı sarıldı..

- "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."

- "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."

Asansörle üçüncü kata indik... Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu... Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu...

- "Hannah" dedi.. "Bu bayı tanıyor musun?.."

Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..

- "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..

- "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."

- "Michael" diye yutkundu : Hannah.. "İnanmıyorum.. Bu sensin.. Benim Michael'im.."

Michael Hannah'a doğru yürüdü yavaşça.. Sarıldılar. Hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini...

- "İşte Tanrının sevgisi de bu" dedim.. "Olacaksa.. Olur.."

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?..

Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı... Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti...

Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek..

Nerdeyse 60 yıl süren bir aşk hikayesi için, ne güzel bir son değil mi?...

35
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan`da Ganj Nehri`nin kıyısında yakılan yoksul adamın
hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
Newyork`ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının
çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir
sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı
hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.
Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,
gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,
o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim.
Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili.
Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...
Oradan üvey anneler, ek*** babalar, parasız yatılılar geçer.
Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,
hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.
Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...
Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde
yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.
Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...
Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda
umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,
kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve
hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.
Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,
cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri
alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili...

36
Hikaye ve Yazılar / kelebek--papatya
« : Mart 24, 2009, 09:26:26 ÖS »
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl
gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne
bulursa yemiş. Bir sure sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir
yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir
sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.

Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya
başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir
vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın,
şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda
afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. İçinden "Ne muhteşem
bir çiçek" diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu
çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.

"Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek
istedim"

Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve

"Merhaba" demiş, "bende yalnızlıktan sıkılmıştım zaten" Ve konuşmaya
başlamışlar.

Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği
ormanı, tepeleri anlatmış. Papatyada ona kendinden bahsetmiş.
Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla
geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını
seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı
ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok
sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip
sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş
bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş.
Papatyada kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden
korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana, ama sevgilerini paylaşmadan sürekli
sohbet etmişler. Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de,
kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini
anlayınca, papatyaya dönmüş ve

"Üzgünüm, ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam
vermemiş.

"Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun ?"

"Hayır" demiş, kelebek.

"Sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç
gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir
yere gitmeliyim."

Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş zaten.
Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark
ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Seni seviyorum" diyebilmiş ancak.
Papatya donakalmış. Sadece "Bende.." diyebilmiş kelebeğin arkasından.
Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. İcinden "Keşke onunda beni sevdiğini
bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya,
sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış.
Bir sure sonra, önce yaprakları solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her
düşen yaprakta papatya, içinden "seviyormuş" diye geçirmiş.

İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine
soramadıklarını hep papatyalara sormuş; seviyor mu?, sevmiyor mu? diye..

 
 

37
Hikaye ve Yazılar / Gitmeliy(d)im…
« : Mart 24, 2009, 09:25:27 ÖS »
Gitmeliy(d)im…

Gereklilik kipleri bağlamalıyım hayat ağacına. Derin bir nefes alıp mavi hüznüme dalış yapmalıyım…

.....

Hayallerimi yıkayıp serdim güneşe son ütüsünü yapıp askıya astım. Acımın yetmediği zamanlarımda jilet gibi olan jilet kesiği gibi sızlatan boynu bükük yetim ümitlerimi geçiriyorum bedenime büyük gelen başımla. Yoksunluğunda ve yoksulluğumda gecelerden sürme yapıyorum artık hüzünlü gözlerime en zifirinden en koyusundan hani. Günleri kurutuyorum gülleri astığım duvarımda. Seni terk ettiğimden beri kendimi terkin ettim hayattan. Seni arşivime kaldırdığımdan bu yana süre gelen zaman zarflarımda ayağıma vuruyor gülüşlerim.

Gitmeliyim…
Nefessiz kalmalıyım…

Bir nefes sen çekiyorum içime tekrar dalış yapıyorum sensizliğime. Ciğerliliğim çok defa canımı acıtıyor. Umut kuşlarımıza ciğerimi doğruyorum…
Dişlerimi kırmanın en acı şekli içime dokunduğundan beri içime atmanın mantığı bitap düştüm yalnızlığında. Saçlarımı yolmak zevk vermiyor artık kafatası derimi yüzüyorum cansızlığımla dalgalarında yüzüyorum kanımı süzüyorum en demlisinden anılarımızı içiyorum. Bak yine nefessiz kalıyorum…

....

Biliyorum sesine hüzün bulaştırdım acıdan çatallanmış bir seslenişin mevcut. Ben bana en yakışan küpemi yani sesini hiç çıkarmadım kulağımdan… Ben gittim gitmeliydim. Kendimde seni sende beni unutarak gittim. Kal demedin diyemezdin dememeliydin gel mi diyorsun? Sus gereklilik kipleri var kollarımdan sarkan dallarımda. Bak nefessiz kalmadım oksijene gerek yok artık beynimde. Beyin ölümü gerçekleşmiş bir yürek var bende. Emir kipiyle sesleniyorum ötenazimi istiyorum duyurulur...
alıntı

38
Hikaye ve Yazılar / ELVEDA
« : Mart 24, 2009, 09:25:00 ÖS »
Yine seni düşündüğüm bir gecede vazgeçtim seni düşünmekten. Aslında ben vazgeçtim tüm gecelerimden. Çok sonra anlamıştım vazgeçişlerin bile seni düşündüren bir unsur olduğunu… Acı veriyordu bana seni düşünmek. Seni onca sevmeme rağmen vazgeçecektim senden ve seni bana hatırlatan her şeyden. Sanırım eskisi kadar güçlü değilim artık. Yıkık dökük bir aşktan arta kalan hatıralarla avutuyordum gönlümü. Bitmesi gerektiği için bitmişti aşkımız ve ben hala bir bitmişliğin üzerine kuruyordum hayatımı. Şimdi bir sonbahar sessizliğinde yüreğim. Kuru bir yaprak gibi savruluyor hayatım. Rüzgarlar yüzümü okşamıyor. Yağmurlar ıslatmıyor beni. Kaçamak cümleler kuruyorum hayata dair. Suskunluğum şaşkınlığımdan değil çaresizliğimden. Hayat ikiye bölünüyor benim için; geceler ve gündüzler olmak üzere. Geceleri uyuyamıyorum. Kaçışlarım boşuna her çaldığım kapıyı sen açıyorsun. Gündüzlerimse gecelerimi unutmaya çalışmakla geçiyor. Söyle nerde kaldı yaşamak… Hani söz verdirmiştin bana ağlamayacaktım yokluğunda. Oysa sen öyle bir gittin ki tüm bilimler çaresiz kaldı gidişini açıklamakta. Öyle bir bilinmezin ortasında bıraktın ki beni... Çok bilinmeyenli bir denkleme benziyordu gidişin çözmek için çok şey bilmek gerekiyordu ve ben hiçbirşey bilmiyordum. Çok bekledim dönmeni oysa sen giderken dönmeyeceğini o kadar net anlatmıştın ki bana. İşte o an katlime fermanı çıkarmıştın kurmuştun darağacımı ve boynuma geçirmiştin o sihirli halkayı. Gitmiştin darağacında öylece seni bekledim durdum. Sandalyeme vurmanı bekledimellerinden ölmeyi. Ama yapmadın orda öylece yalnızlığıma terk ettin beni. İyice kararlıyım artık.Beklemeyeceğim dönmenidüşünmeyeceğim bir daha seni. Ben vuracağım sandalyeme. Kendi celladım olacağım.Beni mahveden şeyi yani içimdeki seni öldürmeye karar verdim. Elveda ! eski dost eski düşman Elveda ! beni sırtımdan vuran. Elveda ! bir zamanlar güne adıyla başladığım Elveda ! şimdilerde adıyla başlayan her güne lanet yağdırdığım. Elveda ! öykülerimin pamuk prensesi Elveda ! şiirlerimin vurdumduymaz emanetçisi… Gökten kayan bir yıldız gibi çıkıyorum hayatından. Ayrılık kadere yazıldı bir kere. Her ne kadar istemesem de gitmek zorundayım.
 

39
Hikaye ve Yazılar / ÖLDÜR BENİ ANNE
« : Mart 24, 2009, 09:24:08 ÖS »
bu anlatıcaklarımı,aşık olduklarını sanıp,daha gerçek aşkın ne olduğunu bile bilmeyenlerin daha dikkatli okumasını istiyorum,ondan sonra yaşadıkları gerçek aşkmıymış,basit bi hoşlanmamıymış karar versinler.

kalbimin hiç tanımadığı duyguları daha yeni yeni hissetmeye başladığı dönemlerdi,çevremde bir sürü erkek ve kız arkadaşlarım vardı,ama bi gariplik vardı,mutlu değildim sanki aradığım başka birşeydi,her akşam eve gelir odama çekilir ağlardım,noluyordu bana anlayamıyordum,birgün yine arkadaşlarla beraberdim,beraberdim derken nasıl bi beraberlik,onlar bi araya toplanır gülüp eğlenirlerken bense bi kenara çekilip içimdeki fırtınaları dinliyordum her zamanki gibi,artık arkadaşlarımda alışmıştı bu durumuma,yanıma gelip oturduğunu hiç farketmemişim,taki sanki çok derinlerden gelen bi SELAM sesini duyana kadar,selam istediğini anlamamıştım,başını tekrar çevirdiğimde öldedim bende,neden yalnız oturuyosun dedi,bilmiyorum dedim,kimse seni anlamıyor,hatta kendin bile kendini anlamıyorsun değilmi dedi,evet dedim,bende bu yüzden yanına geldim zaten dedi,bende aynı durumdayım,seni arkadaşlarından ayrı derin düşüncelere dalmış görünce işte benim gibi biri daha dedim,
ve ilk defa onun yüzüne baktım,o anda kalbim durdu sanki,donup
kalmıştım,ne zaman ayrıldık eve nasıl geldim bilmiyorum,o gün sürekli onu düşündüm,sanki aradığım şey buydu hissedebiliyordum bunu,
o günden sonra hergün buluşmaya başladık,evleri iki mahalle kadar uzaktaydı,bizim mahallede akrabaları vardı,ilk tanıştığımız gün onlara gelmişler,böylece aylar geçti,artık ailelerimizde biliyordu,ya ben onlara gidiyordum yada o bize geliyordu,yani her günümüzü birlikte geçiriyorduk,
ama ikimizinde anlayamadığı birşeyler vardı,birbirimizi çok seviyorduk,görmeden yapamıyorduk,arkadaşlık değildi bu,çünki diğer arkadaşlarımızıda seviyorduk,bu çok farklı bişeydi,kimseyede soramıyorduk,nasıl soralımki,biz bile bilmiyorduk ne olduğunu,bu çok yoğun duyguların etkisiyle bazen mutluluktan bulutlara kadar çıkıyorduk,bazende o küçücük kalplerimize sığdıramadığımız ve bi türlü anlamadığımız hisler dünyasında sebepsiz yere ağlıyor gözyaşlarımızı birbirimize hediye ediyorduk,,belki size saçma gelicek ama birbirimizi ilk gördüğümüz günü anlatmıştım,ondan sonraki ilk buluşmamızda biraz konuştuktan sonra bi ara gözgöze gelmiştik,ve daha ne olduğunu anlamadan ikimizde sebepsiz yere birden ağlamaya başlamıştık,hemde ne ağlama sanki hiç bitmeyecek gibiydi göz yaşlarımız,işte o günden sonra bir daha biribirimizin yüzüne uzun süre bakamadık,hatta çoğu zaman sırtlarımız birbirimize dönük otururduk,bi gören olsa bize gülerdi heralde,ama elimizde değildiki bakamıyorduk işte,
ama ne olursa olsun çok mutluyduk,artık ne güneşin doğuşunun,ne çiçeklerin kokusunun,nede kuşların aşk şarkılarının farkındaydık,biz birbirimizde kaybolmuştuk,taki bi akşam bizim evin zili uzun uzun çalana kadar,kapıyı annem açtı,gelen onun teyzesinin kızıydı,anneme bişeyler söyledi,annemde hemen babamla bişiyler konuşup,banada sen evden ayrılma biz hemen geliyoruz diyerek aceleyle çıktılar,bende hemen arkalarından çıktım,hava kararmıştı,beni görmesinler diye onları uzaktan takip ettim,biraz gittikten sonra bizim evin biraz ilerisinde bi market vardı,orada bi kalabalık gördüm,oraya gidiyorlardı,biraz daha yaklaşınca babam koşmaya başladı,yerde yatan biri vardı,bende biraz daha yaklaştım,babam yerde yatan kişiyi kucağına almıştı,bikaç adım daha yaklaştım ve kalbime binlerce ok birden saplandı sanki,yerde yatan benim meleğimdi,oda beni gördü,eliyle bana gelme diye işaret yaptı,ve bana bişeyler söylemek için ağzını açtığında,ağzından kan boşaldığını gördüm,yanına gittim,o güzel başını babamın kucağından kendi kucağıma aldım,hafifçe gülümsedi ve bak dedi napmışsın yeni gömleğine,onun kanına bulanmış gömleğimi göstererek,iki hafta önce doğum günümde o almıştı,ve birden başını karanlıkta benim seçemediğim kazanın olduğu bi yere çevirip tüh yaa dedi,ne demek müştü,ondan sonrasını hatırlamıyorum,gözümü evde açtım,orada bayılmışım,beni doktora götürmüşler sakinleştirici filan yapmışlar,uzun süre baygın halde yatmışım,
kendime gelir gelmez ağlamaya başladım,kimse müdahale etmedi,doktor ağlarsa müdahale etmeyin demiş,tekrar kendimden geçene kadar ağlamışım,ondan sonraki günlerde gözyaşım hiç dinmedi,aradan iki ay filan geçmişti,birgün anneme onlara gitmek istediğimi söyledim,annem önce kabul etmedi ama yalvarmalarıma dayanamayıp bi şartla kabul etti,gideriz ama orada ağlayıp annesini üzmeyeceğine söz verirsen dedi,bende söz verdim ve gittik,bi süre oturduk ama ben kendimi zor tutuyordum ağlamamak için,bak oğlum dedi annesi,biribirinizi ne kadar çok sevdiğinizi hepimiz biliyoruz,ne kadar üzüldüğünüde biliyorum ama senden bir ricam var dedi,kızım son nefesini senin kucağında vermiş,bana son anlarını anlatmanı istiyorum dedi,şaşırdım,nasıl anlatabilirdimki,anneme baktım boynunu büktü,bende onu üzmeyecek şekilde anlattım,ama bi ara karanlıkta bi yere bakıp tüh yaa dediğini anlamadığımı söyleyince,annesi bana sarılıp öyle bi ağlamaya başladıki,bende zaten zor tutuyordum kendimi,ikimizde uzun süre ağladık,
biraz sakinleştikten sonra,artık bu dünyada yaşamam için hiç bir sebebin kalmadığına karar vermeme sebep olan şeyi anlattı,
ogün annesi evlerinde benim çok sevdiğim bir yemeği yapmış,anne demiş bu yemeği ayhan çok sever,bizim yiyeceğimiz kadarını ver ben ayhanlara gidip onunla beraber yiyeceğim demiş,anneside yalnız göndermemek için yakınlarında oturan teyzesinin kızıyla bize göndermiş,yolda gelirlerken teyzesinin kızı,sen biraz bekle bende marketten içecek birşeyler alayım demiş,kaldırımda beklerken bi araba vurup kaçmış,bize yakın oldukları için teyzesinin kızı hemen bize haber vermeye gelmiş o akşam,ve o karanlığa bakıpta tüh yaa dediği şeyde,bana getirdiği yemeklerin dökülmüş olmasına üzüldüğü içinmiş,son anlarını yaşayan birisinin canından daha çok bana getirdiği yemeklerin dökülmüş olmasına üzülecek kadar seven bir kalp varmıdır daha şu lanet dünyada,başkasını sevebilirmiyim artık,aşık olabilirmiyim başkasına,tahammül edebilirmiyim artık saçma sapan şeylerin adını aşk koymalarına,bizim yaşadıklarımız bilemesekte gerçek aşktı,bunu şimdi biliyorum, ama o bilmiyor,birgün birbirimize bir söz vermiştik,hangimiz önce ölürsek diğerimizi cennetin kapısında bekleyecekti,şimdi bende bilmeden yaşadığımız o tarif edilmez duygunun gerçek aşk olduğunu,o aşkı sonsuza kadar yaşayacağımız cennetin kapısında beni bekleyen meleğime anlatmak için,gelmesi için hergün yalvarıp dua ettiğim beni ona kavuşturacak kişiyi bekliyorum,AZRAİLİ


O ÖLDÜKTEN SONRA

bu gün hafta sonu,aşkımla buluşacağız,en güzel elbiselerimi giymeliyim,hangi gömleği giysem acaba,yanakları gibi kırmızı olanımı yoksa gözleri gibi kapkara olanımı,yada kazanın olduğu gün kanıyla üzerine çiçekler yaptığı gömleğimi,ne kazası ne kanı yaa nerden çıktı şimdi offf,ben en iyisi son buluşmamızda başını omuzuma koyduğu o kokan gömleği giyeyim,evet evet bu daha iyi,anne ben çıkıyorum,onamı,
tabiki anne yaa,her hafta sonu kiminle buluşurum ben,iyide neden ağlıyosunki,şimdi gidip annesindende izin almalıyım,günaydın müsade ederseniz kızınızla gezicez biraz,tabi oğlum,ona iyi bak olurmu,bak buda ağlıyor,noluyo bunlara anlamıyorum,koşar adımlarla gidiyorum aşkıma,bu yolda ne kadar uzun,her zamanki gibi bekçi amca karşılıyo beni,hoşgeldin oğlum,oda seni bekliyodu,biliyorum,günaydın aşkım ben geldim,bak hala yatıyo,hemde bembeyaz gelinliğiyle,yanaklarına küçük bir öpücük kondurup uyandırıyorum onu,her zamanki gibi toprak kokuyor meleğim,
uzatıyor kollarını yattığı yerden,tutuyorum ellerinden,tüy kadar hafif,ne kadarda güzel meleğim benim,hoşçakal bekçi amca,bak koskoca adamda ağlıyo,iyi eğlenin olurmu diyor kirli sakallarından süzülen yaşları silerek,
onun en sevdiği yerleri geziyoruz elele,allahım onunla olunca o kadar mutluyumki,bi ara yine gözgöze geliyoruz,bakmamalıydık,yine ağlıycaz,ne kadar ağladığımızı akşam ezanını duyunca anlıyorum,işte bu günde bitti,gitmeliyiz,bekçi amca kızar sonra,hoşgeldiniz iyi eğlendinizmi bari,neler yaptınız bakalım,ağladık akşama kadar,her zamanki gibi ha,evet,hadi meleğim sen şimdi yat,ben haftaya yine gelirim,,birgün diyorum,birgün bende bembeyaz damatlıklarımı giyip geleceğim yanına,kapkara gözlerini açarak yalvarırcasına,çabuk gel olurmu diyor,yakında meleğim çok yakında,biliyorum şimdi iyi geceler öpücüğüm olmadan uyuyamaz bi tanem,yanaklarına bi öpücük konduruyorum,yine o toprak kokusu,geldim anne,hoşgeldin oğlum,ÖLDÜR BENİ ANNE BENDE TOPRAK KOKMAK İSTİYORUM.


AYIŞIĞINDA YAĞMUR


o öldükten sonra,herşey durdu sanki,onsuz bir cehennem olan şu dünyanın günleri geçmek bilmedi,sanki bana dayanılmaz acılar çektirmekten zevk alırcasına yavaşladı hayat,hiç acımadı bana,aşkım beni beklerken,ben yine her zaman olduğu gibi,lanet olası sabahlara açtım gözümü,beni bu hayatta tutan bedenimi,dudaklarımda bi gülümsemeyle bırakıp gideceğim günün özlemine dayanamayıp,bi çare aradım,günlerimin nasıl geçtiğini bilmeyecek birşey,hızlandırmak istedim hayatı,ama nasıl,onunlayken su gibi akardı günlerim,akşamın nasıl olduğunu anlamazdık bile,öyleyse bende onunlayken yaptıklarımıyaparsam daha çabuk bitecekti günler,hemen başladım,mesela her zamanki buluştuğumuz yere gittim,ama nasıl olur,burası cennet gibiydi,şimdi ne kadarda sıkıcı olmuş,kuş seslerini dinler birbirimizin elini tutardık,yine kuşlar var,yine ötüşüyorlar ama artık aşk şarkıları söylemiyor çığlık atıyorlar sanki,olmadı,papatyayı çok severdi,elimize bir papatya alır onu evimizin bahçesine dikerdik hayallerimizde,doğum günümde bana bir demet papatya getir yeter derdi,tek tek saçlarına takardım,aslında saçlarına dokunmak içinde bi bahaneydi,yine ne çabuk akşam olurdu,evet evet eniyisi papatya,gittim,aynı yer ve papatyalar,bunlarda değişmiş,dünyanın en güzel çiçekleri ne hale gelmiş,ne renkleri kalmış,nede kokuları,renklerinide kokularınıda ondan alıyorlarmış,onsuz ne kadar solgunlar,buda olmadı,gezerdik rastgele,nereye gittiğimizi bile bilmeden,bazen kaybolurduk,yine akşam olduğunu farketmez,aceleyle sora sora geri dönerdik geç kalmamak için,bıraktığımız izleri takip etmeliydim,aynı yerleri gezersem yine bitirebilirdim bu günü,ama benim ayaklarım bu kadar ağır değildiki,onunlayken uçar gibi yürürdüm,şimdi tonlarca ağırlık var sanki ayaklarımda,hem izlerimizide bulamadım,nerelere gittiğimizin farkında değildikki bulayım,yollar ne kadar uzun,adımlarım ona gitmek istiyor,sokaklar ne kadar kalabalık,her yer bir tanesinin azrail olmasını umduğum insanlarla dolu,ama hepside insan işte,
bir tanesine saati soruyorum,sekiz diyor,sabahın sekizi,nasıl olur,birine daha,yine sekiz,birine daha,yine sekiz,ama ben evden yedide çıkmıştım diyorum,garip garip bakıyorlar bana,artık yanınada gidemiyorum meleğimin,her gün beni bekleyen aşkımın yanına gitmeye yüzüm kalmadıki,hala neden gelmiyorsun diyince ne cevap veririm ona,son gitmemde ona,ne zaman ayışığında yağmur yağarsa o zaman geleceğim demiştim,kahrolası birgün daha bitti diyorum başımı yastığa koyarken,uyumadan önce gökyüzüne bakıyorum,
bugün ay var,hemde dolunay,birde yağmur yağarsa.


3 ARALIK

Bugün 3 aralık,doğum günüm
ölüme bir adım daha yaklaştım
koskoca bir yıl beklediğim gün
her dakikasını,her saniyesini sayarak geçirdiğim bir ömür bitti sanki
yada ben öyle umuyorum
yılda bir kez giydiğim,beyaz takım elbisemi giydim yine
içine beyaz gömlek,beyaz çoraplar
ne annem,ne arkadaşlarım,ben hariç hiç kimse istemiyor böyle giyinmemi
nedenki,kefene benziyor diyemi
ama ben çok seviyorum
bugün hiç çıkarmayacağım üzerimden
taki güneş,
onsuz yaşamayı kendime yediremediğim
şu lanet dünyanın üzerine bir defa daha doğup
hala yaşıyor olmamın utancını yüzüme vuruncaya kadar
neden diyorum bazen,neden ben
daha çocuk denecek yaşta doğdu gerçek aşk'ın güneşi kalbime
çevremde bir sürü arkadaşım vardı,onlar güler eğlenir,bense onlar gibi olamazdım
sanki bir amacım,yapmam gereken bir görev varmış gibi hissederdim kendimi
ta o zamanlar severdim geceyi ve yalnızlığı
bazen sabahlara kadar düşünürdüm
ben delimiydim
neden yaşıtlarım gibi değildim
neden küçücük yüreğim gögüs kafesime sığmazdı
hergün gözyaşlarımla karşılardım sabahın ilk ışıklarını
yine böyle sabahlardan biriydi
babaannem girmiş odama,ağlamam bitinceye kadar beklemiş
konuşmak istermisin dedi
evet dedim,zaten kendime yakın bulduğum tek insandı
neden ağlıyosun dedi
bilmiyorum dedim
evet dedi bilmiyorsun,ama öğreneceksin
nasıl dedim
sen anlat dedi
bende içimde fırtınalar koparan ama ne olduğunu bilmediğim herşeyi anlattım
bak dedi,dikkatli dinle
bütün insanların bir ömür boyu aradığı
ama daha ne olduğunu bile bilmediği
bulanlarında bunun kıymetini bilmediği bir duygu
çok güzel ama dünyadaki en büyük acılarla
en güzel duyguların harman olduğu tek duygu
dengesi çok hassas
ve bu dengeyi güzel duyguların olduğu tarafada
acı veren tarafada kaçırırsan dünyanı cehenneme çevirecek bir duygu
acısınada mutluluğunada dayanamaz bu zayıf bendenlerimiz
işte herkesin arayıp bulamadığı
ama sana çok erken verilmiş bir şey var o kalbinde dedi
peki ne yapmalıyım dedim
leyla ile mecnun,aslı ile kerem,ferhat ile şirin ne yaptıysa onu dedi
ne yaptılar dedim
vuslat'ı cennet'e ertelediler
şu anda onların hakkında anlatılanların çoğu insanların kendi uydurmalarıdır
aslını sadece gerçek aşk'ı bulan kişiler bilir
onları ancak şu anda kalbinin tümünü kaplayan o çözemediğin duyguya
yani gerçek aşk'a sahip kişiler anlayabilir
mesela leyla ile mecnun aynı şehirde yaşıyordu
kavuşmaları içinde hiç bir engel yoktu
ama sanılanın aksine kavuşamadılar değil,kavuşmadılar
eğer bir araya gelselerdi
birbirlerine olan aşk'ın gücüne bedenleri dayanamayacaktı
onlarda en doğru olanı yaptılar
bedenlerini öldürüp,aşk'larını ruhlarının derinliklerinde
yani gerçek aşk'ın yaşayabileceği,ve layık olduğu tek yerde yaşattılar
vuslat'ıda cennet'e ertelediler
cennet'e diyorum çünki,bu tür insanların kalbi
o yüce duyguyla o kadar doludurki
orada ne kötülüğe nede günaha yer yoktur
işte,sende dünyada nesli tükenmek üzere olan bir avuç aptaldan birisin
neden aptalım
çünki kimse seni anlamayacak
anlatamayacaksında
dünyanın zevklerine aldırış etmeyen
sahte güzelliklerine kanmayan birisi olacaksın
ve bu yüzdende sana aptal gözüyle bakacaklar
zamanı gelince sana aptal diyenler
dünyanın sahte güzelliklerine aldanarak mahvettikleri hayatları için
son nefeslerinde pişmanlık gözyaşları akıtırken
senin dudağındaki tebessümün anlamını kimse bilmeyecek
yalnızlığı sevmeyi öğren
çünki bundan böyle en iyi dostun olacak..
onunla gözgöze gelemememizin
elini bile tutamamamın sebebi buydu
birbirimizin yüzüne bile bakamayacak kadar büyük
bir aşk'ın acısına dayanamayıp
sırt sırta otururken
bize,aptallar demelerinin sebebide buydu
bizde cennet'e ertelemiştik vuslat'ımızı

bugün 3 aralık..
kutladığım son doğum günüm olması dileğiyle
ona kavuşacak olmamın heyecanı ve ümidiyle doluyken
nice yıllara diyenlerden nefret ettiğimi bilmiyorlar
kuyruğuna değirmen taşı bağlanmışçasına yavaşlayan
her damla gözyaşıma bir gün daha ekleyip
kalbimin her atışında damarlarıma beni yenmenin zaferini pompalayan
ve yıllardır yanaklarımda
gözyaşlarımın çizdiği yol kadar uzayan bir hayat
kahrolası bir hayat yaşadığımıda bilmiyorlar
beni bekleyene verdiğim sözü tutamadığım bir yılı daha bitiriyor güneş
utancından kıpkırmızı olmuş yanaklarımdaki rengi alarak batıyor ufukta
onun gözlerinin rengi kaplayacak birazdan dünyamı
mezarının başına diktiğim fidan
koskoca bir ağaç oldu
her bahar geldiğinde
o ağacın bir yaprağına adımı yazarım
canımı iliştirdiğim o yaprakta yaşadığımı farzederim
ve sonbahar'ı beklerim sararıp dalından kopması için
bir sonbahar daha bitti işte
bu yılda yeni filizlenen bir fidanın yeşil yaprağına yazdı adımı hayat
sahte aşklarla dolu dünyada bir yıl dahamı
kimbilir,belki üzerinde adımın yazılı olduğu,son bir yaprak kalmıştır düşecek,
bu gece,evet bu gece kopacak belki dalından
süzülerek düşecek aşkımın mezarının üzerine
ve keskin bir tırpandan çıkan kıvılcım aydınlatacak ona giden yolumu

40
Hikaye ve Yazılar / Gel, ömrümün sebebi..
« : Mart 24, 2009, 09:23:27 ÖS »
Sensizlik bir şarkı olup çıktığında ve sen düştüğünde aklıma, kelimelerim sana koştu sevgili..


Gözlerimdeki hayalin gitgide silinirken yar, yok ediyorum kendi ellerimde senin yüreğimdeki yerini gecelerin birinde..

Bakma şimdi böyle söylediğime, kıyamıyorum önceleri sana..
Anılarımı silemiyorum hafızamdan hızlıca..usul usul hatırlıyorum önce..
Hatırladıkça ince bir sızı doluyor içime de ona inat;
ben, uzun uzun bakıyorum sana son kez baktığımı bilerek ve hıçkırıkları boğazımda hapsederek karanlığın en acımasız olduğu vakitlerde, zamansızlığın hüküm sürdüğü anlarda..

Gecelerini birinde, aslında bu gece..

Bir volkan patlıyor, tam da seni katletmek istediğim anlardan birinde..

Saat gecenin dördü ve ben,
bu sefer senin aradığın vakitler olduğunu fark edip ‘özledim seni’leri gönderiyorum yıldızların korumalığında düşlerine..

Yüreğimdeki volkanın lavları eritiyor gitgide bendeki seni..
Sendeki beni hatırlıyorum derken ve derken lal oluyor dilim....

Sus [öl]uyorum..

Yavaş yavaş erirken sen, benliğime hakim olan yangınların içinde; bir damla yaş olup akıyorsun gözlerimden..
Tek bir damla olup süzülüyorsun dudaklarımın kurumuş yanlarına..
Çölde kalmış bir gezginin gördüğü serap sonucu sevinçle koşması gibi,
dudaklarım kana kana içiyor seni tekrar tekrar ve gördüğü serabın hayal kırıklığıyla yığılıyor yastığına başım..

Kaç gece böyle geçti bir bilsen ve bir bilsem kaç gece daha böyle geçecek sevdiğim..

Yağmurlar yağıyor yar;
sen farkında olmadan düştüğün vakitlerde düşlerime, sensizliğin şehrini zaptediyor zorla bulutların hüznü..

Sensizliğin şehri dedim ya sanma ki İstanbul’un sokakları yıkanıyor gecenin bir vakti..

Hüküm sürdüğün yüreğimin en gizli köşeleri esir düşüyor çünkü yağmurlara, çünkü sensizliğin şehri yüreğimde saklı da, kimsecikler bilmiyor onun varlığını benden başka..
Yüreğimin en gizli köşesinde...
Evet yar,yüreğimin en gizli köşesinde hüküm sürdüğün krallık bir anda bulutlarla kaplanıyor;
tıpkı gelişinde açan güneş gibi, gidişinle sonbahar hüküm sürüyor benliğime......

Ve ben yine; her zamanki gibi, sadece susuyorum bu zoraki hükmedişe......

Yağmurlarım fırtınaya dönüşüyor sevdiğim; hiç durmuyor ya, bir de üstüne sert rüzgarlar esiyor..

Üşüyorum!
Ah bilemezsin ki ne çok üşüyorum..
Ben yar, ben sensiz çok üşüyorum..

Sorular geliyor aklıma, dilimin ucunda tıkanıyor ve darma duman ediyor sen düştüğün vakitlerde düşlerimi..
Sorularla birlikte sen kayboluyor, yüreğimdeki esintilerin içinde..
Ve ben, kaybolduğunu anladığım anda seni aramaya koyuluyorum yeniden;
sert rüzgarlara inat hiç söndürmeden elimdeki bitmek üzere olan mu[du]mu..
Oysa çok değil, daha biraz önce yok etmeye karar vermiştim seni....
Çok değil az önce,anılarıma son kez bakayım demeden önce vazgeçmiştim senli gelecekten ve idamına karar vermiştim senli geçmişimin..

Seni arıyorum sevgili,yine o gecelerden birinde düş[üş]lerimin orta yerinde;
birkaç eskimiş anının dostluğunda seni arıyorum, kalbimin karanlık koridorlarında..
Ayak seslerini izliyorum sen farkında olmadan..
Adım attığın yerleri tekrar tekrar dolaşıyorum belki görürüm seni diye..
Ve belki duyumsarım diye kokunu, belki hani sesin gelir diye kulağıma dikkat kesiliyorum gecenin bir vakti......

Ben seni arıyorum........
Bilmiyorsun sevgili,
hiç bilmedin ve hiç bilmeyeceksin..
İçimdeki sızıyı bile umursamadan;yağmurlara esir düşerken gözlerim, senli rüyalara nasıl da uzanıyorum usulca..
Sen farkında olmadan, belki beni hiç umursamadan yaşarken hayatına, ben evet ben;
nasıl da yüreğimi avuçlarıma alıyorum ve içindeki seni öpüyorum defalarca mesela..
Mesela defalarca beni düşünmeni diliyorum o anlarda da; nasıl gözlerim nemli dalıyorum uykuya..
Dedim ya bilmiyorsun......
Geçmişte de bilmedin aslında ve gelecekte asla bilmeyeceksin oysa......

Hatırlıyorum da ne güzel gelmiştin yanıma yar!
Ne umutlar ekmiştin yüreğime, gözlerinin ışıltısıyla nasıl da ısıtmıştın benliğimi..
Geçmiş zaman,çok uzak değil aslında ama bir asır geçmiş kadar da tüketici insan ömrünü..
Ne olursa olsun geçmiş zaman!
Geçmesini hiç istemediğim zaman......


Unuttun mu yoksa sen o vakitleri......

Hatırlıyorum da, hani bakarken bana nasıl da erirdi yüreğim huzurla...

Sana söylerken titreyen sözlerim vardı hatırladın mı?
Sözlerimi geç, bir zamanlar baktığın gözlerim silindi mi yoksa o zeytin karası gözlerinden?
Söylesene bir anlıkta olsa düşmüyor muyum düşlerine?

Bilsen yar,
bilsen ne çok soru var böyle zihnimde dolaşan ve cevapsızlık içinde kıvrandıran benliğimi..
Bilsen seni gördüğünde susan dilim, yalnızlığım dikildiğinde karşıma nasılda sorularla öldürüyor kendini..

Zamana yenik düşmeyecekti hani sevdamız diye haykırırken buluyorum mesela kendimi, hani...
Hani, zamansızlıkta bile bulacaktık da birbirimizi yolar engellemeyecekti unutmamıza birbirimizi..
Ne olursa olsun yanımdaydın yada......
Hatırlıyor musun; gözlerimin içine bakarken; her ne olursa olsun arayacağın kişi olmalıyım, sen çok değerlisin diyişini?

Hatırlamıyorsun......
Hatırlasaydın yazar mıydım bunları?
Hatırlasaydın gecenin bir yarısı infazına karar verip sonra da kaybolduğunu görünce aramaya koyulur muydum elimde kalan son umut parçacıklarıyla seni..

Söylesene sevgili, duysana sesimi!
Hadi susmayıp versene cevap varsa birazcık yüreğin......
Ve geçmiş zamanda da olsa vardıysa yüreğinde yüreğim......

Hani sözler yetersiz kalacaktı da sevdamıza, sadece sessizlik anlatacaktı bizi dört bir yana......
Söylesene nerdesin o halde şimdi?
şimdi nerede o söz ettiğin sevgi?
Söylesene sen,
sen neredesin sevgili?

Kaç ömür tükettim gidişinin ardından bilemezsin ya, sen kaç kez sorularla yatıp cevapsız kaldığımı düşünemezsin ya hani..
Ne söylemeli dilim yada nasıl yok etmeliyim yüreğimde bıraktığın o ince ama mahvedici sızıyı?
Susmalı mıyım yoksa hiç durmadan tüm içimdekileri kusmalı mı fırtınaların ortasında...
Söylesene!

Sahi, unuttun mu beni?
Yar, unuttun mu söylediğin o içimi okşayan sözlerini......
Hatırlamıyor musun sahi?
Hatırlamıyorsun......
Biliyorum söylediğim hiçbir şey canlanmıyor zihninde sevgili..
Ve hiç canlanmayacak ne kadar konuşursa konuşsun dilim......
Olsun ben yine karanlıkların içine biraz da benim siyahımdan karıştırıyorum......
Dedim ya gözlerimdeki hayalin gitgide siliniyor ve ben gecelerin birinde,aslında bu gece, karar veriyorum seni silmeye...
Kararsızlık içinde çırpınırken çiseleyen yağmur damlalarına sığınıp, biten mu[du]mu bırakıp herhangi bir yerde uzaklaşıyorum şimdi senden..
Tam da bu gece, bitiriyorum seni, bitiremeyeceğimi bile bile söz veriyorum kendime......

İnfazını onaylayan elim kırıyor kalemini..

Kokunu gömüyorum sevgili ,toprak kokusuyla birlikte karışıyorsun geçmişin silik anılarına..
Düşününce hatırlıyorum ya, zamanla silinecek biliyorum o da......
Biliyorum ki sadece toprak kokusu kalacak bana ve belki yağmur yağdığında, ince ince süzüleceksin dışarıya......

Ama çok geç olacak o anda......
Zaman çok geçmiş olacak bizim için ve yaşlı bir yürekte küçük bir tebessüm olup unutulacaksın çok geçmeden üzerinden..

şimdi elerimi yıkıyorum bak!
Hiç yıkamadığım kadar çok yıkıyorum onları bu gece, elerime dokunan elerini çıkarmak istiyorum umarsızca..
Tenime değen teninin izlerini atıyorum kor ateşlere bu gece;
bıçakla sıyırıp attığım son kırıntılarını da göz yaşları içinde yakıyorum işte şimdi,tam da bu gece......

Gecelerden birinde söz verdim ya hani kendime ,öldürmek için seni!
şimdi canım yansa da yok ediyorum yüreğini ve senli geçmişimi......

Bakma böyle söylediğime, zor oldu benim için......
İnan çok zor oldu bu gece gerçekleştirdiğim infazına karar vermeye..

Kaç gece geçti bilmiyorum inan,
kaç gece kıyamadım yüreğimdeki sana ve kaç gece aklımda belirdin, karanlık çöktüğü anlarda dünyama..

O yüzden bakma şimdi böyle savurduğuma kelimelerimi rüzgarlarla sonsuzluğa,
bunu yaparken, senden önce kendimi öldürüyorum bil sevgili......

Bil ki, senin infazına karar veren yüreğim ve kalemimi kıran elerim; kendi intiharını gerçekleştiriyor şimdi......
Gecelerin birinde önce seni katlediyor ve sensizliğin orta yerinde intihar ediyor yüreğim......
Evet gecelerin birinde ,aslında tam da bu gece......

Bu gece, sensizliğin şehrinde soğuk rüzgarlar esiyor yar......
Yer gök kırmızı!
şarap kızıllığında akıyor kan damarlarımdan......
Ve elerim önce senli geçmişi katlediyor, ardından sensiz günlere gebe bir geceye yenik düşüp kapatıyor gözlerini......
Ve bir düş[üş]ün içinde intihar ediyor ağır ağır......

Tüm bunları yaparken ise......
Lal oluyor dilim......
Yüreğim susuyor......
Sadece susuyor......
Ve geleceğe emanet bir sessizlik kalıyor benden......
Sessizliğin nedeni sen oluyor,
bizden kalan ise şarap kızıllığında yenik bir sevda geride......

Gecelerin birinde,
aslında,şimdi......
Yani bu gece........
Gözlerimdeki hayalin gitgide silinirken , yok ediyorum kendi elerimde senin yüreğimdeki yerini......
Ve intiharım gerçekleşiyor bu gece......

Yar......
Yar, bu gece her şeyi bitiyorum yüreğimde......
Ve ben......
Ben artık gidiyorum....
Tam da bu gece!



Mevsimlerden neydi okşadığında yüreğimi..
Ne zaman ekmiştin sevda tohumlarını yüreğime?!
Ve hangi vakit erozyona uğrattın bir anda benliğimi..
Kaç zaman oldu sevdiğim..
Söylesene..


Veda edemez oldu yüreğim.. Ama bu kez, elveda..


Gel bana ey yüce aşkı öğreten..
Gel kavuşalım göz göze yeniden..
Benim sevdam, başkasına haram..
Gel, ömrümün sebebi..

41
Şiir / BIRAKIN GİTSİN ( GERCEKTEN SÜPER SONUNA KADAR OKUYUN)
« : Mart 24, 2009, 09:19:54 ÖS »
***Bu, yalniz olanlara;
Aşk bir kelebek gibidir. peşinden kostukça hep senden kaçar.. En iyisi birak uçsun, inan ki hiç beklemedigin bir anda gelip omzuna dokunuverir...Aşk mutlu eder, bazen de üzer... Ama aşk özeldir, aşkını hak eden birine sunarsan eğer..
***Bu, sevgilisi olanlara;
Aşkın amaci birileri için "mükemmel insan" olmak değildir. Seni mükemmelliğe en çok yaklaştıracak insanı bulmaktır..
***Bu, çapkın olanlara;
Sevmedigin birine asla "seni seviyorum" deme.. Içinde olmayan duygulardan varmış gibi sözetme.. Kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme.. Sevgi dolu bakan gözlere asla yalan söyleme.. Çünkü birine verebilecegin en büyük acı, aşık olmadığın birini kendine aşık etmektir.
***Bu, evli olanlara;
Seven insan "senin hatan" yerine "özür dilerim" diyendir. "Neredesin" yerine "ben buradayim" diyendir.. "Nasil yaparsin" yerine "niye yaptığını anlıyorum" diyendir.. Ve aşk "keşke" yerine daima "iyi ki" diyendir...
***Bu, evlenmek için gün sayanlara;
Bir kadın ve bir erkeğin birbirleri için ne kadar uygun oldugu, birlikte geçirdikleri zamanın degil, birbirlerine duyduklari askın ne kadar sürdüğüyle anlasilir
***Bu, kalbi kırık olanlara;
Kalp yarasi siz kanatmaktan vazgeçinceye kadar sürer.. Ve ilacı bu acıya alışmak değil, ondan ders çıkarabilmektir.
**Bu, aşık olmaktan korkanlara;
Aşka düş ama tökezleme.. Anla, ama bekleme.. Paylaş ama isteme. Yaralan ama asla acıyı içinde büyütme...
***Bu, sevdigini fazla sahiplenenlere;
Sevdiginin bir baskasiyla mutlu oldugunu görmekten daha acı bir sey varsa, o da sevdiginin seninle mutsuz olduğunu görmektir..
***Bu, aşkını itiraf etmeye çekinenlere;
Sevdiginden ayrılınca aşk acı verir.. Sevdigin seni terk edince daha da çok acı verir.. Ama en acısı, onu ne kadar sevdigini bilmesine hiç firsat vermemektir..
***Ve bu da, dönmeyecek birini hala bekleyenlere;
Hayatin en hüzünlü anı, deli gibi sevdiğin insanin buna hiç değmedigini gördüğün anıir.. Ve en büyük kaybın onun için harcadığın yıllardır.. Senin aşkını bu gün hak etmeyen, bil ki 10 sene sonra yine hak etmeyecektir...Bırak, gitsin...

42
Şiir / Karanlık gecede mehtabım olsan
« : Mart 24, 2009, 09:18:39 ÖS »

Süzülsen o hayal sessizliğinle
Dilinde nağmeler elinde keman
Okşasan ruhumu güzel sesinle



Özge canım olsan gönül yoldaşım
Bir ömür dizinde dinlense başım
Akarsa uğruna aksın gözyaşım
Yakarsa ateşler yaksın elinle



Bir daha sönmesin içimde közün
Bir daha çalmasın kapımı hüzün
Çiçekler açtırsa gülünce yüzün
Dağılsa efkarım gül nefesinle



Kimse okşamasın al yanağını
Öpmesin başkası gül dudağını
Bana bağışlasan gönül bağını
Sevgiden bir yuva kursak seninle

43
Şiir / CANIMSIN
« : Mart 24, 2009, 09:17:31 ÖS »
Sen benim tutkularımsın
Sen benim sevdalarımsın
Kuruyan toprağımda nemsin
Susuzluğumda suyumsun
Gönül bahçemde çiçeğim
Sen benim canımsın.
Sen benim umutlarımsın
Aşk odağımda aşkımsın
Kalbimin atışlarısın
Damarlarımda can suyum
Sen yaşam kaynağımsın
Sen benim canımsın.
Geceleri hayallerimsin
Gündüzleri özlemimsin
Gönül karanlığımda ışığım
Sen benim hayatımsın
Sen benim canımsın


44
Şiir / MUTLULUK
« : Mart 24, 2009, 09:16:27 ÖS »
Mutluluk avucunda tutacağın kuş değil
Mutluluk Kafdağınında kuracağın düş değil
Mutluluk, gözlerimde vuracağın düş değil
Ayperi, iki iken, bir olmaktır mutluluk.

Mutluluk, gözlerinde yüreğini bulmaktır
Mutluluk, messafesiz nefesini duymaktır
Mutluluk, itirazsız her emrine uymaktır
Ayperi, vicdanınla uyuşmaktır mutluluk.

Mutluluk, aşka sadık, bir ceylanca sevilmek
Mutluluk, ela gözlü bir yar için delirmek
Mutluluk, yar uğrunda, ömrünü verebilmek
Ayperi, rüyasında görülmektir mutluluk

Mutluluk, haksızlığa isyan edebilmektir
Mutluluk, bazan sözde, çapkın olabilmektir
Mutluluk, bir yürekte, Yağmur kalabilmektir
Ayperi, gözünde, görülmektir mutluluk


45
Şiir / DOLUNAY VE SEN
« : Mart 24, 2009, 09:15:51 ÖS »
Bana sensizliği hatırlatır geceler,
Ensemde gidişinin soğuk nefesi.
Her ses, her renk seni heceler,
Ne şimdisi var ömrümün ne de öncesi.

Loş odamda bir sen varsın birde dolunay
Şu saat bozuk mu ki hep seni gösteriyor
Bu gece içmekteyim sana ve sensizliğe
Nereye baksa gözüm bir tek seni görüyor.
Her eşyada ellerin var her duvarda da yüzün,
Bu eziyet bu odada yüzyıllardır sürüyor.
Durmuyorum, içiyorum bir rakıdan bir senden,
Gerçekler ve hayaller birbirine karışır.
Bu sonsuz işkenceye katlanırmı bu beden.
Bir ömür bir geceye nasıl böyle sıkışır.

Ölüm kızıllığına dönerken dolunay,
Ben saniyeleri birbirine eklerim.
Karışır bu odada birbirine gün ve ay,
Ben sana kavuştuğum günü beklerim

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 88