İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - merve35

Sayfa: 1 ... 197 198 [199] 200 201 ... 276
2971
Forum Oyunları / Ynt: Şuan saat kaç?
« : Aralık 31, 2008, 04:33:41 ÖS »
16.34

2972
Komik Yazılar / DIET SIIR
« : Aralık 31, 2008, 04:22:04 ÖS »
Dostlar atisir da yigitler susar mi
Elma armut püftek yerin tutar mi
Adem olan light mamul yutar mi
Er kisi hazzetmez kepekten liften
Doymus ile doymamis yag bir olur mu
Siratta galoriden sual olur mu
Hiç nutrasweet baklava olur mu
Er kisi hazzetmez kepekten liften
Cosar su deli gönül börek,manti,pizzayla
Ürkütme gözünü hiç hacimle boyla
Elastik bir heyvandir mide olur yayla
Er kisi hazzetmez kepekten liften
Çiçek dalda güzeldir kuzu siste
Beyaz kirmizi tartismak bos bu iste
Fikirler degisir her yiyiste
Er kisi hazzetmez kepekten liften

2973
Komik Yazılar / öğrenci sözleri
« : Aralık 31, 2008, 04:16:54 ÖS »
•Okulun sesi uzaktan hoş gelir

•Okul kale gibidir.dışarıdakiler oraya girmek için içerdekiler çıkmak için uğraşır dururlar.

•Gelen öğretmen, gideni aratır.

•Öğrencisini etkilemeden öğretmeye kalkanlar,soğuk demiri boş yere döverler

•Gökten yağmur yerine not yağsa bunu toplayacak testi yine çalışkan öğrencilerde olur.

•Hocanın vurduğu yerden not biter
.
•Zayıfsız karne çocuksuz eve benzer

•Ben 5'e 5 demem "5" benim olmadıkça

•Kopya konuşmaya başlarsa "0" ve "1"ler çenesini kapatır.

•Sakla kopyayı gelir zamanı

•Küçük notlar,çalışamadığımız yazılılarda hatırlamak içindir.

•Bana yazılıda yardımcı olanın değil 40 istediği yıl kölesi olurum.

•Kopyasız öğrenci susuz ağaca benzer.

•üzüm üzüme baka baka kararır,öğrenci sınıfta çaka çaka yıllanır.

•Damlaya damlaya göl, kopyalar birike birike kitap olur.
•Nottan ağzı yanan,kopyayı dikkatli çeker.

•Öğrenciler okulun gülüdür.

•Öğretmenin iyisi yazılı soruları ve sözlü notlarından belli olur.

•Kopyasız yazılı tuzsuz çorba gibidir.

•Öğrencinin en iyi arkadaşı kopyadır.

•Muhtaç olduğumuz kopya,öğretmenlerin asla tespit edemeyecekleri mekanlarda mevcuttur.

•Çok not verme arsız,az not verme kopyacı edersin.

•Bana öğretmenini söyle,sana kaç alacağını söyleyeyim.

•Yarım hekim candan,yarım kopya "5"den eder.

•İyi kopya vezir, kötü kopya rezil eder.

•Sözlü ve zayıf geliyorum demez.

•Fazla söz yalansız,fazla not yardımsız olur mu?

•Ders çalışmak eğlencedir ama şimdi eğlencenin zamanı değil.

2974
Komik Yazılar / öğrenci sözlüğü
« : Aralık 31, 2008, 04:11:43 ÖS »
Atmak: Ders anlatmak
Asmak: Sözlü günü yapılan gezi
Cesur: Kopya çeken kimse
Çöp kutusu: Basket potası
Dalga geçme: Ders dinleme
Disiplin: Öğretmenin kozu
Esnemek: Ders esnasında ortaya çıkan bulaşıcı hastalık
Felç: Karnenin alınmasıyla baş gösteren hastalık
Gardiyan: Nöbetçi öğretmen
Hastalık: Mazeret
Hayır seven: Kopya veren
Okul: Hapishane
İnekleme: Çok ders çalışma
Karne: Spor toto
Şaşkın: Yeni öğrenci
Tebeşir: Savaş aleti
Komedi: Yazılıların açıklanması
Veli: Ara karneden bile haberi olmayan gariban
Çıkış Zil: Can kurtaran
Sözlü: Ecel teri,mizan terazisi
Not defteri: Loto kağıdı
Öğrenci: Hilkat garibesi,zavallı
Öğretmen : Ahiret sualcisi
Sınıf: Muhabbethane
Ödev : Angarya
Sınıf Geçmek: Tahayyül
Sınıfta kalmak: Küme düşmek
Teneffüs: Kudurma saati
Giriş Zili: Cenaze marşı
Karne: Loto kuponu
Masal: Dersin anlatılması
Enflasyon: Notların öğretmen tarafından düşürülmesi
Devalüasyon: Öğretmenlerin kolay sorarak başarı oranını yükseltmeleri
Vaka-ı Vakvak: İyi bekleyip düşük alan öğrencilerin sözleri
İstenmeyen gün: Pazartesi
İstenen gün: Cuma
En iyi haber: Ders boş

      Ayağını sırana, tatilini notlarına göre uzat

2975
Komik Yazılar / MATEMATİKÇİNİN AŞKI (Sevgiliye mektup)
« : Aralık 31, 2008, 04:10:03 ÖS »
Türev tanem bir tanem,bir sigma işareti kadar kıvrak bir Pi kadar sonsuzsun sevgilim.
Sana olan sevgim limitlerin sonsuzluğuna ulaşıyor.
Bir bakışın kalbimde matris kadar derin etkiler yapıyor.
Kalem gibi kaşların,trigonometri gibi karışık saçların,tebeşir kokusu gibi burnumda tütüyor.
Çarpanlara ayrılmayan denklemler gibi nazlanma.
Senden mektup almak inan integral almaktan daha zor.
Bilinmeyenlerimiz farklı olsa bile polinomlar gibiyiz.
Eğer böyle devam ederse seni keşfedilmemiş dizi kuralları ile izleyeceğim.
Seninle bir daire olalım.
Merkezde ben,etrafımda eşit uzaklıklarda sen.
Nereye bakarsam seni göreyim.
Üzüntülerimiz teğet,sevinçlerimiz kiriş olsun.
Birbirimize o kadar yakın olalım ki,yarıçaplarımızın limiti sıfıra yaklaşsın.
Şu anda y=ax+bx+c parabolünün iki ayrı kolu isek de bir gün tepe noktasında buluşacağız.
Sana bir sinx eğrisi gibi sürekli "k" sabiti kadar bağlıyım.
Hiçbir parantez bizi ayıramaz.


2976
Forum Oyunları / Ynt: 10.000 den geri sayım....
« : Aralık 31, 2008, 04:06:14 ÖS »
3258

2977
İtiraf Ediyorum!.. / Ynt: KÖR OLMUŞUMMMM
« : Aralık 31, 2008, 03:54:52 ÖS »
bnde 9 yıldır gözlük kullanıorum :D
sorun yapma alışırsın bi süre sora bırakamassın zaten :kat

2978
Her Telden / Algilamanizi Yükseltin
« : Aralık 31, 2008, 03:52:16 ÖS »
Genellikle bir cisme baktığımız zaman onu bütünüyle algılamaya çalışırız. Baktığımız nesnenin tamamını aynı anda kavramaya teşebbüs ederiz.
Tabii bunun sonucunda gördüğümüz cismi tam olarak anlamamız ve hatırlamamız mümkün olamaz. Sadece bir izlenim olarak hafızamızda kalır. Ve daha sonra bize sorulduğu zaman, genel bir tanımlama yapabiliriz.

Halbuki baktığımız nesneye bütün olarak değil de bütünü oluşturan parçalarını tek tek algılamamaz ve daha sonra bütün bu parçaları biraraya getirerek bütünü algılamamız çok daha açık bir izlenim edinmemizi sağlayacaktır. Yoksa, cisme ait bizde oluşan izlenim bulanık olacaktır. Örneğin, ilk defa karşılaştığınız bir insanın yüzüne baktığınızı düşünelim. Karşınızdaki kişinin yüzünün tamamına bakarsınız ve bütün olarak algılamaya çalışırsınız. Tabii bunun sonucunda kavrayışınız başarısızlıkla sonuçlanır. Ve o kişiyi daha sonra hatırladığınız zaman sadece ilk anda edindiğiniz izlenim vardır. Ayrıntılar ve izlenim bulanık haldedir. Buna karşılık aynı yüzü ayrıntılarıyla inceleyecek olursak, önce gözler, sonra burun, daha sonra ağız, çene, sonra saçlar ve yüzün dış hatları, cilt ve benzeri ayrıntılar algılanır. Böylece yüzün tamamını ayrıntılı bir biçimde algılamış oluruz.

Bu kural, bakılan tüm cisimlere uygulanabilir. Karmaşık desenlerden oluşan bir eşyadan herhangi bir konuya kadar aynı yol izlenerek açık ve ayrıntılı izlenimlere ulaşılabilir. Örneğin, bir binaya bakmak istiyorsunuz. Eğer, binanın basitçe bütünü hakkında genel bir kavram elde ederseniz, onunla ilgili çok az şey hatırlayabilirsiniz. Belki sadece genel dış hatları, şekli veya rengi gibi. Fakat, aynı binayı tanımlamaya kalktığınız zaman başarısızlığa uğrarsınız. Çünkü, bu binada kullanılan malzemeden tutun da kapı, dekorasyon, süslemeler, kapısından penceresine kadar binayı oluşturan ayrıntılara dikkat etmemişsinizdir. Tabii bunun sonucunda binaya ait açık bir algılamanız olamaz. Algılayamadığınız için de tanımlayamazsınız.

Dikkatin yöneltilme biçimi, algılamının derecesini ciddi boyutlarda etkilemektedir. Dikkatin yüksek olması demek, olaylardan cisimlere kadar herşeye tüm ayrıntılarına dikkat edebilmek demektir. Ve, siz dikkatinizi yükseltmek için kendinizi eğitebilirsiniz. Çünkü, dikkati yönelten ve disipline eden düşüncedir.

Düşüncenizi kavramak istediğiniz olayın bütününe değil, o bütünlüğü oluşturan ayrıntılara yönelterek işe başlayabilirsiniz.

Tabii başlangıçta size zor gelebilir. Genellikle, olayları ve cisimleri bütün olarak kavramayı öğrendiğimiz için, ayrıntılarla uğraşmak hem basit hem de yorucu bir eylem gibi gelecektir. Fakat, kendinizi biraz zorlayıp ayrıntılara dikkat etmeye başladıktan sonra zihniniz bu şekilde bakmayı öğrenecek ve zamanla çok daha hızlı bir biçimde ayrıntılarıyla birlikte bütünü kavramayı başaracaksınız.

Böylece dikkatiniz giderek yükselecek. Başlangıçta uzun uzun inceleyip zamanınızın büyük bir bölümünü işgal ettiğini düşündüğünüz algılama çalışmasının zamanla hızlandığını ve çok daha kısa bir süre içinde ayrıntılarıyla birlikte bütünü kavramaya başladığınızı farkedeceksiniz

2979
Her Telden / Farkı El Yazıları
« : Aralık 31, 2008, 03:49:41 ÖS »
El yazısına bakarak yazanın kadın mı, yoksa erkek mi olduğunu tespit edemezsiniz. Bir el yazısının analizi sonucu, yazanın kişiliği, karakteri, hissi durumu, açıklığı, akıl durumu, enerjisi, motivasyonu, korkulan ve savunması, hayal gücü ve uyumluluğu gibi birçok konuda fikir sahibi olunabilir ama cinsiyeti konusunda bir karar verilemez. Gerçi kadınların ve erkeklerin el yazılarında ayrı ayrı bazı karakterleri benzer şekilde kullandıkları bilinmektedir ama bu tüm bir yazı hakkında tatmin edici bir fikir vermez.

El yazısı analizi kişinin şuuraltında yatanlar hakkında az çok ipucu verebilir ama bu da bir noktaya kadardır. El yazısından sadece cinsiyet değil ırk, din ve hatta yazanın solak mı, yoksa sağ elini mi kullandığı da tespit edilemez.

Bu konu nörobiyoloji dalında çalışanların da ilgisini çekmiş ve bilim insanları sinirkaslarının reaksiyonlarını sınıflandırmaya çalışmışlardır. Bazı sinirkası reaksiyonlarının benzer kişiliklere ve beyin ikazlarına sahip insanlarda olduğunu görmüşler, buradan da yazı tarzı ile kişilik arasında bir bağlantı olabileceğini saptamışlardır.

El yazısı insandan insana değişir. Her çocuğa ilkokulda harflerin yazılması belirli bir kalıpta öğretilmesine rağmen, çocuklar çok kısa sürede kendi bireysel özelliklerini harflere ve yazı şekillerine yansıtırlar. Zamanla insan olgunluğa erişince kendi kişiliğine özel ve bakıldığında yazanın kim olduğunu ele verecek yazı stili oluşur.

Aslında çok azımız düşündüğümüz gibi yazarız. El yazımız düşüncemizden ziyade kişiliğimizi yansıtır. El yazısını analiz etme artık sosyal bir bilim dalı olarak kabul edilmektedir. Eğitimli ve tecrübeli bir analizci yüzde 85-95 doğrulukla yazının sahibi (cinsiyeti değil) hakkında bilgi verebilmektedir. Bu analizcilere iş başvurularında, firmalara ve devlete adam almada hatta mahkemelerin yaptırdığı tatbikatlarda başvurulmaktadır.

Sahte imzalar da benzer bir konudur. Sahtekar taklit ettiği imzaya kendi yazı stilinden de bir şeyler katar. Çoğu kez bu sahte imzalar kolaylıkla ayırt edilebilir. Sahte imzayı atan, imzayı çok incelemiş, imzayı atış şeklini ve kalem hareketlerinin sırasını çok iyi uygulamışsa bile imzanın sahte olduğu tespit edilebilir, ancak sahte imzayı atan hakkında bilgi edinilemez.

2980
Her Telden / Gerinme Neden Haz Verir?
« : Aralık 31, 2008, 03:48:45 ÖS »
Gerinmede, gevşeme amacıyla kollar yukarı kaldırılır, baş ve gövde arkaya eğilir, bacaklar gergin hale getirilir aynı zamanda üst üste esnenir. Gerinme özellikle uykudan kalkıldığı zaman bazen de sinirler yorulduğunda görülür. 'Gerim gerim gerinmek', rahatlık, mutluluk ve övünç duymak anlamında bir deyim olarak da kullanılır.

Kaslarımız 'aktin' ve 'miyosin' denilen kimyasal moleküllerden yapılmış, iç içe geçmiş protein liflerinden oluşurlar. Hareket halindeki bir kasta bu iki molekül arasındaki bağların hep birlikte çalışmaları ile güç üretilir.

Çalışmayan, dinlenme halindeki kaslarda ise bu bağlar tamamen kapatılmış değillerdir. Kaslarda hareket olmamasına rağmen bu bağlar az bir miktarda da olsa kaslarda gerilim ve sertlik yaratırlar.

Bu gerilim ve sertlik birdenbire ortaya çıkmaz ama dakikalar içinde gelişir ve maksimum noktaya ulaşır. Bu nedenle uzun zaman hareketsiz kaldığımızda vücudumuzda bir katılık, sertlik hissederiz. Atletler yarışa başlamadan önce çeşitli hareketler yaparak kaslarındaki sertliği gidermeye çalışırlar.

Bu olay tıbben ilk olarak 1929 yılında Derrick Denny Brown tarafından incelenmiş ve 'hareketsizlik katılığı' adı verilmiştir. Daha sonra 'thixotrapy' adı verilen bu sertleşmede kasların harekete geçme kabiliyeti, hareketsiz kalma süresi uzadıkça azalmaktadır. Gerinme işte burada devreye girer.

Gerinince kaslardaki katılık ve onun yarattığı gerilim geçici olarak azalır ve insana hoş bir duygu verir. Vücuda yapılan masaj ve diğer fizyoterapi uygulamalarında vücudun gevşemesi ve rahatlık duyulması da bu mekanizma dolayısıyladır

2981
Güneş ışığı beyaz görünmekle birlikte, görebildiğimiz bütün renklerdeki ışığın karışımıdır. Eğer bir nesneyi mavi görüyorsak, bunun nedeni, bu nesnenin yalnız maviyi yansıtıp öteki renkleri soğurmasından kaynaklanır. Güneş ışığı, bize ulaşmadan önce kalın bir atmosfer katmanından geçer. Bu sırada bazı renkler atmosfere saçılır. En çok saçılan renk mavi olduğundan, atmosferi mavi görürüz. İçerdiği mavi renk süzülen güneş ışığı, sarıya yakın görünür. Güneş, ufka ne kadar yakınsa, o kadar kalın bir atmosfer katmanını geçer. Bu nedenle Güneş doğarken ve batarken daha kırmızı görünür. Atmosferin geçirgenliği, yalnızca hava katmanının kalınlığına değil, içerdiği su buharı gibi gazlar ve toza da bağlıdır. Bazı günler, Güneş’in özellikle batarken normalden daha kırmızı ve sönük göründüğünü fark etmişsinizdir. İşte bunun nedeni, atmosferdeki su buharı ve tozdur. Atmosfer, genellikle akşamları daha tozlu olur. Çünkü, yeryüzünün ve havanın gün boyunca ısınması, atmosferde çalkantılara yol açar. Toz tanecikleri de böylece atmosfere yayılır. Bunun yanında, özellikle büyük kentlerdeki kirli hava katmanı da güneş ışınlarını soğurur. Hava kirliliği genellikle akşam saatlerinde arttığından, Güneş batarken onun iyice soluk görünmesine yol açar.

2982
İnsan teybe kaydedilmiş kendi sesini dinlerken hayli şaşırır. Hatta o sesin kendisine ait olmadığını bile söyleyebilir. Halbuki bir başkasının sesi teypten dinlenirken normal konuşma sesi ile bir fark duyulmaz.

Ses havada gözle görülmeyen dalgalar halinde yayılır. Bu dalgalar kulağımıza girip orta kulağımızdaki kemikleri titreştirdiklerinde beyne giden sinyaller vasıtasıyla o sesi duymuş oluruz.

İnsanın kendi sesi kendisi için özeldir. Sizin dışınızdaki herkes sesinizi sizin duyduğunuzdan daha farklı duyarlar. Çünkü onlar sizin ağzınızdan çıkıp, havada ilerleyip kulaklarına gelen sesi duyarlar ama siz kendi sesinizi iki farklı yoldan işitirsiniz.

Bir taraftan ağzınızdan çıkan ses havada yol alıp, diğer insanlara ulaştığı gibi kendi kulağınıza ulaşır. Diğer taraftan da başın içinden, kemiklerden, kaslardan geçerek içerden kulaklarınıza ulaşır. Beyin bu iki farklı yerden gelen bilgileri birleştirir ve siz kendi sesinizi duyarsınız.

İnsanın başı içinde kemikler, kaslar, sinüsler, beyin ve çeşitli salgılar vardır. Bunların kimi sert, kimi yumuşak, kimi de sıvıdır. Bunların her birinin sesi geçiriş özelliği farklıdır. Kafa içindeki iletişimde genel olarak sesin düşük frekanslı kısımları kuvvetlenir. Bu nedenle sesiniz kendinize başkasının duyduğundan daha farklı tonda gelir.

Teypteki sesiniz ise kulaklarınıza diğer insanlara ulaştığı gibi havadan ulaşır. Aslında o sizin, herkesin tanıdığı hakiki sesinizdir ama size yabancı gelir. Kafanızın içinden gelen sesi daha iyi duyabilmek için iki kulağınızı sıkı sıkıya kapatın ve konuşun. Duyduğunuz ses aşina olduğunuz sesinizin kafanızın içinden geçip gelen kısmıdır.


2983
Her Telden / Niçin kadınlardan meşhur ressam veya besteci yok?
« : Aralık 31, 2008, 03:44:47 ÖS »
Tarih boyu erkek mesleği denilince genel olarak fiziksel gücün gerektirdiği ve öne çıktığı işler anlaşılır. Ancak ruhsal ve duygusal özellikler ile hayal gücünün öne çıktığı bazı işler de yine erkeklerin tekelindedir. Ressamlık, bestecilik, orkestra şefliği gibi. Şüphesiz tarih boyunca bir çok kadın ressam çok önemli eserler yaratmışlardır.

Ne var ki müzeler ve değerli koleksiyonlara bakınca kadın sanatçıların eserlerine pek rastlayamıyoruz. Hadi Rafael, Rambrandt gibi ustaların yaşadıkları çağlarda kadınların sosyal konumları nedeniyle resimle uğraşmaları zordu diyelim, ama Dali ve Picasso gibi yakın tarihlerde yaşamış ressamların zamanında böyle bir zorluk yoktu ki. O halde bunun başka bir sebebi olmalı.

Aynı şekilde niçin dişi bir Mozart veya Beethoven yok? Müziği yorumlayan kadın şarkıcılar, piyanistler, kemancılar veya orkestradaki tüm kadın elemanlar erkeklerden aşağı kalmaz hatta kendi branşlarında dünya çapında başarılı olabilirlerken niçin orkestra şeflerinin hemen hemen hepsi erkek?

Acaba hala bir çok orkestrada çoğunluğu oluşturan erkek elemanların, başlarında kendilerine doğru elindeki çubuğu sallayıp duran bir kadının idaresine girmek istememelerinden mi?

Sadece bu kadar da değil. Mimarlık ve mühendislik gibi tasarım ağırlıklı işlerde niçin erkekler önde? Hatta kadınların günlük yaşamlarında en çok zaman ayırdıkları iş yemek pişirmek iken ve erkeklerin yüzde doksanı yumurta kırmayı bile beceremezken niçin dünyanın en büyük yemek ustaları, gurmeleri, aşçıbaşıları hep erkek?

Tüm bu suallere beyin araştırmacıları ve psikologların üzerinde anlaştıkları bir açıklama var. Onlara göre işin sırrı beynin sağ ve sol yarımkürelerinde. Her iki yarım küre farklı fonksiyonlara kumanda ettikleri gibi cinsiyete göre erkekler sağ, kadınlar ise sol yarımkürelerini daha fazla kullanıyorlar.

Aslında yeni doğan çocukta her iki yarımküre de 'sağ'dır. 2 yaşına varmadan bu yarımkürelerden biri 'sol' olur yani konuşma merkezi ortaya çıkar. Erkek çocuklarda 6, kız çocuklarda 13 yaşında beynin asimetresi tamamlanır. İnsanlar yaşlandıkça iki yarımküre arasındaki bu görev farkı yine azalmaya başlar. Şüphesiz sağ ve sol beyin fonksiyonları insandan insana da farklılıklar gösterir.

Kadınların daha çok kullandıkları beynin sol yarımküresinde konuşma ve iletişim merkezleri bulunmaktadır. Bu nedenle her yaş grubunda yapılan deneyler sonucunda kız çocukların konuşmayı daha önce becerdikleri, çevreye daha iyi uyum sağladıkları, okullarda, iletişim, sosyal ve politik alanlarda daha başarılı oldukları saptanmıştır. Erkeklerin daha çok kullandıkları beynin sağ yansı ise, analiz, sentez, bir olaya tümüyle bakış gibi görevleri yüklenmiştir.

Yani ayrıntıları göz önüne almadan özetlersek, ilk bakışta birbirlerinin aynıymış gibi görünseler de, sol yarımkürede sezgi gücü, sağda ise analiz gücü egemendir. Sol beyin olayları tümdengelim, sağ beyin ise tümevarım ile inceler.

İşte bu nedenle sağ beyin fonksiyonlarının gerektiği işlerde erkekler daha başarılı olmaktadırlar. Şüphesiz bu bir genellemedir. Kadınlar arasında orkestra yöneten, opera besteleyen sanatçılar, hatta Marie Curie gibi iki kez Nobel ödülü kazanarak bilim tarihine geçmiş olanlar da vardır. Ancak yine de tüm bu branşlar hala erkeklerin egemenliği altındadır

2984
Her Telden / Konuşurken Kullanılan eee
« : Aralık 31, 2008, 03:42:22 ÖS »
Bu soru, 'insanlar konuşurlarken niçin laflarının arasında bazı sesler çıkartırlar' ve 'ağır ağır konuşan insanlar laflarının arasında niçin -ııı-, -eee- derler' şeklinde ikiye ayrılabilir.

Birinci sorunun cevabı, sırasını yani sözü karşısındakine kaptırmamak veya sözlerinin bittiği görüntüsünü vermek istememek olabilir. İnsanlar karşılıklı konuşurlarken birbirlerini dinler gibi görünürler ama o sırada kafalarında söyleyeceklerini tasarlarlar. Onları bir an önce ifade edebilmek için sabırsızlanırlar. Karşısındakinin konuşmasını kesmeyecek olgunluktaysalar bir anlık susmasından istifade ederek söze girerler.

İnsanlar seslerinin kesildiği bir anlık soluklanma sırasında karşılarındaki sözlerinin bittiğini sanmasın diye bu boşlukları 'ııı', 'eee' diye sesler çıkararak doldururlar. Böylece karşıya devam edeceklerinin mesajını verirler. Yani oturduğu koltuğu kaptırmamak için üstünden kalkmamak gibi bir şey.

Bu genellikle yavaş tempoda konuşanların başvurdukları bir taktiktir ama zamanla alışkanlık haline gelir, 'ııı'sız, 'eee'siz konuşamazlar, kendileri de bundan rahatsız olmazlar.

İnsanlar sözleri kesilmesin diye başka anlamsız kelime ve cümleler de kullanırlar, taktikler uygularlar. Örneğin konuşmasına 'çok ilginçtir ki' şeklinde başlayan biri anlatacaklarının çok ilginç olacağını baştan belirterek, sonuna kadar dinlemesi için karşısındakini etkilemeye çalışır. Genellikle de sözlerinden ilginç bir şey çıkmaz.

Konuşma arası boşlukların niçin 'zzz' veya 'uuu' gibi seslerle değil de 'm' ve 'eee' gibi seslerle doldurulduğu sorusunun cevabı ise fonetik biliminin sahasına giriyor, 'ııı', leee' sesleri sesli harflerden oluştukları için istenildiği kadar uzatılabilirler, dudağı, dili ve dişleri oynatmadan rahatça çıkarılabilirler. Herhangi bir kelimenin ilk harfiymiş gibi yanlış anlamaya sebep vermezler. Ağız söyleyeceği ilk kelimeye hazır şekilde en uygun konumunu muhafaza eder.

Konuşma boşluklarında çıkarılan sesler kültürlere göre de farklılık gösterirler. Çoğunluk 'm', 'eee' derken İngilizce konuşanlar 'um', 'er', Çinliler ise 'zhege, zhege' diyorlar

2985
Her Telden / Köpekler çikolata yerse neden ölür?
« : Aralık 31, 2008, 03:41:23 ÖS »
Köpekler kakaolu ürünlere duyarlı olduğundan sık sık zehirlenebilmekte, hatta ölebilmektedirler. Popüler bilim dergisi son sayşısında bu ilginç konuya el attı.
Evde beslediğimiz kedi, köpek gibi hayvanlar, çikolata ve şeker, kek, kurabiye, çikolata cipsi, kakao tozu, kakao çekirdeğinin kabuğu gibi kakaolu ürünlere çok sık maruz kalırlar. Ancak köpekler bu gibi kakaolu ürünlere oldukça duyarlı olduklarından sık sık zehirlenebilmekte, hatta bazen ölüme kadar varabilen vahim sonuçlarla karşılaşılabilmektedir.

Türkiye’de Şeker ya da Kurban Bayramı gibi evde çikolata ve ürünlerinin en fazla bulunduğu zamanlarda bu tipten zehirlenme vakalarına daha fazla rastlanmaktadır. Birçok köpek için kakaolu ürünler çekici gelmekte ve onları yemekten zevk almaktadırlar. Köpekler doğaları gereği ayrım yapmadan bunları yediklerinden, kedilerden daha çok etkilenirler.

Neden Çikolata Köpekler İçin Zehirli?

Bilindiği gibi çikolata kakaodan yapılan tatlı bir yiyecek. Kakao ya da Hintbademi Ağacı 10-15 m. boyunda ve vatanı Amerika ve Batı Afrika olan kaviflor (çiçeklerin yaşlı dal ve gövdelerden çıkması olayı) bir bitki, meyveleri kavun şeklinde, küçük bir salatalık büyüklüğünde, ucu sivri, tazeyken limon sarısı-kırmızı renkte, kuruduktan sonra daha koyu olan ve açılmayan kapsüllerdir. Meyveleri çok tohumludur. Beyaz ya da açık mor renkteki ve badem şeklindeki tohumları kakao tanelerini teşkil eder. Meyveler içerisinden çıkarılan kakao tohumları ya hemen ya da bir süre fermentasyona bırakıldıktan sonra kurutulur. Fermentasyon sonucu acı lezzet kaybolur ve aromatik bir koku meydana gelir. 50 meyveden yaklaşık 1 kg tohum elde edilir. Taneler kavrulur, kızılımsı kahverengi un haline getirilir ve yağı çıkarılır. Yağ çıktıktan sonra katılaşan kakao, yeniden öğütülerek çok ince toz haline getirilir ki bu toz, kakao tozunu teşkil eder. Bunun bileşiminde kafein ve teobromin gibi metil ksantinler bulunur. Ancak çikolata yapımında kullanılırken kakao yağı çıkarılmaz. Bu şekliyle yaklaşık yüzde 40 karbonhidrat ve yüzde 18 protein içeren bol kalorili bir besindir. Asıl zehirli kısmı ise içerdiği teobromin’den ileri gelir.

Etkisini Nasıl Gösteriyor?

Bu tipten zehirlenmelerde merkezi sinir sistemi uyarısı, işeme ve kalp atımının hızlanması (taşikardi) metil ksantinlerin hücre içi adenozin reseptörlerini engellemesiyle ortaya çıkar. Bunlar ayrıca hücre içindeki kalsiyum yoğunluğunu da yükselterek kalp ve iskelet kasının kasılabilirliğini artırırlar. Bunun yanı sıra hücre içindeki siklik adenozin monofosfat (cAMP) yoğunluğunu da artırdığından adrenalin ve noradrenalinin salıverilmesi de dolaylı olarak hızlanır.

Duyarlılık ve Klinik Belirtiler Nelerdir?

Teobromin ve kafeinin her birinin öldürücü dozu 100-200 mg/kg’dır. Ama ağır zehirlenmeler ve yaşamı tehdit eden klinik belirtiler bu dozların altında da görülebilir. Amerika Birleşik Devletleri Hayvan Zehir Kontrol Merkezinin (APCC) verilerine göre, 20 mg/kg teobromin alanlarda orta dereceli klinik belirtiler, 40-50 mg/kg teobromin alanlarda ağır belirtiler ve 60 mg/kg teobromin alan köpeklerde de felçler görülmektedir. Metilksantinler plasentayı geçerek anne karnındaki yavruyu da etkiler. Ayrıca süte de geçtiklerinden henüz süt emen yavrular da bundan etkilenirler.....


Sayfa: 1 ... 197 198 [199] 200 201 ... 276