İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - physico

Sayfa: 1 ... 177 178 [179] 180 181 ... 184
2671
Bilgisayar Dünyası / Kuantum bilgisayarlar
« : Aralık 14, 2007, 04:24:29 ÖS »
 :yima



Kuantum Bilgisayarlara Önemli Yeni Bir Adım Kuantum bilgisayarlar, fizikçilerin olduğu kadar askerlerin de, gizli haber alma servislerinin de rüyası. Nedeni, atom altı dünya da geçerli olan kuantum mekaniğinin garip kurallarının, en hızlı süper bilgisayarların bile yakalayamayacağı hızda hesaplama gücüne olanak tanıması. Bunu sağlayan da, kuantum mekaniğinin özelliklerinden biri olan, kuantum durumlarının üst üste binmesi ya da bir parçacığın aynı anda birkaç yerde birden olabilmesi olgusu. içinde yaşadığımız ve kla* fizik kurallarının daha belirgin olduğu büyük ölçekli dünyaya koşullanmış olan mantığımız kabul etmekte zorlansa da, olgu, öteki kuantum gariplikleri gibi deneylerden yüzünün akıyla çıkmış bulunuyor. Üst üste binmeyi bilgisayar teknolojisi için böylesine çekici kılan, kuantum bit ya da kısaca ku-bit diye adlandırılan birimlerin, klasik bilgisayarlarda kullanılan ikili sistemdeki “1” ya da “0” anahtarları yerine “hem 1, hem de 0” gibi davranmaları. Böylece klasik bilgisayarlarda işlemler sırayla teker teker yapılırken, kuantum bilgisayarlarda kuramsal olarak aynı anda yapılıyor ve aynı anda incelenen pek çok durum, tek bir doğru cevaba “çöküyor”. Kuramda işler iyi gidiyor da bunu pratikte uygulamak kolay değil. Sorun, atomaltı dünyada geçerli olan etkileşimleri, farklı ve çelişen kuramların geçerli olduğu klasik dünyaya taşımakta yatıyor. Özellikle de, ku-bitlerin istenen bilgiyi taşıyamadan klasik dünyadaki etkilerle “uyumlu” durumlarını kaybetmelerini engellemek oldukça güç. Örneğin, bir enformasyon kuramcısı için bir Ku-bitin madde parçacıkları üzerine mi, yoksa ışık parçacıkları üzerine mi yüklenmiş oldukları fazlaca önemli değil. Oysa bir uygulamacı için sorun son derece önemli. Çünkü, yavaş ama uzun ömürlü madde parçacıkları, hızlı ama kırılgan fotonlardan çok farklı özelliklere sahipler. Işık parçacıkları (fotonlar) üzerine kaydedilmiş ku-bitler iyi yol alıyorlar: Bir fiber optik kablo üzerinde kilometrelerce yol alabilirler. Sorunsa bunları kaydedebilmenin güçlüğü. Buna karşılık, madde parçacıkları üzerine kaydedilen bilgi, bir kaç milisaniye süresince “ayakta kalabilmesine” karşın, ancak bir “tuzak” içinde tutulabiliyorlar ve bir yerden başka bir yere gönderilemiyorlar.




şimdiyse Atlanta’daki (ABD) Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden fizikçiler Alexei Kuzmich ve Dmitri Matsukevich, bir ku-biti önce rubidyum atomlarına yüklemenin, daha sonra da bu bilgiyi bir fotona aktarıp uzun mesafelere iletmenin yolunu bulmuşlar. Araştırmacılar, işe iki ayrı rubidyum gazı bulutuyla başlıyorlar. Aynı anda iki buluta birden bir lazer ışığı göndererek, bulutların her ikisiyle birden dolanıklık ilişkisinde bulunan tek bir foton salmalarını sağlıyorlar. Hem kuantum belirsizlik ilkesi, hem de hazırlanan deney düzeneği, fotonun hangi buluttan geldiğinin bilinmesini önlüyor. Dolanıklık ilişkisi, fotonla rubidyum bulutlarının kaderini birbirine bağlıyor. Fotonun kutuplanma biçimiyle oynamak, bulutların kuantum durumlarının değişmesine yol açıyor. Dolayısıyla foton üzerinde işlem yaparak, araştırmacılar her iki buluta birden bilgi (ku-bit) yükleyebiliyorlar. Yalnızca birkaç yüz nanosaniye sonra (nanosaniye = saniyenin milyarda biri) araştırmacılar rubidyum bulutları üzerine ikinci bir lazer demeti göndererek, içerdikleri bilgiyi okuyabiliyorlar. Lazer, bulutların yeni bir foton yayınlamasını sağlıyor. Bu fotonun kutuplanma biçimi de araştırmacıların buluta yazdıkları bilgiyi içeriyor. Dolayısıyla lazer yardımıyla bilginin geri alınma süreci, kuantum bilginin maddeden ışınıma (ışıga) transferini sağlıyor. Gerçi süreç, kısmen rubidyum atomlarının lazer ışığını emme konusundaki yetersizliğinden kaynaklanan bir takım kayıplara uğruyorsa da, Kuzmich, yöntemin kuantum iletişim için yararlı araçların ortaya çıkmasını sağlayacağı konusunda umutlu va daha şimdiden Matsukevich ile bu tür araçların tasarımı üzerinde çalışmaya başlamış…


2672
Bilim-Teknik / Işınlama Teknolojisi...
« : Aralık 14, 2007, 04:19:19 ÖS »
 :yok  :-\



Işınlama Teknolojisi...

Enterprise'ın en imkansız  gibi görünen teknolojisi, hiç kuşkusuz ''ışınlama''... Günümüzün bilimadamları, bir insanı atomlarına ayırıp, başka bir yerde birleştirebilmenin hiç bir zaman mümkün olamayacağını söylüyorlar.İnsanın gideceği yerde birleştirebilmek için toplanamayacak kadar fazla bilgi gerekiyor.Bununla birlikte, geçen yıl, bir IBM fizikçisi  olan Charles Bennett, kuantum mekaniğinde özellikleri birbirine bağlı olan karmaşık elektronlardan bir çift yaratılabilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Bağlı elektronların birbirleri ile birleştirilmesi ile, iki özdeş çift yaratılabilecek. Buna rağmen, sadece tek bir elektronu kopyalanmış oluyor, bütün bir insan vücudu değil....

Gemi mürettebatını Enterprise'dan alıp istenilen yere, oradan da yeniden geriye ışınlayabilen ''ışınlama cihazı'', günümüzün teknolojisine göre imkansız...

1  2  3 Işınla...



Bazen bir atom uyarıldığı zaman enerji fazlasını aynı anda iki foton salarak açığa çıkarır.Bu fotonlar birlikte yaratılmış olduklarından, özellikleri birbirlerinden bağımsız değildir, birbirleriyle ilişkilidir.Dolayısıyla, ikiz parçacıklardan birinin başına gelen, milyonlarca kilometre uzakta olsa bile öteki ikizi aynı anda (ışık hızından daha hızlı!!) etkileyecektir.Bu tür ikizlere EPR (Einstein-Podolsky-Rosen) çifti denir.Bu tür çiftlerin özelliklerini okumaya başladığımız zaman kuvantik bilgisayarlar üretebileceğiz.Bunlar sayesinde şifrelenmiş her tür bilgiyi herhangi bir yere teleiletebileceğiz (ışınlayabileceğiz).Bu çiftler madde iletişiminde nasıl kullanılacak? Bu fotonların birini teleileteceğimiz maddeyle etkileşime sokmalıyız.Bu etkileşim aynen kendini öbür ikizde gösterecektir.Bu da bize maddenin aynısını oluşturmamız için gerekli bilgiyi verecektir.Ama şu anki bilgilerimizle asla maddenin kendisini başka yere gönderemeyiz, sadece kopyasını yapabiliriz.

Peki, günün birinde insanların  teleiletişimini sağlayabilir miyiz? İnsanın yaklaşık ''10 üzeri 28'' kadar parçacığı ihtiva eden yapısını çözmek gibi ''miniminnacık!'' bir proplemi çözmeyi  başardığımız  gün, sıra kendimizi tele iletmeye gelecek.Bunu yapabilmek için bir kere  insanın kuvantik değil, moleküler yapısını yeniden oluşturmayı bilmesi  gerekecektir.Ancak bu sevindirici teorik bilgilere rağmen bir maddeyi ya da canlıyı teleiletmekten oldukça uzağız. Fakat müthiş kuvantik bilgisayarlar  yolda.

Bilim ilk kez ışınlamayı başardı

İnsanın da ışınlanması konuşuluyor...

Bilim adamları bilim kurgu filimlerinde rastlanan ''ışınlama'' benzeri bir olayı gerçekleştirmeyi başardılar.Avusturya' daki bir laboratuvarda, ışığın temel parçacığı olan fotonları, bir yerde kopyala* bir metre ötede benzerini yarattılar.Bunu, fotonların içerdiği bilgiyi diğer fotonlara taşı* gerçekleştirdiler.Inssbruck Üniversitesi'nde gerçekleştirilen bu deney, Nature Dergisi'nde yayımlandı (390, 551-552  (1997). Daha sonra, aynı deney, Roma'da tekrarlanarak, başka bir dergide daha yayımlandı.

Bu deney, ''kuantum taşıma'' (Quantum teleportation) olarak bilinen, doğadaki en küçük parçacıkların ne kadar uzak olursa olsun, başka bir yere kaydırılması olayını ilk defa olarak gerçekleştiriyor.

Projede çalışan bilim adamlarından Zeilinger, bir kaç yıl içerisnde atomların; on yıl içerisnde de moleküllerin bu yolla taşınabileceğini belirtiyor.

Bu olayın temelindeki prensip, ''uzay Yolu'' ndakiyle benzeşmese de, belik, bir gün insanların da bir yerden başka bir yere ışınlanmasını olanaklı kılabilir.Bunun için, insanın vücudundaki herbir parçacığın taşıdığı bilginin alınıp, ışınlanacağı yerdeki parçacıklara aktarılması gerekiyor.Uzmanlara göre, kuramsal açıdan bunda bir sorun yok; ama gerçekçi olmak gerekiyor.Eğer bu olay bir gün gerçekleştirilebilirse, taşınması gerekecek o kadar çok bilgi olacak ki, bunu göndermek çok pahalıya  malolacak.Bu durumda, insanın  kendisini göndermek bile daha ucuz olacak.Ohio'daki Kenyon koleji'nden Benjamin Schumacher, ışınlama hakkında şunları söylüyor: '' Sizi atomlarınıza ayırıp, diğer yerde birleştirmeyi umacaklar; bana hiçte iyi bir fikir gibi görünmüyor.''

Bunlara karşın, uzmanlar , gelecekte, kuantum bilgisayarların gerçekleştirilmesiyle, işlemlerin bugünkünden çok daha hızlı  gerçekleştirilebileceği fikri üzerinde duruyorlar.

Oraya ulaşmak eğlencenin yarısıdır

Kuantum Mekaniği, genel anlamda telepatik parçacıklara cevap vermek için bir çok suçlamalarda bulunur, örneğin diğer dünyalardaki solucan çukurları...

Kuantum ışınlama ile madde iletimi ve nakli mümkün mü?

Bu inanılması güç şeyler şimdi eski bir şapkayı andırıyor.Fakat geçen mart Amerika Birleşik Devletlerinden, Kanada'dan Fransa'dan  ve israi'den bir gurup fizikçi buna bir tane daha ekledi: Teleportasyon.İlk bakışta teleportasyonun kuramsal fizikten ziyade sadece teknolojinin bir proplemi olduğu farkediliyor.Çığır açan yeni bir kaç teknolojik bakışla, düşünün ki siz arkadaşınızın verdiği akşam yemeğine alet üzerindeki tarayıcıya basarak ki bu anda sizi inşa eden  atomlar hakkında bilgi alacak katılacaksınız. Tabii  ki onların durumları, onların atom bağları ve enerji seviyeleride vücudunuz için önemli olsa gerek! Toplanılan bütün bilgilerle, makina vücudunuzu buharlaştıracak ve bilgiyi arkadaşınızın tele taşıyıcısına yollayacak ki bu şekilde siz depolanmış olan hidrojen, karbon diğer maddelerle tekrar  oluşturulacaksınız.

Bu uygulamadaki proplem maalesef, tele taşıyıcısının birinci parçacığı ile başlar, çünkü tele taşıyıcının tarama yapması yani inceleme yapması gerekmektedir.Ölçme işi her zaman ölçülen şeyi etkiler.

Eğer siz bir el lambasıyla sigorta kolunun yerini tesbit etmek isterseniz, siz esasında kutuyu değiştirisiniz.  Çünkü  kutunun bir kaç atomu ellambasındaki fotonları emer. Emin olmak için, sigorta kutusuna etki yok gibi düşünülür.Fakat siz bir şeyi yarı atomik terazide ölçmeye kalkarsanız, değişiklik açık seçik görülür.Bu fotonun nasıl polarize (bu da; yatay, dikey veya esasında titreşim yapma durumuna bağlıdır) edildiğini bilmek istediğinizi  söylüyorsunuz.Siz fotonu yatay titreşimli ışığı bloke eden bir filitre'ye gönderilebilirsiniz ve onun geçip geçmediğini de görürsünüz.Fakat Heinsburg'un belirsizlik prensipleri -kuantum mekaniğinin tam yapısı- şu açıklamayı yapar.''Fotonun yatay düzleme belirli bir açı yapardık, titreşim yapması yüzünden, ölçümlerimizde elde edilen sonuçlar gibi yatay polarizasyona geçiş olasılığı kesindir.Geriye dönmenin hiç bir yolu yoktur. Ve özellikle  orijinal fotonunuzun yatay polarizasyonu olsun yada olmasın, tekrar keşfetme  yolu da yoktur''. Geçen sonbahar fizikçiler bir araya gelerek Heinberg'in şaşkınlık duvarı hakkındaki bilgileri araştırma yolları araştırdılar.(Ve sonradan onlar anlayacaklar ki tele taşıma mümkündür.) Nihayet onlar, Einstein tarafından 60 yıl önce tanınan kuantum mekaniğinin bazı hilelerini anladılar.Patlamaya ihtiyaç gösterir gibi, onun gördüğü kuantum mekaniğindeki kalıtımsal saçmalıklardı.Einstein, Boris, Podolsky  ve Nathan Rosen  ile birlikte, düşünce deneyi anlamına benzeyen, kuantum parçacıklarının telepatik olarak haberleştikleri kanısını gösterdiler.   

Bu ''saçmalıklar'' sonradan doğru oldu Einstein'ın düşünce deneyi laboratuvarda yapıldı ve en kötüsü onun kuantum telepati yöntemi, diğer bir saçmalık olan teleportasyon (tele taşıma)'u doğurdu.Einstein'ın  fikrini anlamak  için, çiftler halindeki fotonlarını arada sırada tükürük gibi saçan kobalt atomunu  göz önüne alın.Kuantum mekaniği 2 fotonun toplam polarizasyonunun sıfıra eşit olmasını ister, diğer bir değişle bu iki foton zıt yönlerde polarize edilmişlerdir.Fakat geçen örnekte belirli bir polarizasyonu  olan fotona benzemeyen, bazı fotonlar vardır.Bunları Einstein incelemiştir ve bunların sabit polarizasyonu  olmadığını  anlamıştır.Sadece, bir kimse fotonlardan birini ölçmek istediğinde, polarizasyonu seçmek  yeterli olacaktır.

Aynı zamanda,( işte burada telepati  işin içine giriyor),  diğer   foton zıt polarizasyonun olduğunu sanarak veya tahmin ederek kuantum belirsizliğinden ortaya çıkacak.İki fotonunu kaderi birbirlerinden uzak bile olsalar birbirlerine karışma durumunun olmasıdır.Bu karışan çift, kuantum tele taşıma için en iyi vasıtadır.

Alice'in T adında bir fotonu olduğunu farzet.Alice bu fotonu arkadaşı Bob'a teletaşıma yoluyla göndermek istiyor.O onu ölçemez ve sonra Bob'u elindeki bilgilerle arar, çünkü direk ölçmeye güven  duymamaktadır.(Ölçüm fotonu belki değişik seviyelere çıkarabilir).Bunun yerine, Alice ve Bob yöresel atom kobalt dükkanına giderler ve bir çift karışmış foton alırlar.

Alice fotonlardan birini ( A fotonu diyelim)  ışılı bir tuzak içine koyar, Bob aynı işi bir başka fotonla (B fotonu diyelim) yapar ve her ikisi de evlerine geri dönerler fotonların karışık durumda, kalan parçacıklara ne Alice ne de Bob bakmamıştır.

Alice evine ulaştığında, T'yi şimdi teleport yapabilir-yani kendinin orijinal fotonu- halen doğru bir şekilde polarizasyonu ölçemezken, o A ile  T arasındaki polarizasyon farkını ölçebilir.Bunuda bir atomdaki her iki fotonu ateşleyerek yapabilir; söylemek gerekirse onların onu nasıl etkilediğini ölçer.Bu son ölçüm A ile T fotonlarını karışık (dolanık) fotonlara doğru zorlar.Ve  A, B ile zaten karışmış olduğundan, o aniden Bob'un  fotonu zıt polarizasyona doğru zorlar.Şüphesiz ki, Alice kendi cevabını alabilmek için her iki fotonu yok etmek zorundadır.

Her ikisi atom tarafından emilir ve yok olur.Yeni foton T Bob'un evinde tekrar yapılabilir.Buda şöyle çalışır:

Alice Bob'u arar ve ona A ile T arasında ölçmüş olduğu farkı söyler. Bob karışık(dolanık) çiftin kendine ait olan bölümü (foton B)  A'ya göre zıt polarizasyondadır.Bu iki şey ona B ile T arasında polarizasyon  farkını anlatır. O sonradan foton B 'yi açı boyunca  döndürür.( Mesela onu tatlı su içinden geçirerek) böylece kendi fotonu şimdi aynıdır.(Her iki ihtimalde kendi polarizasyonu içinde hareket ettirilen sevgili T fotonuna göre)

Bu işlemler teleportasyon kadar basittir.Ve siz sadece bir parçacığın bir karekterini bir yerden bir yere transfer ediyorsunuz.Bir parçanın bütün karekterlerini taşımak teorik olarak  mümkündür.(yani tüm maddeyi taşımak)

Avusturya'da Innsbruck Üniversitesi'ndeki araştırıcılar bir fotonu bu yolla taşımak  için bir cihaz yapmaya hali hazırda uğraşıyorlar.Kuram olarak, bireysel elektronlar ve protonlar  içinde çalışmalı, onlar da karıştırılmalı.İnsan vücudu şüphesiz ki başka bir hikaye ... Teleportasyonun zorluğu, aynı anda taşınmak istenen  her yeni parçacıkla üssel olarak artar, insan vücudu (10 üzeri 27) atom içerir ki pratik olarak onu tekrar yapmak imkansızdır.

Fakat teleportasyon olayının hayalini kuran bazı fizikçiler pratik uygulamaların olabilirliği konusunda açık kapı bıraktılar.Bunlardan biri olan Williams Kolejinden William Wooters şöyle der, ''kim bilir ? Belki de o bizde oluşan bir hayal ek*liği, yüzlerce yıl sonra ne çeşit bir teleportasyon'un olacağını şimdiden kestirmek zor olsa gerek''.



2673
Bilim-Teknik / ABD'nin yeni silahı ultrasonik teknoloji
« : Aralık 14, 2007, 04:12:28 ÖS »


Posted: 26 May 2005 03:23 PM

ABD’nin yeni silahlarının test alanı Irak

Mart sonunda Irak’a gelen Marine’ler yanlarında yeni ve şimdiye kadar kullanılmamış bir silahıda getirdiler. Bu çanak anten büyüklüğünde ve çok güçlü ses dalgaları yayabilen bir silahtı.

Bu aletin adı “Long Range Acoustic Device (LRAD)” ve 2000 yılında Yemen’deki USS Cole gemisine yapılan intihar saldırısından sonra gemilere yapılabilecek bu tip saldırıları önlemek için dizayn edilmiş ve geçen yaz birkaç gemide test amaçlı kullanılmıştı.

Şimdi ise bu silahın gelişmiş tipleri ABD ordusu ve Marine’lerin kullanımına sunuldu. Felluce , Al Anbar ve Sadr şehirlerindeki birlikler kalabalıkları dağıtmak , intihar saldırılarını önlemek, binaları boşaltmak için bu sistemleri kullanmaya başladılar bile.

Geçen gün bu silahın imalatçısı San Diego’daki “American Technology Corporation” şirketinin CEO’su Woody Norris basına yaptığı tanıtımla marifetlerini sergiledi. Pentagon bu sistemlerden 2 milyon usd’lık bölümünü teslim almış bile.

Bu gösteride silahın üzerinde denendiği NY Times muhabiri etkilerini şöyle anlattı :

“Ilk önce ses çok yüksekti ama dayanılmaz değildi , Norris’e ses düzeyini arttırmasını söyledim , arttırdıktan kısa bir süre sonra yere düştüm ve gözlerimde acı duydum , müthiş bir baş ağrısı başladı. Norris’e daha sonra sorduğumda gülerek bu ses düzeyinin savaş alanında kullanılacak düzeyin sadece %1’i olduğunu söyledi. 2 saat sonra hala başağrım geçmemişti.”

Norris’in söylediğine göre hedef bölgede kulaklarını tıkayanların bile migren şiddetinde baş ağrılarıyla karşılaştığı tespit edilmiş

Gerçekte LRAD hem silah olarak hemde uyarıcı olarak kullanılabilir. Yaydığı dar banttaki ses dalgaları etrafına bir zarar vermeden
sadece hedeflendiği bölgeyi etkiliyor. Sistem 500 metreye kadar uyarıcı mesajlar gönderebiliyor. 300 metreden yakındaki hedeflere
ise 150 decibele kadar ses dalgaları yayabiliyor. Uzmanlara göre 3,100 Hertz frekansında ve150 decibellik ses dalgaları bir süre
sonra insan üzerinde ölümcül etkiler yaratabiliyor. LRAD’lar portatif veya bir aracın üzerine monte edilmiş olarak kullanılabiliyor.

Sisteme Laptop , MP3 Player , CD Player veya bir mikrofon bağlanabiliyor. Mesela bir bebek çığlığı ( küçük bebeklerin ağlamalarının nasıl kuvvetli olduğunu çocuğu olanlar iyi bilir !!!) veya uyarı tonu , yüksek frekansta sesler vs. hertürlü sesi verebiliyor.

2674
Bilim-Teknik / Yaşanabilir ilk gezegene doğru..."uzayda hayat"
« : Aralık 14, 2007, 04:10:21 ÖS »


Güneş sistemi dışında “yaşamaya uygun olabilecek” ilk gezegen keşfedildi.

“Astronomy and Astrophysics” adlı derginin son sayısındaki makaleye göre, astronomlar Güneş sistemi dışında Dünya’dan 20.5 ışık yılı uzakta keşfettikleri gezegenin insanların yaşamasına elverişli şartlar taşıyabileceğini düşünüyor.

Şili’deki La Silla adlı Avrupa rasathanesinde bulunan “Harps” teleskopunu kullanan uzmanlar, “Gliese 581” yıldızının etrafında dolaşan gezegenin, hem sıvı hem de katı yüzeye sahip olduğunu, yüzeydeki sıcaklığın da dünyadaki gibi seyrettiğini belirledi.

Yeni gezegenin arz ettiği özelliklerin, hayat bulunduğunu akla getirdiğini vurgulayan astronomlara göre, gezegen yüzeyindeki ortalama sıcaklık 0 ile 40 santigrad derece arasında oynuyor. Bu da yüzeyde sıvı halde su bulunabileceğini düşündürüyor.

Gezegenin yarıçapının, dünyadan 1.5 kat büyük olduğunu hesaplayan astronomlara göre, gezegenin yüzeyi karalar ve denizlerle kaplı.

Astronomların hesaplamalarına göre, kitlesi dünyadan 5 kat fazla olan gezegendeki yerçekimi ise dünyadakinden 2.2 kat fazla.

Gezegen, “Gliese 581” güneşinin etrafında 13 günde dönüyor. Gezegen, kendi güneşinin yörüngesinde Dünya’nın Güneş’e uzaklığının 14’te biri mesafede seyrediyor.

“Gliese 581”, kitlesi Güneş’in ancak üçte biri kadar olan “kırmızı cüce” adlı yıldız türünden. Çok küçük kitleye sahip bu yıldızlar, yaşanabilir gezegen arayışında ilk bakılan noktaları oluşturuyor.

Uzmanlara göre, makul yüzey sıcaklığı ve Dünya’ya nispeten yakın oluşu, bu gezegeni uzayda hayat aramaya yönelik müstakbel uzay çalışmalarının öncelikli hedefi haline getirebilir.

2 yıl önce de aynı yıldızın etrafında dolaşan bir gezegen, aynı ekip tarafından keşfedilmişti. Kitlesi dünyadan 15 kat büyük olan gezegen Neptün’ü andırıyordu.

2675
Bilim-Teknik / Zamanın En parlak yıldız patlaması görüntülendi
« : Aralık 14, 2007, 04:08:40 ÖS »


Gözlemlenebilen en parlak yıldız patlamasının görüntüleri yayınlandı.

Görüntüleri yayınlayan ABD Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, patlamanın güneşteki benzerlerinden 150 kat daha etkili olduğunu tahmin ediyor.

Yıldız patlaması, 240 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galakside gerçekleşti.

NASA bilimadamları, patlamanın şimdiye kadar gözlemlenebilen en güçlü patlama olduğunu açıkladı.

Patlamanın oluş şekli de daha önce gözlemlenenlerden farklı.

Patlamanın görüntüleri, yıldızların ilk kez nasıl ortaya çıktığı hakkında yapılan araştırmalara ışık tutacak.

Güneşin ilk 3 boyutlu görüntüleri

NASA, stereo adı verilen ikiz uzay araçlarından gelen güneşin ilk üç boyutlu görüntülerini de geçtiğimiz ay sonunda yayınladı.

Görüntüler, güneşte meydana gelen patlamaları daha iyi anlamayı ve dünyaya etkilerini öngörmeyi sağlayacak.

Güneşteki patlamalar, dünyadaki iletişim sistemlerini ve güç hatlarını etkileyebiliyor.

2676
Her Telden / zihinsel gelişim üzerine yapılan bi araştırma
« : Aralık 14, 2007, 04:00:20 ÖS »
Çok ilginç bir yazı...
Kadınların neden çok konuştuğunu artık daha iyi anlıyoruz...
Beynimiz gelişmiş...

Kadını konuşturan dili değil, beyni!

ABD'li bilim adamlarının araştırmalarına göre kadınların daha fazla konuşmalarının nedeni, beyinlerinin iletişimle ilgili kısmının erkeklerinkine oranla altı yıl erken gelişmesi.

İletişim zekâsı
POPÜLER Bilim ve Kültür Dergisi Focus, şubat sayısında 'kadın zekâsı'nı masaya yatırdı. New Jersey Devlet Üniversitesi'nden Prof. Jeanette Haviland ve Prof. Carol Maletesta'nın dergide yayımlanan araştırmasına göre, beynin yazılı ve sözlü anlatımla yüzleri ayırt etmeyi sağlayan bölümü, kızlarda, altı yıl daha erken olgunlaşıyor. Ayrıca kız çocuklarının görsel iletişim yeteneği erkeklerinkinden daha hızlı gelişiyor.

Yeniliklere açıklar
YENİ doğan bebekler üzerine yapılan araştırmalarda, kız çocuklarının beşikten itibaren erkeklere nazaran çevreyle çok daha fazla görsel iletişim kurduğu ortaya çıktı. 2 ay-16 yaş grubundan 508 çocukla yapılan araştırmaların bir diğer sonucu ise kızların 'keşfetme zevki'nin daha gelişmiş olması ile yeniliklere daha açık olmaları. Erkeklerin ise 'uzaysal düşünme yeteneği' kızlarınkinden daha gelişkin.
   ;)

2677
İnternet / Dünyayı değiştiren 15 site
« : Aralık 14, 2007, 03:57:46 ÖS »


İnternetin askeri amaçlar dışında kullanımından sonra halka açılmasının üzerinden tam 15 yıl geçti. The Observar, 15. yılın şerefine dünyayı değiştiren 15 siteyi sıraladı.

İnternet, ilk bulunduğu yıllarda akademik ve askeri çevrelerce kullanılıyordu; 15 yıl önce HALKA açıldı... İngiliz Observar gazetesi ise 15'inci yıl şerefine dünyayı değiştiren 15 web sitesi:

1) www.eBay.com : 1995'te kuruldu ve 168 milyon kullanıcısı var. Müzayede yapılıyor, silahtan hayvana kadar her şey satılıyor.

2) www.wikipedia.com : 2001'de kurulan siteyi 912 bin kişi ziyaret ediyor. Site bedava an*lopedi hizmeti veriyor. Edit edilmek üzere herkesin yazı göndermesi serbest.

3) www.napster.com : 1999'da kurulan siteye 500 bin kişi üye. Yasadışı şekilde müzik paylaşımı yapan site, müzik şirketlerinin tepkisini çekiyor. 2001'de kapatıldı, sonra üyelik sistemi geliştirerek yeniden açıldı.

4) www.youtube.com : Video paylaşımı hizmeti verilen site 2005 yılında kuruldu. Günde yaklaşık 100 milyon kişi sitede klip izliyor.

5) www.blogger.com : 1999 yılında kurulan sitenin 18.5 milyon ziyaretçisi var. İnsanlar günlüklerini ve makalelelerini yayınlıyor.

6) www.friendsunited.com : 1999'da kuruldu. 15 milyon kullanıcısı olan site eski okul arkadaşlarını yeniden bir araya getiriyor.

7) www.drudgereport.com : 1994'te kurulan haber sitesi her gün 8-10 milyon sayfa görüntülüyor. 1998'de Monica Lewinsky skandalını flash haber olarak duyurdu.

8) www.myspace.com : 2003'te kurulan sitenin 100 milyon kullanıcısı var. Kendi sayfanızı yaratarak insanlarla buluşabiliyorsunuz.

9) www.amazon.com : 1994'te kurulan sitenin 250 ülkeden 35 milyondan fazla müşterisi var. Sitede kitap, CD, DVD satışı yapılıyor.

10) www.slashdot.org : Rob Malda'nın 1997'de kurduğu siteye ayda 5.5 milyon kişi giriş yapıyor. Site teknoloji haberleri veriyor. Ayrıca, geniş bir forum alanı bulunuyor.

11) www.salon.com : 1995'te hizmete giren sitenin her ay 3.5 milyon kişi ziyaret ediyor. Sitede her türlü konuda makaleler var.

12) www.craigslist.org : 1995'te kurulan sitede her ay 4 milyar sayfa görülenebiliyor. Büyük şehirde yaşayanlar için ücretsiz seri ilan, emlak ve bilgi forum hizmeti veriyor.

13) www.google.com : Üniversite tezi olarak Larry Page ve Sergey Brin tarafından 1998'de kurulan siteyi her gün 1 milyar kişi ziyaret ediyor. Son olarak Oxford İngilizce sözlüğüne bile giren google, arama ve medya alanında devrim yarattı.

14) www.yahoo.com : 1994'te kurulan sitenin 400 milyon kullanıcısı var. Site e-mail, arama ve medya alanında hizmet veriyor.

15) www.easyjet.com : 1995'te kurulan site geçen yıl 30 milyon yolcuya hizmet verdi. Site ucuza uçak bileti satıyor.

2678
Düşünce Üzerine!... / İzafiyet teorisi (Hayatın gerçek yüzü)
« : Aralık 14, 2007, 03:54:16 ÖS »
Her insanın üzerinde düşünüp yorum yapması gereken muhteşem bir teoridir izafiyet teorisi...

Anlayıp anlamamak çok ta önemli değil zaten, çoğu kimse anlayamaz bunu, biz fizikçilerden bazıları da buna dahil olmak üzere...   :hihi

Zaman, hız, konum aklımıza gelen herşey.... bilindiği üzere ne kadar anlamlı ve gerçek???...Kurallar neye göre işliyor???

Nys başlayalım SAKSILARI çalıştırmaya .................   ;)

Bir çoğunuz duymuşsunuzdur meşhur izafiyet teorisini.Ama birçoğumuzda tam olarak ne olduğunu bilmeyiz... :bune

Özetle ve en anlaşılabilir bir dille anlatmaya çalışacağım...Öncelikle bilim kitaplarında %99 oranında ispatlanmış bir teori olduğunu unutmayın.

Einstein 1915 yılında newtonun zaman her yerde aynıdır teorisine karşılık özel görelilik kuramını geliştirmiştir.

Bu teori özetle şunu anlatmaktadır.Işık hızı saniyede yaklaşık 300,000 km dir.vede herkese göre SABİTTİR.(bu noktaya dikkat)

Bunu şöyle açıklayabiliriz; 150 km hızla giden bir arabada olduğunuzu düşünün.Eğer yanınızdan 200 km hızla bir araba geçiyorsa siz onu 200 ile değil 50 km ile gidiyormuş gibi görürsünüz.Eğer o arabada 150 km ile gidiyor ise arabanın hiç gitmediğini durduğunu görürsünüz...İşte tam bu noktada ZAMANIN GÖRELİLİĞİ kuramı ortaya çıkıyor.Buna göre siz arabanın içindeyken arabaya göre dışardaki bir insan ise dışarıya göre zamanı yorumluyor.

Buraya kadar her şey normal...Peki ilginç olan kısım ne ???   :o

Evet işin ilginç ve teorinin ortaya çıkmasına sebep olan şey ışık hızı.Yine aynı örneği vermek gerekirse ;

Eğer siz 100 km değilde ışık hızına yakın bir hızda giden , söz gelimi 290,000 km hızla giden bir uzay aracındasınız...Ve sizin yanınızdan da bir ışık ışını geçiyor.Normal olarak sizin ışığı (ışık hızı=300,000 km) 300,000 - 290,000 = 10,000 km hızla geçiyrmuş gibi görmeniz gerekir...Y ada 299,999 km hızla gittiğinizi düşünün ışığın yanınızdan geçerken adeta duruyormuş gibi görmeniz gerekir.
Fakat böyle olmuyor ve ışık ne olursa OLSUN sizden yine sabit 300,000 km hızla uzaklaşıyor...YANİ IŞIĞIN PEŞİNDEN NE KADAR HIZLI KOŞARSAN KOŞ IŞIK YİNE DE SENDEN AYNI HIZLA UZAKLAŞIYOR...

İşte bu noktada Albert Einstein böyle bir şeyin olabilmesini ancak bir şekilde açıklanabileceğini söylüyor.EĞER HAREKET EDEN ARABADA Kİ ( UZAY ARACINDAKİ) SAATLER DAHA YAVAŞ İLERLERSE IŞIĞIN BİZİ HER ŞEKİLDE 300,000 km ile geçmesi mümkün !!!

YANİ HAREKET EDEN CİSİMLERDE ZAMAN DAHA AZ YAVAŞLAR...Daha açık bir tabirle daha az yaşlanırız.

BU kuram yapılan bir çok deneyle ıspatlanmıştır.Zaten bu yüzden %99 oranında ıspatlandığı yazılır.Öyle ki ; Aynı noktada bir kulede ,kulenin altına ve kulenin üstüne iki tane atom saati yerleştirilmiştir.(Kulenin üstünde hız daha fazladır çizgizel hızdan dolayı) Bir müüddet sonra saatlerinin ikisinide aynı anda bakıldığında yukardaki yani daha hızlı hareket eden saatin birazcık geride olduğu saptanmıştır...
__

Zamandaki yavaşlama sabit hızla düzgün doğrusal hızla hareket eden cisimler için geçerlidir.Ayrıca bu çok ufak bir yavaşlamadır.Öyleki IŞIK HIZININ İKİ KATI HIZDA 1 sene boyunca hiç durmadan ilerlerseniz saat sadece saniyenin onbinde biri kadar geri kalıyor( aMA sonuçta geri kalıyor)

Peki ya gün geldiğinde insanlar ışık hızında ya da ışık hızına yakın hızlarda seyahat edebileceklerinde ne olacak?

Not= Einsteine göre bu imkansızdır.e=mc2 formülüne göre hareket eden cisimler enerji kazanır ve kütlesi artar.Işık hızına erişmek içinse sonsuz bir kütle gerekir ki bu imkansızdır...

AMA ; diyelim ki gelişen teknoloji ile kademeli olarak değil de bir anlık ışık hızına erişebilmek ya da ona yakın hızlara erişebilmek mümkün olursa ne olacak ?

Öyle ki ışık hızında zaman yarı yarıya daha yavaş ilerler.Yani size göre geçen 8 saat ışık hızınla giden bir cisim için 4 saattir.

Öleyse ışık hızınla giden bir cisim geleceğe msj yollayabilir mi?öyleki eğer ışık hızına yakın hızla giden birine bir mesaj yolladığınızda size göre geçen zamanın yarısı kadar süreyi yaşayan biri siz ona mesajı attığınızda o zaten o mesajı saatler öncesinde almış olacak ve belkide siz mesajı yollamadan size o mesajın cevabını yazabilecek...

Tabi ki bu bir varsayımdır.Ancak ışık hızına yaklaşabildiğinde bu gerçekleşebilir ki ses hızını bile zor geçiyoruz şu anda.

Özetle bu kuram NEWTONUN ZAMAN HER YERDE AYNIDIR TEORİMİNİ ÇÜRÜTMÜŞTÜR.Ve de dünyada bilim adına yepyeni bir sayfa açmıştır.

Daha derinlerine inerseniz ne kadar muhteşem bir teori ile karşı karşıya olduğumuzu anlar ve hissedebilirsiniz...  :.c :huh

2679


Sakarya Üniversitesi İleri Teknolojiler Uygulama Topluluğu`nun geliştirdiği güneş enerjisiyle çalışan tekne, Sapanca Gölü`nde suya indirildi.

Güneş enerjili tekne ile test sürüşü yapan Rektör Prof. Dr. Mehmet Durman, tekneyi kullanmaktan çok büyük keyif aldığını söyledi.

Durman, "Ama daha başındayız. Ben gerçekten de öğrencilerimizi kutluyorum. Teknik açıdan öğrendikleri bilgileri böyle bir amaca aktarabilmeleri ve diğer taraftan da çevreye karşı duyarlı bir projeye destek vermeleri oldukça sevindirici" dedi.

Durman, alternatif enerji kaynaklarıyla çalışan her türlü projeye destek verdiklerini, bu konuda sadece güneş enerjisiyle değil, hidrojen enerjisiyle çalışan araçlar olmak üzere çeşitli projelerinin olduğunu kaydetti.

Projenin sponsorluk ve kurumsal ilişkiler yönetmeni Ebubekir Sezer de teknenin üzerinde bulunan paneller aracılığıyla güneşten aldığı ışığı enerjiye dönüştürdüğünü söyledi.

Sezer, teknenin yaklaşık 17 bin YTL`ye mal olduğunu anlattı: "Teknenin üzerinde 800 vatlık paneller bulunuyor. Bu paneller, teknenin alt kısmında bulunan 14 kilovatlık aküleri şarj ederek nominal 10 mil hızla teknenin seyahat etmesini sağlıyor.

Elektrik enerjisini ise aküleri şarj etmek için kullanıyoruz. Daha sonra şarj edilen aküleri de motoru çevirmek için kullanıyoruz. Projenin bundan sonraki aşamasında teknenin uzaktan kumanda ile kontrolünü gerçekleştirmeye çalışıyoruz" dedi.

SAİTEM üyesi 30 öğrencinin geliştirdiği tekne saatte 10 deniz mili hız yapıyor ve 5 kişi taşıyabiliyor.

2680
İlginç Resimler / Teknolojinin son ürünleri
« : Aralık 14, 2007, 03:44:34 ÖS »








 :ok

2681
Komik Resimler / İşte ateşin bulunuşu
« : Aralık 14, 2007, 03:41:24 ÖS »


 :kat   :D

2682
Her Telden / matematikteki şu uyuma bakar mısınız? "8 sayısı"
« : Aralık 14, 2007, 03:30:03 ÖS »
1 x 8 + 1 = 9

12 x 8 + 2 = 98

123 x 8 + 3 = 987

1234 x 8 + 4 = 9876

12345 x 8 + 5 = 98765

123456 x 8 + 6 = 987654

1234567 x 8 + 7 = 9876543

12345678 x 8 + 8 = 98765432

123456789 x 8 + 9 = 987654321


Sonra

İLK VE SON SÜTUNLARI TOPLAYALIM


İlk sutun.............son sutun
137174205 + 1097393685



ŞİMDİDE BU İKİ DEĞERİ TOPLAYALIM


123456790
.................................................. .................................................. ....................................
Bir garip sayı: 12345679 (Dikkat edin 8 yok)

12345679, bu sayının tek başına hiç bir özelliği yok. Ama 9 ve 9'un katları ile çarptığınız zaman bakın ortaya nasıl ilginç bir sonuç çıkıyor.


Hesap makinenizi elinize alıp sonuçları kontrol edebilirsiniz, hiç bir hile yok, matematikteki şu uyuma bakar mısınız?


12 345 679 x 9 == 111 111 111

12 345 679 x 18 == 222 222 222

12 345 679 x 27 == 333 333 333

12 345 679 x 36 == 444 444 444

12 345 679 x 45 == 555 555 555

12 345 679 x 54 == 666 666 666

12 345 679 x 63 == 777 777 777

12 345 679 x 72 == 888 888 888

12 345 679 x 81 == 999 999 999


12 345 679 x 999 999 999 == 12 345 678 987 654 321

Şiir gibi yaa  :.y

2683
Düşünce Üzerine!... / Ynt: iyi olmak mı zor? güçlü olmak mı?
« : Aralık 14, 2007, 03:27:42 ÖS »
bence herşey göreceli  :hihi şaka bi yana bi reklam vardı tam hatırlamıyorum ama şunun gibi bişi diyodu "kontrolsüz güç, güç değildir. " HAYAT KISA İYİ YAŞA... ;)

2684
Bilim-Teknik / Japonlar Sonunda Suyada Yazı Yazdı
« : Aralık 14, 2007, 03:17:33 ÖS »
Japonya'da, Akishima Laboratories'de suyun üzerine yazı yazabilmek için bir teknoloji geliştirmişler.
Dalga yaratmak için 50 adet parça içeren bu alet 30cm derinlğinde ki havuzun içinde aynı anda yaratılan dalgaların üstüste binen oluşumları sayesinde su üstünde harf ya da resim oluşturabiliyor.
Tabii ki bunun için güçlü bir bilgisayar Bessel Fonksyionlarını kullanarak bir sürü hesap kitap yapıyor.
Alet aynı görüntüyü üç saniyede bir oluşturabiliyor...





2685
Her Telden / Dahilerin Beyinlerinde Farklı olan Ne?
« : Aralık 14, 2007, 03:14:16 ÖS »


    :huh

Mozart, Picasso, Einstein, Darwin, gibi dünyayı etkilemiş olan dahiler, nasıl daha farklı düşünebiliyor? Sırları nedir? Yaratıcılıkta, genetik yapıdan sezgiye kadar bir dizi etken rol oynuyor.


Calışkan, başarılı öğrencilerin aksine, dáhilerin aklında fikirlerin birdenbire, ani bir şimşek çakması şeklinde ortaya çıktığı bilinir. Arşimed banyoya girdiğinde, Newton kafasına "elma" düştüğünde, Einstein parlak bir ışını gördüğünde, Mozart ise yemek sonrası gezintileri sırasında adeta birdenbire esinlenerek buluş ve yapıtlarını ortaya koydu. Günümüzde bilim dünyası, teknolojinin de sunduğu olanaklarla dahilerin beyinlerinde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.

Fransa'da Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi'nden Nathalie Tzourio Mazoyer ve Louvain Üniversitesi'nde, bilişsel nörop*oloji biriminden Mauro Pesanti, en karmaşık matematik hesaplamalarını kafasından yapabilen Alman genci Rüdiger Gramm'ın beynini ve aynı zamanda ona yaşıt olan altı deneğin beyinlerini inceledi.

Deney sırasında hem Alman gencin hem de diğerlerinin hesap makinesi kullanmadan, bazı matematik hesapları yapmaları istenerek, kamera görüntüsüyle beyinlerindeki faaliyetler izlendi.

Epizodik bellek
Bu karşılaştırmada, Alman gencinin beyniyle diğer deneklerin beyinlerinde harekete geçen bölgeler arasında önemli farklılıklar olduğu gözlendi. Deney sonunda beyinde, uzun süreli bellekte etkin olan beş bölge gözlendi.

Buna göre, altı deneğin beyninde, en çok on veriyi içerebilen sınırlı bir bellek ortaya çıkarken, Alman gencinin çok daha fazla miktardaki veriyi aklında tutabildiği gözlendi. Araştırmacılar bu durumu, bilgisayarların hard diskiyle karşılaştırılabileceğini kaydettiler.

Bu deneyde elde edilen sonuçlar, Mauro Pesanti'nin birkaç ay önce yayınladığı Mathematical Cognition adlı çalışmasındaki verileri de doğruluyor. Pesanti burada, p*olojik bir araştırmadan yola çıkarak, Alman gencinin uzun matematik hesaplamalarını doğrudan belleğinde tutabildiğini gösteriyordu.

"Epizodik" olarak adlandırılan bu tür belleğin, kişinin bireysel deneyimleriyle yakından bağlantılı bir özellik taşıdığı gözlendi.

Beyinde egzersiz etkeni
Bu deneyler, uzun süreli bir egzersizin belli bir konuda beyinde harekete geçen bölgeleri değiştirebileceğini gösterdi. Buna göre, bir mantık problemini çözmeleri istenen deneklerden yüzde 90'ının algılama hatası yaptıkları gözlendi.

Bu gruba daha sonra bu yanlışı düzeltmelerini öngören bir egzersiz programı uygulandı. Sonuçta kamera görüntüleri, daha önceki problemleri yanlış yanıtlayanların yüzde 90'ının, bu kez farklı beyin bölgelerini etkinleştirerek doğru yanıt verebildiklerini ortaya koydu. Bu veriler kişinin, yoğun bir egzersiz programının ardından, sadece bilişsel stratejilerini değil beynin faaliyetlerini de kökten değiştirebildiğini gösterdi.

Tüm bu deneylerden elde edilen sonuçlar da bilinen tüm dahilerin, zamanının tümünü belli bir konuya ayırıp böylece farklı yetenekler ortaya koyabilen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen manyaklar olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Telafi mekanizması mı?
Gerçekten de, biraz kaba bir tabirle "Ebelek bilim adamları" görüşü bu deneylerden elde edilen verilerle örtüşüyor. Bu kişiler, müzik, matematik, resim v.b. alanda olağanüstü bir yetenek sergilerken, diğer konularda vasat bir zeka düzeyine ulaşabiliyorlar.

Hatta tek bir konuya odaklanmak (örneğin, otistlerde görülen takvimlerdeki günleri ezberleme gibi) bir organın yetersizliği sonucu dış dünyayla ilişkilerini geliştirememekten de kaynaklanabiliyor. Buradan yola çıkarak, dünyada iz bırakmış kişilerin dehaları bazı kapasitelerindeki ek*likleri gidermeye yönelik bir telafi mekanizması şeklinde açıklanabilir mi?

Nitekim Einstein'ın çok geç konuşmaya başladığı, hatta olgun yaşta bile düşüncelerini sözcüklerle ifade etmede zorlandığı bilinen bir gerçek.

Entelektüel kapasite
College de France'dan nörobiyolog Jean Ğ Pol Tassin, entelektüel kapasitenin gelişmesinde p*olojik ve çevresel faktörleri inkár etmemekle beraber, "zeká"nın oluşumunda genetik yapının belirlediği organik özelliklerin altını çiziyor. Tassin zekánın işleyişinde iki farklı yöntemin rol oynadığına dikkat çekip bunları örneksemeli ve bilişsel olarak açıklıyor.

Örneksemeli yöntemde bilgi Ğörneğin, bir yüzĞ, kişinin farkına varamayacağı kadar son derece hızlı bir şekilde işleniyor. Bilişsel yöntemde ise tam tersine, bilgi kalıcı olup bilinçli bir şekle bürünüyor. Bilişsel yöntem prefrontal korteksten kaynaklanıp bu bölgenin olgunlaşmasıyla gelişiyor.

Bazı kişiler de organik kapasiteleri daha elverişli olduğu için bilişsel yöntemlerle öğrendikleri bilgileri diğerlerine göre daha uzun süre akıllarında tutabiliyorlar.

Zeká aynı zamanda yavaş ve bilinçli bilişsel yöntemden örneksemeli yönteme ya da tersine bir geçişi de kapsıyor. Nitekim Alman gencinin kendisine verilen matematik hesaplarını kafasından hemen yapması, diğerlerinin ise bilişsel yöntemle uzun uzun düşünmesi buradan kaynaklanıyor. Bu örneksemeli yöntemdeki gelişme de uzun süreli bilişsel çalışma sonucu sağlanabiliyor.

Manikdepresif p*ozdan amfetaminlere
Schumann, Van Gogh, Virginia Woolf, Edgar Poe, Gustav Mahler, Alexandre Dumas, Hemingway, Paul Gauguin..... Bu ünlülerin hepsinin dehaları dışında ortak noktaları manikdepresif p*oz hastalığına sahip olmalarıydı. Bu hastalık çok büyük heyecanlar (manyaklık evreleri) ve aşırı ruhsal çöküntü (depresyon evreleri) dönemlerini içerir. Sıradan insanlarda yüzde 1 oranında görülen bu hastalık, sanatçılarda oldukça yüksek bir oran olan yüzde 10'lara varabilir.

Manyaklık evresinde kişiler kendilerini mutlu hissedip, yoğun bir entelektüel aktivite sergileyebiliyor. Bu süreçte büyük miktarda noradrenalin salgılanmasına tanık olunur.

Sağlıklı bir kişide manyaklık evresine eşdeğer bir evre yapay yollardan, anfetamin aşılanarak da yaratılabilir. Böylece bilişsel kapasiteleri iyileştiren noradrenalin salgısı sağlanır. Ancak bu yoğun uyarı sürecinin ardından nöronlar hemen hemen etkisizleşir ve kişinin entelektüel faaliyetlerinin neredeyse tamamen durduğu depresyon süreci ortaya çıkar. Ayrıca anfetaminin etkisi altında bilişsel kapasitenin iyileşmesi yapay bir durumdur.

Nitekim, Alman gencinin matematikteki, Chopin'in müzikteki dehası da buradan kaynaklanıyor. Bu nedenle de doğuştan gelen ya da sonradan edinilen yetenekler arasında ayrım yapmak zorlaşıyor.

Fikirlerin çakması
Günümüzde kişinin yaratıcılığını fiziksel olarak ölçmek mümkün olmasa da dahilerin deneyimleri bilim adamlarına bu konuda önemli ipuçları sağlıyor. Nitekim Einstein ve Poincare, yaratıcılık süreçlerini anlatan pek çok metni kaleme aldılar. Her ikisi de her şeyden önce yaratıcılığın ani bir şimşek çakması şeklinde ortaya çıktığına vurgu yaptı. Dehanın bilinçli ve uzun bir çözümleme sürecinden çok, her tür mantık ve rasyonalizmden uzak, ani bir bilişsel atak ve aydınlanma anının ürünü olduğunu dikkat çekildi.

Poincare de yaratma sürecini dört ayrı evrede tanımlıyor, bunlar şu şekilde aıralanıyor:


sindirme

hazırlık dönemi

aydınlanma

açıklama

Sindirme, kişinin bilinçli olarak sorunu özümseyeceği dönemi kapsıyor. Daha sonra ise, önceden edinilmiş olan veriler bilinçsiz bir şekilde ilerlerken kişinin bunları "ele aldığı" evre geliyor. Üçüncü aşama olan "aydınlanma" süreci ise çözüm aniden, beklenmedik bir anda ortaya çıktığı için en çarpıcı evre olarak tanımlanıyor.

Son evre olan "açıklama - doğrulama" ise, belli bir mantık çerçevesinde fikirlerin birbirlerine eklemlenmesiyle "aydınlanma" evresindeki içeriğin rasyonel terimlerle ortaya konulmasını sağlıyor.

Bilinç yeterli mi?
Scienve et Vie dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, tüm bu süreç de, ani çözümleme olarak tanımlanan olgunun gerçekte, bilginin uzun süreli bilinçsiz işlenmesinin ürünü olduğunu gösteriyor.

Yaratıcılık sürecinde "sezgi"yi de bilimsel olarak tanımlamak gerekiyor. Nörobilim uzmanı Claire Petitmengin L'Experience intuitive adlı yapıtında, bazı sorunların çözümünde bilinçsiz, bilişsel mekanizmaların rasyonel, bilinçli düşünceden çok daha etkili olduğunu belirtiyor.

Bilinçli düşünce daha çok önceden belirlenmiş, bir dizi algoritma uygulaması gerektiğinde etkili olabiliyor. Örneğin, bir dizi rakamın olduğu sayılarla uzun bir toplama işlemi gerçekleştirebilmek için bu unsurdan yararlanılıyor.

Ancak yaratmak gerektiğinde salt bilinç yeterli olmuyor. Anglo Ğ Saksonlar, belli bir mantık zinciri çerçevesinde çözümlenemeyecek, düşüncelerde süreklilik gerektirmeyen sorunları "insight problems" olarak adlandırıyorlar. Saf mantık ve kesin kurallar gerektirmeyen bilinçsiz düşünce bu süreksizliğe olanak tanıyor.

Arşimed'in Evrekası
Arşimed, ağzına kadar suyla dolu hamamında nesneleri batırırırken aniden kafasında bir şimşek çakar: Batırılan cisimler yukarıya doğru yönelen ve hamamdan taşan suyun ağırlığına eşdeğer dikey bir kuvvete maruz kalmaktadır. Arşimed o andan itibaren buluşunu duyurmak için hamamından fırlayıp çırılçıplak ve ıslak bir şekilde Sirakuza'nın sokaklarında koşmaya başlar. Bu hikayenin doğru olup olmadığını kimse bilmese de Arşimed'in çığlığı yeni buluşların peşinde koşan araştırmacıların kulaklarında çınlamaya devam ediyor.

Darwin'in dehası
Darwin Arşimed'den farklı olarak ani bir şimşek çakması sonucu değil fikirlerinin uzun bir olgunlaşma sürecini tamamlamasının ardından doğal seleksiyon teorisini açıkladı. 1831-1836 yılları arasında Beagle gemisiyle Galapagas adalarına giden Darwin, kendi selefleri Lamarck ve dedesi Erasmus, özellikle de İngiliz ekonomist Malthus'un toplulukların çoğalmasıyla ilgili görüşlerini de katarak yeni türleri inceledi. Sonunda, 1859 yılında insanın kendi türüne bakış açısını kesin olarak değiştirecek teorisini ortaya koydu.

DAHİLERİN DEHAYLA İLGİLİ SÖZLERİ
Thomas Edison:
"Deha yüzde 1 esinlenme, yüzde 99 ise terlemeden ibarettir"

Goethe:
"Kişinin bilmediği ya da hiçbir şekilde fikrinin olmadığı düşünceler gece kafasının labirentlerinde dolaşır."

Poincare:
"Mantığımızla kanıtlar, içgüdülerimizle yaratırız." Geometri ya da herhangi bir başka bilim için salt mantıktan daha fazla şeyler de gerekir. İçgüdü dışında da bunu tanımlayabilecek başka bir sözcük yok".

Sayfa: 1 ... 177 178 [179] 180 181 ... 184