İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - 3ng1n

Sayfa: 1 ... 12 13 [14] 15 16 ... 18
196
Bilim Haberleri / Felçliyi ayağa kaldıracak pantolon
« : Haziran 19, 2009, 02:30:46 ÖS »
Felçliyi ayağa kaldıracak pantolon

Hacettepeli araştırmacılar, felçli hastanın yürümesini sağlayacak pantolon geliştiriyor


Ankara'daki Hacettepe Teknoparkı'nda görevli genç araştırmacılar, yürüme yetisini kaybeden hastaların ayakta durmasını ve yürümesini sağlayacak 'pantolon sistemi' geliştiriyor.

Dünyada bir ilke imza atması beklenen teknoloji, bel, kalça, diz ve ayak bileği eklemlerini sabitleyerek hastaların kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak.

UMUTLAR YEŞERİYOR

Konak Tıp Çevre ve Madencilik Ltd. Şti. Genel Müdürü Prof. Dr. Ufuk Kemal Gülsoy, "Bu pantolon, kasları pasif olarak hareket ettirip ölmelerini, dolaşımsal hastalıkların ortaya çıkmasını, kemik erimesini, deri hastalıklarının oluşmasını engelleyecek. Böylece hastaların iyileşme umudunu yitirmesi önlenecek" dedi.

300 BİN HASTAYA ŞİFA

Avrupa'da 300 binin üzerinde, Türkiye'de de yaklaşık bu sayı kadar paraplejik hastanın bulunduğunu dile getiren Gülsoy, "Projemizin akülü sandalyelerin dörtte bir fiyatına pazarlanabileceğini düşünüyoruz. Ayrıca, ürünün kişiye özel versiyonları da çıkacak. Sistem, yüksek teknoloji ürünü olarak bir pantolon haline sokulacak ve böylece kolaylıkla hasta tarafından kullanılabilecek" dedi.

SİSTEM SESLE YÖNLENDİRİLECEK

Gülsoy, ürünün ortaya çıkmasının ardından hastalara getireceği yararlarla ilgili şöyle konuştu: "Teknolojimiz, ses komutlu çalışacak. Projenin mekanik kısmı, dış iskeleti oluşturan sert plastik veya hafif metal alaşımlardan yapılmış, üzerinde çeşitli oynaklar bulunan çerçeve ile buna sıkıca kaynaştırılmış ve içerisinde istenilen şekilde basınç değişikliklerine dayanıklı farklı katmanlardan oluşan pantolondan ibaret.

Dış iskelet, hem destek hem de eklemleri vasıtasıyla hastanın hareketine izin verecek. Belini dik tutacak, kalça, diz, ayak bileği eklemini sabitleyecek. Pantolonun en iç katmanını, içerisinde düşük basınçlı atık havanın aşağıdan yukarı dolaşacağı, bir nevi sıvazlamaya benzer hareket ile duyudan yoksun bacakları rahatlatacak."


Kaynak: Bugün

197
Bilim Haberleri / 120 bin yıllık uykusundan uyandı
« : Haziran 19, 2009, 02:29:58 ÖS »
 


120 bin yıllık uykusundan uyandı

Araştırmacılar, uyku halindeki donmuş mikropları, 11 buçuk ayda aşamalı olarak ısıtarak uyandırdı.

Bilimciler, buzun altında gömülü olarak 120 bin yıldır uyuyan küçük mor bakterileri laboratuvarda hayata döndürdü.

Uzmanlar, Grönland'da buz tabakasının derinliklerinde bulunan alışılmadık bakterinin başka gezegenlerde nasıl hayat olabileceğine dair ipuçları verebileceğine inanıyor.

Araştırmacılar, uyku halindeki donmuş mikropları, buz örneklerini 11 buçuk aylık bir dönem boyunca aşamalı bir şekilde ısıtarak uyandırdı.

'Herminiimonas glaciei' adı verilen bakteriler, uygulama sonrasında uyandı, üremeye başladı ve çok küçük mor-kahverengi bakteri kolonileri belirmeye başladı.

H. glaciei'nin son derece olağanüstü çevre koşullarında yaşayan çok nadir bir 'ultramikro' bakteri grubuna ait olduğu belirtiliyor.

Araştırmacı ekibin başında bulunan Pennsylvania Üniversitesi'nden Dr. Jennifer Lovland-Curtze, hücrelerin son derece olağanüstü koşulların söz konusu olduğu başka gezegenlerde yaşamın nasıl varolabileceğine dair ipuçları sağlayabileceğini söyledi.

Doktor, bakterinin, hücrelerin eksi 56 derece, az oksijen, az gıda, yüksek basınç ve sınırlı alanda nasıl yaşam olabileceğine dair bilgiler verebileceğini kaydetti.

Kaynak: Ajanslar

Salı, 16 Haziran 2009 00:36
 

198
Bilim Haberleri / NASA'dan kıyamet yanıtı
« : Haziran 19, 2009, 02:29:23 ÖS »
2012’de Marduk çarpacak. Dünya yok olacak” iddiaları NASA’yı harekete geçirdi. Bilimadamları araştırdı ve son bulgular açıklandı. Her 3 bin 600 yılda bir güneşin yörüngesine girerek dünyanın yakınından geçen Marduk, (Nibiru) isimli gezegenin dünyaya çarpacağı söylentileri ayyuka çıkınca NASA, halkın endişelerini ortadan kaldırmak için bir açıklama yaptı. NASA, Marduk’un 21 Aralık 2012’de dünyaya çarparak Maya takviminin son gününde dünyanın sonunu getireceği iddialarına internet sitesinden soru-cevapla yanıt verdi:

2012’te kıyametin olacağı nereden çıktı?

Marduk söylentisinin kökeni Sümerlere dayanıyor. Bu gezegenden gelen uzaylıların dünyayı ziyaret ettiğine inanılıyordu.

Sümerler astronomide çok gelişmişlerdi. Öngörüleri doğru olamaz mı?
Sümerler Uranüs, Neptün ve Pluton’u keşfetti. Ama dünyanın güneşin etrafında döndüğünü anlayamadılar.

199
Bilim Haberleri / Mars'ta müthiş buluş
« : Haziran 19, 2009, 02:28:37 ÖS »
Mars'ta müthiş buluş

Amerikalı bilim adamları, Mars'ta eski bir gölün tartışmasız kanıtlarını buldular.

Boulder'daki Colorado Üniversitesi'nden bir ekibin, kıyı şeridi ve derinliğinin belirtilerine ait kesin kanıtlar keşfettikleri 3,4 milyar yaşındaki göl yatağına dair bulguların Kızıl Gezegen'deki geçmişin yaşam izlerinin bulunmasına katkı sağlaması bekleniyor.

Araştırmanın başında yer alan Doçent Gaetano Di Achille, 3,4 milyar yaşında olduğu tahmin edilen gölün 200 kilometrekareyi aşkın bir alanı kapladığını ve derinliğinin 450 metre civarında olduğunu tahmin ettiklerini belirterek, eski Mars gölünün büyüklüğünün ABD ile Kanada sınırındaki Champlain Gölü kadar olduğunu kaydetti.

Eski göle dair kanıtların, geniş bir deltaya, inişli çıkışlı tepe silsilelerine ve dalgaların arkalarında bıraktığı izlerden oluşan geniş bir kıyı şeridi olduğunu belirten Di Achille, "Bunlar Mars yüzeyinde kıyı şeridine dair ilk tartışmasız bulgular. Kıyı şeridinin tanımlanması ve buna eşlik eden jeolojik bulgular, 3,4 milyar yıl önce oluştuğu ortaya çıkan gölün bize büyüklüğünü ve hacmini hesaplama olanağı sağlıyor" dedi.

Mars'ın yörüngesindeki NASA'nın Mars Reconnaissance Orbiter (MRO) aracının yüksek çözünürlüklü "High Resolution Imaging Science Experiment" veya HiRISE adlı çok güçlü kamerasıyla çekilen görüntüler kullanılarak yapılan gözlem, Amerikan Fizik Birliği'nin Geophysical Research Letters adlı yayın organında yayımlandı.

18 Haziran 2009

200
Bilim Haberleri / Ynt: Kuantum
« : Haziran 19, 2009, 02:25:04 ÖS »
ilgilendgn icin bn teskkr ettim :)

201
Yeni Üyeler Buraya / Ynt: Slm Bn Engin Kocaman
« : Haziran 19, 2009, 02:18:15 ÖS »
teskkr ettim merve  :)

202
Bilim Haberleri / Türkiye'de TeknoPark Gerçeği
« : Haziran 18, 2009, 09:57:00 ÖÖ »
1991 yılında ODTÜ tarafından Türkiye'de ilk defa teknopark kuruldu.
Belki de Google,IBM,Microsoft,Yahoo gibi devleri içerisinden filizlendiren Silikon Vadisi prototipi hedeflenmişti. Ama acaba buna ne kadar yaklaştık?

Yaşananlar "Burası Türkiye" dedirtecek cinsten. Ama bu yazımda sorunlardan çok çözümlere ve önemine dair bir anlatım bulacaksınız.

Bildiğiniz gibi Türkiye hemen hemen heralanda zor günlerden geçmekte ve gün geçtikçe de daha da geriye gider bir havası var.

Türkiye'de ki siyasi rejimler genellikle ne yazık ki bir rant serüvenine dönmüş durumda. Belki iyi niyetliler var ama genel bir plansızlık, dağınıklık, onları da silip yok ediyor.

Oturup bir düşünelim, bu ülkenin çıkışı gerçekten nerede. Bunu ilkokul çocukları bile biliyor. EKONOMİ!

Peki iyi bir ekonominin dinamikleri nelerdir. Güçlü 3-5 firma mı? Yoksa a'dan z'ye üreten bir toplum mu?

Dünya ekonomisine hakim bir kaç ürünün dışında (şeker, un, buğday vb.) yeni bir trend var. Bu trend, ülkelerin ekonomisini, önemini, gücünü belirler durumda. BİLİŞİM.

Amerika'nın ürettiği şeker pancarı ihraacatı tüm dünyanın 1/4 'ünü kapsasa da istediğini almak için despotça sömürge varsaydığı ülkelere şeker pancarı fırlatmıyor.

Bunun yerine uzaydan izliyor, U2 casus uçaklar gönderiyor, insansız savaş gemileri ve füzelerle diş gösteriyor. Ve hepsinin arkasında güçlü bir teknoloji yatıyor.

Yeni ve yüksek teknolojiler üretiyor satıyor, kullandırıyor.
13 uyduyla GPRS sistemini kuruyor, tüm dünyayı nokta olarak izleyebiliyor. Sonra diyebiliyor ki, ben LS1 kullanıyorum size ancak LS2 yi kiralarım ama LS2 tam nokta belirleyemez 100metre sapma olabilir. Yani bir terorist sızmada belirlediğiniz hedef 100metre solda ya da sağda olabilir. Artık şansınıza.

Peki diğer ülkeler ne yapıyor. Mesela Japonya. Yine bir teknoloji ürünü olan Atom Bombasıyla hayata ikinci kez başlayan Japonya.
Dünyanın 2 numaralı en büyük teknoloji ülkesi. Hergün yeni bir japon icadı alet ekonomiye katılıyor.

Şimdi buraya herkes iyi dikkat etmeli.

Almanya,İngiltere,İspanya ve daha birçok avrupa ülkesi deliler gibi bilişim açığından dert yanıyor. Enson Almanya resmi kanallardan 45bin kişilik bilişim açığı olduğunu duyurdu ve elde etmek için birnevi davet niteliğinde yarışmalar düzenliyor.





Türkiye'de bilişim yeri nedir?

İçerisinde bilim olduğu için midir nedir bazı insanların alerjisi var anlayamıyoruz fakat bizde durum epey garip.

İngiltere'de sıradan bir webmaster'ın (HTML bilmesi yeterli) yıllık geliri 40.000 pound. Yani aylık yaklaşık 6-7 bin YTL.
Daha ileri bir webmaster'ın yani dinamik veritabanı işlemi yapan bir personelin alması olası para yıllık 100.000pound. Aylık 15-20binYTL. İnanmadınız mı? Basit Yahoo Jobs 'a bir gözatın.
Gelelim Türkiye'ye. Şuanda işsiz yazılımcı, grafiker, tekniker arkadaşlarım var.
Şuanda asgari ücretle çalışan webmaster tanıdığım var.

Tüm ülkede bir ekonomi sorunu olabilir.
Tüm ülkede genel bir işsizlik sorunu olabilir.
Bunların hepsine tamamım.
Bu güzelim Türk basını tutup efendim şu site bilmem kaç milyar dolara satıldı, işte amatör ruhun başarısı diye ballandırırken, niye hiç yardımlardan, sponsorlardan, devlet desteğinden de bahsetmiyor.

Biz birşeyler yaparken sadece ismini yazıyoruz. İçini hep mi hep boş bırakıyoruz. Her işimiz böyle. Bu yözden birçok konuda başarılı olamıyoruz.

Gel bakalım bir yazılım şirketi aç. Müşterini bul. Hak ettiğin fiyatla işini yap. Vergini öde. Maaşını öde. Sigorta kesintilerini öde. ÖTV'ni öde. Hayatta kalabilirsen birde yaratıcı bir fikir ortaya koy milyar dolarlık proje üret. Herkes seni alkışlasın.

Siz hiç duydunuz mu bugüne kadar tamamen yeni bir fikirle, bir internet proje başarısı. Hiç duydunuz mu şu şirket sponsor oldu o da başardı gibi bir söz.

Olay çok trajikomik bir hal almış. Silikon vadilerimiz, teknoparklar da yer bulmak imkansız. Kimse takip ediyor mu orada neler oluyor. Türkiye'ye ne gibi bir katkısı var bu yerlerin.
Efendim hemen itiraz edecekler çıkacaktır. Şunu yaptık bunu yaptık diye. Lafı-cimi yok. Herkes kendi kesesini dolduruyor.

Örnek mi alın size örnek;
Biz ne yazık ki ne bir destek ne de bir teknoparkta yer bulabildik ama birkaç yıl önce bir özel hastane otomasyonu işi aldık.
Baktık ki, hastane sektöründe 3-5 firma almış tekeline, istediğini yaptırıyor. Fiyatlar 30.000$ dan başlayıp 500.000$ kadar gidiyor. Bitmedi dahası lisans başıda ayrıca ücret alıyorlar. Sözleşme bitince yazılım çöpe gidiyor. Böyle bir düzen kurulmuş.

Zekiyiz ya inceledik, Küba'da açık kaynak bir kod bulduk. Orada ki devlet demiş ki, ben çok zengin değilim. Ortak bir proje olsun herkes katılsın kendimiz için geliştirelim bir otomasyon kullanalım. Para vermeyelim işin özü.

Bizde aldık bu yazılımı geliştirdik, Türkçeleştirdik. Tam uyumlu hale getirdik. Hastaneye kaynak kodlarıyla beraber teslim ettik. Şimdi kendi içlerinde bir yazılımcıyla istedikleri değişiklikleri yaparak ekstra birşey ödemeden diledikleri gibi geliştiriyorlar.

Birçok kez devletin çeşitli kurumlarına başvurduk. Alın bunu tüm ülkedeki devlet hastanelerinde kullanın diye. Sağlık ocaklarında, polikiniklerinde, eczanelerinde. Para vermeyin. Dedim ya rant serüveni engel oldu.
Türkiye trilyonlarca lirayı verecek kadar zengin bir ülke nasıl olsa!

Şimdi soruyorum, var mı böyle teknoparklarda devlete millete böyle bir katkısı olan proje. Para alınmadan, sadece destek alabilmek için böyle bir katkı sağlayan firma. Sanmam ben duymadım.
Her firma tutmuş, nasılsa burada vergi yok. ÖTV yok. güzel bir kılıf tutayım ben buradayım iş yapayım zengin olayım.

Ben dışarıda klasik bir bilişim firmasının sahibiyim. %18 vergi veriyorum. ÖTV ödüyorum. Kazandığım her 100.000YTL nin 30.000 ni brüt, 45.000YTL sigortalarla + gelirler beraber vergi.

Teknoparklarda sadece üretim aşamasında destek var ama eğer ürettiğiniz bir yazılım değilse örneğin bir ısıtıcıysa satışında yine vergi verirsiniz. Bu yüzden nedense tüm teknoparklar yazılım firmalarıyla dolu. Yazılımda üretimden sonra da satışta dahi vergi yok.

Kim nederse desin, teknoparklar, serbest bölgeler tamamen bir rant kapısı olmuş. Kapitalist sistemin bir parçası olmuşlar. Rant serüveni alabildiğince hızlı ilerliyor.
Birçok işveren utanmadan hep yolunu buluyor hem de bilişim çalışanına hakkını vermiyor. Asgari ücretle çalıştırıyor. Yine herzaman ki gibi zengin olan bir kaç kişi oluyor. Devlet mi? Hiçbirşey kazanmıyor.

Çözüm:

1. Ülkede bilişim okumak isteyen herkişinin önünü sınavsız açın.
2. Bilişim Eğitimi veren özel dershanelerin ücretlerini indirin.
3. Kosgeb, Teknoparklar, Serbest Bölgeler 'e gerçekçi bir denetim getirin.
4. Bilişim sektöründe vergi iyileştirmeleri yapın.
5. Devlet projelerini ihale ile tek firmaya değil,
Üretimde konsensüs olan enaz 3 firmaya,
Açık kaynak kodu test edecek 1 teknik denetçi firmaya,
Tüm projenin maliyeti ve kalitesini denetleyecek
1 firmaya verin.
6. Firmaların bağımsız projelerde sponsorluk desteğine teşvikler verin.
7. Bilişim Bakanlığı kurun.
8. İnternet ticaretinde vergiyi kaldırın.
9. ADSL'yi bedava yapın.
10. PC alımı konusunda uluslararası anlaşmalarla lojistik masraflarını giderin, fiyatlar düşsün herkes kolayca pc alabilsin.
11. Tüm okullara bilgisayar müfredatı koyulsun ve içeriği gerçekçi olsun.
12. Tüm devlet kademelerinde kullanılmak üzere (hastane,belediye,mahkemeler vs.) açık kaynak kodlu ortak projeler başlatın.
13. Dev firmaların butik parça yazılım işlerini ülkeye getirin. (bkz. Hindistan, 100milyar Dolar ihraacat. 0 maliyet)
14. e-ihraacatı teşvik edin. Edemeyene çözüm firmalarıyla yol gösterin.
15. Kademeli bilişim sektörünü tekrar ele alın. Üreticiler, denetçiler vs.
16. Üniversiteler ve öğrencileri için özel ödev projeler geliştirin.
17. Aselsan,Havelsan gibi yüksek değerde kritik strateji firmalarında bilişim öğrencilerine staj imkanı verin.
18. İhale sistemini tekrar ele alın. Rantı durdurun.
19. Teknoparklar yerine Japonya'da hızlandırıcı kentlerin modelini inceleyin ve ülkede uygulayın.
20. Üreten ve iyi niyetlinin yanında olun.

İnanın bu maddelerden sadece birkaçını yapabilsek ülkemiz dünyanın süper gücü olacaktır.

Bilişim yabana atılmaması gerekli bir dünya.
5 şeritli otoban yaparsınız, 3ncü köprüyü yaparsınız ama unutmayın ki bunları ancak satın alırsınız.
Hem üretimi arttırmış hem de istihdamı desteklemiş olursunuz.
Eminim ki, Türkiye'de gençliğin %90 'ı bu sektörde çalışmak için can atacaktır.

203
Bilim Haberleri / Türkiye'de Bilim Ne Durumda?
« : Haziran 18, 2009, 09:21:18 ÖÖ »
Bir çok insan diyor ki: “Türkiye bilimde geri”. Evet maalesef bu doğru. Peki , bilimi gerileten etkenler acaba nedir? Bu etkenler nasıl olmalı ki ülkemizde bilim daha iyi olsun? Burada kendi gözlemlerime dayanarak bu sorulara cevap arayacağım.

Aslında tüm bu etkenleri bir hamle ile düzeltmenin bir yolu var. O ise üniversitelerin tam anlamıyla özerk olmasından geçiyor. Ancak maalesef uzunca bir müddet bu olamayacağa benziyor.

Türkiye’de basit bir tez yazmak bile devlet dairesine makbuz doldurmaya benziyor. Sadece Office programı kullanılarak yazılması isteniyor. Halbuki bilimsel içeriği olan herhangi bir yayın Latex, Open Office veya başka yazım programları ile gayet muntazam olarak yazılabilir. Tez yazımı windows işletim sistemi düşünülerek kurallara bağlanıyor. Halbuki Linux , Mac Os …vs işletim sistemleri ve bunlarda da yazım programları mevcuttur. Bilim devlet kurallarına dayatılarak ilerlemez. Bilim yapacak olan insan özgür olmalı. Kendi için de düzenli olan bir makale, tez de okunabilirdir. İllaki diğer yazılı bilimsel metinlerle uyum içinde olması gerekmez. Ben elime aldığım bir tezi veya makaleyi zevkle okuyabiliyorsam bu metni yazan için bir başarıdır bence.

Başka bilim insanlarının yaptığı çalışmalar derlenerek yapılan yazımlara makale ismi konulması çok yanlış. Bu demektir ki onu yapan insanlar çalışmıyor , rekabetten çekiniyor. Böyle bilim ilerleyemez. Ulu önderimiz diyor ki : "Her yeni yetişen kendisinden eskisini beğenmeyecek kadar yükselirse o zaman, ancak o zaman gelecek nesiller birbirinden kademe kademe yüksek seviyede bir yükselme grafiği meydana getirebilir ki, insanlığın ilerlemesinin amacı da budur." Yani bizden öncekilerin yaptıklarını ilerletmemiz şarttır. Kendi problemlerimizi onların bulduğu yöntemlerle çözebiliriz ama asıl estetik olan kendi yöntemimiz ile çözmektir. Tabi bu buluğumuz yöntemin estetik olması onun özgün olmasına bağlıdır.

Bugün ülkemizde yeni buluş yapanlar desteklenmiyor. Rakipleri tarafından hiç hoş olmayan davranışlara maruz kalıyor. Oysa ki rekabet, rakiplerimizin kuyusunu kazmak onlara köstek olmak değildir. Rekabette başarı kişinin rakibinden daha fazla çalışması , daha fazla hayal kurması ile mümkündür. Tüm bu süreç içerisinde insan sıkılabilir. Doğal olarak dinlenme ihtiyacı duyar. Zihni boşaltmanın en iyi yolu başka alanlarda faal olmaktır. Dağa tırmanmak, yüzmek , satranç , Go oynamak , bulmaca çözmek …vs gibi.

Üniversitelerin özerk olmasından bahsettik. Yıkıcı bir eleştiri bence boş konuşmadır. Önemli olan yapıcı olmaktır. Bende yapıcı olmaya çalışıp kendi çapımda (beklide haddimi aşarak) üniversitelerin özerk nasıl olabileceğini söyleyeceğim.İlk olarak lisans seviyesinde bir öğrencinin eğitilmesi ilse ilgili fikirlerimi söyleyeyim. Her öğrenciye bilim insanı gözüyle bakılmamalı. Sınıftaki öğrencilerin bir kısmı akademik kariyer , bir kısmı ise şirketlerde veya başka kurumlarda çalışacaktır. Öğrencinin okuduğu bölüm piyasada ne işe yaradığı öğrenciye anlatılmalıdır. Aslında bundan önce öğrenci hangi alanda olursa olsun çalışmaya , araştırmaya sevk edilmeli. Bu ise şöyle olabilir: Hoca derste anlattığı konuyu tam olarak anlatmamalı. Bir çok şeyi yarım bırakmalı ve onları öğrenciden tamamlamasını istemelidir. Sınıfta anlattıklarının dışında o konuyla ilgili nelerin olduğunu öğrencilere söylemeli ve sınavda da onlardan sorumlu tutulmalı. Yani sınıfta anlattığını değil anlatmadığını sormalıdır. Öğrencilerin mezun olabilmesi adına ülkemizde bir sürü yöntem var. Yaz okulu , bütünleme , 7+1 sınavları… Bunlara sınırlama getirilmeli. Çünkü bazen mezun olunca aldığı unvanı hiç hak etmeyen birisi bile bu yöntemler sayesinde o unvanı dışarıda kullanarak iş yapıyor. O unvanı gerçekten hak edenlere karşı yapılan bir haksızlık oluyor.

Şimdi ise yüksek lisans seçimini ele alalım. Yüksek lisans aşaması , kişinin akademik hayata başlaması için bir adım olarak bakılmalıdır. Bu doğrultuda seçim yapılmalıdır. Bu amaçla da ALES sınavı kesinlikle kaldırılmalıdır. Çünkü belli bir süre içerisinde bilimsel özelliği olmayan 180 adet soruyu çözmek kişinin bilimsel düşünmesini ölçmez. YÖK’ün belirleyeceği bir kurul yardımıyla (örneğin 5 kişi) yılın belli dönemlerinde yüksek lisans aşamasına sözlü bir sınav ile öğrenci alınmalıdır. Bu kurul üyeleri birbirini tanımamalı ki (farklı üniversitelerden , gerekirse yurt dışındaki Türk hocalarımızdan olmalı.) sınav esnasında torpil riskini azalsın. Kurulda olan hocalardan 4 tanesi üst üste iki sene yine aynı kurulda olmamalı. Ancak şu olabilir , bir kişi 2007 seçmelerinde ulunmuşsa yine o kişi çok farklı bir kurulda 2008 seçmelerinde bulunabilmeli. Ancak diğer 4 tanesinden , biri dahi olsa , 2008 seçmelerinde bulunmamalı. Birbirini tanımayan hocalar nasıl seçilecek? Gerçekten zor olacak, ama olur. Eğer devletimiz savaş esnasında Hammer cipi olanları tespit edip araçlarını ellerinden alıyorsa (ki haklıdır , sonuna kadar destekliyorum) birbirini tanımayan hocaları da seçebilir bence. Bunun içinde şu kriterler değerlendirilebilir. Tek bir alandan (matematik gibi) seçilecek kurul üyeleri kesinlikle farklı üniversitelerden olmalı. Özgeçmişlerinde birbiri ile çalışma yapmamış olmalı. Bu seçim sürecinin ardından öğrencinin yüksek lisans aşaması ise tamamen bilime yönelik olmalıdır. Sınavlar öğrencinin kendini geliştireceği sorulardan oluşmalıdır. Hatta sınav yerine yüksek lisans tezi orijinal olan öğrenci yüksek lisansı bitirmeye hak etmeli. Sınava çalışmak gerçekten öğrencide bir not kaygısı yaratmakta ve asıl amacından saptırmaktadır. Yüksek lisans tezleri başka tezlerin , makalelerin derlemesi şeklinde oluyor. Bu iyi bir durum değil. Akademik personel seçimi ise yine merkeze bağlı olacaksa , yüksek lisans aşamasına başvuran birine basit sorular yerine daha ağır ve cevapları esnasında onları bilerek hataya teşvik edici sözler söylenerek seçim yapılabilir. Yok eğer üniversitelere bırakılacaksa , üniversite “teori geliştiren yüksek lisans veya doktora öğrencisi kadroya geçebilir” gibi bir kanun koymalıdır. Böylece gerçekten bilim insanı olmayı hak eden insanlar kadroya geçmiş olur.

Diğer bir aşama ise doktora seçim aşaması da yüksek lisans seçim aşaması gibi olmalıdır. Ancak doktora bitirme koşulu uluslar arası bir makale ve orijinal bir tez ile belirlenmelidir. Bu şartlar ortaya atılırsa çok az öğrenci seçilebilir hatta seçilenlerden de çok azı bitirebilir. Fakat burada önemli olan nicelik değil niteliktir.

Üniversitelerin öncelikli olarak bilim kalesi olarak görülmesi lazım. Eğitim öğretim yuvası olarak değil.

Asıl önemli olan ise kendimizi düşünerek değil ülkemizi düşünerek çalışmaktır.


Erdem Altuntaç
Kocaeli Üniversitesi Matematik Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi

204
Bilim Haberleri / Tübitak Ulusal Gözlemevi
« : Haziran 18, 2009, 09:20:30 ÖÖ »
Ulusal bir gözlemevi kurulması ve bu gözlemevinin ülkemizdeki tüm gökbilimcilere hizmet vermesi fikri 1960'larda ilk kez İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Nüzhet GÖKDOĞAN ve Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abdullah KIZILIRMAK tarafından gündeme getirilmeye başlanmıştı.Bu fikrin hemen destek bulmasından sonra ilk önemli adım, TÜBİTAK bünyesinde 1979 yılında "Uzay Bilimleri Araştırma Ünitesi" adı altında bir birimin kurulmasıyla atıldı. Bu ünite 1983'te "Ulusal Gözlemevi Yerseçimi Güdümlü Projesi" ne dönüştürülerek gökbilimcilerin uzun sürecek macerası başlamış oldu.

Ulusal bir gözlemevi kurulması konusundaki düşünceler 1983 yılında "Ulusal Gözlemevi Yerseçimi Güdümlü Projesi" haline dönüştüğü zaman artık yerseçimi çalışmaları resmen başlatılmış oluyordu. Ankara, İstanbul, Ege, Boğaziçi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni temsil eden 7 araştırmacı projenin yürütücülüğünü üstlendi. Böylece uzun ve zorlu bir çalışma başlamış oldu.

Proje çerçevesinde ilk aşamada Türkiye genelinde 17 aday dağ belirlendi ve bunlardan aşağıda sıralanan 4 tanesinde eş zamanlı astronomik görüş ve meteorolojik gözlemler yapılmaya başlandı. Zor koşullar altında ve kısıtlı imkanlarla yapılan bu gözlemlere o yıllarda ülkemizdeki hemen hemen tüm gökbilimciler destek verdiler.
Muğla, Kurdu : 1612 m
İzmir, Ödemiş : 2159 m.
Adıyaman, Nemrut : 2206 m.
Antalya, Bakırlıtepe : 2547 m.

1991 yılında yeniden belirlenen TÜBİTAK Yönetimi DPT'ye sunulmak üzere TAD Başkanlığı'ndan 5 yıllık bir Ulusal Gözlemevi kuruluş projesi istedi. Hazırlanan proje 20 Temmuz 1991'de TÜBİTAK'a sunuldu. DPT'ye iletilen proje 1992-1996 yılları arasını kapsayan yaklaşık 7 Milyar TL bütçeli bir Ulusal Gözlemevi kuruluş projesi olarak başlamış oldu.

7-11 Eylül 1992 tarihlerinde İnönü Üniversitesi'nde yapılan 8. Ulusal Astronomi Toplantısı sırasında, bu projenin yürütücülüğüne Prof. Dr. Zeki Aslan'ın önerilmesine karar verildi. Zeki Aslan'ın hazırlayıp sunduğu, 1992 yılı için 541 milyon TL bütçeli, TBAG-DPT destekli bir yıllık proje, Ulusal Gözlemevi Kurulması adı altında 1 Ekim 1992'de yürürlüğe girdi.

Gözlemevi kuruluş çalışmaları belirli bir aşamaya geldiğinde 17.07.1995 tarihinde TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) Kuruluş ve İşletme Yönetmeliği Resmi Gazete'de yayınlandı. Ardından 6 Ekim 1995 tarihinde de ilk müdürü olarak Prof. Dr. Zeki Aslan atandı.

2500 m yükseklikte modern bir araştırma merkezi kurmak hiç de kolay olmadı. Saklıkent'ten gözlemevine yol açılması, elektrik hattının döşenmesi, teleskop ve hizmet binalarının yapılması, gözlemevinde çalışacak teknik, idari ve araştırmacı personelinin oluşturulması gibi önemli aşamalar birer birer aşılarak 5 Eylül 1997 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından TUG'un resmi açılışı yapıldı.

TUG'un ilk teleskopu olan 40 cm çaplı T40 teleskopunda ilk ışık Ocak 1997'de, 150 cm çaplı RTT150 teleskopunda ise ilk ışık Eylül 2001'de alınarak gözlemevinde bilimsel gözlemler başlamış oldu.

205
Bilim Haberleri / Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüs
« : Haziran 18, 2009, 09:18:18 ÖÖ »
Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE)'nün misyonu, "bilgi güvenliği, haberleşme ve ileri elektronik alanlarında Türkiye'nin teknolojik bağımsızlığını sağlamak ve sürdürmek için nitelikli insan gücü ve uluslararası düzeyde kabul görmüş altyapısı ile, bilimsel ve teknolojik çözümler üretmek ve uygulamaktır". Bu ana hedef göz önünde bulundurularak belirlenen "bilgi güvenliği, haberleşme ve ileri elektronik alanlarında yeni teknolojilerin geliştirilmesine öncülük eden uluslararası bilim, teknoloji ve üretim merkezi olmak" vizyonuna ulaşılabilmesi ve ülkenin ihtiyacı olan teknolojilerin geliştirilmesi için Enstitü'nün akredite test ortam ve laboratuarlarında temel ve uygulamalı araştırmalar yapılmakta ve ihtiyaç sahiplerine teknik destek sağlanmaktadır.

Enstitü’nün organizasyonu; Yönetim Kurulu, Enstitü Müdürü, Müdür Yardımcıları, Araştırma Bölümleri, Proje Birimleri ve destek personelinden oluşmaktadır.

UEKAE, özel sektör ve kamu kuruluşları ile ortak projeler üretmekte ve bu projelere üniversitelerin de katılımını sağlayarak, bilgi güvenliği ve ileri elektronik teknolojileri alanlarında ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamanın yanısıra proje çalışmaları ve lisansüstü / doktora çalışmaları ile evrensel bilime katkıda bulunmaktadır.

UEKAE, ulusal ve NATO ihaleleri ve yarışmaları gibi uluslararası alanda kazandığı başarılarını nitelikli çalışanlarına borçludur. Genç araştırmacılar, bir proje yürütücüsünün organizatörlüğünde proje tabanlı gruplar oluşturarak akademik özgürlük içinde yaratıcılıklarını sonuna kadar kullanma şansına sahiptirler.

UEKAE, Haziran 2004 itibariyle 2700 adedi aşkın kitap ve 70 farklı süreli yayın aboneliği ile ülkemizin kriptoloji ve bilgi güvenliği konusunda en zengin kütüphanesine sahip bulunmaktadır.

Her UEKAE çalışanı, yaptığı işin gerekleri konusunda son derece bilinçlidir ve güvenliğe sonuna kadar riayet eder. Projelerimizin gerektirdiği özel güvenlik kriterleri, ihtiyaçlarımız doğrultusunda tasarlanmış ve özel güvenlik tedbirleri alınmış yeni binamız ve güvenlik yönergelerimizle karşılanmaktadır. Bu durum, Milli ve NATO Tesis Güvenlik belgelerimizle tescil edilmiştir.

UEKAE yönetimi ve çalışanları, Toplam Kaliteye yürekten inanmakta ve Toplam Kalite Yönetimini UEKAE bünyesinde hayata geçirebilmek için özveriyle çalışmaktadırlar. Bu amaçla, her UEKAE çalışanı Toplam Kalite Yönetimi eğitimi alır. Bu çalışmaların bir sonucu olarak Enstitü, ISO 9001-2000, AQAP-110, AQAP-130, AQAP-150 ve BS7799-2 Belgelerini almış, EMI/EMC ve OKTEM Test Merkezi Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) tarafından akredite edilmiştir

206
Bilim Haberleri / Türkiye'de TeknoPark Gerçeği
« : Haziran 18, 2009, 09:09:17 ÖÖ »
1991 yılında ODTÜ tarafından Türkiye'de ilk defa teknopark kuruldu.
Belki de Google,IBM,Microsoft,Yahoo gibi devleri içerisinden filizlendiren Silikon Vadisi prototipi hedeflenmişti. Ama acaba buna ne kadar yaklaştık?

Yaşananlar "Burası Türkiye" dedirtecek cinsten. Ama bu yazımda sorunlardan çok çözümlere ve önemine dair bir anlatım bulacaksınız.

Bildiğiniz gibi Türkiye hemen hemen heralanda zor günlerden geçmekte ve gün geçtikçe de daha da geriye gider bir havası var.

Türkiye'de ki siyasi rejimler genellikle ne yazık ki bir rant serüvenine dönmüş durumda. Belki iyi niyetliler var ama genel bir plansızlık, dağınıklık, onları da silip yok ediyor.

Oturup bir düşünelim, bu ülkenin çıkışı gerçekten nerede. Bunu ilkokul çocukları bile biliyor. EKONOMİ!

Peki iyi bir ekonominin dinamikleri nelerdir. Güçlü 3-5 firma mı? Yoksa a'dan z'ye üreten bir toplum mu?

Dünya ekonomisine hakim bir kaç ürünün dışında (şeker, un, buğday vb.) yeni bir trend var. Bu trend, ülkelerin ekonomisini, önemini, gücünü belirler durumda. BİLİŞİM.

Amerika'nın ürettiği şeker pancarı ihraacatı tüm dünyanın 1/4 'ünü kapsasa da istediğini almak için despotça sömürge varsaydığı ülkelere şeker pancarı fırlatmıyor.

Bunun yerine uzaydan izliyor, U2 casus uçaklar gönderiyor, insansız savaş gemileri ve füzelerle diş gösteriyor. Ve hepsinin arkasında güçlü bir teknoloji yatıyor.

Yeni ve yüksek teknolojiler üretiyor satıyor, kullandırıyor.
13 uyduyla GPRS sistemini kuruyor, tüm dünyayı nokta olarak izleyebiliyor. Sonra diyebiliyor ki, ben LS1 kullanıyorum size ancak LS2 yi kiralarım ama LS2 tam nokta belirleyemez 100metre sapma olabilir. Yani bir terorist sızmada belirlediğiniz hedef 100metre solda ya da sağda olabilir. Artık şansınıza.

Peki diğer ülkeler ne yapıyor. Mesela Japonya. Yine bir teknoloji ürünü olan Atom Bombasıyla hayata ikinci kez başlayan Japonya.
Dünyanın 2 numaralı en büyük teknoloji ülkesi. Hergün yeni bir japon icadı alet ekonomiye katılıyor.

Şimdi buraya herkes iyi dikkat etmeli.

Almanya,İngiltere,İspanya ve daha birçok avrupa ülkesi deliler gibi bilişim açığından dert yanıyor. Enson Almanya resmi kanallardan 45bin kişilik bilişim açığı olduğunu duyurdu ve elde etmek için birnevi davet niteliğinde yarışmalar düzenliyor.





Türkiye'de bilişim yeri nedir?

İçerisinde bilim olduğu için midir nedir bazı insanların alerjisi var anlayamıyoruz fakat bizde durum epey garip.

İngiltere'de sıradan bir webmaster'ın (HTML bilmesi yeterli) yıllık geliri 40.000 pound. Yani aylık yaklaşık 6-7 bin YTL.
Daha ileri bir webmaster'ın yani dinamik veritabanı işlemi yapan bir personelin alması olası para yıllık 100.000pound. Aylık 15-20binYTL. İnanmadınız mı? Basit Yahoo Jobs 'a bir gözatın.
Gelelim Türkiye'ye. Şuanda işsiz yazılımcı, grafiker, tekniker arkadaşlarım var.
Şuanda asgari ücretle çalışan webmaster tanıdığım var.

Tüm ülkede bir ekonomi sorunu olabilir.
Tüm ülkede genel bir işsizlik sorunu olabilir.
Bunların hepsine tamamım.
Bu güzelim Türk basını tutup efendim şu site bilmem kaç milyar dolara satıldı, işte amatör ruhun başarısı diye ballandırırken, niye hiç yardımlardan, sponsorlardan, devlet desteğinden de bahsetmiyor.

Biz birşeyler yaparken sadece ismini yazıyoruz. İçini hep mi hep boş bırakıyoruz. Her işimiz böyle. Bu yözden birçok konuda başarılı olamıyoruz.

Gel bakalım bir yazılım şirketi aç. Müşterini bul. Hak ettiğin fiyatla işini yap. Vergini öde. Maaşını öde. Sigorta kesintilerini öde. ÖTV'ni öde. Hayatta kalabilirsen birde yaratıcı bir fikir ortaya koy milyar dolarlık proje üret. Herkes seni alkışlasın.

Siz hiç duydunuz mu bugüne kadar tamamen yeni bir fikirle, bir internet proje başarısı. Hiç duydunuz mu şu şirket sponsor oldu o da başardı gibi bir söz.

Olay çok trajikomik bir hal almış. Silikon vadilerimiz, teknoparklar da yer bulmak imkansız. Kimse takip ediyor mu orada neler oluyor. Türkiye'ye ne gibi bir katkısı var bu yerlerin.
Efendim hemen itiraz edecekler çıkacaktır. Şunu yaptık bunu yaptık diye. Lafı-cimi yok. Herkes kendi kesesini dolduruyor.

Örnek mi alın size örnek;
Biz ne yazık ki ne bir destek ne de bir teknoparkta yer bulabildik ama birkaç yıl önce bir özel hastane otomasyonu işi aldık.
Baktık ki, hastane sektöründe 3-5 firma almış tekeline, istediğini yaptırıyor. Fiyatlar 30.000$ dan başlayıp 500.000$ kadar gidiyor. Bitmedi dahası lisans başıda ayrıca ücret alıyorlar. Sözleşme bitince yazılım çöpe gidiyor. Böyle bir düzen kurulmuş.

Zekiyiz ya inceledik, Küba'da açık kaynak bir kod bulduk. Orada ki devlet demiş ki, ben çok zengin değilim. Ortak bir proje olsun herkes katılsın kendimiz için geliştirelim bir otomasyon kullanalım. Para vermeyelim işin özü.

Bizde aldık bu yazılımı geliştirdik, Türkçeleştirdik. Tam uyumlu hale getirdik. Hastaneye kaynak kodlarıyla beraber teslim ettik. Şimdi kendi içlerinde bir yazılımcıyla istedikleri değişiklikleri yaparak ekstra birşey ödemeden diledikleri gibi geliştiriyorlar.

Birçok kez devletin çeşitli kurumlarına başvurduk. Alın bunu tüm ülkedeki devlet hastanelerinde kullanın diye. Sağlık ocaklarında, polikiniklerinde, eczanelerinde. Para vermeyin. Dedim ya rant serüveni engel oldu.
Türkiye trilyonlarca lirayı verecek kadar zengin bir ülke nasıl olsa!

Şimdi soruyorum, var mı böyle teknoparklarda devlete millete böyle bir katkısı olan proje. Para alınmadan, sadece destek alabilmek için böyle bir katkı sağlayan firma. Sanmam ben duymadım.
Her firma tutmuş, nasılsa burada vergi yok. ÖTV yok. güzel bir kılıf tutayım ben buradayım iş yapayım zengin olayım.

Ben dışarıda klasik bir bilişim firmasının sahibiyim. %18 vergi veriyorum. ÖTV ödüyorum. Kazandığım her 100.000YTL nin 30.000 ni brüt, 45.000YTL sigortalarla + gelirler beraber vergi.

Teknoparklarda sadece üretim aşamasında destek var ama eğer ürettiğiniz bir yazılım değilse örneğin bir ısıtıcıysa satışında yine vergi verirsiniz. Bu yüzden nedense tüm teknoparklar yazılım firmalarıyla dolu. Yazılımda üretimden sonra da satışta dahi vergi yok.

Kim nederse desin, teknoparklar, serbest bölgeler tamamen bir rant kapısı olmuş. Kapitalist sistemin bir parçası olmuşlar. Rant serüveni alabildiğince hızlı ilerliyor.
Birçok işveren utanmadan hep yolunu buluyor hem de bilişim çalışanına hakkını vermiyor. Asgari ücretle çalıştırıyor. Yine herzaman ki gibi zengin olan bir kaç kişi oluyor. Devlet mi? Hiçbirşey kazanmıyor.

Çözüm:

1. Ülkede bilişim okumak isteyen herkişinin önünü sınavsız açın.
2. Bilişim Eğitimi veren özel dershanelerin ücretlerini indirin.
3. Kosgeb, Teknoparklar, Serbest Bölgeler 'e gerçekçi bir denetim getirin.
4. Bilişim sektöründe vergi iyileştirmeleri yapın.
5. Devlet projelerini ihale ile tek firmaya değil,
Üretimde konsensüs olan enaz 3 firmaya,
Açık kaynak kodu test edecek 1 teknik denetçi firmaya,
Tüm projenin maliyeti ve kalitesini denetleyecek
1 firmaya verin.
6. Firmaların bağımsız projelerde sponsorluk desteğine teşvikler verin.
7. Bilişim Bakanlığı kurun.
8. İnternet ticaretinde vergiyi kaldırın.
9. ADSL'yi bedava yapın.
10. PC alımı konusunda uluslararası anlaşmalarla lojistik masraflarını giderin, fiyatlar düşsün herkes kolayca pc alabilsin.
11. Tüm okullara bilgisayar müfredatı koyulsun ve içeriği gerçekçi olsun.
12. Tüm devlet kademelerinde kullanılmak üzere (hastane,belediye,mahkemeler vs.) açık kaynak kodlu ortak projeler başlatın.
13. Dev firmaların butik parça yazılım işlerini ülkeye getirin. (bkz. Hindistan, 100milyar Dolar ihraacat. 0 maliyet)
14. e-ihraacatı teşvik edin. Edemeyene çözüm firmalarıyla yol gösterin.
15. Kademeli bilişim sektörünü tekrar ele alın. Üreticiler, denetçiler vs.
16. Üniversiteler ve öğrencileri için özel ödev projeler geliştirin.
17. Aselsan,Havelsan gibi yüksek değerde kritik strateji firmalarında bilişim öğrencilerine staj imkanı verin.
18. İhale sistemini tekrar ele alın. Rantı durdurun.
19. Teknoparklar yerine Japonya'da hızlandırıcı kentlerin modelini inceleyin ve ülkede uygulayın.
20. Üreten ve iyi niyetlinin yanında olun.

İnanın bu maddelerden sadece birkaçını yapabilsek ülkemiz dünyanın süper gücü olacaktır.

Bilişim yabana atılmaması gerekli bir dünya.
5 şeritli otoban yaparsınız, 3ncü köprüyü yaparsınız ama unutmayın ki bunları ancak satın alırsınız.
Hem üretimi arttırmış hem de istihdamı desteklemiş olursunuz.
Eminim ki, Türkiye'de gençliğin %90 'ı bu sektörde çalışmak için can atacaktır.

207
Bilim Haberleri / Türkiye'de Bilim Ne Durumda?
« : Haziran 18, 2009, 08:58:38 ÖÖ »
Bir çok insan diyor ki: “Türkiye bilimde geri”. Evet maalesef bu doğru. Peki , bilimi gerileten etkenler acaba nedir? Bu etkenler nasıl olmalı ki ülkemizde bilim daha iyi olsun? Burada kendi gözlemlerime dayanarak bu sorulara cevap arayacağım.

Aslında tüm bu etkenleri bir hamle ile düzeltmenin bir yolu var. O ise üniversitelerin tam anlamıyla özerk olmasından geçiyor. Ancak maalesef uzunca bir müddet bu olamayacağa benziyor.

Türkiye’de basit bir tez yazmak bile devlet dairesine makbuz doldurmaya benziyor. Sadece Office programı kullanılarak yazılması isteniyor. Halbuki bilimsel içeriği olan herhangi bir yayın Latex, Open Office veya başka yazım programları ile gayet muntazam olarak yazılabilir. Tez yazımı windows işletim sistemi düşünülerek kurallara bağlanıyor. Halbuki Linux , Mac Os …vs işletim sistemleri ve bunlarda da yazım programları mevcuttur. Bilim devlet kurallarına dayatılarak ilerlemez. Bilim yapacak olan insan özgür olmalı. Kendi için de düzenli olan bir makale, tez de okunabilirdir. İllaki diğer yazılı bilimsel metinlerle uyum içinde olması gerekmez. Ben elime aldığım bir tezi veya makaleyi zevkle okuyabiliyorsam bu metni yazan için bir başarıdır bence.

Başka bilim insanlarının yaptığı çalışmalar derlenerek yapılan yazımlara makale ismi konulması çok yanlış. Bu demektir ki onu yapan insanlar çalışmıyor , rekabetten çekiniyor. Böyle bilim ilerleyemez. Ulu önderimiz diyor ki : "Her yeni yetişen kendisinden eskisini beğenmeyecek kadar yükselirse o zaman, ancak o zaman gelecek nesiller birbirinden kademe kademe yüksek seviyede bir yükselme grafiği meydana getirebilir ki, insanlığın ilerlemesinin amacı da budur." Yani bizden öncekilerin yaptıklarını ilerletmemiz şarttır. Kendi problemlerimizi onların bulduğu yöntemlerle çözebiliriz ama asıl estetik olan kendi yöntemimiz ile çözmektir. Tabi bu buluğumuz yöntemin estetik olması onun özgün olmasına bağlıdır.

Bugün ülkemizde yeni buluş yapanlar desteklenmiyor. Rakipleri tarafından hiç hoş olmayan davranışlara maruz kalıyor. Oysa ki rekabet, rakiplerimizin kuyusunu kazmak onlara köstek olmak değildir. Rekabette başarı kişinin rakibinden daha fazla çalışması , daha fazla hayal kurması ile mümkündür. Tüm bu süreç içerisinde insan sıkılabilir. Doğal olarak dinlenme ihtiyacı duyar. Zihni boşaltmanın en iyi yolu başka alanlarda faal olmaktır. Dağa tırmanmak, yüzmek , satranç , Go oynamak , bulmaca çözmek …vs gibi.

Üniversitelerin özerk olmasından bahsettik. Yıkıcı bir eleştiri bence boş konuşmadır. Önemli olan yapıcı olmaktır. Bende yapıcı olmaya çalışıp kendi çapımda (beklide haddimi aşarak) üniversitelerin özerk nasıl olabileceğini söyleyeceğim.İlk olarak lisans seviyesinde bir öğrencinin eğitilmesi ilse ilgili fikirlerimi söyleyeyim. Her öğrenciye bilim insanı gözüyle bakılmamalı. Sınıftaki öğrencilerin bir kısmı akademik kariyer , bir kısmı ise şirketlerde veya başka kurumlarda çalışacaktır. Öğrencinin okuduğu bölüm piyasada ne işe yaradığı öğrenciye anlatılmalıdır. Aslında bundan önce öğrenci hangi alanda olursa olsun çalışmaya , araştırmaya sevk edilmeli. Bu ise şöyle olabilir: Hoca derste anlattığı konuyu tam olarak anlatmamalı. Bir çok şeyi yarım bırakmalı ve onları öğrenciden tamamlamasını istemelidir. Sınıfta anlattıklarının dışında o konuyla ilgili nelerin olduğunu öğrencilere söylemeli ve sınavda da onlardan sorumlu tutulmalı. Yani sınıfta anlattığını değil anlatmadığını sormalıdır. Öğrencilerin mezun olabilmesi adına ülkemizde bir sürü yöntem var. Yaz okulu , bütünleme , 7+1 sınavları… Bunlara sınırlama getirilmeli. Çünkü bazen mezun olunca aldığı unvanı hiç hak etmeyen birisi bile bu yöntemler sayesinde o unvanı dışarıda kullanarak iş yapıyor. O unvanı gerçekten hak edenlere karşı yapılan bir haksızlık oluyor.

Şimdi ise yüksek lisans seçimini ele alalım. Yüksek lisans aşaması , kişinin akademik hayata başlaması için bir adım olarak bakılmalıdır. Bu doğrultuda seçim yapılmalıdır. Bu amaçla da ALES sınavı kesinlikle kaldırılmalıdır. Çünkü belli bir süre içerisinde bilimsel özelliği olmayan 180 adet soruyu çözmek kişinin bilimsel düşünmesini ölçmez. YÖK’ün belirleyeceği bir kurul yardımıyla (örneğin 5 kişi) yılın belli dönemlerinde yüksek lisans aşamasına sözlü bir sınav ile öğrenci alınmalıdır. Bu kurul üyeleri birbirini tanımamalı ki (farklı üniversitelerden , gerekirse yurt dışındaki Türk hocalarımızdan olmalı.) sınav esnasında torpil riskini azalsın. Kurulda olan hocalardan 4 tanesi üst üste iki sene yine aynı kurulda olmamalı. Ancak şu olabilir , bir kişi 2007 seçmelerinde ulunmuşsa yine o kişi çok farklı bir kurulda 2008 seçmelerinde bulunabilmeli. Ancak diğer 4 tanesinden , biri dahi olsa , 2008 seçmelerinde bulunmamalı. Birbirini tanımayan hocalar nasıl seçilecek? Gerçekten zor olacak, ama olur. Eğer devletimiz savaş esnasında Hammer cipi olanları tespit edip araçlarını ellerinden alıyorsa (ki haklıdır , sonuna kadar destekliyorum) birbirini tanımayan hocaları da seçebilir bence. Bunun içinde şu kriterler değerlendirilebilir. Tek bir alandan (matematik gibi) seçilecek kurul üyeleri kesinlikle farklı üniversitelerden olmalı. Özgeçmişlerinde birbiri ile çalışma yapmamış olmalı. Bu seçim sürecinin ardından öğrencinin yüksek lisans aşaması ise tamamen bilime yönelik olmalıdır. Sınavlar öğrencinin kendini geliştireceği sorulardan oluşmalıdır. Hatta sınav yerine yüksek lisans tezi orijinal olan öğrenci yüksek lisansı bitirmeye hak etmeli. Sınava çalışmak gerçekten öğrencide bir not kaygısı yaratmakta ve asıl amacından saptırmaktadır. Yüksek lisans tezleri başka tezlerin , makalelerin derlemesi şeklinde oluyor. Bu iyi bir durum değil. Akademik personel seçimi ise yine merkeze bağlı olacaksa , yüksek lisans aşamasına başvuran birine basit sorular yerine daha ağır ve cevapları esnasında onları bilerek hataya teşvik edici sözler söylenerek seçim yapılabilir. Yok eğer üniversitelere bırakılacaksa , üniversite “teori geliştiren yüksek lisans veya doktora öğrencisi kadroya geçebilir” gibi bir kanun koymalıdır. Böylece gerçekten bilim insanı olmayı hak eden insanlar kadroya geçmiş olur.

Diğer bir aşama ise doktora seçim aşaması da yüksek lisans seçim aşaması gibi olmalıdır. Ancak doktora bitirme koşulu uluslar arası bir makale ve orijinal bir tez ile belirlenmelidir. Bu şartlar ortaya atılırsa çok az öğrenci seçilebilir hatta seçilenlerden de çok azı bitirebilir. Fakat burada önemli olan nicelik değil niteliktir.

Üniversitelerin öncelikli olarak bilim kalesi olarak görülmesi lazım. Eğitim öğretim yuvası olarak değil.

Asıl önemli olan ise kendimizi düşünerek değil ülkemizi düşünerek çalışmaktır.


Erdem Altuntaç
Kocaeli Üniversitesi Matematik Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi

208
Bilim Haberleri / Tübitak Ulusal Gözlemevi
« : Haziran 18, 2009, 08:57:27 ÖÖ »
Ulusal bir gözlemevi kurulması ve bu gözlemevinin ülkemizdeki tüm gökbilimcilere hizmet vermesi fikri 1960'larda ilk kez İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Nüzhet GÖKDOĞAN ve Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abdullah KIZILIRMAK tarafından gündeme getirilmeye başlanmıştı.Bu fikrin hemen destek bulmasından sonra ilk önemli adım, TÜBİTAK bünyesinde 1979 yılında "Uzay Bilimleri Araştırma Ünitesi" adı altında bir birimin kurulmasıyla atıldı. Bu ünite 1983'te "Ulusal Gözlemevi Yerseçimi Güdümlü Projesi" ne dönüştürülerek gökbilimcilerin uzun sürecek macerası başlamış oldu.

Ulusal bir gözlemevi kurulması konusundaki düşünceler 1983 yılında "Ulusal Gözlemevi Yerseçimi Güdümlü Projesi" haline dönüştüğü zaman artık yerseçimi çalışmaları resmen başlatılmış oluyordu. Ankara, İstanbul, Ege, Boğaziçi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni temsil eden 7 araştırmacı projenin yürütücülüğünü üstlendi. Böylece uzun ve zorlu bir çalışma başlamış oldu.

Proje çerçevesinde ilk aşamada Türkiye genelinde 17 aday dağ belirlendi ve bunlardan aşağıda sıralanan 4 tanesinde eş zamanlı astronomik görüş ve meteorolojik gözlemler yapılmaya başlandı. Zor koşullar altında ve kısıtlı imkanlarla yapılan bu gözlemlere o yıllarda ülkemizdeki hemen hemen tüm gökbilimciler destek verdiler.
Muğla, Kurdu : 1612 m
İzmir, Ödemiş : 2159 m.
Adıyaman, Nemrut : 2206 m.
Antalya, Bakırlıtepe : 2547 m.

1991 yılında yeniden belirlenen TÜBİTAK Yönetimi DPT'ye sunulmak üzere TAD Başkanlığı'ndan 5 yıllık bir Ulusal Gözlemevi kuruluş projesi istedi. Hazırlanan proje 20 Temmuz 1991'de TÜBİTAK'a sunuldu. DPT'ye iletilen proje 1992-1996 yılları arasını kapsayan yaklaşık 7 Milyar TL bütçeli bir Ulusal Gözlemevi kuruluş projesi olarak başlamış oldu.

7-11 Eylül 1992 tarihlerinde İnönü Üniversitesi'nde yapılan 8. Ulusal Astronomi Toplantısı sırasında, bu projenin yürütücülüğüne Prof. Dr. Zeki Aslan'ın önerilmesine karar verildi. Zeki Aslan'ın hazırlayıp sunduğu, 1992 yılı için 541 milyon TL bütçeli, TBAG-DPT destekli bir yıllık proje, Ulusal Gözlemevi Kurulması adı altında 1 Ekim 1992'de yürürlüğe girdi.

Gözlemevi kuruluş çalışmaları belirli bir aşamaya geldiğinde 17.07.1995 tarihinde TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) Kuruluş ve İşletme Yönetmeliği Resmi Gazete'de yayınlandı. Ardından 6 Ekim 1995 tarihinde de ilk müdürü olarak Prof. Dr. Zeki Aslan atandı.

2500 m yükseklikte modern bir araştırma merkezi kurmak hiç de kolay olmadı. Saklıkent'ten gözlemevine yol açılması, elektrik hattının döşenmesi, teleskop ve hizmet binalarının yapılması, gözlemevinde çalışacak teknik, idari ve araştırmacı personelinin oluşturulması gibi önemli aşamalar birer birer aşılarak 5 Eylül 1997 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından TUG'un resmi açılışı yapıldı.

TUG'un ilk teleskopu olan 40 cm çaplı T40 teleskopunda ilk ışık Ocak 1997'de, 150 cm çaplı RTT150 teleskopunda ise ilk ışık Eylül 2001'de alınarak gözlemevinde bilimsel gözlemler başlamış oldu.

209
Bilim Haberleri / Türk Ordusu "nükleerde" bir adım önde
« : Haziran 18, 2009, 08:56:39 ÖÖ »
TSK, dünya savunma sanayiinin peşinden koştuğu kritik bir madde kullanıyor..

Irak lideri Saddam Hüseyin 1. Körfez Savaşı’nda kimyasal silahla misilleme yapacağı tehdidinde bulununca NATO’nun 5. maddesi kapsamında Türkiye’ye 5 bin 500 adet NBC (Nükleer Biyolojik Kimyasal) korumalı asker elbisesi gönderildi.

Hollanda’dan gelen kıyafetler, Güneydoğu’da tetikte bekleyen Mehmetçiklere giydirildi. Ancak korkunç gerçek, savaş tehlikesi geçtikten sonra ortaya çıktı. Türk askerinin Saddam’ın gazına karşı korunması için gönderilen elbiselerin son kullanım tarihi çoktan geçmişti bile. NBC uzmanı emekli bir komutanın verdiği bilgiye göre, Saddam’ın tehdidi gerçek olsaydı Mehmetçikler, 400 dolarlık elbise yüzünden tek kurşun atmadan şehit olacaktı.

Savunma Bakanlığı, o tarihten beri yabancıların tekelindeki hayat kurtaran elbiselerin üretim teknolojilerini geliştirmeye çalışırken, mühendis Erhan Doğudan, üniformaların içinde kimyasal gazları tutan ‘küresel karbon’ maddesini üretmeyi başardı. Tehlike anında iki dakikada kendi kendini imha edecek düzenekle korunan tesislerde, dünya savunma sanayiinin peşinden koştuğu kritik maddeyi üreten Doğudan, 150 bin Türk askerine nükleer savaş elbisesi giydirmeye hazırlanıyor. Böylece, Avrupa, ABD, Rusya ve İsrail orduları gibi Türk ordusu da nükleer savaşta sarin, VX, tabun, soman, hardal gibi kimyasallara karşı korunacak.

Karbonlu Türk ordusu düşmanların korkusu

2000 yılının 5 Ekim günü saatler 23.30’u gösterdiğinde; buhar saati 1.150 santigrat dereceyi işaret eden reaktörün öfkesi dinmişti. Pınarbaşı’ndaki fabrikadan bu sefer patlama sesi yerine sevinç çığlıkları yükseliyordu. İki yıl boyunca fabrikada yatan makine mühendisi Erhan Doğudan, sayısız deneyler sonunda ‘aktif karbon’u üretmeyi başarmıştı.

Kendini bilime adayan Türk mühendisin uykusuz gecelerden sonra gelen mutluluğu fazla uzun sürmedi. Finansal destek sağlayan ortağı, esrarengiz bir şekilde çekilince piyasa yabancı firmalara kaldı. Mali sıkıntılar nedeniyle iki yıl “yeraltında yaşayan” Doğudan, yeni bir ortak bulunca; bir adım daha ileri giderek; dünya savunma sanayiinin peşinden koştuğu ‘küresel aktif karbon’u üretmeyi başardı. Doğudan’ın kurduğu ENF Savunma Sistemleri isimli şirket, bir gecede dünya devlerine rakip oldu. Çünkü, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın ‘kritik madde’ tanımlamasına giren bu madde, tüm dünyada NBC (Nükleer, Biyolojik, Kimyasal) koruyucu elbiseleri üretim teknolojilerinin temelini oluşturuyor. Bu madde, bugüne kadar Türkiye’de üretilmediği için Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) birçok alanda olduğu gibi NBC korumalı elbise konusunda da hep dışa bağımlı kaldı. MKE’nin Ankara’daki Gaz Maskesi Fabrikası’nda üretilen gaz maskelerinin bile aktif karbonu dışarıdan geliyor.

Küresel aktif karbonu ürettikten sonra geriye pek bir şey kalmıyor. Tekstil fabrikalarındaki bildiğimiz laminasyon makineleri yeniden tasarlanarak modifiye ettiriliyor. Aktif karbon laminasyon makinesiyle askeri elbiselere entegre ediliyor. Daha sonra test aşamasına geçiliyor. Testler genellikle Hollanda’nın dünyaca ünlü TNO Test Merkezi’nde yapılıyor. Askeri üniformalar laboratuvarlarda sarin, VX, tabun, soman, hardal başta olmak üzere en tehlikeli sinir gazlarına maruz bırakılıyor. Üniformanın içindeki aktif karbon zehirli kimyasalların tamamını emerek vücuda ulaşmasını engelliyor. Zaten kimyasal silahın kullanımının öncelikli hedefi, elbiseden nüfuz ederek vücutta deri yoluyla etkili olmak. Bu nedenle laboratuvar ortamında her kimyasal maddeye duyarlı özellikte ayrı ayrı aktif karbon üretilerek üniformaya entegre ediliyor. Elbiselerin geçirgenlik oranları ve hangi birliğin üniformasının hangi kimyasallara dayanıklı olduğuna ilişkin bilgilerin düşmanın eline geçmemesi için büyük özen gösteriliyor. İran-Irak Savaşı’nda NBC korumalı elbisesi olmayan İranlı askerlerin hardal taarruzunu algılamayıp hardalı emmiş elbiseleri giymeye devam etmeleri ve uzun süre buharını solumaları nedeniyle korkunç ölümler meydana gelmişti.

Erhan Doğudan’ın verdiği bilgiye göre, ABD sadece Irak’taki askerler için dünya devi Alman OWR firmasından ayda 160 bin adet NBC korumalı elbise satın alıyor. Bu da elbise başına 500 dolardan 80 milyon dolar ediyor. Tankların, araçların, toplu yaşanan çadırların filtreleri hesaba katıldığında bu rakam 250-300 milyon dolara çıkıyor. Küresel amaçlı aktif karbon üretimi bu yüzden gizlilik dereceli projeler kapsamına giriyor. Üretimle ilgili bilgileri bilmesi gereken kişiler dışındakilere açıklanması veya verilmesi milli güvenlik ve ülke menfaatleri bakımından sakıncalı görülüyor. Bu nedenle tesiste bulunan gizlilik dereceli bilgi, belge, proje ve malzemenin fiziki güvenliklerinin sağlanması için, tesisin bulunduğu yer ve çevre şartları ile maruz kalabileceği dış ve iç tehditlere göre önlemler alınıyor. İzmir Aliağa’da NBC amaçlı aktif karbon üretilen tesis, roket saldırılarına dayanıklı malzemeden inşa edilmiş. İçinde sığınak bulunan fabrika, ele geçirilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı durumlarda iki dakikada kendi kendini imha edecek düzenekle korunuyor. Bakanlıktan ‘kişi güvenlik’ belgesi olmayanlar tesise giremiyor.


Karbon savaşları başlıyor

Aslında Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM), ilk önce 2001 yılında “NBC Koruyucu Elbiseleri Üretim Teknolojilerinin” TÜBİTAK tarafından geliştirilmesine yöneldi. Ancak çalışmasının ihtiyacı karşılayamaması üzerine 20 Temmuz 2005 tarihinde Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel komutanlıklarının ihtiyacını karşılamak üzere toplam 142 bin 292 set NBC koruyucu elbisenin yurtiçinde tedariğine yönelik ihale açtı. 80 milyon dolardan açılış yapan yeni sektör için 13 firma başvurdu. Aralarında kimya devlerinin de bulunduğu 8 firma geri çekildi. Çünkü geriye kalan 5 firmadan sadece ENF ve Avrupa ve Amerikan ordusunu giydiren dünya devi Alman OWR firmasının küresel aktif karbonu bulunuyor. ABD ile İran arasında başlayan nükleer gerilimden sonra esen savaş rüzgarları nedeniyle aktif karbonun kilosu 80 centten 3 Euro’ya yükseldi. Bu alanda dünya devine kafa tutan ENF, aktif karbonu 40 cente mal ediyor. Maliyeti 25 cente kadar indirmeyi hedefleyen çılgın Türk Erhan Doğudan, dünya firmalarının milyar dolarlık pazarını tehdit ediyor. İstanbul’da NBC Okulu yakınlarında ve Ankara’da şube açan OWR, Türk ordusunu da müşteri listesine eklemek istiyor. Ancak SSM, dışa bağımlılığı bitirmek için kritik teknolojinin tamamen Türkiye’de bulunmasını istiyor. Birinci Körfez savaşı sırasında yaşanan NATO’nun NBC korumalı elbise skandalı yetkililerin bu konudaki kararlılığını artırmış gözüküyor. Yapılacak teknik ve güvenlik soruşturmasını aşarak ihaleyi alan firmaya, daha önceden SSM ile TÜBİTAK’ın işbirliğiyle gerçekleştirilen “NBC Koruyucu Elbiseleri Üretim Teknolojileri” projesine ait gizli bilgiler de teslim edilecek. Üstelik finansmanı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Fonu'ndan karşılanacak. TSK’dan ekmekli bir NBC uzmanı komutanın verdiği bilgiye göre, Irak lideri Saddam Hüseyin kimyasal silahla misillemede bulunacağı tehdidinde bulununca NATO, Türk ordusu için 5 bin 500 adet NBC korumalı elbise gönderdi. Hollanda’daki depolardan gelen kıyafetler, Güneydoğu’da tetikte bekleyen Mehmetçiklere giydirildi. Daha sonra yapılan incelemede elbiselerin son kullanım tarihinin çoktan geçtiği ortaya çıktı. SSM, yakında sonuçlanacak ihale ile NBC korumalı elbise konusunda dışa bağımlılığı tamamen sona erdirecek. Büyüklüğü 300 milyon doları bulan yerli NBC sektörünün temelleri atılmış olacak.

32 patlamadan sağ kurtuldu

Dünyanın tanıdığı en vahşi element florun keşfi sırasında Knox, Niklesse, Layette başta olmak üzere çok sayıda bilim adamı hayatını kaybetti. Henri Moissan, 1886'da serbest floru elde etmeyi başardığını duyururken gözlerinden biri siyah bant ile kapatılmıştı. Bir buluş uğruna ölen bilim adamlarının arasında hiç Türk bulunmamasından yakınan Erhan Doğudan, aktif karbonu üretene kadar 32 patlamadan kurtuldu. Doğudan, ihaleyi kazanırsa elde edeceği parayla ayda en az bir buluş yapan Savunma Teknolojileri Enstitüsü kurmayı planlıyor.

210
Bilim Haberleri / Rüzgar Enerjisi
« : Haziran 18, 2009, 08:55:35 ÖÖ »
Yüzyıllardır dünyanın bir çok ülkesinde rüzgar enerjisinden rüzgar milleri yardımıyla su pompalama ve tane öğütme işlemlerinde yararlanılmıştır. Rüzgar millerinin bugünkü modern karşılıkları elektrik üretmek için rüzgar enerjisini kullanan rüzgar türbünleridir.

Rüzgar türbünleri de rüzgâr milleri gibi enerjinin çoğunu yakalamak için bir kule üzerine monte edilir. 30 m ya da daha fazla yükseklikteki kuleler, daha hızlı ve daha az türbülanslı rüzgâr sağlar. Türbünler rüzgar enerjisini dönen kanatları ile yakalar. Ekseriya bir rotor için bir şaft üzerine iki yada üç kanat monte edilir. Bir kanat bir uçak kanadı gibi davranır. Rüzgar estiği zaman aşağıdaki kanatın alt ucunda düşük basınçlı bir hava paketi oluşur. Sonra düşük basınçlı hava paketi üst kanatı kendine doğru çeker, böylece rotorun dönmesi gerçekleşir. Buna kaldırma denilir. Kaldırma kuvveti, türbin kanatlarına önden çarpan rüzgâr
kuvvetinden daha fazladır. Buna sürüklenme denir. Kaldırma ve sürüklenme birlikte rotorun bir pervane gibi dönmesine sebep olur. Dönen şaft elektrik üretmek için bir jeneratörü döndürür. Rüzgar türbünleri tek başına uygulamalar olarak kullanılır, ya da bir güç noktasına bağlıdır, veya bir fotovoltaik sistemle beraberdir. Rüzgar enerjisinin kaynak kullanım ölçeği için, çok sayıda rüzgar türbünü bir rüzgar çiftliğini oluşturmak amacıyla birbirine yakın olarak inşa edilir.

Rüzgar enerjisi; rüzgardaki enerjiyi elektrik üretimi, bataryaların şarj edilmesi, su pompalanması ya da tane öğütülmesi gibi pratik amaçlar için kullanır. Rüzgar çiftliklerinde büyük, modern rüzgar türbünleri birlikte işletilerek elektrik üretilir.

Rüzgar enerjisi; rüzgardaki enerjiyi elektrik üretimi, bataryaların şarj edilmesi, su pompalanması ya da tane öğütülmesi, gibi pratik amaçlar için kullanır. Rüzgar çiftliklerinde büyük, modern rüzgar türbünleri birlikte işletilerek kullanılacak elektrik üretilir. Küçük türbünler uzaktaki kasabaların elektrik ihtiyacını karşılamak için kullanılır. Rüzgar türbünleri başlıca iki sınıfa ayrılır. Yatay eksenli türbünler ve dikey eksenli türbünler. Çoğu kırsal alanda olmak üzere eski biçimli rüzgar millerini hala görebiliriz. Rüzgar türbünleri dünyada çok sayıda uygulamalar için kullanılır. Tek bir evin elektriğini üretmek için küçük rüzgar türbünleri kullanılırken, güç gridine elektrik temin etmek için büyük çiftliklerde çok sayıda türbün kullanılır. Son 20 yılda rüzgar enerjisi araştırmalarındaki ilerlemeler
rüzgarın maliyetinin dramatik şekilde düşmesine yardım etmiştir. Araştırmalar araştırma laboratuarlarında, üniversitelerde ve kullanıcı organizasyonları tarafından yürütülmüştür. Rüzgar enerjisinin yakıt kaynağı rüzgardır. Rüzgar kaynağının iyi anlaşılması bir rüzgar projesi için programının planlanmasında
hayati bir adımdır. Bir rüzgar enerji projesinin performansını tahmin etmek için o yerdeki rüzgarın detaylı bilgisi gereklidir. Rüzgar enerjisi bir yeşil güç teknolojisi olarak düşünülür. Çünkü çevreye etkisi en az durumdadır. Rüzgar enerji santralleri kirlilik ya da sera gazı üretmezler. Rüzgardan üretilen enerjinin maliyeti 20 yılda %85 düşmüştür. Rüzgar enerji ekonomisini geliştirmek için halen birçok ülkede üretim teşvik kredisi kullanılmakdatır.

Sayfa: 1 ... 12 13 [14] 15 16 ... 18