İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - OĞUZHAN

Sayfa: 1 ... 12 13 [14] 15 16 ... 118
196
Şiir / Ynt: AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
« : Şubat 03, 2010, 11:15:41 ÖS »
çok güzel :)

197
Yeni Üyeler Buraya / Ynt: ' Loqum_mum
« : Şubat 03, 2010, 11:14:18 ÖS »
hoşgeldin tekrar :)

198
Testler - Anketler / Ynt: Erkeklere özeL
« : Şubat 03, 2010, 11:13:41 ÖS »
amann kavgaysa kavgaa dönmesini beklerdim:)     

199
Resim / Ynt: Seni Sevmiştim Hayat...
« : Şubat 03, 2010, 11:13:00 ÖS »
teşekkürler çok güzel

200
Bilgisayar Dünyası / Ynt: Bu hıza inanmak zor!
« : Ocak 31, 2010, 11:32:50 ÖS »
vay bee :D  helal olsun

201
Hikaye ve Yazılar / Seninle Olmanın En Güzel Yanı - Can Yücel
« : Ocak 29, 2010, 01:58:27 ÖÖ »
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

 Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

 Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

 ''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

 Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?

 Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

 Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?

 Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

 Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

 Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

 Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?

 Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

 Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?

 Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

 Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

 Nereden bileceksin?

 Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.

 Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.

 Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..

 Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

 Can YÜCEL

202
Hikaye ve Yazılar / Anla
« : Ocak 29, 2010, 01:57:49 ÖÖ »
Ben seni degil aslinda
Belki bu kadar benligimin icinde
Ama benim olamamanini sevdim
O kadar yakin o kadar candan
Ama bir o kadarda uzaktan bende bi hasret oluşunu sevdim
Sen benim olmadin ki
Ben senin başkalarinin olurkenki gozlerini sevdim
Hep ayni masumluğu
Yumusak ellerini birturlu tutamamayi sevdim
Ben hep senin yakinlarinda
Ama hiç yaninda olamamayi sevdim

Ben seni değil bitanem
Senin olamamayi sevdim
Bir şeyler yanliş gitti ya her seferinde
Ben tum yanlislarimin sen olmasini sevdim
Anla be gulum
Ben seni degil
Bunca yasadigim sensizligi sevdim
Oyle ki hep ona sarilip uyudum geceleri
Sevgisizdim onu sevdim
Ben bitanem, kimsenin sevemeyecegi kadar
Kendimden bile haberim olmadan
O kadar, iste o kadar delicesine sevdim

203
Hikaye ve Yazılar / Sonsuz Öyküm
« : Ocak 29, 2010, 01:56:28 ÖÖ »
Hayatla mücadelemde saflarımın çoğunu kaybettiğim günlerdi. Birbirinin aynı olan günlerde bana uzatılan her dalı işte beni kurtaracak dal diye hiç geri çevirmeden tutuyordum.

Daha elimi uzatır uzatmaz kırılacağını biliyordum oysa yenilgiyi asla kabullenmeyen beynim, sevmekten hiç yorulmayan yüreğim, alarm zilleri çalıyordu sanki ikisini de kaybetmek üzereydim.

Ben, ben olmaktan çıkıyordum. Bunu fark ettiğim anda bir şey yapamamanın acısıyla gittikçe kabuğuma çekiliyordum. Zevk aldığım hiç bir şey istemiyordum. Ne beklediğimi de bilmiyordum. Bitmeyen geceler, huzursuz uykular, uyanmak istemediğim sabahlar birbirini kovalıyordu.

Geleceğe dair umutlarımın birer birer beni terk ettiği o günlerde sürpriz yaptın sen bana birden çıkıverdin karşıma işte.

Yüreğim yeniden canlanmaya başladı. Nasıl olduğunu unuttuğum gülümseme yeniden yayıldı yüzüme. Kabuğum kırıldı, karanlık dağıldı, umutlar yeşerip içimdeki yerini aldı.

Sabah olsun diye odaları arşınladığımı gecelerin bitmesini istemiyorum artık. Çünkü sen varsın. Seni yaşamak istiyorum.

Yaşadıkça çoğalacaksın. Sonsuz bir keşfe çıkacağım seninle. Her gün yepyeni şeyler bulacağım sende keşfetmekten, seni öğrenmekten hiç bıkmayacağım.

Yastığa başıma koyup gözümü kapadığım da içimi sonsuz bir huzur kaplayacak biliyorum. Aylardır uyuyamadığım uykuları bir çırpıda uyuyacağım. Yürek çarpıntılarıyla dolu karanlık saatler bitecek. Gecemi de gündüzümü de sen dolduracaksın. Senden öncesine ait ne varsa hepsini döktüm denize. Kimselere vermeye kıyamadığım maviyi getirdim sana, al ve yerleştir yüreğine.
Seninle birlikte yenilendiğimi hissediyorum.

Her sabah yeni güne değil, mutluluğa uyanacağım. Her sabah bütün hücrelerimin sanki ilk kez o gün doğmuşlar gibi harekete geçişini hayret ve heyecanla izleyeceğim.
Sesini duymak gücümü artırıyor, tükenmeyecek bir enerji veriyor.

Sen benim için bir şanssın. Hayat her zaman böyle şanslar sunmaz insana. Sunduğunda da bunun değerini bilmek gerek. Ve ben, Hayatın bana verdiği bu şansı sonuna kadar kullanmaya kararlıyım. Bir öyküsün sen artık hep yazılacak ama sonu hiç gelmeyecek bir öykü.

204
Kadavradan ibaret bir gövde,
İmlası bozuk bir cümle..
Bir de aramızdaki büyüyen özlem..

Biliyorum gelmeyeceksin...
Ne sen olabileceğim gözlerinin dibinde..
Ne ben olabileceksin yüreğimin terinde..
Ama...
Bir cümle olduk biz..
Anlatım bozukluğuna meyal verdik ise de,
Sevgiye dair alıntılanmış,
En anlamlı söz olduk biz..
Bizden doğma mutluluğu var ettik
Sevda sağnağında...
Bizden olma bir fincan umudu tazeledik
Hayat çaydanlığında...


Ey kirpiklerinden sağdığım gökkuşağı yedi rengi,

Hüzünbaz hüzünleri unut..Ayak diblerine kök salmış siyah’ı da ..Koş yeni demlenmiş yürek demime..Sokul ve mevzilen gözlerinde kuruttuğum kirpiklerime..Şarkılar sustu biliyorum..Söz sırası bizde..Mutluluğumuzdan alıntı birkaç çift umudumuz var dudaklarımıza ördüğümüz..Erişmese de ellerimiz ellerimize, bir yolumuz var özleminde yürüdüğümüz..Sana kaç gel demiyorum..Biliyorum hakkım değil bu..Bırak kanlı bir savaşın içinde geçsin ömrümüz..Çilekeş bir sonbahar yaprağına özensin gözlerimiz..Aynı tende, aynı gölgede yürümese de mavi düşlerimiz, aynı sevdanın ıslak cümlelerinde büyüsün adımız..İlintilensin kokun Cennnetle, bize aidatlansın ayrılık...Ne fark eder ki..Ben sendeyim...Sen bende...Bükülse de cümlelerimiz , sökülse de alfabemiz biz bir cümleyiz..Sen ve ben...İki harf bir cümleden ibaret mutluluk...


Mutluluğuma umudumu bağışlayan,

Biliyorum özlem kör topal zamanlarında ilerliyoruz..Sen benden uzakta, ben senden ırakta yürümekteyiz..Dışı düşsüzlüğe gebe kalmış bir sabahın koynunda boyun bükmekteyiz..Bazen gözlerimiz nemlenmekte, bazen de özlem aramıza perdelenmekte..Ama bırakmak yok sevgili..Mutluluk umuda gark olmuşsa, artık dönüş yok bu yoldan..Ölüm ölümümüzü öldürmeden gitmek yok sevgili..Bırak ellerinden içmeyeyim bir bardak suyu..Bırak gözlerinde sabahlamasın yüreğim..Uzaklarda bana ait bir cümle ol yeter..Koynumda sonbaharları kurban edemesen de bırak yanımda hep umut ol yarınlara...

Sığlığıma / içimdeki yalnızlığa bir dirhem hayatı aşılayan,

Sus.Dikenli telleri dudaklarına getirip kanatma yaralarını..Kavuşmamanın ızdırabına kanıp içme hüznün şerbetini..Bak kör bir yüreğe sevgiyi öğretiyorsun..Büyüyor içimde ölen bir çocuk..Yarım değil cümlelerim..Mutluluk fiilinden umut deryası cümleler kuruyorum mavilere..Rüzgarı omuzlarıma alıp bulutlara yeni göç yolları buluyorum..Biliyorum her yol sana...Biliyorum her söz sana..Evet zor yaşadıklarımız..Zifiri bir karanlık ilerlediğimiz, bir ölüm kalım savaşı göğsümüzden sildiğimiz..


Bırak aramızdaki özleme bakıp durma..
Kefenle gözlerindeki ıslaklığı..
Gün vuslat zamanı..
Gün bizi bizde yaşatma anı..

Doldur gözlerine kız cocuğu hayallerini..
Yürü bana doğru harf harf..
Yürü bana doğru dua dua..
Bir de gelirken bana,
Bİr avuç maviyi çok görme sakın..

Unutma;
Özlediğim kadar Sen’sin..
Sevdiğim kadar Ben’sin..

“ Seni özlemin en güzel yanı;
Seninle her gün yeniden doğmak mavilere..
Hep nefes al emi..
Seninle hayatlansın bu hayatım....“

205
Hikaye ve Yazılar / Sensiz Bırakma Beni
« : Ocak 29, 2010, 01:53:08 ÖÖ »





Rüzgarın sesi anlatır seni bana.

Sabahın sessizliği, kimseler yok koca dünya ortasında sen kalmışsın ne gidecek yerin var nede duyabilecek birisi. Çaba gostermek istersin olmayacağını bildigi için yorulmak istemezsin düşüncelere kapılırsın saatlerce seni en güzel anlatan saatlerin korkusu sarar bir anda bir kıpırtı hissedersin, hayatın varlığını yasanacakların duygularını getirir sana aynı heycanı bedeninin olmadık yerlerinde hissedersin bu rüzgarın sesidir. Seni bana anlatacak olan bu rüzgar bana yeniden doğmayı, yeniden herseye baslamayı öğretecek olan rüzgardır. Anlatıp geçti seni bana, rüzgarları bılırsın cabuk ve ürkütücüdür etrafına ne bıraktıgını anlamazsın oda oyle gitti, bana bıraktıgı şeylerde aradım seni belki bir ipucu belki yeni bir bekleyiş

Ve sonunda buldum Bana anlatmak istedigi şeyin sırrı senin kalbinin sesiymiş cabuk geçmesine rağmen en önemli yeri atlamadan bana bırakıp gitmiş dinledim saatlerce varlığını hissettim, yaşadım ve gelmeni bekled, kocaman dünyanın sessiz kalan kısmında sende varmışsın sessizliği paylaşırken simdi sensizliği paylasıyorum onunla diyorum bu sefer sesi ile kendisinide getir özlüyorum. Bu zamana kadar getirdiğin sesinde ruhunu hissettim, bir sonraki getirdigin kokusunda bedenini hissettim, bana bu sefer kendini getir kendimin ben olduğunu hissedeyim. Beni birkez daha hayata bağlayacak herseyi ile yeni bir dünya kuracak olan sensin.

Bu kadar sessizlikte sensiz bırakma beni....

206
Hikaye ve Yazılar / Tarihi Geçmiş Çikolata
« : Ocak 29, 2010, 01:52:10 ÖÖ »
Babasının bakkala götürdüğünde mutlu olanlar çocuklar gibiydim kalbim beni yanına sürüklediğinde..H

ersey cocuksu tozpembe ilerisini hiç düşünmeden o anki mutluluk vardı yüreğimde.
Aslında biraz da hüzün,acı.. Sanki babam istediğim şeyi almamıştı. Beni ucuz bir çikolatayla avutmuştu. Ama onun mutluluğuyla istediğimi alamadığımı unutmuştum o an. İstediğim tamamıyla sendin aslında. Seninle 24 saatimi geçirmek ve senle ölmek. Oysa hayat sadece seni gösterip geri çekmişti ve sadece o aşkı vermişti bana.. Kimbilir belkide bunu yaşayabilmek de bir ayrıcalıktı. Seni tek taraflı sevebilmek de...

Babamın hergün aldığı ucuz çikolataları yemenin verdiği mutluluk gibi alışmıştım seni sevmeye. Bir süre sora yetmez oldu, daha iyisini daha pahalısını istedim. Senin tam anlamıyla benim olmanı istedim.Ama hayat istemedi bunu yada sen. Çikolatalarımdan bir haz alamaz oldum. Nerden bilebilirdimk i bakkalın tarihi geçmiş çikolata sattığını? Nerden bilebilirdim ki hayatın beni tarihi geçmiş, senin gözünde değeri olmayan bir aşkın içine sürüklediğini.. Çikolataların beni zehirlediğini..

Anlıyorum şimdi babamı. Bize pahalı gelirmiş, öyle şeyler bünyemiz kaldırmazmış, günübirlik aşk dedikleri şeyi bizimkisi herkesin aldığı güzel çikolatalar değilde tarihi geçmiş sewdalardan başkası değilmiş. Sen hergün farklı bir çikolata yemeye dewam ederken bizim hala o eski çikolatalayı yememizmiş hergün dahada zehirlenmemizmiş. Birgün tarihi geçmiş bir çikolata yeyip zehirlenmemen dileğiyle..

207
Hikaye ve Yazılar / Seni Sevmek
« : Ocak 29, 2010, 01:50:39 ÖÖ »
Gittin...

Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin. "Ne olur öyle bakma bana" dedin en son...

Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın.

Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.

İçimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...

Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...

Gittin...

İki aşkın arasında şaşkın. Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin, "sizin" di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...

O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...

Şaşardık bazen. Ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir ayinle ilgili gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...


Elin çaya uzanırdı.
Tenim dudaklarını özlerdi.
Bir sözüm şiirin olurdu. Demlenirdik.

Gömüldükçe düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. Nasıl da ürkerdin... Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu.

Ruhlarımızın bir yerlerde buluştuğuna, düşlerimizin bir yerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.

İşte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun... İşte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim.


Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük, o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak, seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen her şeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek.

Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...
Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona bin bir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek...

Sana kahvaltı hazırlamaktı. Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen var ya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukça inanmaktı. İnce ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeytinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı. Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek...

Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı. Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü, gözlerine taşımaktı. Buluştuğumuz cafe de, ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gidiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini ele veren heyecanına inanmaktı...

Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı.


Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı. Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...

Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... Sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...

Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti.

Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti. Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum. Şaşırırdım.

Çünkü, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yok eden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayal kırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti. Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek. Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti.

Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı. Koparmamaktı kanatlarını. Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti.

Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı. Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti.

Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi.

Bir gün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... İşte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok. Ve aslında ben dâhil, hiç kimseye âşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim.

Rüyalarımın gül kokusu.

Sonra bir gün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
Sonra bir gün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü.

Yıkıldı tabuların... Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün.



208
Şiir / Ynt: SEVGİLİYE SORU
« : Ocak 29, 2010, 01:47:04 ÖÖ »
tanıştırırdım :)

209
Futbol :D

Sayfa: 1 ... 12 13 [14] 15 16 ... 118