İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - P.u.S.u

Sayfa: 1 ... 11 12 [13] 14 15
181
Sağlık / Ynt: Yoga ve Faydaları
« : Haziran 02, 2009, 02:12:06 ÖS »
 Yoga'nın Tarihçesi
· Yoga, Hindistan’da doğmuştur, kökeni tam olarak açıkça bilinmemektedir.
· Yoga ile ilgili ilk bulgular İ.Ö. 3000 yıllarına aittir. Bulgular arasında yoga duruşlarında tanrısal kişileri gösteren mühürler vardır. Bunlardan birinin yoganın mitolojik kurucusu “Shiva” olduğu saptanmıştır.
· Yogadan teknik bir terim olarak söz edilmesine ilk kez Veda’larda rastlanmaktadır. Veda’lar 2000 yılı aşkın bir sürede yazılan ve ağızdan ağıza gelecek kuşaklara geçen ilahiler, özdeyişler ve şiirlerden oluşmuştur. (Veda = Bilgelik)
· Çok tanrılı dinden sonra her gücün sahibi bir özel tanrı düşüncesi ve her şeye yetkin bir tek güç anlayışına geçilmiştir. Bu tek güç Veda’larda Brahman olarak belirtilmiştir.
Bu gerçeğe denetim, çalışmak, bağlılık yani yoga disiplini sayesinde varılmaktadır.
· Yüzeydeki çalkantılı duygular dindirilip, mantık sessizleştirilince algı farklılaşır. Yoga aslında işte bu farklı algılamanın gelişimidir.
· Yoga ile ilgili en büyük eser Bhagavadgita’dır. Bu eser hareket, bağlılık ve bilgi yogasıdır. Hareketli yaşam içinde bağımsızlığa erişebilmenin üstünde durulmaktadır.
· Yoga, dogmatik inançlara değil sadece insanın kendi gücüne inanmasını gerektiren bir benliği geliştirme tekniği olduğu için dinsel toplum tarafından kuşkuyla karşılanmıştır. Yoga bir din değildir, çok eski çağlardan beri öğretmenden öğrenciye kişisel ders olarak verilmiştir.

Yoga Nedir?
· Yoga, Hindistan’dan doğmuş binlerce yıllık geçmişi olan bir uygulamadır.
· Yoga, birlik ve bir olma anlamına gelen eski bir Sanskritçe sözcükten, ‘’Yuj’’dan türer. Yogi’nin bir anlamı da kendisiyle bütünleşmiş kişi demektir.
· Yoga, yaşamımıza yeni bir açıyla dokunmamızı sağlar. Bilincimiz ahenkli ve doğal bir şekilde uyanır, genişler. Beden güçlenip esnekleştiği ve zihin sakinleştiği zaman yaşamımızdaki kalıpların, oynadığımız rollerin farkına varır, farklı bir bakış açısı kazanırız. Gördüğümüzü kabul edebiliriz. Bilinçlenmeye başlarız.
· Bu farkındalıkta kendimizi tanır ve temel ve içsel bir tatmin buluruz; yaşamın uç noktalarında karşılaşabileceğimiz her şeye katılımcı, anlayışlı bir tavır alırız.
· Kendimizi yeniden yaratamayız, yaşama uyumlu hale gelir, büyürüz.
· Bedensel asanalar, nefes alıştırmaları, dikkat toplama gibi disiplinlerden oluşan yoga sayesinde yaşamı yaşama şeklimiz değişir, dünya anlayışımız ve duygularımız derinleşirken daha sağlıklı daha genç, daha neşeli bir birey oluruz .

 Günümüz İnsanı ve Yoga
1- Kültürün ve bireysel anlayışın Gelişmesi
Bilimin bugün hizmetimize sunduğu bilgi ve psikoloji günümüz insanına yeni değerler ve yeni bir güdü veriyor ve insan kendisine şöyle soruyor; Nasıl kendi potansiyelimle temasa geçebilirim ve başkalarıyla ilişkimde nasıl daha açık hale gelebilirim?

2- Teknik Evrim
İçsel özgürlük ve içsel güç ile, insan toplumu içinde yaşamak arasında çelişkiler yaşayabiliriz. İsteğimiz evremizde ne olursa olsun, her durumla yüzleşebilmek ve yine de iç huzurumuzu koruyabilmektir. Bu zamanda bizi çevreleyen tüm sorunlar ve fırsatlarla yaşayabilir ve yaşamın çeşitliliğini deneyimleyerek zenginleşebilir miyiz?
3- Ruhsal Evrim
Kendi kendimizin bilincine varmak için yola çıktığımızda esnekleşip, olayları, artan bir farkındalıkla deneyimlediğimizde, çevremizden gelen etkileri korkusuzca alır ve kendi duygu ve düşüncelerimizi daha saydamlıkla gözlemleyebiliriz.

4- Bilincin Genişlemesi
Günümüzde bilinç değişik şekillerde evrimsel olarak genişlemiştir. İnsanlar beden farkındalığını geliştirmeyi öğreniyor, ve hem kendi hem de başkalarının duygularını deneyimleyerek farklı düşünce ve davranışlara hoşgörü ile yaklaşabilme yeteneğini geliştiriyorlar.

5- Yaşamla Karşılaşma
Gerilimler yumuşayabilir, depresyon ve uyuşukluk geçebilir, fakat yoga sadece koruyucu ve iyileştirici değildir. Zihnimiz yeni fikirlere çok daha açıktır ve günlük hayatımızdaki tüm ayrıntıların berraklığı bizi durmaksızın zenginleştirir.

Yoga ve insan...
Bugünün koşulları, insanı doğal yaşamdan uzaklaştırıyor. Yaşamın hızı, toplumsal sorunlar,
beden ve zihinde gerginlikler yaratıyor. Sonuç, pek çok ruhsal ve bedensel hastalık.
İnsan, önemli olduğuna inandığı birçok şeye ulaşmak için durmaksızın koşuyor ve koştukça
sağlığını tehdit ediyor. Sigara, alkol, aşırı yemek, öfke ve yoğun stresle geçen zorlu bir yolculuğa dönüşüyor yaşam.
Duruş, nefes ve yoğunlaşma üzerine kurulu yoga, bedenle zihin bütünlüğünü içeren bir öğreti.
insanın bedensel, zihinsel ve duygusal açıdan yetkinleşmesi, iç barış ve özgürlüğünü gerçekleştirmesi için bir yol gösterici. İnsanın yaşamla uyumlu bir iç dünya yaratmasını sağlayan yardım eli, yaşamı bir dansa dönüştürme teklifi
* Yoğun yaşam akışının yarattığı bedensel ve zihinsel gerginliklerden uzaklaşarak, daha
huzurlu ve doyumlu bir yaşama ulaşmak için yoga.
* Stresin yarattığı pek çok fiziksel ve zihinsel hastalığın önüne geçmek, sağılığı korumak
için yoga.
* Bedende biriken sıkıntıları atmak, yıpratan enerjiyi dönüştürmek, zihnin sakin ve açık olmasını sağlamak, daha az öfkelenmek, daha çok hoşgörülü olmak için yoga.
* İnsanın kendine daha çok güvenmesi ve olası ruhsal sorunları kolayca aşması için yoga.

* Bedeni derin dinlendirerek, sıkışmış iç enerjinin beden içinde rahatça dolaşmasıyla yaşama sevincini artırmak, daha çevik ve enerjik olmak için yoga.
* Beden duruşunu düzelterek denge duyusu oluşturmak, tedirginlik ve eksiklik gibi doygulardan arınmak için yoga.
* Bedenin esnemesiyle gençleşmek, daha az enerjiyle daha çok iş yapabilmek için yoga.
* Bedeni dinlemeyi öğrenmek, gereğinden çok beslenmeyi engellemek için yoga.
* Kan dolaşımını hızlandırarak cildin daha güzel bir görünüme kavuşması, uykunun düzenlenmesiyle yaşamdan daha çok tat almak için yoga.
* Spor yapanların daha kolay yoğunlaşması, beden kapasitesini en üst düzeyde kullanması,
gerginlik ve yoğunluğu gidermesi için yoga.

* Her ne yapıyorsanız onu neşeyle, güçle, güvenle yapabilmek için yoga.

 Yoga Felsefesi
Temel Fikirler
1. Hint felsefesinde, yaşamın acıyla öğrettiği olduğu kabul edilir. Bu düşünce zamanla çileciliği doğurmuştur.
2. Gerçeğin canlı, yaşıyor ve değişken olduğunu bilmemiz ve bu bilgilere kendi çekirdeğimize inerek ulaşabileceğimizin farkına varmamız gerekir. Benliği tanımanın türlü yollarına Yoga denir.
İnsan gerçek özünü aramadığı, anlamaya çalışmadığı, kısaca bu maceraların en ilgincine ve yolculukların en derinine yani kendi içerisine giden yola çıkmadığı sürece kendi derinliğinin, yeteneklerinin ve yetilerinin bilincine varamaz ve yaşam bireye bunu öğretinceye dek tekrar ve tekrar onu doğurur. Sürmekte olan bu çarka Samsara denir.

Yoga’nın Temel İlkeleri

1- Doğru uygulama : Asanaların doğru uygulanması bedensel sağılığı koruyacak, kan dolaşımını düzenleyecek, iç organlara masaj yapacak, kasların sağlıklı çalışmasına yol açacaktır. Asanaların yavaş olarak zihinle uyum içinde yapılması bedensel farkındalığı, bedensel duyarlılığı çoğaltacak, bedensel esnekliği sağlayacaktır.

2- Doğru nefes : Derin ve doğru nefes gevşemeye, sakinleşmeye yardımcı olacaktır. Yaşam enerjisinin bedende sağılıklı bir biçimde aksamasına yol açacak, bireyi canlandıracak, zihnini tazeleyecektir.

3- Tam gevşeme – Tam dinlenme : Bedeni gevşetmek kişiyi diri bir canlılığa kavuşturacaktır. Gevşemiş, dinginliğine kavuşmuş bir beden ve zihinle gerginliklerle, sıkıntılarla ve kolay başedilebilecektir.

4- Doğru beslenme : Doğru ve sağlıklı beslenme bedensel ve zihinsel sağlığı korumada önemli rol oynar. Yoga’da yol aldıkça kişi doğal beslenmenin önemini, faydalı ve zararlı besin maddelerini kendiliğinden fark edecektir.

5- Olumluluk ve Meditasyon Uygulaması : Yaşama karşı olumlu tutum ve meditasyon, bireyin özünün ortaya çıkmasına, ruhsal gelişimine, doyurucu bir yaşam sürmesine yardımcı olacaktır. Olumluluk ve cesaret kişiye derin bir manevi yaşantının da kapılarını açacaktır.

 Yoga Uygulaması
Yoga egzersizlerinden biri olan "güneşe selam" zihni ve bedeni canlandırmak için kullanılır.
Sırtınız dik olacak şekilde oturun ve avuçlarınızı önünüzde birleştirin. Bu şekildeyken karnınızdan derin derin nefes alıp verin, bunu bir iki kere tekrarlayın. Bulunduğunuz mekanla kendinizi yoğunlaştırın ve geriye doğru uzanın. Uzanma işlemini sadece karnınız ve başınızla gerçekeştirin. Kollarınızı da geriye, başınızın üstüne doğru uzatın ve bu pozisyonda rahatsız olana kadar böylece durun.
Daha sonra başınızı, gövdenizi ve kollarınızı karnınızdan bükülecek bir şekilde eğin. Parmaklarınızı yere dokundurmaya çalışın, bunu yaparken dizlerinizi bükmeyin. Bu şekilde rahat olduğunuzu hissediyorsanız 30’a kadar sayarak pozisyonunuzu korumaya devam edin, rahat değilseniz 10 kadar sayın.
Yere çömelin ve avuçlarınızın yere değmesini sağlayın. Bu sırada bedeninizin dik olmasına dikkat edin, bu şekilde dörde kadar sayın.
Bir bacağınızı geriye doğru uzatın ve gergin olmasını sağlayın, diğer bacağınızı da bükülü tutun. Bu sırada vücut ağırlığınız kollarınızda olmalı ve başınızda yukarıya bakmalı. Bu şekilde altıya kadar sayın. Dizlerinizi bükerek ayaklarınızı alta doğru çekin. Dizleriniz yere değerken, kalçalarınızda topuklarınıza değmeli. Daha sonra kollarınızı, boynunuzu ve başınızı göğsünüz dizlerinize değene kadar eğin. Başınız yerle paralel olmalı. Kollarınızı öne doğru açın ve rahatlamaya çalışarak sekize kadar sayın.
Oldukça yavaş hareketlerle emekler pozisyona geçin, bu sırada avuçlarınız yere paralel olmalı. bacağınızın birini geriye doğru bükün ve gergin tutun. Diğer bacağınız da bükülü olsun. Bu şekilde başınızı yukarı kaldırın ve altıya kadar sayın.
Şimdilik bu hareketleri bir kaç defa tekrarlayabilirsiniz. Kazandığınız deneyimlerin ardından vücudunuz daha esnek bir hal alacaktır böylece daha ileri olan pozisyonları deneyebileceksiniz.

Yoga ve Spor

· Yoga egzersizleri, asanaları yapılan sporu tamamlayarak ve destekleyerek, bireyin kapasitesini en iyi biçimde kullanmasına yardımcı olacaktır.
· Spor dalları çeşidine göre bedendeki belirli kas gruplarını diğerlerine nazaran daha fazla çalıştırmaktadır. Yoga bedenin bütün bölgelerini çalıştırdığı gibi bedenle-zihin arasındaki dengeyi ve uyumu da sağlar.
Birey yaptığı spora daha kolayca yoğunlaşır ve beden kapasitesini daha üst boyutta kullanabilir.
· Yoga asanaları, sporcularda birikmiş aşırı gerginliği ve yorgunluğu gidermek için de ideal bir yöntemdir.

Vücut geliştirme : Yoga hantallaşmayı önler, bedenin daha esnek ve çevik olmasını sağlar, kas yorgunluğunu giderir.

Yüzme : Yoga’nın nefes egzersizleri yüzücünün diğer kapasitesini arttırır, nefeslerini daha ideal kullanmalarını sağlar.

Tenis : Yoga, teniscinin bedeni daha rahat ve esnek tutmasına, enerjisini doğru kullanmasına, oyun üzerinde yoğunlaşmasına yardımcı olur.

 Yoga ve Spor

· Yoga egzersizleri, asanaları yapılan sporu tamamlayarak ve destekleyerek, bireyin kapasitesini en iyi biçimde kullanmasına yardımcı olacaktır.
· Spor dalları çeşidine göre bedendeki belirli kas gruplarını diğerlerine nazaran daha fazla çalıştırmaktadır. Yoga bedenin bütün bölgelerini çalıştırdığı gibi bedenle-zihin arasındaki dengeyi ve uyumu da sağlar.
Birey yaptığı spora daha kolayca yoğunlaşır ve beden kapasitesini daha üst boyutta kullanabilir.
· Yoga asanaları, sporcularda birikmiş aşırı gerginliği ve yorgunluğu gidermek için de ideal bir yöntemdir.

Vücut geliştirme : Yoga hantallaşmayı önler, bedenin daha esnek ve çevik olmasını sağlar, kas yorgunluğunu giderir.

Yüzme : Yoga’nın nefes egzersizleri yüzücünün diğer kapasitesini arttırır, nefeslerini daha ideal kullanmalarını sağlar.

Tenis : Yoga, teniscinin bedeni daha rahat ve esnek tutmasına, enerjisini doğru kullanmasına, oyun üzerinde yoğunlaşmasına yardımcı olur.

182
Sağlık / Yoga ve Faydaları
« : Haziran 02, 2009, 02:10:15 ÖS »
Yoga
Yaşam boyu iyi hissetmek için kendinize izin verin.
Yogayla yaşama yeniden merhaba...
Kendinizi yeniden yaratamazsınız. Ama bedeninizle barışarak yaşamı yeniden keşfedebilir ve iyi hissedebilirsiniz.
Nasıl mı? Sizi, sezgilerinizin gücüyle tanıştıran ve yaşamla uyum içinde olmanızı sağlayan
yogayla.
Sanskritçe “birlik, bir olma” anlamını taşıyan yoga, ruhsal ve bedensel eğitimle daha sağlıklı ve canlı bir yaşam yaratmak için.
Yaşamla ateşkes, Uma Yoga’da sizi bekliyor. Bedeninize bağımsızlığını vermeye hazır mısınız?

183
Sağlık / Aşırı Sıcaklarda Alınması Gereken Önlemler
« : Haziran 02, 2009, 02:06:09 ÖS »
AŞIRI SICAKLARDA ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Aşırı sıcaklar çeşitli sağlık problemlerini de beraberinde getirmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Normalde terleme ile vücut ısısı dengede tutulmaya çalışılır. Ancak aşırı sıcaklarda sadece terleyerek vücut ısısı dengede tutulamaz. Yaşlılar, bebekler ve kronik hastalığı olanlarda terleme mekanizması ile vücut ısısının dengede tutulması her zaman mümkün olmayabilir. Yine ortamdaki nem oranı yüksekse terleme suretiyle vücut ısısı yeterli düzeyde düşmeyebilir. Ayrıca şişmanlık, herhangi bir hastalığa bağlı yüksek ateş, aşırı sıvı kaybı (dehidratasyon), kalp hastalığı, ruh ve sinir hastalığı, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ile tedavi amaçlı bazı ilaçların (tansiyon düşürücüler, idrar söktürücüler vb.) kullanımı da sıcak havalarda terlemeyi etkileyen diğer faktörlerdendir. Bu gibi durumlarda yükselen vücut ısısı beyin ve diğer hayati organlarda hasara yol açabilir.
Aşırı sıcaklardan en çok etkilenen gruplar:
·Dört yaşından küçük çocuklar,
·Yalnız yaşayan 65 yaş ve üzerindeki yaşlılar,
·Bakıma ihtiyacı olanlar,
·Hamileler,
·Aşırı kilolular,
·Açık alanda çalışanlar,
·Kronik hastalığı (şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları, beyin-damar hastalıkları, psikolojik hastalıklar, kronik solunum sistemi hastalıkları, karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları) olanlar
·Sürekli ilaç (özellikle tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, depresyon ve uyku ilaçları) kullanan kişiler,
·Sokak çocukları ve evsizlerdir.
Özellikle kronik hastalığı bulunan ve yalnız yaşayan yaşlılar en çok risk taşıyan gruptur.
AŞIRI SICAKLARDAN KORUNMA TEDBİRLERİ

   1. Genel Korunma

·Günün en sıcak saatlerinde (10.00-16.00) mecbur kalınmadıkça dışarı çıkılmamalıdır.
·Dışarıda bulunulduğunda açık renkli, hafif, bol ve sıkı dokunmuş kumaşlardan yapılan giysiler tercih edilmeli; geniş kenarlı ve hava delikleri olan şapka giyilmeli ve güneşin zararlı ışınlarından koruyan güneş gözlüğü kullanılmalıdır.
·Dışarıda çalışması gerekenler mümkün oldukça güneş altında korunmasız kalmamaya, aşırı hareketlerden kaçınmaya, sık sık tuz içeren sulu gıdalar almaya dikkat etmelidirler.
·Güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde (10.00-16.00) denize girilmemeli ve güneşlenilmemelidir. Bu saatlerin dışında denize girmek isteyenler güneşten koruyucu krem (en az 15 koruma faktörlü) kullanmalı, şapka ve gözlük gibi gerekli koruyucu önlemleri almalı ve uzun süre kesintisiz güneşlenmemelidir.
·Yoğun fizik aktivite Spor yapmak için sabah ve akşam saatleri tercih edilmeli, her bir saatlik spor için en az 2-4 bardak sıvı alınmalıdır. Ağır fizik aktivitelerden kaçınılmalıdır.
·Risk altındaki yetişkinler ve yaşlılar, günde en az iki kez güneş veya sıcak çarpması yönünden izlenmelidir. Bebekler ise bu açıdan daha sık izlenmelidir.
·Bebek, çocuk, engelliler ve hayvanlar kapalı ve park etmiş araçlarda kesinlikle bırakılmamalıdır. Araçların iç ısıları, klima olsa dahi park edildikten çok kısa süre sonra yükselmektedir. Araç terk edilirken herkesin dışarı çıktığından emin olunmalıdır.
·Kapalı alanlar iyi havalandırılmalıdır.
·Güneş gören pencereler perde vb. güneşliklerle gölgelendirilmelidir.
·Vücut ısısının yükselmemesi için sık sık duş alınmalı; bunun mümkün olmadığı durumlarda ayaklar, eller, yüz ve ense soğuk suyla ıslatılmalı veya silinmelidir.
B. Beslenme ve Sıvı Alımı
·Susuzluk hissi olmasa bile her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) sıvı tüketilmelidir.
·Kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir.
·Yağlı besinlerin ve yağda kızartmaların tüketiminden kaçınılmalı; yemeklerde bitkisel sıvı yağlar kullanılmalıdır. Yemekleri pişirirken kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi suyunda veya az suda pişirme gibi sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır.
·Vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral almasını sağlamak için bol miktarda sebze ve meyve tüketilmelidir.
·Terleme ile artan sıvı ve mineral kaybının önlenmesi için her zamankinden daha fazla miktarlarda sıvı alınmalıdır.
·Sıvı alımında su içmek esas olmakla beraber, su dışı sıvı alımında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. Eğer doktor tarafından sıvı alımı kısıtlanmış veya idrar söktürücü ilaç kullanılması söz konusu ise ilgili doktora başvurmak gerekir.
·Mide kramplarına neden olabileceği için çok soğuk ve buzlu içecekler tercih edilmemelidir.
·Kafein, alkol ve fazla miktarda şeker içeren içecekler vücuttan daha fazla sıvı kaybına yol açtığı için tüketilmemelidir.
·Dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulma riski olan besinler (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmelidir.
AŞIRI SICAKLARIN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ
a)Güneş veya Sıcak Çarpması: Aşırı sıcağa maruz kalma sonucu beden ısısını ayarlayan terleme mekanizmasının bozulmasına bağlı olarak vücut ısısının düşürülememesi ile karakterize bir tablodur. Vücut ısısı 10-15 dakika içerisinde 40-41°C üstüne çıkabilir. Güneş veya sıcak çarpması acil olarak tedavi edilmezse kalıcı hasara veya ölüme neden olabilir. Bilinç kaybından önce tedaviye başlanması durumunda iyileşme şansı oldukça yüksektir.
Kişinin ateşi 39.4°C üzerindedir, deri kuru, kırmızı ve sıcaktır, terleme yoktur, bulantı kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, göz çukurlarının belirginleşmesi ve görme netliğinin bozulması ile komaya kadar gidebilen şuur bulanıklığı veya kaybı vardır.
İlk yardımda; kişi hemen serin ve hava akımı olan bir yere alınmalı, sıkı giysileri gevşetilmeli, soğuk su veya soğutucularla (vantilatör, klima vb.) soğutulmaya çalışılmalı, kesinlikle içmesi için sıvı verilmemeli ve en yakın sağlık kuruluşuna götürülmelidir. Gerekli durumlarda hava yolu açılmalı ve suni solunum yapılmalıdır.
b)Sıcak Bitkinliği: Uzun süre aşırı sıcağa maruz kalma ve yeterli miktarda sıvı almamaya bağlı su ve mineral kaybıyla meydana gelir. Daha sıklıkla yaşlılarda, yüksek tansiyonu olanlarda ve güneş altında çalışanlarda görülür. Aşırı terleme, yorgunluk, halsizlik, bayılma hissi, nabız hızlanması, ateş yükselmesi belirtileriyle kendini gösterir. Deri soğuk ve nemlidir, nabız hızlı ve zayıftır, solunum hızlı ve yüzeysel, şuur açıktır. Güneş çarpmasının daha hafif şekli olup hayati tehlike yoktur.
İlkyardım; uygun ve zamanında yapılırsa genel durum hızla düzelir. Serin bir yerde istirahata alınan hastanın giysileri gevşetilip, sırt üstü yatırılarak bacakları yükseltilir. Islak havlu veya bezle serinletilmeye çalışılır. Bol miktarda sıvı verilir; özellikle de tuzlu ayran içirilir. Yaklaşık 1 saat içerisinde kişinin genel durumu düzelmezse mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulması gerekir.
c)Sıcak krampları: Aşırı aktivite sonucunda terlemeye bağlı olarak vücutta hızlı bir su ve tuz kaybı meydana gelir. Düşük tuz seviyeleri kaslarda sıcak kramplarına neden olabilir. Sıcak krampları aynı zamanda sıcak bitkinliğinin belirtilerinden birisidir. Genellikle karın, bacak ve kol kaslarının fiziksel aktivite sırasında ağrılı spazmlarıyla meydana gelir.
Sıcak krampları için tıbbi tedaviye gerek yoktur, kişinin yaptığı aktivite durdurulmalı sakin ve serin bir yerde oturtulmalıdır, meyve suyu veya mineralli içecekler içirilmelidir. Kramp meydana geldikten sonra en az birkaç saat fiziksel aktivitede bulunulmamalı, bir saat içerisinde geçmezse en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
d)Güneş Yanıkları: Deriye hasar vereceği için güneş yanıklarından kaçınılmalıdır. Uzun süreli güneş ışığına maruz kalmakla meydana gelir. Deri kızarık, ağrılı ve aşırı derecede sıcaktır. Eğer etkilenen kişide ateş, bül (su toplanması) ve şiddetli ağrı varsa veya 1 yaşından küçükse en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Güneş yanığından korunmak için güneş ışığına maruz kalmaktan kaçınılmalı, güneş yanığı olan yerler soğuk su ile silinmeli, etkilenmiş bölgelere nemlendirici tıbbi losyon sürülmelidir. Yağ, salça, yoğurt ve diş macunu vb. maddeler kesinlikle sürülmemeli, büller patlatılmamalıdır.
e)Sıcak Döküntüsü (İsilik): Sıcak ve nemli havalarda aşırı terlemeye bağlı olarak derinin tahrişidir. Her yaşta görülmekle birlikte sıklıkla bebeklerde görülür. Küçük kızarıklıklar şeklindedir. Sıklıkla boyun, göğüs, dirsek iç yüzü gibi kıvrım yerlerinde görülür. Kızarık bölgeler kuru tutulmalı, daha serin ve daha az nemli ortam sağlanmalıdır.
f)Güneşin Geç Dönem Etkileri: Güneş ışınlarının sağlık üzerine oldukça önemli olumlu etkileri mevcuttur. Uzun süre maruz kalındığında olumsuz etkiler de ortaya çıkabilir. Ciltte erken yaşlanma, gözde katarakt gelişimi, deri kanseri ve güneş lekelerinin ortaya çıkması bu olumsuz etkilerindendir.

184
Sağlık / Kolin
« : Haziran 02, 2009, 02:03:02 ÖS »
Bir çeşit B vitaminidir. Yağların vücutta işlenmesini, yakılmasını böylelikle de karaciğerin yağlanmasını engelleyen bir faktördür. Yiyeceklerde bol miktarda olmasına karşın suya karşı dirençsizdir. Besinlerin pişirilmesi, işlenmesi ve saklanması esnasında kolaylıkla bozulur. Ayrıca bir çok ilaçlar onu etkisiz kılarlar. Barsaklardan kolaylıkla emilir ve kan-beyin bariyerini geçebilen yegane vitamindir. Bu özelliği ile beyindeki kimyasal olaylarda rol almaktadır. Kendisine hafıza vitamini de denilmektedir. Sinirlerdeki iletilerde önemli görevi olan asetilkolin maddesi için gerekli bir moleküldür.
Kolin Eksikliği
Tek başın bunun eksikliğini görmek pratikte mümkün değildir. Genellikle protein eksikliğine eşlik eder. Bu belirtiler ya deneysel olarak ya da diğer vitaminlerin eksikliği ile birlikte oluşur.

    *
    * Yağ metabolizması bozulur. Yağ vücutta özellikle karaciğerde birikmeye başlar.
    * Hücre zarlarının bütünlüğü ve sağlamlığı bozulur. Kolin eksikliğinden dolayı oluşan bu sorun özellikle sinir liflerindeki myelin kılıfında kendini gösterir.

Kolin Fazlalığı
Belirli bir araz tanımlanmamıştır. Besinlerle olmayıp, ilaç şeklinde yüksek dozlarda alındığında zeminde epilepsi (=Sara hastalığı) bulunan kişilerde bunu uyarabilmektedir.

Kolinin Tedavide Kullanımı
Diğer B Vitaminleri ile birlikte geniş kullanım alanı vardır. Bu gün her kullanıldığı alanda etkileri bilimsel olarak net değildir. Genellikle kullanıldığı konular,

    *
    * Sinir ileti sorunlarında, hafıza problemlerinde, adale seyirmeleri, kalp çarpıntıları ve Alzheimer hastalığında, Huntington Koresinde,
    * Hepatit, siroz gibi Karaciğer ve böbrek hastalıklarında,
    * Bazı ilaçların yan etkilerini gidermek için, örneğin Fenotiazin grubu ilaçların tardif diskinezi denilen yüz kaslarında kasılma ve spazmlar yapmasında ,
    * Ayrıca baş ağrısı, gerginlik, istahsızlık, kabızlık, glokom vb. göz sorunlarında, kulak çınlaması vb. kulak şikayetlerinde,
    * Kanda kolesterol yüksekliği ve damar sertliği, safra kesesi taşları, hipertansiyon ve kalp krizi riskini azaltmak için önerilmektedir.

Kolin Gereksinmesi ve Doğal Kaynakları
Belirlenmiş günlük gereksinim miktarları yoktur. Ortalama olarak günlük 500 mg. yeterli görülmektedir. Yiyeceklerle bu miktar alınabilmektedir. Gerektiğinde dışarıdan sağlanacak olursa inositol ile birlikte alınması daha uygun olmaktadır zira her ikisi birlikte daha etkili olmaktadır. Lesitin içersinde doğal olarak birlikte bulunurlar. 1000 mg. dan fazla alınması önerilmez, bunun başka yan etkileri olabilir.
Doğal olarak canlı her hücrede bulunduğu için her türlü sebze ve hayvan etinde vardır. İnsan vücudu kolini glisin isimli amino asitten elde edebilir. Soya fasülyesindeki lesitin de boldur. Yumurta, balık, yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer kolin içeriğinden zengindir.

185
Sağlık / İnositol
« : Haziran 02, 2009, 02:02:13 ÖS »
B Vitamini grubunda düşünülen bir maddedir. Koline benzer etkileri vardır. Vücutta glikozdan elde edilebilir. Lesitin içersinde kolinden daha az olmak üzere de bulunur. Niasinden sonra vücudumuzda en yüksek oranda bulunan B Grubu vitamindir denilebilir. Doğada hayvan ve bitkilerde yoğun olarak bulunur. Hayvanlarda fosfolipidlerin içersinde, bitkilerde kalsiyum ve demiri bağlayan fitik asitin yapısında yer alır. İnsan vücudunda muhtemelen barsak bakterileri tarafından üretilmektedir. Vücutta depolanmasına karşın kahve içersindeki bazı maddeler bunu etkisizleştirir.
İnositolun Etkisi

    *
    * Hücre zarının yapısının sağlamlığına ve bütünlüğüne etkilidir.
    * Kolinle beraber beyin hücrelerinin beslenmesini sağlar.
    * Özellikle kemik iliği, göz, barsak hücreleri için önemlidir.
    * Saç uzamasına etkilidir.

İnositol Eksikliği
Görülmesi pek mümkün değildir. Aşırı kafein tüketilmesi ile eksikliği görülebilir.

    *
    * Ekzema gibi cilt sorunları,
    * Saç dökülmesi,
    * Kabızlık,
    * Göz sorunları,
    * Kolesterol artışı ve damar sertliği yapabileceği düşünülmektedir.

İnositol Fazlalığı
Bilinen bir fazlalık belirtisi yoktur.
İnositol Gereksinimi
Vücutta üretilebildiği için gerekli miktarlar dışarıdan alınması zorunlu değildir. Yiyeceklerle de günde 1 gr kadar alınmaktadır.

İnositol Doğal Kaynakları
Öğütülmemiş tahıl, limon dışı narenciye, kabak, kuruyemişlerde bulunur. Lesitin içersinde de bol miktarda vardır.

186
Sağlık / Maya ve Mayanın Faydaları
« : Haziran 02, 2009, 01:58:37 ÖS »
Maya Nedir?

Maya, tek hücreli canlılar grubundan olup, “Saccharomyces Cerevisiae” suşunun saflaştırılması sonucu elde edilir.
Maya hücreleri yuvarlak veya oval şeklinde olup, boyutları 2-3 µm ile 20-50 µm arasında değişir. 1 gr yaş maya yaklaşık 10 milyar hücre içerir.
Yaklaşık 600 adet bilinen maya türü olmakla birlikte bunlardan sadece birkaç tanesi ticari öneme sahiptir. Ekmek yapımında kullanılan maya türü “Saccharomyces Cerevisiae” dir.
Ekmek mayasının yaklaşık olarak bileşimi:

Ekmek mayası olarak Saccharomyces cerevisiae cinsi, mikroorganizmanın saf ırkı kullanılır.
1. Saf kültür
Saf maya kültürleri Avustralya’nın Sydney kentindeki North Ryde’da bulunan ABF Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nde üretilir. Taze alt kültürler, ekmek mayası olarak üretilmek üzere, ABF'nin dünya fabrikalarına düzenli olarak dağıtılır. Ekmek mayası için gerekli saf kültüre, aşı denir. Bu kültürün çok az bir miktarından bir iki gün içinde tonlarca ekmek mayası üretilir.
Maya hücrelerinin büyümesi için gerekli şeker, melastan sağlanır. Melas tortulardan temizlenmek için işlemlerden geçirilerek buharla sterilize edilir. Sterilize olan melas şurubu paslanmaz çelikten tanklarda depolanır.
Saf kültür önce laboratuar şartlarında çoğaltılarak hazırlanır.
2. Tohum mayanın üretimi
Saf kültür,steril melas şurubunun yanı sıra başka besleyiciler de içeren tohum fermentörüne aşılanır. Saf kültür, istenen seviyede maya hücresine dönüştükten sonra ana fermantöre transfer edilir. Ana fermentördeki saf kültür büyümsi daha sonra tohum maya haline gelir.
3. Fermantasyon
Ana fermentöre alınan tohum mayaya, kaliteli bir üreme sağlayabilmek için, kontrollü biçimde melas şurubu ve besleyiciler ilave edilir. Aynı anda fermentöre yüksek dozda steril hava tedariki ile hücre sayısının hızla artmasını sağlayacak gerekli oksijen verilir.
4. Ayırma ve Yıkama
Ticari fermantasyon aşamasının sonunda ana fermantörde biriken maya toplanır. Bu toplama işlemi merkezkaç ayrıştırıcılarda yapılarak maya hücrelerinin defalarca suyla yıkanması suretiyle krem renginde ‘Sıvı Maya’ elde edilir.
5. Depolama ve ambalajlama
Aktivitesini ve dayanıklılığını korumak için Sıvı Maya paslanmaz çelikten tanklarda 0-4 derecede depolanır. Sıvı maya vakum filtrelere aktarılarak suyu alınıp bıçaklar yardımıyla filtrelerden kazınır. Karıştırıcılar ile preslenerek 1 kg ve 0.5 kg veya ufalanmış Granül halde 25 kg'lık ambalajlarda paketlenir. 0-4 derecede temiz ve hava sirkülasyonu iyi olan odalarda depolanarak soğutuculu araçlarla sevkedilir.

Ambalajlama ve İzlenebilirlik
1 kg ve 0.5 kg lık bloklar halinde preslenerek Mauri ve Marmara markalarında, Beyaz Sülfit kağıt, Bopp/Selefon filmler ile ambalajlanan ürünler parti no, üretim –son kullanma tarihleri basılarak tanımlanır.
Ufalanmış yaş maya 25 kg’lık kraft torbalarda ambalajlanıp, parti no, üretim-son kullanma tarihi basılarak tanımlanır.

Mayanın Hamurdaki İşlevi
Mayanın hamurda başlıca üç işlevi vardır:
1. Hamura istenilen hacmi kazandıran ve piştiğinde süngersi dokuyu veren karbondioksit gazını üretir.
2. Gluten yapısındaki fermantasyon faaliyetiyle hamuru besler ve güçlendirir.
3. Fermantasyon sürecinin yan ürünleri olarak kompleks kimyasal bileşimler üreterek damak tadı katar.
Mısırlılar ekmekçilikten keyif alırdı, dahası onlar için ekmek,yaşamlarının simgelerinden biriydi. Ekmek Mısırlılar için o kadar önemliydi ki ölenler bundan sonraki hayatlarında da yoksun kalmasınlar diye mezarlarına bir parça ekmek konuyordu. Ekmek başlıca gıdaları olduğu gibi maaşlarını da ekmek üzerinden alıyorlardı. Piramitleri inşa edenlere emekleri karşılığında ekmek veriliyordu. Kişinin maddi durumu kaç somunu bulunduğuna göre ölçülüyordu.
Biracılıktan elde ettikleri mayayı ekmek hamurlarını fermente edip şekillendirmede kullanıyorlardı. Ancak hamurun nasıl fermantasyona uğradığını bir türlü çözemiyorlardı. Mısırlılar zamanla değişik unlar kullanıp çeşitli şekiller bularak ekmek somununu bir sanat yapıtı gibi işlemeye başladı.
Yaygın inanışa göre Mısırlı bir fırıncı, unutkanlığından hamurun bir parçasını yoğurmamış,sonra da bunu bir sonraki hamura ilave etmiş,böylelikle tesadüfen bir yöntem geliştirmiştir.
Eski Mısırlılar ihtiyaç fazlası hububatı Yunanistan’a ihraç ederdi.Yunanlılar ekmekçiliği Mısırlılardan öğrenmiştir.
Yunanistan’da ve Roma İmparatorluğu’nda ekmek zamanla halkın başlıca gıda maddesi haline geldi. Yumurta ve yağ da katılmaya başlandığında ise ekmek artık lüks tüketim maddeleri arasındaki yerini almıştı. Daha beyaz ekmekler zenginlerin, pek tadı tuzu olmayan ekmekler ise fakirlerin sofrasını süslüyordu. İlk mekanik mikseri bir Romalının geliştirdiği kabul edilir.Enerji kaynağı olarak beygir gücü kullanılmıştır.Roma’da ekmek o kadar vazgeçilmezdi ki halkı memnun etmek için ekmek dağıtmak yeterliydi.

 Mayanın Faydaları

Ekmek, hamurişi ve tatlılara düşkün bir toplum olduğumuzdan maya, hemen her evin mutfağında sık sık kullanılıyor. Mayayı belki sadece bir hamur kabartıcı olarak düşündü?güne kadar. Oysa o doğanın bizlere bir armağanı, sağlığımız için eşsiz bir nimet. Maya yüzde 50 oranında protein, B grubu vitaminler, demir, krom, magnezyum, fosfor, çinko ve selenyum gibi mineraller içeriyor
Mayanın sağlık ve güzelliğimize katkılarını keşfederek ona hakkettiği değeri veren gelişmiş ülkeler, bu çok değerli besini sadece bir katkı maddesi olarak değil, tabletler halinde ilaç olarak da piyasaya sunuyor.
Diyet
Sağlıklı bir diyette yer alan besinlerin vücudun tüm gereksinimlerine yanıt vermesi gerekiyor. Maya bu gereksinimlerin büyük bir bölümünü karşılayabilecek nitelikte. Zayıflama diyetleri bazen bağırsak bakterilerine zararlı olabiliyor. Maya bu durumda dengeleme görevini üstleniyor ve bağırsaklardaki yararlı bakterileri güçlendiriyor.

Güzellik için
Güzelliğin sırrı mayada saklı. Onunla saçlarınıza masaj yapın, sütte eriterek yüzünüze ve ellerinize sürün. Güzelliğiniz için ihtiyacınız olan tüm gereksinimleri karşılayacak kadar zengin olan mayayı mutfağınızdan eksik etmeyin.

Vücut ve Yüz
Yüzünüzü nemlendirmek ve dış etkenlere karşı korumak için mayadan yararlanabilirsiniz. Yüksek dozda protein içeren maya, cilt dokularının yeniden yapılanmasını sağlıyor. Cildin daha güzel ve pürüzsüz görünümüne yardımcı oluyor. Protein, ayrıca cildin oksijen almasını sağlayıp beslenmesine katkıda bulunuyor. Mayanın içeriğindeki yüksek potasyum miktarı, dokularda biriken toksinleri dışarı atarak cildin artık maddelerden arınmasını sağlıyor. Böylece cilt adeta yenileniyor. Maya, cildin mat ve pürüzlü görünümüne yol açan mide sorunlarını gideriyor. Bağışıklık sistemini güçlendirerek cilt alerjilerini önlüyor. İçeriğindeki B2 ve B6 vitaminleri sayesinde cildin yağ dengesini ayarlayarak akne ve sivilceye karşı etkili oluyor. Maya, deyim yerindeyse cildi hem içerden hem de dışardan besliyor.

Saçlar
Maya özellikle stresli dönemlerde saçların dökülmesini önleyip sağlıklı uzamasını sağlıyor. İçeriğindeki B5 vitamini, saç sağlığı için çok önemli olan keratin oluşumunu uyarıyor. Keratin, saçların dökülmesini önleyip daha hacimli ve gür görünmesini sağlıyor. 4 çorba kaşığı toz mayayı 1 bardak ılık suda eritin. Saç diplerine früksiyon yaparak yedirin. Birkaç dakika bekledikten sonra bol suyla durulayın.

Eller
Maya ellerin de dostu. Akşamları yatmadan önce 1 kahve fincanı ılık süte 1 tatlı kaşığı yaş maya ilave edip eriyinceye kadar karıştırın. Hazırladığınız bu doğal el kremini ellerinize masaj yaparak yedirin. 10 dakika bekleyip ılık suyla yıkayın. Ellerinizin yumuşacık olduğunu farkedeceksiniz. Özellikle soğuk havada çatlayan ellere iyi geliyor.

Cilt
Mayanın cilde yararları antik çağlardan beri biliniyor. Antik Mısır?da kadınlar güzelleşmek için mayayı ciltlerine sürerlermiş. Ayrıca mayanın mikrop öldürücü özelliklerini keşfedip yara merhemi gibi kullanırlarmış. Yaraları dezenfekte etmek ve çabuk iyileşmesini sağlamak için yaranın üzerine maya sürerlermiş,.
Mayadaki vitamin ve mineraller cildin her türlü gereksinimi sağlayacak kadar zengin. Özellikle akne ve sivilceli ciltlere çok yararlı. Karaciğeri toksinlerden arındırıp, temizliyor ve ciltteki aşırı yağlanmayı önlüyor.
Yüksek dozda protein içeren maya, cilt dokularının yeniden yapılanmasını sağlıyor. Cildin daha güzel ve pürüzsüz görünümüne yardımcı oluyor. Protein, ayrıca cildin oksijen almasını sağlayıp beslenmesine katkıda bulunuyor. Mayanın içeriğindeki yüksek potasyum miktarı, dokularda biriken toksinleri dışarı atarak cildin artık maddelerden arınmasını sağlıyor. Böylece cilt adeta yenileniyor. Maya, cildin mat ve pürüzlü görünümüne yol açan mide sorunlarını gideriyor. Bağışıklık sistemini güçlendirerek cilt alerjilerini önlüyor. İçeriğindeki B2 ve B6 vitaminleri sayesinde cildin yağ dengesini ayarlayarak akne ve sivilceye karşı etkili oluyor. Maya, deyim yerindeyse cildi hem içerden hem de dışardan besliyor.
Maya ile hazırlanan maskeler sorunlu ciltleri iyileştiriyor. 2 çorba kaşığı yaş mayayı bir kaseye alıp 1 çorba kaşığı ılık su ilave edin ve yoğun bir krem kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Göz ve dudak çevresi dışında tüm cildinize yuvarlak hareketlerle masaj yaparak yedirin. Kuruması için 10 dakika kadar bekleyin. Cildinizi hafif ıslatılmış bir parça pamukla temizleyip, önce ılık suyla sonra soğuk suyla durulayın ve havlu ile tampon yaparak kurulayın. Bu maskeyi 20'li yaşlardaysanız ayda bir kez, 30"lu yaşlarda iseniz on beş günde bir, 40'lı yaşlarda iseniz haftada bir, 50'li yaşlarda ise haftada iki ya da üç kez uygulayabilirsiniz.

Maya Maskesi

Malzemeler
2 çorba kaşığı yaş maya
1 çorba kaşığı ılık su

Yapılışı
Yaş maya ile ılık suyu karıştırın.
Krem kıvamına gelince, göz ve dudak çevresi hariç cildinize uygulayın.
10 dakika sonra kuruyan maskenin fazlasını, nemli bir pamuk yardımı ile temizleyin. Ardından önce ılık su ile, sonra da soğuk su ile durulayın.
Cildi kuru olanlar, sadece ılık su ile durulamalıdırlar.
Güzelce duruladığınız cildinizi havluyla yumuşak hareketler ile kurulayabilirsiniz.

187
Sağlık / Beyaz Çay ve Faydaları
« : Haziran 02, 2009, 01:57:26 ÖS »
Çay tiryakilerince, Türkiye'de olduğu gibi dünya'da da siyah çay ve yeşil çay tanınır, oolong çayının ise görülmese de bir duyulmuşluğu vardır. Beyaz çay ise pek değil neredeyse hiç bilinmeyeni. İlk duyanlarda önce bir inanmamazlık sonra bir hayret uyanmaktadır. Siyah, yeşil, oolong ve beyaz çay çeşitleri arasında en esrarengizi en bilinmeyeni beyaz çay desek yeridir. Bu arada beyaz çayın dem renginin de diğerlerinden farklı olduğunu söylemeye gerek yok tabi..

Beyaz çayı bilen ve hala kullanmakta olan tüketicilerinde hala bir teredüt var, beyaz çay içecekmiyim, yüzümemi süreceğim, yoksa tedavi içinmi kullanacağım?

Doğrusu üç soruya da evet cevabı vermek mümkün. Bu arada kozmetikçileri beyaz çay kullandıkları losyon ve banyo ürünleri 2002 yılından bu yana satış raflarında yerini almaya başladı.

Beyaz çay geleneksel olarak Çin'in Fujian bölgesinde yetiştirimektedir. Çin'in diğer bölgelerinde rastlanmıyor. çok ender olarak Hindistan'ın bazı bölgelerinde ve Seylanda üretimi var. 1100 yılında İmparator Hui Tsung zamanından beri biliniyor ve sadece imparator ve yakınları için özel olarak üretiliyordu. İmparator için beyaz çay içme keyfi Moğolların sarayını işgal ederken bile bozulmayacak kadar önemliydi.

Şu anda dünyada 600-800 ton civarında beyaz çay üretimi yapılmaktadır. 2 yıl içinde yalnızca Fujian bölgesinde bu üretim 3.000 tona çıkacaktır
Nasıl Toplanır?
Beyaz çayda diğer çaylar gibi aynı çay ocağından toplanır.

Yapraklar açmadan, tamamen tomurcuk iken toplanır. Tomurcuklar tüylü, sanki beyaz saçı andırır bir görünüştedir. Bazıları gümüşi bazıları ise altuni renktedir. Gümüş ve altın iğnelere benzerler. Çok dikkatli ve tabiki elle hasat edilirler. Bir çay toplayıcısı günde 3000 tomurcuk toplayabilmektedir. Buda yaklaşık 1 kilogram civarındadır. Bu arada fiyatı hemen hemen altın gibidir, yılda en fazla bir kaç gün toplanabileceği de bir yana. Tabi bu top seviyede yapılacak beyaz çaylar içindir.

Her ne kadar her sürgünde bu tomurcukların toplanması mümkünse de en değerli olanı; ilk sürgünün ilk günlerinde toplananıdır. Yağmurlu havalarda ve sabah çisesinde toplanmamalıdır. Hindistanda haftanın her günü olmak üzere Mart ayından Kasım ayına kadar tomurcuk toplanmaktadır.

Ancak, beyaz çay yalnız tomurcuklardan olur diye bir şartta yoktur.

Beyaz çay, tomurcuk ve bir yapraktanda olur. Hatta iki yaprak ve bir tomurcukran -ikibuçuk yaprak- yapraktanda olur. Tabi bu çayın toplandığı sürgüne ve ülkesine göre değişebilir.
Nasıl Üretilir?
Beyaz çay yeşil çaya benzer, üretim aşamasında çok az işlem görür ve hiç fermente olmaz.Beyaz çay üretiminde sadece iki aşama vardır, soldurma ve kurutma.Çaylar iç mekanda serilir sadece ortamdaki doymuş havayı uzaklaştırma süretiyle ortam sıcaklığında hava ile soldurma ve ve kurutma işlemi yapılır. Bu soldurma ile birlikte kurutma işlemi bir kaç günü alacak şekilde olması en idealidir. Kurutma işleminin hızlandırılması istendiğinde, sıcaklığın 70 C'yi aşmaması önerilir, düşük sıcaklıklar daha iyi sonuçlar vermektedir. 45-50 C yoğun kurutma için tavsiye edilir. Kuruçaydaki nem oranının %5'ler seviyesinden daha düşük oranlara düşürülmemesi tavsiye edilir.

Beyaz çay eğer çok sıcak ortamda soldurulursa kırmızımsı, çok soğuk ortamda soldurulusa siyahımsı renk alır.

Sitimle şok soldurma ve bazende güneşte kurutmada uygulanmaktadır.
Nasıl Demlenir Nasıl İçilir ?
Genelde beyaz çay oldukça hafiftir onun için demliğe veya bardağa yeteri kadar çay eklediğinizden emin olmalısınız. Aynı çayı peş peşe olmak şartıyla üç kere demleyebilirsiniz. Ancak ilk demlemedeki 6 dakikalık süreye her bir yeni demleme için ilave 2-3 dakika eklemelisiniz.

Demde kullanılacak su (70-80 C) olmalıdır. Kesinlikle suyla birlikte kaynatılmaması gerekir. Diğer bir ifadeyle siyah çay için kullanılan sudan daha düşük sıcaklıkta olmalıdır. Bir başka ifadeyle kaynamış suyu 1-2 dakika dinlendirmek gerekir.

Beyaz çayı hafifi yemeklerden sonra tercih etmelisiniz. Baharatlı yemeklerden sonra içerseniz lezzetine varamazsınız. Yeşil çayların çoğunda otsu bir tat varken, beyaz çayda kavunu andıran hoş bir tad vardır. İdeal dem rengi solgun sarıdır.
Eger içeceğiniz beyaz çay tek içimlik poşetler (sallama) halinde hazırlanmış ise, sadece 30-60sn arasında sıcak suda bekletilmelidir. Daha fazla bekletilmemelidir.
Beyaz Çay ve Sağlık
Eğer çayı sağlık için içiyorsanız, beyaz çayla ilgilenmelisiniz. Beyaz çay diğer çay çeşitlerine göre daha fazla etkin madde içerir. Bu ise yalnızca tomurcuklardan üretilmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak çay çeşitlerine göre beyaz çayda daha az kafein vardır. Siyah çayda bir fincanda bu 40mg, yeşil çayda 20mg iken beyaz çayda 15mg'dır. Bazı çalışmalar beyaz çayın kanser mücadelesinda yeşil çaydan daha fazla antioksidan ihtiva ettiğini ortaya koymaktadır. Bu oranın 3 misli olduğu tespit edilmiştir

Oregon State Universitesi Ulusal Kanser Enstitüsü araştırmacılarına göreçay kanserle mücadelede en kuvvetli potensiyele sahiptir. Araştırmacılar 29 Mart 2000'de American Chemical Society'nin ulusal bir toplantısında ilk araştırmalarını ortaya koydular.
Araştırmacılar, üretim aşaması çayın kanserle mücadelesinde bir rol oynadığını düşünüyorlar. Burada anahtar rolü polifenoller üstleniyor. Roderick H. Dashwood polifenollerin çoğunun yeşil çay, siyah çay ve oolong çay üretiminde oksidize veya yok olduğunu belirtirken özetle:

"Teorimiz, beyaz çayın yeşil çaydan daha yüksek polifenole sahip olduğunu ve bu yüzden daha yararlı", olduğunu ileri sürmektedir.Kimyasal analiz sonuçlarını teyit etmektedir. Beyaz çay yeşil çay gibi aynı polifenolleri ihtiva etmektedir, fakat fark oran olarak daha yüksek olmasındadır. Bu da beyaz çayın kanserle mücadeleki potensiyel gücünü artırmaktadır. Beyaz çay aslında insanları kansere karşı koruyucu bir görevde üstlenmektedir", demektedir.

American Society for Microbiology 104. toplantısında beyaz çay'ın bir çok hastalığa şifa verdiği konusunu artık bir kocakarı masalı değil gerçek olduğunun ispatlandığını açıklanarak: Anti fungal etkisi olan Penicillium chrysogenum ve Saccharomyces cerevisiae ihtiva ettiği, Bakteri ve virüsleride inaktivite hale getirdiği, Aim, Aquafresh, Colgate, Crest ve Orajel gibi diş macunlarında antiviral ve antibakteriyal etkisinden dolayı beyaz çay ekstraktı kullanıldığı belirtilmiştir

Diğer Çaylarla Farkı
Eğer okların yönünde özelliğin çoğaldığını varsayarsak,
Kafein oranı: Beyaz Çay ----> Yesil Çay ----> Siyah Çay
Antioksidan oranı: Beyaz Çay <---- Yesil Çay <---- Siyah Çay

Beyaz çay, bütün çay çeşitleri içerisinde kafein oranı en dusuk, antioksidant (hastalıklara karsı savasan enzimler ve bileşikler) oranı ise en yuksek olanıdır. Ayrıca yine bütün bu çay çeşitleri içerisinde en az kimyasal ve mekanik sürece maruz kalmış olan çay çeşidi
Türkiye'de Beyaz çay
Türkiye'de beyaz çay üretim denemelerine 2005 yılında başlanmıştır.

İlk Beyaz Çay 1 Mayıs 2005 tarihinde Çay Araştırma Enstitüsünde üretilmiş olup; Türk çaycısına "Çayın alternatifi ancak Çaydır" gerçeği doğrultusunda yeni bir yüksek gelir kaynağının kapısı açılmasını, Türk tüketicisine çaydaki sağlığın sırrını erdirecek olan kanserin bilinen doğal ilacı olan antioksidanaları içersinde en yüksek derecede ihtiva eden böyle bir ürünü: Çay İşletmeleri Genel Müdürü Ekrem Yüce ve Enstitü Araştırma Ekibi sağlamıştır.

Üretimi yapılan beyaz çaylardaki ekstrakt değerleri %46-47 rarasında değişmekte olup, beyaz çay yalnızca tomurcuklardan üretilmiştir.

188
Sağlık / Yaşlılık ve Beslenme
« : Haziran 02, 2009, 01:51:54 ÖS »
Yaşlılık ve Beslenme

Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğu gibi, her yaş grubunun da farklı bir beslenme şekli vardır. Kimse zamanı durduramaz ama sağlıklı ve dengeli beslenerek, yaşla birlikte gelen sağlık sorunlarını geciktirebilir, yılları çok daha kaliteli geçirebilir.
Sağlıklı ve dengeli beslenmenin üç önemli göstergesi vardır. Çeşitlilik, denge ve yeterlilik olarak özetlenebilecek bu göstergeler, her yaşta değişir.

Çeşitlilik
Gerek gençlikte, gerekse yaşlılıkta, her besin grubundan düzenli olarak tüketmek gerekir.Protein, yağlar, karbonhidratlar, vitamin, mineral ve sudan oluşan bu besin öğelerinin miktarları, yaşla birlikte farklılık gösterir. Gençlikte daha fazla tüketilmesi gereken besin öğelerinden bazıları, yaşlılıkta daha az tüketilir.

Denge
Yaşlılıkta harcanan enerji azaldığı için, alınan enerjinin de azaltılması gerekir. Ayrıca yaşla birlikte, ortaya çıkan çeşitli hastalıklar da, vücuttaki bazı besin öğelerinin dengeli alınmasını gerektirir. Örneğin yüksek tansiyon sorunu olan bir yaşlının, tuzu ya azaltması veya tamamen ortadan kaldırması zorunludur. Veya kolesterolü yüksek bir yaşlı, hayvansal yağlar yerine bitkisel yağları tercih etmelidir. Yani ilerleyen yaşlar, yaşla birlikte gelişen hastalıklar vücudun ihtiyacını değiştirir. Bu değişiklikler doğrultusunda yeniden düzenlenen besin öğeleri, vücudun dengesini korumayı sağlar.

Yeterlilik
Yaşlılıkta özellikle bazı besin öğelerine dikkat etmek önemlidir. Protein, kalsiyum, D, C, A ve B12 vitamini, folik asit, demir, çinko ve su, yaşlıların dengeli beslenmeleri için daha çok tüketmesi gereken besin öğeleridir.

Yaşlılık nasıl geciktirilir?
Yıllarla birlikte insan vücudu bedensel, ruhsal, fizyolojik ve sosyolojik açıdan pek çok değişime uğrar. Bu faktörlerden belki bir çoğuna müdahale edilemez ama fizyolojik değişiklikler, iyi bir beslenme planı ile geciktirilebilir.
Yaşlanmayla birlikte vücudun protein ve lipit metabolizması, serbest radikaller nedeniyle bozulmaya uğrar. Bu bozulmayı olabildiğince geciktirmek için; A, E, C gibi antioksidan vitaminlerin, B grubu vitaminlerin, çinko, potasyum gibi minerallerin bol olduğu besinleri daha çok tüketmek gerekir. Bu maddeler, sebze, meyve, kuru baklagiller ve saflaştırılmış tahıllardan oluşan bir diyetle sağlanabilir.
Yaşlılığı geciktiren ikinci unsur ise egzersizdir. Yaş ilerledikçe kas iplikçiklerinde büzülmeler, kas proteininde kayıplar ve kemik mineral yoğunluğunda azalmalar görülür. Bu sorunlar iyi bir beslenme planının yanı sıra, uygun bir egzersizle geciktirilebilir.

Yaşlılıkta nasıl beslenmek gerekir?

Enerji ihtiyacınızı nasıl karşılarsınız?
Bireyler yaşlandıkça, daha az enerji harcarlar. Bu durum, hem vücut fonksiyonları için daha az enerji gerektirmesinden, hem de daha az hareket etmekten kaynaklanır. Buna rağmen vücudun sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için bol miktarda besin öğesine ihtiyacı vardır.
Sağlığınız için gerekli olan protein, vitamin ve mineralleri, belirli ölçülerde olmak koşuluyla; et grubundan, tahıl grubundan, süt grubundan, meyve sebze ve yağ grubundan sağlayabilirsiniz.

    * Tahıl grubu: 6 porsiyon
    * Sebze grubu: 2 porsiyon
    * Meyve grubu: 2 porsiyon
    * Süt grubu: 2 porsiyon
    * Et grubu: 2 porsiyon

Ne kadar protein tüketmelisiniz?
Yaşla birlikte, protein miktarı da azaltılmalıdır. Vücudun ihtiyacı olan protein miktarı, 2 porsiyon veya 150 gram et grubundan herhangi birisiyle karşılanabilir.

    · Et, tavuk ve balığın küçük porsiyonlara bölünmüş olanların yanı sıra, yumurta ve kuru bakkalgiller de tüketmelisiniz.
    · Sindirim ağızda başlar. Bu nedenle eğer çiğneme sorununuz varsa, dişlerinizi ve diş etlerinizi mutlaka kontrol ettirin.
    · Süt, peynir, yoğurt gibi süt ve süt ürünleri ihtiyacınız olan kalsiyum ve proteini sağlar.
    · Neyi ne kadar yiyeceğinize karar veremiyorsanız ve bir hastalığınız varsa, mutlaka doktor kontrollerini düzenli yaptırın. Ardından beslenme ve diyet uzmanıyla birlikte, hastalığınıza ve yaşınıza uygun beslenme planı oluşturun.

Kalsiyum almayı ihmal etmeyin
Kalsiyum, kemiklerinizi korur ve kırılma riskini azaltır. Kadınlarda ve erkeklerde, yaşlandıkça kalsiyum gereksinimi yüzde 20 oranında artar. 50 yaşın üzerindeki kadın ve erkeklerin günde alması gereken kalsiyum miktarı 1200 miligram olmalıdır.
Yaşla birlikte osteoporoz (kemiklerin kırılması) riski de artar. 70 yaşlarındaki kadınların yüzde 30-40‘dan fazlasında, en azından bir kırık vardır.

Osteoporoz riskini azaltmak için neler yapmalısınız?

    · Yaş ilerledikçe vücut, diğer besin öğelerinde olduğu gibi kalsiyumu da alamaz. Bu nedenle kalsiyumdan zengin, besinleri daha çok tüketmelisiniz. Süt, peynir ve yoğurt en iyi kalsiyum kaynaklarıdır. Bir bardak süt 300 miligram kalsiyum sağlar.
    · Kilonuzu korumak ve kemiklerinizi güçlü tutmak için egzersizlerinizi ihmal etmeyin. Haftada en az 4 gün yürüyüş ve günde 30 dakikalık fiziksel aktivite, kemiklerinizi korumaya yardımcı olur.
    · D vitamini, kalsiyumun vücut tarafından kullanılmasına yardımcı olur. Bu nedenle güneş ışığına daha çok çıkmak, gerekirse D vitaminini tablet olarak almak, kemiklerini korur.

Daha çok güneşe çıkın
Kemikleri güçlü kalabilmesi için kalsiyumla birlikte D vitaminine ihtiyaç vardır. Kalsiyumun kemiklerde depolanmasına yardımcı olan D vitaminden yeterli miktarda alabilmek için haftada en az 2- 3 kez, ellerinizi ve yüzünüzü 20-30 dakika güneşlendirin.
50 yaşından sonra kalsiyum gibi D vitamini gereksinmesi de artar.
70 yaşından sonra daha çok güneşlenmek veya D vitamini tabletleri kullanmak gerekir.

Demir- C vitaminiyle birlikte alın
Yetersiz diyet, yaşlılarda bazı vitamin ve minerallerin eksikliğine yol açar. Bunlardan en önemlisi olan demirin eksikliği anemiye yol açar. Anemi; zayıflık, yorgunluk, huzursuzluk, iştahsızlık, baş dönmesi veya konsantrasyon eksikliği şeklinde kendisini gösterir.
Demir eksikliğinin diğer nedenleri arasında; sindirim salgılarının daha az salgılanması, mide ilaçlarının (antiasitler) kullanımı, ülser, hemoroidlerle birlikte aspirin gibi ilaçların neden olduğu kan kayıpları yer alır.
Demir ve C vitamini ayrı ayrı besinlerde bulunmasına rağmen, birbirlerinin emilimlerini etkiler. C vitamini, bitkisel kaynaklı demirin emilimine yardımcı olur. Eğer demiri, zenginleştirilmiş tahıl, tam tahıl, kuru baklagiller gibi bitkisel kaynaklardan almayı tercih ediyorsanız, mutlaka yanında C vitamininden zengin salata veya taze meyve suları gibi besinleri artırın.

Demir eksikliğinden nasıl korunursunuz?

    · Demir ile zenginleştirilmiş tahıllar, kuru baklagiller, tam tahıllar, yağsız et gibi demir kaynaklarını seçin
    · Demirin emilimini artırmak için turunçgiller, kavun, çilek gibi C vitaminden zengin meyve veya meyve sularını tüketin. Öğünler ve öğün aralarında meyvelerin düzenli tüketilmesi, yeterli miktarda C vitamini almanızı sağlar.
    · Tahıla dayalı öğünlere biraz et, tavuk veya balık ekleyin. Bunların demir içeriği, tahıllardaki demirin vücut tarafından daha çok emilmesine yardımcı olur.

Vitaminler hangi besinlerde bulunur?
Sebze ve meyveler, beta- karoten, C vitamini ve folat gibi birçok önemli vitaminin kaynağıdır. Yoğun posa içeren sebze ve meyveler, kabızlığı da önlerler.
Sebze ve meyveler zengin vitamin kaynaklarıdır. Sağlıklı ve dengeli beslenebilmek için vitaminlerin hangi sebze ve meyvelerde olduğunu bilmeniz yeterlidir.

    · A vitamini koyu yeşil yapraklılar ve sarı sebzelerde bulunur. A vitamini daha iyi görmenizi sağlar, vücut dokularını korur.
    · Folat bir B grubu vitaminidir ve vücutta kırmızı kan hücrelerin yapımına yardımcıdır. Folatın yetersizliği anemiye neden olur. Yeşil yapraklı sebzeler, bazı meyveler, kurubaklagiller, karaciğer, zenginleştirilmiş tahıl ürünleri, tam buğday ekmeği gibi besinler zengin folat kaynaklarıdır.
    · B12 vitamini folat ile birlikte kırmızı kan hücrelerinin yapımında çalışır. Yeterli alınmaz ise aneminin yanı sıra, bazı nörolojik sorunlara neden olabilir. Et, tavuk, balık, yumurta ve süt ürünleri iyi B12 kaynaklarıdır. Yetersizliğini önlemek için yaşlıların B 12 vitaminiyle zenginleştirilmiş besinleri tüketmeleri gerekir. B12, doktor tarafından önerilirse tablet olarak da alınabilir.
    · Çinko; sığır eti, tam tahıllar, süt gibi besinlerde bulunur. Enfeksiyonlarda vücudun savunmasına yardımcı olur ve vücut dokularını onarır.

Daha çok su tüketin
Sağlıklı bir yetişkinin günde en az 2 litre sıvı tüketmesi gerekir. Bu sıvı vücuttan, idrarla, terle, solunum ve diğer yöntemlerle atılır. Su kaybının olmaması için eksilen su, susama duygusuyla yerine konulur. Fakat yaşlanmayla birlikte, susama duygusu azalır veya unutulur. Bu durumda, böbrekler suyu geri emmeyebilir ve vücutta daha az sıvı kalır.
Daha çok su içmek, hem böbreklerin sağlıklı kalmasını hem de başka sorunların oluşmasını önler. Özellikle sıcak havalarda oluşan su kaybı, çeşitli sağlık sorunlarını beraberinde getirir.

Suyun faydaları nelerdir?

    · Su, besin maddelerinden kalan artıkların vücuttan atılmasına yardımcı olur. Bu nedenle herkesin mutlaka yeterince su içmesi gerekir.
    · Az sıvı tüketimi kabızlık riskini artırır.
    · Öğünlerle birlikte su veya diğer sıvıların alınması, yemeyi kolaylaştırır. Birçok yaşlıda çiğneme ve yutmaya yardımcı olan tükürük daha azdır. Tükürüğü artırmak için daha çok su içmek gerekir.
    · Bazı ilaçlar su ile alınması gereklidir. Diüretikler gibi bazıları ise vücuttan sıvı kaybına neden olur. Özellikle bu tür ilaçları alanların, daha çok su tüketmesi zorunludur.
    · Yaşlıların bol sıvıya ihtiyaçları vardır. Besinlerle birlikte günde en az 2000-2500 ml sıvı alınmalıdır. Besinlerin dışında, günde en az 2000 ml içilmesi önerilir. İçme suyunun dışında meyve suları, süt, çorba, çay, kahve ve yumuşak içkilerden de su sağlanır.
    · Kahve, çay, kola gibi kafeinli içecekleri fazla tüketmeyin. Kafein idrarın artmasına, dolayısıyla sıvı kaybına yol açar.
    · Gün boyunca ne kadar su içtiğinizi hatırlamıyorsanız; her sabah bir sürahiye 2 litre suyu koyun. Bu suyu, içme suyu olarak kullanın. Su bittiği zaman günlük sıvı gereksinmenizi karşılamış olursunuz.

189
Sağlık / Bıldırcın Yumurtası ve Faydaları
« : Haziran 02, 2009, 01:50:05 ÖS »
Bıldırcın Yumurtası ve Faydaları

    Bıldırcın yumurtası protein deposu

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Bahtiyarca, hayvansal proteinlerin, verdikleri yüksek enerjinin yanı sıra çocuklardaki bedensel gelişimin sağlıklı olarak gerçekleşmesine yardımcı olduğunu belirtti. Hayvansal kaynaklı proteinlerin başında kanatlı kümes hayvanlarının yumurtalarının geldiğini ifade eden Bahtiyarca, bu yumurtaların da ait olduğu hayvanın genetik yapıları nedeniyle çeşitlilik gösterdiğini anlattı. Bıldırcın yumurtasının içeriğindeki besleyici maddelerin yoğunluğu nedeniyle yaygın olarak tüketilen tavuk yumurtasından farklı olduğunu belirten Bahtiyarca, şunları kaydetti:

    “Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ise enerjisini daha çok fiziksel büyümeye harcayan çocuklarda, hastalığa neden olan mikropların etkisini azaltmaktadır. Grip, bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocukların, bıldırcın yumurtası yedikten sonra hastalıklardan çok daha kısa sürede kurtulduğu gözlenmektedir. Bıldırcın yumurtasının bu hastalıklara iyi gelmesiyle ilgili, bilimsel kitaplara girmiş deneysel bir veri olmamasına karşın, bize, (çocuğuma bıldırcın yumurtası yedirebilir miyim?) diye soran kişilere, bıldırcın yumurtasını tavsiye ediyoruz. Sonuçta, bıldırcın yumurtası, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan bir protein deposudur.”

Protein Açlığına Bıldırcın Yumurtası
Ülkemizde hayvansal protein tüketiminin gelişmiş ülkelere göre düşük seviyede kaldığını vurgulayan Bahtiyarca, bu açığın kapatılmasında, son yıllarda eskiye oranla daha rahat bulunabilen bıldırcın yumurtasının etkili olabileceğini söyledi.
Bahtiyarca, bıldırcın yumurtasının çocuklar tarafından en doğru tüketilme biçiminin, rafadan yenmesi olduğunu belirterek,

    “Çünkü yumurtanın rafadan olması, vücudun proteinleri en kolay ve etkili şekilde almasını sağlar. Bıldırcın yumurtasının sarısı pişirilmeden de çocuklara içirilebilir. Ancak, özel bir protein içeren yumurta akı, vücuttaki B vitaminlerini etkisizleştirme olasılığına karşı, çiğ olarak verilmemelidir.”

diye konuştu.

Bıldırcın Yumurtasının Faydaları
Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Çocukların bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan protein deposu bıldırcın yumurtasının, grip ve bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına iyi geldiği kaydedildi. Bıldırcın yumurtasının en doğru tüketilme biçiminin ise rafadan yenmesi olduğu vurgulanarak, çiğ tüketilmemesi önerildi.

    * Öksürük, astım, bronşit, nefes darlığı, mide, karaciğer ve göğüs hastalıkları tedavisinde,
    * Çocukların gelişiminde ve iştahlarının arttırılmasında,
    * Hastaların, ameliyat sonrası çabuk şifa bulmasında,
    * Kansızlık ve anemi tedavisinde,

öneriliyor. Ayrıca;

    * İnsan bedenini gençleştirici, kuvvetlendirici özelliği yanında yüksek derecede afrodizyak özelliği içerir.
    * Yüksek enerji ve protein içerir.
    * Vitamin ve minarel değeri çok yüksektir.

İdame dozu (tedavisi)

    * Bir adet bıldırcın yumurtasını bir bardağın içine kırıyorsunuz.
    * Bir kaşık balla karıştırıyorsunuz.
    * Çalkalıyorsunuz.
    * Bir bardak süte tamamlıyorsunuz.
    * Karışımı oda sıcaklığında veya buzdolabından çıkardıktan 10 dakika sonra içiyorsunuz.
    * 15 gün süreyle sabahları aç karnına bu kürü yapıyorsunuz. Öksürük, alerjik şikayet kalmıyor.
    * Ayda 5-10 adet yumurta içmeye en az 3 ay devam ediyorsunuz.

190
Sağlık / Tıbbi Bitkilerin Kullanılması
« : Haziran 02, 2009, 01:44:21 ÖS »
Tıbbi bitkilerin drog olarak kullanılan kısımları yaprak, çiçek, tohum, kök, kabuk v.s. içlerindeki etkili bileşikler nedeniyle hastalıkları tedavi ettikleri ispatlanmıştır. Bitkilerdeki etkili bileşikler bitkilerde belirli devrelerinde etkin miktarları en yüksek düzeye erişmektedirler. Yani her bir bitkide içindeki etkin maddenin en yüksek olduğu bir dönem vardır.Buda her drog için özel bir toplama zamanı bulunduğunu göstermektedir.
Toplanan bitkilerin bozulmasını önlemek için uygun şartlarda kurutulması gereklidir. Kurutulmuş drogların tedavi özellikleri bir yıl kadardır. Bir yıldan sonra drogdaki etkin madde bozulmaya ve sonuçta etkisi azalmaya başlar. Bu nedenle toplama tarihinden bir yıl sonra kullanılmasının hiçbir faydası yoktur.
Bir yıldan fazla etkisinin devamını sağlamak için drog özel şartlarda saklanmalıdır.
Bunun için;

Toplama
Genelde elle toplama yapılmakla birlikte tarımını yapan ülkelerde özel tarım ekipmanlarıyla toplama işlemini yapmaktadırlar.
Drog hazırlanmasında kullanılacak materyal genel olarak aşağıda belirtilen zamanlarda yapılmalıdır.
Yapraklar: Bitki çiçek açtığı zaman.
Çiçekler: Tamamen açılmadan evvel yada tomurcuk halinde.
Toprakaltı kısımlar: Bitkinin toprak üstü kısımları kuruduktan sonra.
Kabuklar: Bitki yapraklarını döktükten sonra.
Meyve ve tohumlar: Özel kayıtlar yoksa olgunlaştıktan sonra.
Yaprak çiçek ve otlar hiçbir zaman yağmurlu bir günde veya üzerinde çiğ veya nem varken toplanmamalıdır. Çünkü böyle şartlarda toplanan üründen kaliteli drog elde etmek mümkün değildir. Kabuklar ise yağmurlu günden sonra toplanmalıdır.

Kurutma
Taze materyal çok kısa zamanda bozulur. Bu sebeple en kısa zamanda kurutma işlemi yapılmalıdır. Kurutma esnasında % 75 kısmınnı kaybeder. Başka bir ifadeyle 1000 Kg. yaş herbadan 250 Kg. kuru drog elde edilir.
Kurutma şu usullerden biri takip edilerek yapılır. Seçilecek yol kurutulacak materyalin cinsine ve taşıdığı etkin maddelerin durumuna göre yapılır. Yalnız enzimlerin en etkili olduğu ısının 35-50 C arasında bulunduğunu düşünerek kurutma esnasında materyalin bu ısıda çok az bir zaman kalmasına çok dikkat edilmeli ve kurutmanın bu derecenin altına veya üstüne çıkılmamalı. Bugün özellikle tecih edilen açık havada ve gölgede yapılan kurutmadır.
Güneşte kurutma: Yeşil drog için bu yöntem kullanılabilir, ancak çiçek için uygun değildir. Çünkü güneş çiçeklerin rengini soldurur. Etkin maddelerin azalmasına neden olur.
Gölgede kurutma: Malzemenin üzeri kapalı ve yanları açık çardak,sundurma veya hangarlar içinde kurutulması yöntemidir. Burada malzeme doğrudan güneşle temas etmeden açık havada kurutulması esasına dayanır. Malzeme demetler halinde asılır veya çok ince bir tabaka halinde yere veya kurutma rafları üzerine serilir. Küflenmeyi önlemek ve kurutmayı hızlandırmak için malzeme sık sık alt üst edilmelidir.
Cam mekan içinde kurutma: Yukarda bahsedilen kurutma yöntemlerinde kurutma uzun zaman alır. Kurutma ısısı yeterince yüksek olmadığı için enzimlerin ve etkili maddelerin bir kısmı parçalanır. Bunun için cam sera gibi bir mekanda demetler halinde ya da raf sistemlerinde çok ince serilerek kurutma işlemi yapılır. Camekan içerisine yerleştirilen bir aspiratörle içerideki nem dışarı atılırsa çok daha kaliteli drog elde edilir.
Sıcak hava ile kurutma: Masraflı olmasına karşılık çok kaliteli drog elde edilir. Kurutulacak malzemenin miktar ve cinsine göre aşağıdaki usullerden biri seçilir.
Kurutma dolabı: Küçük miktarların kurutulmasında seçilen uygun bir yoldur. Malzeme kurutma dolabının rafları üzerine ince bir tabaka halinde serilir ve bunların üzerine sıcak hava yollanır. Kurutma dolaplarında sıcak hava sağlayan radyatörler, su buharı veya elektrik enerjisi ile olur.
Kurutma odası: Çok malzemenin kurutulmasında kullanılır. Sıcak hava kurutma odasının girişine konan bir soba ile sağlanır. Su buharı ile doymuş havanın dışarı atılması için odanın yanlarında içinde kuvvetli bir aspiratör olan iki pencere bulunur. Malzeme kurutma odası içine yerleştirilmiş olan kurutma raflarının üzerine ince bir tabaka halinde serilir. Malzemenin ara sıra alt üst edilmelidir.
Kurutma tüneli: Büyük miktarlardaki malzemeyi kurutmak için kullanılan özel olarak yapılmış kurutma tünelleri kullanılmaktadır. Kurutulacak materyaller vagonlar içinde kurutma tüneline yollanır ve tünel içinde vagonların geliş yönünün aksi istikametinde sıcak hava akımı sağlanır. Bu şekilde sıcak hava materyal ile iyi bir şekilde temas eder ve kurutma kısa bir zamanda yapılır.

Saklama
Kurutulmuş olan materyalin özelliklerini kaybetmeden muhafaza edebilmesi için bazı şartlara uyulması zorunludur. Saklama sırasında drogun bozulmasına sebep olan RUTUBET, SICAKLIK VE IŞIK' tır. Bunun için drogların serin, kuru ve karanlık bir yerde saklanmaları gerekir. Kese kağıdı, bez torba, mukavva kutu, teneke kutu veya cam kavanozlarda saklanabilir. Plastik kap, torba saklamak için uygun değildir.

Tıbbi Bitkilerin Bileşimi
Tıbbi bitkiler üzerinde yapılan deneysel araştırmalar bitkisel droglarda bulunan bileşikler hakkında bilgilerimizi arttırmamızı sağlamıştır.
Droglarda SELLÜLOZ, NİŞASTA, PEKTİN, PROTEİN, ŞEKER gibi tedavi yönünden etkisiz maddeler yanında çok az miktarlarda bile farmakolojik etkilere sahip bileşiklerde bulunmaktadır. Bu madellere etkili maddeler denilmektedir. Droglara tedavi özelliğini veren bu maddeler kimyasal yapılarına göre aşağıdaki şekilde gruplandırılmaktadırlar.
1- Glikozidler: Enzim ve seyreltik asitler etkisiyle şeker olmayan bir kısım ile bir veya daha fazla şeker molekülüne ayrılan bileşiklerdir.
2- Organik asitler: Bitkilerde karbonhidratların oksidasyonu ile meydana gelen asit reaksiyonlu organik bileşiklerdir.Bitkilerde serbest yada tuz halinde bulunurlar. Ekşi lezzetli sıvı veya katı maddelerdir.Önemli tedavi edici etkileri bulunmaktadır.
3- Tanenler: Fenol yapısında katı bileşiklerdir. Suda çözünürler. Bilhassa kabuk aksamında bulunurlar. Meşe mazısı ve meşe palamudu tanence çok zengindirler. Tedavi ve deri sanayisinde kullanılan tanen bu droglardan elde edilir. Tanenler antiseptik ve kabız etkilere sahiptir.
4- Alkaloidler: Yapılarında azot bulunan bazik karakterli bileşiklerdir. Katı ve genelde renksiz maddelerdir. Asitler ile tuz meydana getirirler. Baz halde suda çözülmedikleri halde tuzları suda çözülür. Alkaloitler küçük dozlarda kuvvetli etki gösteren bileşiklerdir. Morfin, kodein, cafein, atropin, kokain gibi.
5- Sabit yağlar: Gliserin ile yağ asitlerinin esterleşmesi sonucu meydana gelmiş bileşiklerdir. Sıvı veya katı halde olup suda çözünmez. Organik çözücülerle kolaylıkla çözünürler. Bilhassa meyve ve tohumlarda bulunurlar. Sıkma veya organik çözücülerle elde edilirler.
6- Uçucu yağlar: Esas olarak TERPEN'lerden yapılmış karışımlardır. Genelde sıvı olup, kuvvetli kokulu ve uçucu maddelerdir. Su buharı ile sürüklenir. Suda çözünmez. Organik çözücülerde kolaylıkla çözünürler. Bilhassa çiçek ve meyvalarda daha çoktur. Su buharı disyilasyonu,organik çözücüler ile elde edilirler.
Ülkemizde halen DEFNE, ACIELMA, GÜL, KEKİK, LAVANTA, LİMON, MERSİN, NANE VE PORTAKAL'dan uçucu yağ elde edilip piyasada satılmaktadır.
7- Reçineli bileşikler: Karmaşık kimyasal yapılı katı veya sıvı maddelerdir .Suda çözünmezler, fakat organik çözücülerde kolaylıkla çözünürler.
8- Vitaminler: Genellikle insan vücudunda yapılmayan fakat insanın sağlıklı yaşaması için gerekli olan bileşiklerdir. Bitkisel veya hayvansal organlardan temin edilir. Suda çözünenler (B grubu, C, P vitaminleri) ve yağda eriyenler (A grubu, D grubu, E, F, K vitaminleri) olmak üzere iki gruba ayrılırlar.
9- Antibiyotikler: Canlılar tarafından meydana getirilen ve çok seyreltik çözeltilerde bile bazı mikroorganizmaların üremelerini durduran veya onları öldüren bileşiklerdir.

Tıbbi Bitkilerin Etki ve Kullanılışları
Tıbbi bitkilerin hastalıklara karşı etkilerini ve kullanma imkanları hakkında bir fikir verebilmek için bazı farmakolojik bilgiler aşağıya çıkartılmıştır.
Drog (Droque): Bilimsel yayınlarda drogların ismi Latince olarak yazılır.Mesela Ihlamur çiçeği "Flos tiliae" dir.İlk isim ikinci kısım ise hangi bitkiye ait olduğunu gösterir.
İlaç: Hastalıkları yok etmek için kullanılan hastalar tarafından alınabilir şekle getirilmiş drog veya drog karışımlarına ilaç denilmektedir.
Droglar ve bunlardan hazırlanan ilaçların sınıflandırılması aşağıdaki üç özellik dikkate alınarak yapılmaktadır:

    *
      Kimyasal yapı
    *
      Etki yeri
    *
      Kullanma amacı

Veriliş yolları: Veriliş yolları çok değişiktir. Hastalığın cinsine ve istenilen etkiye göre değişik yollar kullanılır. Sindirim yoluyla, İnjeksiyon tarzında, haricen kullanma yoluyla verilebilir.
Etkili Madde: Droglar taşıdıkları etkili maddeler nedeniyle tedavi alanında kullanılmaktadırlar.
Etki düzeni: Etkili madde dokulardaki hücrelere girerek etki gösterir.
Atılma: Dışkı veya idrarla atılır.
Tanı: Hastalığı mutlaka bir hekim teşhis etmeli ve hekimin önerisi doğrultusunda drog alınmalıdır. Tıbbi bitkilerle tedavide en az bir hafta kullanılmalı. Kronik hastalıklarda ise bu süre üç haftayı bulur. Tıbbi bitkilerin etkileri nispeten daha yavaş uzun sürelidir.

Tıbbi Bitkilerin Kullanış Şekilleri
Bitkisel droglar ilaç olarak alınabilmeleri için uygun bir şekle konulmalıdır.En basit yol dogu toz haline getirerek kullanmaktır.
Toz (Pulveres): Bitki parçalarının bir havanda dövülerek elde eilir.Elde edilen tozun en kolay kullanım yolu bir miktar suya karıştırıp içmektir.
Hap (Pilulac): İnce toz halindeki tozun bir yardımcı madde ile hap haline getirilmesidir.Yardımcı maddeler; bal, şeker şurubu, nişasta, leblebi unu meyan balı gibi maddeler olmalıdır.
İnfuzyon (İnfusa): Drogların ilaç olarak kullanılmasında en sık kullanılan bir şekildir. İnfüzyon hazırlamak için ufalanmış drog parçaları üzerine kaynar su dökülür ve karışım kapalı bir kapta sık sık karıştırılarak çok hafif bir ateş üzerinde 5 dakika tutulur. Soğuduktan sonra tülbentten süzülür. 100 gr. suya 2-3 gr drog yeterlidir.
Dekoksisyon (Decocta): Ufalanmış nebatlar soğuk suya karıştırılıp 30 dk. kadar karıştırılarak hafif ateşte bekletmek ve ince tülbentten süzme ile oluşur.
Merhem (Ungoenta): Katı yağ, sıvı yağ (zeytin yağı, badem yağı) lanolin ve vazelin gibi sıvağlar ile yapılan ve haricen kullanılan ilaçlardır.
Tıbbi yağ (Olea medicata): Genelde haricen kullanılır. 10 kısım kuru drogun 100 kısım zeytin yağı veya haşhaş yağı içinde 1-2 hafta güneşte tutularak sonra da bezden süzerek elde edilir. Kantaron yağı, sedefotu yağı, papatya yağı, kudretnarı yağı bu yol ile elde edilir.
Kokulu yağ (Olea aromatica): Kokulu çiçek veya bitki parçalarının 1-3 gün zeytinyağı veya susam yağı içinde tutulması ve sonra süzülmesi ile elde edilir. 500 gr. kuru veya taze çiçek 2000 gr yağ içerisine oda ısısında 1-3 gün bekletilir. Sonra bezden süzülür. 500 gr. Kuru veya taze çiçek 2000 gr yağ içinde 1-3 gün oda ısısnda bekletilir,tülbentten geçirilir. Sıvı kısım içine tekrar 500 gr çiçek konur, 3 gün sonra tekrar süzülür. Bu şekilde hazırlanan yağlar çok kuvvetli kokuludur.
Tentür (Tincturae): Bitkisel materyalin su alkol veya eter gibi çözücüler ile tüketilmesi ile elde edilen sıvı preparatlardır.1 kısım kurutulmuş ve toz haline getirilmiş drog 5 kısım alkol ile çalkalanarak 10 gün tutulur ve sonra süzülür. Bekletme karanlık bir odada ve oda ısısında yapılmalıdır. Etkisi kuvvetli olan droglar için 1 kısım droga 10 kısım alkol hesap edilmelidir.
Hülasa (Extracta): Bitkisel materyalin su alkol,veya eter gibi çözücüler ile tüketilmesi ile elde edilen sıvı preparatlardır. Bunlar genelde bal veya toz kıvamındadır.
Uçucu yağlar: Bitkilerin yaprak, çiçek, kabuk, tohum ve köklerinden su buharı distilasyonu veya ekstraksiyon yöntemi ile elde edilen uçucu nitelikte eterik yağlar,bitki esanlarıdır. İlaç ve kozmetik sanayiinde yaygın olarak kullanılır. Alternatif bitkisel tedavileren ana etken maddelerindendir. Modern teknolojilerle, basınç altında fraksiyonal damıtmaya tabi tutulduklarında her bir cins uçucu yağdan yaklaşık 20 cins kokusu ayrı, rengi ayrı, molekül dizini ayrı ve kullanım özellikleri ayrı uçucu maddeler elde edilir. Bunlar pahalı bitki özleridirler.

191
Sağlık / Su Depolarının İnsan Sağlığı Açısından Önemi
« : Haziran 02, 2009, 01:42:10 ÖS »
Su tankları, sıvı depolama kaplarıdır, bu tanklar genellikle, insan tüketimi için suyu depoluyor. Su tankları için ihtiyaç, uygarlaştırılan adam olarak öyle yaşlıdır.

Su deposu içme suyu
nun depolaması için içilebilir sağlar, sulama tarımı, bastırma, tarımsal çiftçilik ve çiftlik hayvanları, kimyasal imalat, yiyecek hazırlığı ve birçok diğer uygulamayı ateş ler...

Çeşitli malzemeler, su tanklarını inşa etmek için kullanılır: Plastik, polietilen, polypropylene, fiberglas, beton, çelik (Kaynak yapılan, veya koştu, karbon, veya paslanmaz). Toprak gölcükler, tasarladı, su depolaması, hem de çoğunlukla öyle tanklara başvurulan olduğu için.


Malzemeler, bu su tanklarının imalatında kullandı: Kimyasal temas FDA tankları ve NSF polietilen inşası, temasta olması için su ve kimyasallar için tutma zamanına izin verir, ve karıştırmak. Yer su tankı, çizilen karbon çeliğinden yapılır, o, bir sudan suyu iyi alabilir, veya envanterde yerleştirilmesi için suyun büyük bir cildine izin veriyor olan toprak üstü suyundan, ve zirve talep çevrimleri esnasında kullanılmak. Su tankını yükselterek yükselmiş su tankları, artırılan yükselme, yükselmenin 2.31 ayağı başına 1 psinin tank çıkış yerinde bir dağıtma basıncını yaratır, böylece 70 ayağa yükseltilen bir tank, boşaltma basıncının 30 psisinin hakkında yaratır, 30 psi, yeterlidir, en çok ev tutma isteği olduğu için.

Su tanklarının inşası, uygulama parametreleriyle başlar, kullanılan malzemenin tipi, ve tankın tasarımı, bu değişkenler ile dikte edilir:
1. (Kapalı yere, açık havada, yukarıdaki yer veya yeraltı) ,
2.su tankının yeri. Su tankının cildi,
3 tutmaya ihtiyaç duyacak. Suyun, kullanılacak olduğu şey için.
4. Suyun, depolanacak olduğu alanın sıcaklığı, dondurmak için ilgilendirir.
5. Basınç, su
6 .ı'nı teslim etmeyi gerektirdi. Su, nasıl su tankına teslim edilmesi içindir.
7. Dola, ve deprem tasarım dikkatleri, sismik ve yüksek rüzgar olaylarından kurtulması için su tanklarına izin verir.

Tarih boyunca, tahta, seramik, ve taş, su tankları olarak kullanıldı. Bunlar bütün doğal olarak, meydana geliyordu, ve manmade ve bazı tanklar, hizmette sakindir.

Indus vadi uygarlığı (3000 — İÖ 1500), tahıl ambarları ve su tanklarının kullanımını yaptı. [1] Orta Çağ'a özgü kaleler, bir kuşatmaya dayanması için savunucular için su tanklarına ihtiyaç duydu. [2] Año Nuevo durum rezervinde bulunan tahta bir su tankı (California), pratikliğe iade edildi, sarmaşıkla tamamen fazla büyümüş bulunmak olduktan sonra. O, 1884'te inşa edilmişti.

Dikey silindirsel kubbe üst tankları, elli galondan birkaç milyon galona tutabilir. Yatay silindirsel tanklar, ulaşım için tipik olarak alışıktır; Bu alçak-profil ulaşım depolaması, ulaşım vasıtası, fragman veya kamyon için dengeyi sürdürmesi için alçak bir ağırlık merkezi porsiyonunu yaratır. Kaplıca-havalı tanklardır, tipik olarak yatay çizgi, depolama tanklarını mecbur etti. Suyun bu deposunu mecbur etmek, bir dalgayı dağıtma sistemine depolanan suyun özgür teslimine yaratır.
Çeşitli dikdörtgensel küpü kapsayan birçok gelenek biçimi, özel tasarım istekleri için tanklar, koni altı ve özel şekiller şekil ver vardır.

192
Sağlık / Pelvik Taban Kas Egzersizleri
« : Haziran 02, 2009, 01:41:16 ÖS »
PELVİK TABAN NEDİR ? Pelvik taban, pubik kemik (leğen kemiğinin ön kısmı) ve omurga kemiğinin alt kısmı (kuyruk sokumu kemiği) arasında bir hamak gibi asılı duran kas tabakalarıdır (Resim 1). Bu destekleyici kas tabakaları pelvik taban olarak adlandırılır. Mesaneyi, rahmi ve bağırsakları yerinde tutar, mesane ve kalın bağırsak çıkışını kapatma görevi görür.
Pelvik taban kas egzersizleri, pelvis ve rektal bölgeyi [kalın bağırsağın son bölümü olan anüs (makat) açıklığını çevreleyen] çevreleyen kasların fonksiyonunu güçlendirmek için uygulanan bir metoddur. Vücudumuzdaki kasları daha iyi ve etkili kullanmak için uygulanan bir yöntemdir. Dışkılama işlevinin kontrolünü sağlamak için kullanılabilir. Eksternal (dış kısımda bulunan) anal sifinkter ve puborektalis isimli iki irademizle kontrol edebildiğimiz (istemli) kas bu fonksiyonu kontrol eder. Pelvik tabandaki kaslar gergin durarak mesaneden (idrar torbası) idrar, kalın bağırsaktan ise gaita (dışkı) kaçmasını önler. İdrar veya büyük abdest (gaita) yapılacağı sırada bu kaslar gevşerler. Daha sonra kontrolü sağlamak için tekrar kasılırlar.
PELVİK TABAN EGZERSİZLERİNDEN KİMLER YARAR GÖRÜR Yarar görülen iki durum, Anal Yetmezlik ve Kabızlıktır.
ANAL YETMEZLİK Beklenmeyen bir anda veya kontrol olmadan dışkılama (büyük abdesti kaçırma) olmasına denir. Yaşam tarzında ve sosyal aktivitelerde değişikliklere yol açan can sıkıcı bir problemdir. Erkeklerde ve bayanlarda her yaşta görülebilir. En sık doğum yaralanmalarından sonra ve yaşlılıkta görülür. Diyetin düzenlenmesi, pelvik taban kas egzersizleri veya cerrahi gibi değişik tedavi seçenekleri mevcuttur.
KABIZLIK Genellikle yüksek lifli gıda ve yeterli sıvı almama sonucu oluşur. Bazı hastalarda dışkı hareketlendiği zaman pelvik taban kaslarının gevşememesi sonucu da oluşabilir.
EGZERSİZLER NASIL YAPILIR ? Eğitimli bir terapist tarafından uygulanır. İşlem sırasında günlük kıyafetlerle rahat bir sandalyeye oturulur. Perinometre adı verilen ince bir alet (prob) rektal ağza (makat) yerleştirilir. Bu alet (prob) bir bilgisayara bağlıdır ve o bölgedeki kasların aktivitesini ölçmek için kullanılır. Kasların gevşettildiği ve kasıldığı zaman, olan değişiklikler kaydedilir. Bu değişikleri görmek bu kasları kontrol etmeyi öğrenmeye yardımcı olur. Bu tedavi sonrası evde uygulanacak bir egzersiz programı kaslardaki güçlenmeyi arttıracaktır.
EGZERSİZ PROGRAMININ BAŞARISI NEDİR? Egzersizlerin, anal yetmezliğin bazı tiplerinde %65�e kadar şikayetlerin giderilmesinde başarılı olabildiği gösterilmiştir. Pelvik taban kaslarının gevşeyememesine bağlı olan Kabızlıkların %60�ında Kabızlık probleminin çözüldüğü görülmüştür.
PELVİK TABAN EGZERSİZLERİ NASIL YARDIMCI OLUR? Pelvik egzersizler pelvik kasları güçlendirerek, bu kasların destek gücünü tekrar arttırır. Vücuttaki diğer kaslar gibi bu kaslar da egzersizle daha kuvvetli hale gelir.
PELVİK TABAN EGZERSİZLERİNİ ÖĞRENME Pelvik egzersizleri doğru öğrenmek ve yapmak çok önemlidir. Zaman zaman doğru yapılıp yapılmadığı kontrol edilmelidir.
1. Bu testi dizlerinizi hafifçe açarak yapanız gerekiyor. Bu şekilde otururken, yatarken
veya ayakta dururken bu testi uygulayabilirsiniz. Kendinizi gaz çıkarmayı
engellemeye çalışıyormuş gibi düşünün. Bunu yapmak için anüs (makat) etrafındaki
kaslarınızısıkınız. Gerçekten gazınız varmış gibi bu kası sıkmaya ve hareket
ettirmeye çalışınız. Bu kasın hareket ettiğini hissetmelisiniz. Bu sırada kalçalarınız
ve bacaklarınız hareket etmemeli. Eğer bu testi oturarak yapıyorsanız anüs
çevresindeki cildinizin gerildiğini ve sandalyeden yukarı doğru çekildiğini
hissetmelisiniz. Bunu gerçekten hissetmeye çalışın.
2. Şimdi tuvalete idrar yapmaya çalıştığınızı düşünün. İdrarınızı tutmaya çalıştığınızı
düşünün. Şimdi gerçekten durdurmaya çalışın. Bunu şimdi bu yazıyı okurken
yapmaya çalışın. Daha önce kullandığınız kasları kullanıyor olmalısınız. Bu
egzersizin bir önceki egzersizden daha zor olması sizi şaşırtmasın.

3. İdrar yapmak için tuvalete tekrar gittiğinizde idrarınızın tam ortasındayken
��durdurma testini�� uygulamayı deneyin. İdrarınızı bir kere durdurduktan sonra tekrar
gevşeyerek mesanenizin tamamen boşalmasına izin verin. Sadece idrar akımını
yavaşlatmayı başarabilirsiniz. Endişe etmeyin; egzersizle bir süre sonra kaslarınız
güçlenecektir. Bu egzersizi yaparken idrar akımı durmaz ve artarsa yanlış kasları
kasıyorsunuz demektir.
4. Durdurma testini her idrar yaptığınızda uygulamayı alışkanlık haline getirmeyin. Bu
egzersiz en fazla günde bir kez yapılmalıdır.
EGZERSİZLERİ ÇALIŞMA 1. Dizleriniz hafifçe açıkken yatın, oturun veya ayakta durun. Yavaşça pelvik taban
kaslarınızı en fazla yapabildiğiniz kadar kasın ve hareket ettirin. 5 saniye boyunca
kasılı kalın daha sonra gevşeyin. En az 5 kez tekrar edin (yavaş kasılmalar)
2. Şimdi kaslarınızı hızlıca ve sıkıca kasın ve gevşetin. En az 5 kez tekrarlayın (hızlı
kasılmalar)
3. Bu iki egzersizi günde 5 hızlı ve 5 yavaş olmak üzere en az 10 kez yapın.
4. Kaslarınız güçlendikçe 5 saniyeden daha uzun kasılı kalabildiğinizi farkedeceksiniz.
Her seferinde yorulmadan 5 kasma daha fazla yapabilirsiniz.
5. Egzersizlerin kaslarınızı güçlendirmesi zaman alacaktır. Gelişmeyi haftalar sonra
fark edebilirsiniz. Bu yüzden egzersizleri bırakmayın. Kaslarınız eski kuvvetini
kazanması için aylarca düzenli egzersiz yapmalısınız.
YARDIMCI OLABİLECEK BAZI NOKTALAR 1. Egzersizlerinizi, düzenli olarak yaptığınız işlerle beraber yapmayı alışkanlık haline
getirin. Örneğin eğer ev hanımı iseniz suya her dokunduğunuzda, ofiste iseniz
telefona her dokunduğunuzda... sık yaptığınız ne varsa.
2. �Durdurma testi�ni günde bir kez uygulayın. İdrarınızı durdurma yeteneğiniz giderek
hızlanmalı ve kolaylaşmalı.
3. Bayan hastalar için: Egzersizleri doğru kasla yaptığınızdan emin olabilmek için bir
ya da iki parmağınızı vajinanıza yerleştirerek egzersizleri deneyin. Eğer pelvik
taban tabanınızı çalıştırıyorsanız hafif sıkma hissedeceksiniz.
4. Kaçırma korkunuz olduğunda pelvik tabanı kullanmayı deneyin�hapşırmadan veya
ağır bir şey kaldırmadan önce pelvik kaslarınızı kasmayı deneyin. Kontrolünüz
giderek artacaktır.
5. Günde en az 6-8 bardak sıvı alın. Tuvalete �olabilir ihtimali� yüzünden gitme
alışkanlığı edinmeyin. Sadece mesaneniz dolu hissettiğinizde tuvalete gidin.
6. Kilonuza dikkat edin. Fazla kilolar pelvik tabana ek yük bindirir.
7. Mesanenizin kontrolünü tekrar sağladığınızda
pelvik tabanı unutmayın. Her gün pelvik egzersizleri tekrarlayarak problemlerin
tekrar etmesini önleyin.
Pelvik taban egzersizlerini istediğiniz zaman yapabilirsiniz. Kimse ne yaptığınızı bilemez.

193
Sağlık / Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri
« : Haziran 02, 2009, 01:38:21 ÖS »
Ağır Metallerin Sağlık Üzerine Etkileri

Havada bulunan partiküllerin % 0.01-3'ünü sağlık yönünden çok toksik etkiler gösteren eser elementler meydana getirir. Bunların sağlık yönünden önemi insan dokularında birikime uğramalarından ve muhtemel sinerjik etkilerinden kaynaklanmaktadır. Havadan solunum yolu ile alınan partiküllere ek olarak, yenilen yiyecekler, içilen su aracılığı ile de önemli miktarda metalik partiküler maddeler vücuda alınmaktadır. Atmosfer kirliliğinin bir bölümünü oluşturan metaller; fosil yakıtların yanması, endüstriyel işlemler, metal içerikli ürünlerin insineratörlerde yakılması sonucunda ortama yayılırlar.

İnsan sağlığını geniş çapta olumsuz yönde etkileyen metaller arasında atmosferde yaygın olarak bulunan; Kurşun, Kadmiyum, Nikel, Civa metalleri ve asbest önem taşımaktadır. Diğer metallerin bir kısmı insan yaşamında temel yönden önem taşır, diğer bir kısmının konsantrasyonu ise insan sağlığını tehdit edecek boyutta olmadığından önem göstermez. Belirli limitlerin dışında bulunabilecek her türlü metal, insan sağlığı üzerinde toksik etki gösterir.

Kurşun : Mavimsi veya gümüş grisi renginde yumuşak bir metaldir. Kurşunun tetraetil veya tetrametil gibi organik komponentlerinin yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaları nedeniyle kirletici parametre olarak önem gösterirler. Tetraetil kurşun ve tetrametil kurşunun her ikisi de renksiz sıvı olup, kaynama noktaları sırası ile 110°C ve 200°C dir. Uçuculuklarının diğer petrol komponentlerinden daha fazla olması nedeni ile ilave edildiği yakıtın da uçuculuğunu artırırlar.

Kurşunun farklı enzim sistemleri ile etkileşim göstermesi nedeniyle bir çok organ veya sistem, kurşun birikimi için odak noktalarını oluştururlar.
Kandaki kurşun konsantrasyonunun 0.2 μg/ml limitini aşması durumunda olumsuz sağlık etkileri gözlenir. Kan kurşun konsantrasyonu; 0.2 μg/ml limitini aşması ile kan sentezinin inhibasyonu, 0.3-0.8 μg/ml limitlerinde duyu ve motor sinir iletişim hızında azalma, 1.2 μg/ml limitinin aşılmasından sonra ise yetişkinlerde geri dönüşü mümkün olmayan beyin hasarları meydana geldiği belirlenmiştir.

Havadaki kurşun konsantrasyonu ile kandaki kurşun konsantrasyonu arasında doğrusal bir ilişki vardır. Kurşunun havadaki 1 μg /m3 konsantrasyorıunun kanda 0.01-0.02 μg/ml lik konsantrasyonu oluşturduğu tesbit edilmiştir.

İnsanlarda temel (background) kan kurşun konsantrasyonunun 0.04-0.06 μg/ml, kentsel alanlarda yaşayanlarda ise 0.1 μg/ml olduğu belirlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü, sağlık üzerine olumsuz etkilerin gözlenmediği 0.1 μg/ml kan kurşun konsantrasyon limitinin aşılmaması amacı ile; kent havasındaki kurşun konsantrasyonunun 0.5-1 μg/m3 olarak hedeflenmesini önermektedir.

Kadmiyum : Kadmiyum (Cd) gümüş beyazı renginde bir metaldir. Havada hızla kadmiyum oksite dönüşür. Kadmiyum sülfat, kadmiyum nitrat, kadmiyum klorür gibi inorganik tuzları suda çözünür.

Havadaki kadmiyum fume konsantrasyonu 1 mg/m3 limitini aşması durumunda, solunumdaki akut etkileri gözlemek mümkündür. Kadmiyumun vücuttan atılımının az olması ve birikim yapması nedeni ile sağlık üzerine olumsuz etkileri zaman doğrultusunda gözlenir.

Uzun süreli maruziyetten en fazla etkilenecek organ böbreklerdir. Yapılan araştırmalarda; böbrekte biriken kadmiyum konsantrasyonunun (yaş ağırlık üzerinden) 200 mg/kg'a ulaşması durumunda, böbrek fonksiyonlarında bozulma olduğu tesbit edilmiştir. Böbrekte oluşan hasarın tekrar geriye dönüşü mümkün değildir. Akciğer ve prostat kanserlerinin oluşumunda kadmiyumun etkisi kesin olarak belirlenmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü insan sağlığının korunması için havadaki kadmiyum konsantrasyonunun; kırsal alanlarda 1-5 ng/m3, zirai faaliyetlerin bulunmadığı kentsel ve endüstriyel bölgelerde 10-20 ng/m3.ü aşılmamasını tavsiye etmektedir.

Nikel : Nikel gümüşümsü beyaz renkli sert bir metaldir. Nikel bileşikleri pratik olarak suda çözünmez. Suda çözünebilir tuzları; klorür, sülfat ve nitrattır. Nikel biyolojik sistemlerde adenosin, trifosfat, aminoasit, peptit, protein ve deoksiribonükleik asitle kompleks oluştururlar.

Havadaki nikel bileşiklerinin solunması sonucunda, solunum savunma sistemi ile ilgili olarak; solunum borusu irritasyonu, tahribatı, immunolojik değişim, alveoler makrofaj hücre sayısında artış, silia aktivitesi ve immünite baskısında azalma gibi anormal fonksiyonlar meydana gelir.

Deri absorbsiyonu sonucunda allerjik deri hastalıkları ortaya çıkar. Havada bulunan nikele uzun süreli maruziyetin insan sağlığına etkileri hakkında güvenilir kanıtlar tesbit edilememişsede; nikel işinde çalışanlarda astım gibi olumsuz sağlık etkilerinin yanı sıra, burun ve gırtlak kanserlerine neden olduğu kanıtlanmıştır. Kanserojen etkisi nedeni ile güvenilirlik limitinin belirtilmesi mümkün değildir.

ALINABİLECEK ÖNLEMLER

- Hava kirliliğinin yoğun olduğu büyük illerimizde kaliteli ve temiz linyitin yakılması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
- Kentsel ısınmada doğal gazın kullanımının artırılması ve yoğun hava kirliliği yaşanan illerimize doğal gazın götürülmesi gerekmektedir.
- Yakıtların tekniğe uygun olarak yakılabilmesi için kazanın, yakıtın yanma özelliğine göre standartlarına uygun olarak üretilmesi ve uygun yanma şartlarının sağlanması gerekmektedir.
- Kazan yakıcıların periyodik zamanlarda eğitilerek, uygun yakma kurallarını öğrenmeleri sağlanmalıdır.
- Büyük ısıtma sistemlerine filtre takma zorunluluğu getirilmelidir.
- Sadece uçucu kül için elektrofiltre bulunan termik santrallere desülfürizasyon tesislerinin de zorunlu olarak kurdurulması sağlanmalıdır.
- Bina projelerinde, baca ve kazanın konacağı yer standartlara uygun olmalı ve ısı yalıtımına önem verilmelidir.
- Motorlu taşıtlar için; karbüratör ayarı şartı getirilmeli portatif CO ve HC için kurşuna dayanıklı katalizörler veya oksidasyon katalizörleri kullanılmalı, sekonder hava NOX için egzoz gazı resürkülasyonu uygulanmalıdır. Almanya’ da olduğu gibi benzindeki kurşun miktarı 0.15 gr/lt seviyesine indirilmeli ve kademeli olarak kurşunsuz benzine geçilmelidir.

SONUÇ

Atmosferdeki kükürt ve azot oksit emisyonlarının azaltılması uzun vadede gerçekleştirilecek bir işlem olduğundan çevrede yarattıkları olumsuz etkileri nedeniyle emisyonlarının azaltılması için gereken önlemlerin vakit kaybetmeden alınmasının zorunluluğu açıkça görülmektedir. Bunun yanında acil önlem olarak bir bölgede hava kirliliği, teknolojik önlemler tespit edilerek dikkatle gözden geçirilmeli ve uygulanmalıdır. Asit depolanması sorununa bilimsel yönden çözüm yolları ararken, zarar tespitleri yapılmalı ve ekosistem detaylı bir şekilde incelenmelidir. Ayrıca problem politik ve bilimsel olarak benimsenmelidir.

194
Sağlık / Kronobiyoloji
« : Haziran 02, 2009, 01:35:57 ÖS »
Kronobiyoloji

İnsanoğlu 24 saatte tam 24 kez değişiyor. Ruh hali, vücut ısısı, tansiyon, kalp atışı, hormonlar sürekli uğraş halinde oluyor.

Biyologlar, doktorlar ve farmakologlar bu olağanüstü duruma "Kronobiyoloji" adını veriyorlar.

İşte bedenin 24 saatlik faaliyet raporu...

06.00: Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşca kalkmaya hazırlama işareti. Metabolizma hareketleniyor, günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır oluyor.

07.00: Vücut hâlâ zayıf. Spor yapmaktan kaçının. Kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenirsiniz. Spor yerine kahvaltı edin, sindirim bu saatte mükemmel çalışıyor.

08.00: Fazla miktarda hormon salgılanıyor. Sigara tiryakileri için de durum aynı. Kahvaltı sigarası damarları her zamankinden daha fazla daraltıyor.

09.00: Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saat. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zaman. İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülüyor, vücut röntgen ışınlarına karşı daha dirençli oluyor.

10.00: Organizmanın kendine gelme, 'ben burdayım' deme saati. Fazla enerjik, vücut en yükes ısı seviyesinde. Verimliliğimiz de öyle. 'Kısa süre belleği' iyi durumda. Bir önemli ayrıntı: 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanıyor.

HAZIR CEVAPLIK SAAT

11.00: Vücudun tam formunda olduğu, verimli olmaya programlı bir saat. Kalp ve dolaşım o kadar zinde ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir. Hazır cevaplık tavan yapar, özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan çözülür.

12.00: Dinlenme saati. Dikkat azalıyor ve insanı uyku basıyor. Midedeki asit miktarı fazlalaşıp, beyindeki kan akımı azalıyor. Zira kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılıyor. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse %30 oranında az rastlanyor.

13.00: Vücut formdan düşüyor. Verimlilik gün ortalamasının %20 aşağısına iniyor. Bütün organlar en alt düzeyde çalışıyor, sadece safra öğle yemeğini hazmetme faaliyeti gösteriyor.

14.00: Bitkin oluruz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşüyor. Diş doktorundan korkanlar için en uygun randevu saati. Çünkü bu saatte acı az hissediliyor. Lokal anestezi uzun süre devam ediyor (30 dk.).

HOŞ GELDİN ENERJİ

15.00: Enerji geri geliyor, bellek tam formunda. İkinci verimlilik dönemi başlıyor ama sabahkinden az.

16.00: Spor için en iyi saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumda.

17.00: Organların faaliyeti üst düzeye çıkıyor.Kuvvet artıyor, oksijen harcanıyor, böbrekler ve mesane çok çalışıyor. Tırnaklar ve saçın en çabuk uzadığı zaman. Midedeki asit miktarı fazlalaşıyor. 17.00'ye doğru mide kanaması geçirme riski artıyor.

18.00: Akşam yemeği için ideal saat. Pankreas bu saatte özellikle aktif.

19.00: Kan basıncı ve nabız tembelleşiyor. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlara dikkat, tehlikeli olabiliyorlar. Antidepresanların tesiri de bu saatte daha fazla.

20.00: Karaciğerdeki yağ düzeyi düşüyor ve kirli kan kalbe her zamankinden daha fazla akıyor. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalı. Etkisi hemen görülüyor. Antibiyotikler de az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde oluyor.

YEMEĞİ KESİYORUZ

21.00: Sindirim organlarının günlük görevi sona eriyor. Gelen herşey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor ve bu çok tehlikeli. Kalan yemekler bağırsak sahasındaki mukozaya hücum ediyor.

22.00: Vücudun polisi akyuvarlar aktif hale geliyor. Sigara içenler dikkat! Bu saatten sonra vücut nikotin gibi zehirleri çok zor atıyor.

23.00: Organizma gün boyunca aktif faaliyet gösteren stres hormonunun salgılamasını durduruyor. Sakinleşip, rahatlıyoruz.

TATLI RÜYALAR

24.00: Uyurken deri hücreleri durmadan çalışıyor, gündüz olduğundan daha sık bölünüyor. İlk rüya safhası, yarım saat içinde rüya görmeye başlıyoruz.

01.00: Verim en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapabiliyor, dikkat azalıyor, çünkü vücut kendini uyumaya programlıyor.

02.00: Araba kullananlar dikkat: görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor.

03.00: Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşıyor.

04.00: Stres hormonundan enerji kazanıyoruz. Enfarktüs krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında çok oluyor; çünkü kan basıncı oldukça yükselip, damarlar geriliyor. Doğum yapma olasılığının en yüksek saati.

05.00: Stres hormonu bizi faaliyete geçiriyor ve gündüz değerinin tam 6 katına çıkıyor. Vücudumuz harekete geçiyor kaybolan enerji yeniden geri geliyor. Gelsin, yeni bir gün başlıyor.

195
Sağlık / Şeker Hastalığında Ayak Bakımı
« : Haziran 02, 2009, 01:35:04 ÖS »
SEKER HASTALIGINDA AYAK BAKIMI

Eğer şeker hastasıysanız, ayaklarınızın bakımı için her gün birkaç dakikanızı ayırmalısınız. Böylece şeker hastalığının ayaklarınızda neden olabileceği sorunları en aza indirebilirsiniz. Aşağıdaki önerileri dikkate alın.

Ayaklarınızı Temiz Tutun

Ayaklarınızı her gün özenle yıkayın. ilik su ve sabun ya da doktorunuzun önereceği bir temizleyici kullanın. İyice temizleyin ve yumuşak ve temiz bir havluyla kurulayın. Deriyi korumak için nemlendirici bir losyon sürün (parmak aralarınıza sürmeyin).
Yumuşak, emici ve temiz çoraplar giyin. Çorap ve ayakkabılarınızın kan dolaşımını engelleyecek kadar sıkmaması ya da aşırı terlemeye yol açmamasına dikkat edin. Sentetik maddelerden yapılmış çoraplardan kaçırın, çünkü bunlar ayak derinizdeki nemin buharlaşmasını önler ve ayaklarınızın sürekli ıslak kalmasına neden olurlar.

Ayaklarınızı Her Gün Kontrol Edin

Ayaklarınızı, parmak aralarınızı ve tırnaklarınızı dik-
katlice kontrol edin. Görmekte güçlük çektiğiniz bölgeler için küçük bir ayna kullanabilirsiniz. Nasırlar, çatlaklar, kesikler, çürükler, sıyrıklar ya da şişme ve kızarıklık gibi enfeksiyon belirtileri olup olmadığına bakın. Ayağınızda hassas ya da enfeksiyonlu bir bölge fark ederseniz, doktorunuza danışın. Doktorunuz ayrıca normal kontrollerinizde de ayaklarınızı inceleyecektir.

Tırnaklarınızın Bakımına Dikkat Edin

Tırnak makaslarını kullanmayın; yaralanmaya neden olabilirler. Bir tırnak törpüsüyle, tırnaklarınızı parmağınızın şekline uygun olarak yuvarlak değil düz bir biçimde kısaltın. Tırnaklarınızı çok fazla kısaltmayın; böylelikle şeker hastalarında çok ciddi sorunlar yaratabilecek tırnak batmalarını önleyebilirsiniz.
Yaralanmalardan Kaçının
Egzersiz kan dolaşımını artırarak, ayaklarınızın sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Bununla birlikte, fiziksel etkinliklerinizi seçerken, yaralanma riskini göz önünde bulundurun. Ayaklarınız ya da bacaklarınız yorulduğunda, etkinliğinize devam etmeden önce, birkaç dakika oturun ve ayaklarınızı yukarıya kaldırın.

Sayfa: 1 ... 11 12 [13] 14 15