İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Loqum_mum

Sayfa: 1 ... 10 11 [12] 13 14 ... 88
166
Şiir / Damlalar
« : Mayıs 29, 2008, 06:37:30 ÖS »

 Yorgun düştüm, karanlıkta koşmaktan
Ümit durağına, serdim hasırı
Duygu hasılatım, geçmez elekten
Tamı kaybetmeden, topla küsürü

İnsanı insan bil, takma kulpunu
Son nefese değin, yokla kalbini
Şaşırtmasın seni, günlük albeni
Yanılır her beşer, vardır kusuru

Mevlana seslenir: “kim olunsan gel!”
Şimdi olsa derdi, “kim çağırsa git!”
Pırıltılı sözler, hikmetli öğüt
Her devirde, aydınlatır asırı

Dilleri tutulsa, gözünden akar
Tutuşur kelime, sözünden akar
Güven veren mânâ, yüzünden akar
Bilen bilir bunu, nedir ki sırrı?

Kimin umurunda, batarsa gemi?
Ağıt mı yakalım, güzelleme mi?
Doyumsuz nefise, vurursak gemi
Olur artık, gönlümüzün esiri

Karşılıksız sevgi, adı merhamet
Şefkat bağışlıyor, al da merhem et
Çağlayana oluk, kargaşaya set
İşte budur, safi kalbin öşürü…
 

167
Şiir / Sevdamız
« : Mayıs 29, 2008, 06:36:45 ÖS »

 Yürekten severiz Türkmen kızını,
Yalın iffetine öze vurgunuz.
Görmüşlüğümüz yok ele bakarken,
Acı kahve renkli göze vurgunuz.

Hüzün var,neşe var insan olanda,
Oynar yiğitlerim meydan bulanda,
Hoplar yüreğimiz davul çalanda,
Curaya,sipsiye,saza vurgunuz,

Çepikli bizimdir,delilo bizim;
Davulla zurnayla açılmış gözüm;
Hoyratta türküde dizilmiş sözüm,
Aydın zeybeğinde dize vurgunuz.

Serin yaylalarda suya kanarız,
Güneşte kararır,tipide donarız,
Yağmurda ıslanır,günde yanarız,
Güzüne,kışına yaza vurgunuz.

Yayla bir,ova bir,ilimiz aynı;
Ülkü bir ,gaye bir ,yolumuz aynı;
Şiir bir,şarkı bir,dilimiz aynı;
Atalardan ibret,söze vurgunuz.

Çalıydık,çırpıydık olduk orman,
Atadan miras bu eşsiz vatan,
Hepten gururluyuz böyle olmaktan,
Türk’üz dedikçe biz,bize vurgunuz.

168
Şiir / Sevda Sır Gözlerinde Kelebek
« : Mayıs 29, 2008, 06:35:56 ÖS »

 
İstasyondan sana uzanan yolda
Öylesi sürüklendi ayaklarım
Ne denizin kokusu sardı benliğimi
Ne martıların ekmeğe uzanan kanat çırpışları


Yürüdüm
Sanki karşımda sehpa
Sanki umudum musalla taşında
Soğuk…

Öylesi yalnız serçe
Öylesi ürkemiş kumru
Öylesi puslu bir ikindi…


Betondan bir bankta hüzün
Iraya dalmış gözlerde anlar var…

Soluk soluğa bir merhaba diyebildi yüreğim
İçimde suslarım ruhumda sessiz haykırımlar

Dokundum omzuna sevgilinin
Dokundum bensizleşmeye yönelik yüreğine
Titredi irkildi nedensiz!
Nedensiz iki damla yaş oturdu gözlerine yumuk yumuk
Nedensiz süzülemedi yanaklarından veda


Yürüdük usulca sahil boyu
Ne bir ses çıktı haylaz tekirden
Ne de dolandı ayaklarımıza sosyete terrier

Çok istedim nefesim olmanı
Çok istedim sözlerin olmayı…

Hani dokunsa elime rüzgarın
Ya da düşse gönlüme gölgen
Kokunda ölecek hallerdeyim

Niyeydi gönül ardı eden o bakış!

Sustu deniz
Küstü sahil sohbetlerine
Durakaldı bulut
Koyverdi aşkın gözyaşlarını
Koyverdi senle beni
Koyverdi de sürdü dostu izdivacından
Yarın dolu yeminlerimizi…

Sevda sır gözlerinde kelebek
Gün kıssadan hisse haziran

Utana kaldı düşler gönül dilinde
Sözler düştü dün bitti gözlerinde



Işın ERGÜNEY

169
Şiir / Çocuktum
« : Mayıs 29, 2008, 06:34:58 ÖS »

 Kırıldığında bitmez demekmiş
Sadece gönül babında sevgi
Kırık bir aynanın etrafındaki çatlak gibi
Daimi değildir kırgınlık
Okulun penceresinden aşağıya baktığımda
Yalnızlığın anlamı gelir aklıma ondan.
Kuşlar bile etrafındaki dostluklarla yetinir.
Çocukken bile anlaşılmazlığın üzerine
Bir bilim kurgu gibi yazarlardı, hep benim üzerime
Kapının önündeki ökse otunun gerçekliğini yok sayıp
Acemice bir şeyler yazıyorlardı o zaman bile
Dalgacı bir yüreğin her zaman kazanan olduğunu anladığımd
Kaybettiğim değerliklerin ardına ağladım sadece
Beni de benzettiklerinde kendilerine
Dalgacı bir yüreğin üzerinden ne desem onlar için yetecekti
Artık yalnız değildim
İki kişilik arasında gidip gelebiliyordum
Ama ben yinede çocuktum
Çocuktum ben çünkü
Anlamıyordum

170
Şiir / Arayış
« : Mayıs 29, 2008, 06:34:13 ÖS »

 Perdeli gecede kaybolmuş gibi,
Bu mecnunun dili yolu soruyor.
Sorma benliğimi,sorma gönlümü,
Ellerim yordamsız seni arıyor.

Kumral saçlarına güller takmadan,
Son gece,bir defa,içten bakmadan,
Nasıl kayboluş bu,iz bırakmadan.
Gözlerim sularda ufku tarıyor.

Nedir gidişine sebeb olan şey,
Hüzzam bir şarkı mı, yanık çalan ney?
Yoksa türküler mi ,yarim,yarim hey!
Çıktığın sokaklar kime varıyor.

İsyanım haykırır bu dizelerden,
Gelmedin yıllar var, gittiğin yerden,
Ne çok sevdin candan;dönmedin birden,
Yokluğun suçunu ele veriyor.

Bilirim bendeki şüphesiz vehim,
Seviyorsun beni,yaşıyor sevgim,
İhanetin olmaz,yalandır bilgim,
Bu onmaz kıskançlık beni yoruyor.

İnanırım herşeye çare bulunur;
En umulmaz anda kapım çalınır;
Şiirsi sesinle uykum bölünür;
Ümitle varlığım hayal kuruyor.

171
Şiir / Dudak Payı
« : Mayıs 29, 2008, 06:33:25 ÖS »

 Büsbütün karartma, saf yüreğini
Bana da yer ayır, bir dudak payı
Sevdalara yol aç, bil gereğini
Bana da yer ayır, bir dudak payı

Yüklenince bulut, iner damlalar
Islaklık içime inşirah salar
Hayalini doldurmasın “şâşâ”lar
Bana da yer ayır, bir dudak payı

Elinde yüzünde var akçe izi
Maddi reçeteyle, diner mi sızı?
Kov da gitsin, benlik çalan hırsızı!
Bana da yer ayır, bir dudak payı

Garazın – marazın, sarmış bedeni
Kararan ufuklar, bitirir teni
Kim arar ki, terk edip de gideni?
Bana da yer ayır, bir dudak payı

Açık kapı kalsın, kapama yolu
Beklerken baharı, bastırır dolu
Sorun ve cevabın, nâhoş kokulu
Bana da yer ayır, bir dudak payı

Taş yerinde ağır, itekle hele
Güce güç katalım, verip el ele
Zehir doldurur mu, gönül gönüle?
Bana da yer ayır, bir dudak payı

Bu kötü, o yanlış, diğeri çirkin(!)
Çamur suyu ile, dönüyor çarkın
Hangi makam ile söylenir şarkın?
Bana da yer ayır, bir dudak payı

172
Şiir / Suskunluğun Bedeli
« : Mayıs 29, 2008, 06:32:45 ÖS »

 Suskunluğun bedeli
Gecenin karanlığı,ölüm sessizliğinde
Bir kar tanesi düşmüşse gönlüme
Eritemedimse eğer ben onu imanımla
Varsın alsın beni zifiri karanlıklar.

Basite indirgemişliğimdir suskunluğum.
Mazlumsalar eğer,ve dua bile edemiyorsam onlara,
Zifiri karanlığında,kor sıcaklar alsın beni
Kor sıcaklar alsın beni,kör kuyularda.

Yurdumu sarmışsa gece gibi düşmanlar
Gözlerim sadece şimşek çaktığında buluyorsa yolumu
Haykırışlar gece gibi susmuşsa
Hak etmişimdir közleri kıvılcımları.

173
Şiir / Çanakkale Şahadetnamesi
« : Mayıs 29, 2008, 06:32:01 ÖS »

 Şehadet şerbetini içmişse şehidim
Gündüz gece duamdasın ey yiğidim.
Yar ne güzeldir senin yerin cennetin,
Aklımdasın anarım seni cesur Mehmedim.

Biliriz ne zordur senin görevin.
Gündüz gece soğuk sıcak demedin.
Dağ taş ayaz gecede geceledin.
Vatanım sağ olsun her derdin,
Canım feda sana ey kutsal mabedim

Dağların aslanı düşmana karşı
Bu iman durdurur ancak bunları
Kızdırdın mı atar şahdamarım.
Ne güzeldir sen olunca diyarım.

Rahat uyuduysam senin sayendedir.
Lokmalar boğazımdan rahat geçmektedir.
Vatanım namusum size emanettir.
Rahat uyu sende ey ŞEHİDİM. 

 

174
Şiir / Bebeğe Öğüt
« : Mayıs 29, 2008, 06:30:59 ÖS »

 Dinle beni bebeğim,sana bir çift sözüm var:
Kulağını ver şimdi,aman sakın kapama!
Tutman için öğüdüm, vasiyetim,yazım var;
Senin gibi kuzuyu çakala boğdururlar.

Sanma ki gülmek için geldin yalan dünyaya,
Hele bir yürüyesin önünde ırmak,derya,
At üstünde sefa yok,elbet kalırsın yaya,
Omzuna bu dünyanın yükünü yığdırırlar.

Bu hayatta palavra,hile ,oyun,tuzak çok,
Üç kağıdın on bini yirmi para ayak çok,
Mertekten sakınırken göze batan budak çok.
Yağmurlardan kaçarken doluyu yağdırırlar.

Yığın yığın abartı,deste deste palavra,
Senin süt beyaz rengin,onlara göre kara
Hepsi birer hokkabaz,hünerleri numara,
Mandayı iğnedeki deliğe sığdırırlar.

Kolay değil yaşamak,önünde zorlu yol var;
Eşim, dostum sandıkça,karşında tat var,el var;
Bir lokma ekmek için kazanılacak pul var;
Geçim ,için tekeden sütünü sağdırırlar.

Toplanmış yumağını tersine saracaklar,
Düzde giden işini yokuşa sürecekler,
Çıkan falı sanma ki,hayrına yoracaklar,
Doğudan gelen günü batıdan doğdururlar.

Büyüyeceksin bebek,düşeceksin sevdaya,
Bir güzel peri için dalacaksın hülyaya,
Kırılan gururunun telini saya saya,
Nazlı bir sevgiliye başını eğdirirler. 

 

175
Resim / sevdim birtanem
« : Mayıs 29, 2008, 06:29:04 ÖS »

176
Komik Karikatürler / patoron
« : Mayıs 29, 2008, 06:27:17 ÖS »

177
Komik Karikatürler / çık ordan
« : Mayıs 29, 2008, 06:26:07 ÖS »

178
Komik Karikatürler / doktor bey
« : Mayıs 29, 2008, 06:25:19 ÖS »

179
Resim / seni seviyorum
« : Mayıs 29, 2008, 06:22:07 ÖS »





180
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / Kızımı Kime Vereyim?
« : Mayıs 29, 2008, 06:17:20 ÖS »



Merv şehri kâdısının bir kızı vardı. Ülkedeki, ileri gelen zengin, makam ve mevkı sâhibi kimseler bu kızı isteyince hiç birine vermedi. Bu zâtın Mübârek adlı, bağına-bahçesine bakan bir kölesi vardı. Aradan iki ay geçmiş meyveler olgunlaşmış bolluk bereket gelmişti. Efendisi, Mübârek'ten üzüm isteyince, toplayıp geldi. Getirdiği üzüm çok güzel olmasına rağmen henüz olmamıştı, başka üzüm istedi. O da ekşi çıktı. Efendisi; "Bahçede o kadar üzüm var, niçin böyle üzüm getiriyorsun?" demekten kendini alamadı. Mübârek; "Efendim! Ekşisini tatlısını bilmiyorum!" diye cevap verdi. Bağ sâhibi; "Sübhanallah iki aydır bağdasın, daha hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu bilmiyorsun." diye çıkıştı. Mübârek onları yemekle değil korumakla vazîfeli olduğunu biliyordu. Efendisi; "Niçin onlardan yemedin?" deyince; "Siz benden bağınızdaki meyvelerin muhâfazasını istediniz. Yeyiniz demeyince alıp yemem uygun olur mu, emrinize karşı gelebilir miyim?" cevâbını verdi.

Efendisi böyle bir hâdiseyle ilk defâ karşılaşmıştı. Mübârek'in bu hâline hayran kaldı. Güvenebileceği birini bulmuştu. Gerçekten onu ve hâlini çok sevmişti. Kölesine dönerek; "Sana bir şey soracağım." diye söze başladı. Sonra; "Benim bir kızım var, malı makamı yüksek pekçok kimse onu ister. Hangisine vereceğimi ne yapacağımı bilemiyorum. Bu hususda bir fikrin olur mu? Sen ne dersin?" diye sordu. Mübârek, bu söze karşı şöyle dedi:

"Efendim!.. İnsanlar, dâmâd için; câhiliyye devrinde soya sopa; yahûdîler ve hıristiyanlar güzelliğe, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem zamânında dindârlığa, Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınmaya bakarlardı. Zamânımızda ise, mala ve makama bakılıyor. Artık bunlardan dilediğini seç."

Bunun üzerine efendisi:

"Ben dindarlığı ve takvâyı seçiyorum ve kızımı seninle evlendirmek istiyorum. Çünkü sende haramlardan kaçma, dînine bağlılık, iyi hal, emânet ve güvenilirlik gördüm ve bunları sende buldum." dedi.

O ise kendisinin köle olduğunu, parayla satıldığını, böyle olunca evlenmelerinin garib karşılanacağını, hem kızın buna râzı olmayacağını bir bir anlattı. Akıl da öyle diyordu. Ancak kâdı kararlı idi. "Kalk eve gidelim." dedi. Eve varınca hanımına; "Bu sâlih, dindâr, takvâ sâhibi bir köledir. Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum, senin fikrin ne?" deyince, hanımı; "Sen bilirsin, fakat bir de kıza soralım." cevabını verdi. Anne durumu kıza açıp babasının niyetini söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi. Kadın kızın râzı olduğunu babasına anlatınca nikahları kıyıldı. Fakat Mübârek, kızın yanına gitmiyordu. Bu hâl kırk gün sürdü. Bir vesîle ile anne durumdan haberdâr olunca dayanamadı; "Kızımızı kölene verdin, aradan bunca zaman geçtiği halde dönüp yüzüne bile bakmadı, bu yaptığı nedir? Bu nasıl iş?" diye şikâyet ve sitemde bulundu. Bunun üzerine kâdı; "Ey Mübârek! Kızıma nâz mı ediyorsun? Niçin yanına gitmiyorsun?" demekten kendini alamadı. Buna karşılık dâmâd:

"Ey müslümanların kâdısı! Ey efendim! Bu nasıl söz? Sizin kerîmenize nâz etmek ne haddime. Lâkin kâdısınız. Ola ki kızınız şüpheli bir şey yemiştir. Şüpheden uzak olmak için bu zamâna kadar bekledim ve ona helâl yemek yedirdim. Belki Allahü teâlâ bize sâlih bir evlâd verir. Bundan başka bir düşüncem yoktur." dedi.

Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaştı. Haram ve helâle bu derece dikkat ettiği için Allahü teâlâ ona Abdullah isminde bir çocuk verdi. (2)

Sayfa: 1 ... 10 11 [12] 13 14 ... 88