İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - lazakrep61

Sayfa: 1 ... 103 104 [105] 106 107 ... 166
1561
İnorganik Kimya / Grup
« : Haziran 07, 2009, 08:53:11 ÖS »
İng. Group

Belirli elemanlardan oluşan bir kümenin grup olabilmesi için kapalılık, birleşme, etkisiz eleman (E) ve ters eleman özelliklerine sahip olması gerekir.
Şimdi dört elemandan oluşan bir küme düşünelim;
A, B, C ve E, G kümesinin elemanlarıdır.






i) Kapalılık Özelliği(= Closure Property): Grup elemanlarının birbirleriyle olan işlemleri yine grup içinde bir elemanı verirse bu küme kapalıdır.
Örneğin;
AB = C
CB = A
AA = B

ii) Birleşme Özelliği (= Associative): Aşağıdaki özelliğe sahip kümeler birleşme özelliğine sahiptir;
(AB)C = A(BC)
Örneğin;
(AB)C = CC = B
A(BC)= AA = B
Böylece; (AB)C = A(BC)


i) Etkisiz eleman(= Identity element): Küme içerisinde diğerlerine etkimeyen, işlem sonucu olarak işleme girdiği elemanı veren eleman etkisiz elemandır ve E sembolüyle gösterilir.
Örneğin;
AE = A
BE = B
CE = C

i) Ters eleman(= Reciprocal element): Her eleman, küme içerisinde kendisini etkisiz elemana(E) götüren bir elemana (ters eleman) sahip olmalıdır.
Örneğin;
AC = CA = E, A ve C birbirinin ters elemanıdır.
BB = E, B kendisinin ters elemanıdır.

Dört elemanlı bu küme dört özelliğe de sahip olduğu için G kümesi bir gruptur.

1562
İnorganik Kimya / Th
« : Haziran 07, 2009, 08:49:17 ÖS »
Birçok hikaye* ve efsaneye konu olan bu nokta grubunun karakter tablosu aşağıda verilmiştir.





Bu nokta grubuna sahip tüm bileşikler 24 üçgenden oluşan aşağıdaki küple benzerlik gösterirler.






Bu bileşiklerden bizim minik fullerenimiz, C20'yi ele alırsak ve fullerenin her beşgenini küpün mavi üçgenleri gibi düşünürsek benzerlik daha iyi görülecektir.



1563
İnorganik Kimya / Simetri elemanları
« : Haziran 07, 2009, 08:48:13 ÖS »
ing. Symmetry elements

Simetri elemanları, bileşikleri simetrilerine göre sınıflandırmamız için yardımcı olan geometrik kavramlardır.

---------------------------------------------------------------------
C : simetri ekseni, eksen etrafında dönme

σ : simetri düzlemi, düzlem etrafında yansıma hareketi

S : yansımalı dönme, simetri ekseni etrafında yapılan dönmeden sonra bu eksene dik bir düzlem etrafında yapılan yansıma hareketi. (C + σ, C σ'ye diktir.)

i : nokta elemanı, nokta etrafında evirme(= inversion) hareketi
---------------------------------------------------------------------

Bu dört eleman kullanılarak, bileşik üzerinde simetri işlemleri yapılarak bileşikler sınıflandırılabilirler.

1564
İnorganik Kimya / Simetri nedir?
« : Haziran 07, 2009, 08:47:36 ÖS »
ing. Symmetry

Türk Dil Kurumunun sözlüğünde "İki veya daha çok şey arasında konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğu, bakışım" diye geçen simetri aslen fransızcadan gelmektedir.

Kimyada ise simetri, bir molekülün bir eksen veya düzlem referans alınarak yapılan üç boyutlu açısal hareket sonucunda tekrar ilk halini alması özelliğidir.

1565
İnorganik Kimya / Necker Kübü ve Düzgün Dörtyüzlü
« : Haziran 07, 2009, 08:42:58 ÖS »
Necker kübü ruhbilimde çok ünlü olmuş, artık nerdeyse suyu çıkmış bir ilüzyondur ama ilk gördüğümde bana epey keyif vermişti.





Necker kübü aslında bildiğimiz, basit bir küp çizimidir ama dikkatli bir şekilde uzun süre bakıldığında ilginç sonuçlar verir. İlk bakışta birbirine paralel olan karelerden birini kübün bize yakın olan yüzü olarak görürsünüz (bu durumda sarıya boyandığı için arkadaki daha kolay görünüyor sanırım), ama biraz zaman geçtiğinde kübün ön yüzü yer değiştirir ve aşağıya iner veya yukarı kalkar. Ve iki yüz arasındaki bu gel-gitler gittikçe büyüyen bir hızla devam eder. Tabi şekildeki kırmızıya boyalı nokta da ileri ve geri gider sürekli...

Tüm bunların aslında kimyayla bir ilgisi yok ama dün çokyüzlüleri incelerken birden düzgün dörtyüzlünün (tetrahedron) bir çiziminin de Necker kübü gibi davrandığını farkettim.







Yukarıdaki şeklin sol yanında bir düzgün dörtyüzlünün üstten görünüşünü görüyorsunuz.(C3 simetri ekseni gözünüze batacak şekilde). Sağ tarafta ise gayet hoş bir S4 eksenine eşlik ederek yandan bakıyorsunuz. (Sorsanıza bir tetrahedronun yanı veya üstü mü olurmuş?) Şimdi, işte sağdaki şekil de aynı Necker kübü gibi davranıyor ve ilk başta dikey kenar öndeymiş gibi görünürken sonraları yatay kenar öne çıkıyor ve dikey olanı geriye düşüyor..Ve gel-gitlerimiz başlamış oluyor..

Böyle işte.. Bazen hiç alakasız şeyler böyle birbirini çağrıştırabiliyor. Simetrinin nerden çıkacağını kim bilebilir ki?

1566
Organik Kimya / Organik Kimya mı ? O da ne ?
« : Haziran 07, 2009, 08:29:38 ÖS »
Nedir organik peki? Esas olarak karbon (C) bileşikleri diyebiliriz ama çoğunlukla yalnız değil karbon, yanında oksijen (O) var; hidrojen (H) var; nitrojen (azot) (N) var. Liste uzar gider. Sonuçta kısaca, karbonun bu elementlerle yaptığı bileşiklere verilen genel isim. Günlük hayatta kullandığımız şeylerin büyük bir yüzdesi organik moleküllerden oluşuyor. Başlayalım. Sabah kalktık. Tuvalete gittik. İşimizi hallettik. Ne yaptık, elimizi yıkadık. Neyle? Sabunla. Uğurcum durdur burda. Sabun deyip geçme. Uzun karbon zincirli karboksilik asitlerin değişik tuzlarından elde ediliyor bin yillar boyunca. Uzun karbon zincirli karboksilik asitlerde ne oluyor? Yağ asidi diyoruz bunlara çünkü, bunların üç tanesi bildiğimiz gliserin ile birleştiğinde yediğimiz, yemek yaptığımız yağı oluşturuyor. Zaten, sabun eldesi de bunun tersi işlemi ile gerçekleştiriliyor. Günümüze dönelim. Sabunların içinde bir çok katkı maddesi, boyar madde, parfüm, nemlendirici madde, koruyucu madde. Bunların hepsi de farklı farklı organik bileşikler. Tuvaletten çıktık. Karnımız zil çalıyor. Kahvaltı zamanı. Ne yiyoruz. Peynir, süt, yumurta, ekmek. Bunların içlerinde vucudumuzun besin olarak kullandığı, protein, yağ, karbonhidratlar vitaminler mevcut. Karbonhidrat dedik, burda durdur Uğurcum. Hepimiz sıklıkla duyarız bunu. Karbohidratlı bileşikler kilo yapar vs. diye. Karbonhidrat aslında bir çok şeker molekülünün bir araya gelip oluşturduğu yapıdan başkası değil. Nişastayı biliyoruz. O da aynı. Hepsi de şekerin, daha bilimsel adıyla sakkaritlerin farklı farklı bir araya gelmesiyle oluşan organik moleküller. En ünlü sakkarit ise glikoz.

Kahvaltı bitti. Okula gitme zamanı. Neyle, otobus ya da otomobille. Araba diyelim bir kısaca. Arabaları çalıştıran benzin ise, 8 karbonlu bir hidrokarbon karışımıdır. Karışımdaki maddelerin oranı ise benzinin süper ya da normal olmasını belirler.

Okula geldik, derse geç kalmışız. Hemen defterimizi açtık. Burda duralım Uğurcum. Defter, yani kağıt. İlginç bir akrabalık vardır aslında kağıt ile nişasta arasında. Kağıt selüloz denen hammaddeden yapılır. Ağaçlarda, yapraklarda bulunur. Nişasta ve selüloz, her ikisi de aslında binlerce glikozun biraraya gelmesiyle oluşmaktadır ama tek farkı, iki glikoz arasında oluşan bağın farklılığı. Ve vucudumuzdaki enzimler, nişastaki glikozları koparabilirken, maalesef selülozdakileri koparamıyor, yani sindiremiyoruz.

Hoca derste tepegöz ile birşeyler gösteriyor. Ne ile gösteriyor, asetat dediğimiz şeffaf kağıtlarla. Burda durduk Uğurcum. Asetatın yapısı da aslında selülozdur ama selüloz moleküllerindeki hidroksi gruplarına asetil grubu bağlanmıştır. Bu yüzden genel ismi asetat olarak kalmıştır. Teknik ismi, ingilizce tranperancy, türkçe ise saydam ya da seffaf kağıttır.

Siz dersi dinlemeye devam edin bu arada.

1567
Organik Kimya / Karbon Kimyası
« : Haziran 07, 2009, 08:28:48 ÖS »
Organik Kimya ismini "organicus"tan almakta olup ifade ettiği anlam bizzat organlı sistemlerden esinlendirilmiştir. 1828 yılında Friedrich Wohler'in üre 'yi sentezlemesine kadar sadece canlı organizmaların organik molekülleri sentezleyebileceği düşünüldüğü göz önüne alınırsa bu isim aslında hiç de anlamsız gelmemektedir.

Karbon Kimyası tanımı günümüzde organik kimya için çok yetersiz kalsa bile organik kimyanın temelinin karbon'a dayandığını ve karbon-karbon bağının en önemli yapıtaşı olduğunu göz önüne alırsak bu tanımın gayet yerinde olduğunu farkedebiliriz umarım.

Organik Kimyanın çalışma alanı için "karbon içeren her kimyasal değişim" dersek hiç de büyük konuşmuş olmayız.

Organik Kimyanın değerini ve kapsama alanını her geçen gün arttıracağını ise canlılarla (yaşayan organizmalarla) ilgili olduğundan ve onlar yaşadıkça -yine onlar için- hep yaşamak zorunda olduğundan anlayabiliriz.

1568
Organik Kimya / Neden fenol siklohekzanolden daha asidiktir ?
« : Haziran 07, 2009, 08:27:57 ÖS »
Öncelikle fenol ile siklohekzanol'ün asitliklerini vererek baslayayim.




Bu arada sunu da hatirlatmadan edemeyecegim, Düzeyleme etkisinden (Leveling effect) ötürü, bilesiklerin asitlikleri ve bazliklari bulundaklari cözücü ortamina göre degisirler. Bu yüzden karsilastirma yaparken ayni cözücü icerisindeki asitlik ya da bazlik degerlerinin alinmasi gerekir. Burada, fenolün ve siklohekzanolün sudaki asitlik degerlerini karsilastiracak olursak, fenolün milyar kat (107) daha asidik oldugu görülüyor. Bu korkunc ! farkin nedenini inceleyelim biraz.

Akla gelen ilk cevap, bu sorunun oldukca basit oldugu ve bunun fenolün hidrojen vermis halindeki fazla elektronlarin oksijenin üzerinden rezonans etkisiyle aromatik halka üzerine dagilmasindan ötürü daha kararli hale gecmesinden dolayi oldugudur. Biraz daginik oldu gibi, toparlayayim. Söyle ki fenolün hidrojen verdikten sonraki halindeki oksijenin üzerindeki eksi yükün aromatik halka üzerinde dagilmasini gösteren 2-3 rezonans yapisi yazmak, cizmek mümkün, asagida görüldügü gibi.




Ve de bilindigi gibi, delokalize olan yüklerin lokal olarak kalanlara göre daha kararli oldugu bilinmekte. Siklohekzanol'ün de böyle bir sansi olmadigi icin fenol hidrojen vermeye daha yatkindir ve daha asidiktir denilebilir.

Ama bu aciklama acaba ne kadar dogru?

Asetonun sudaki pKa'si yaklasik 19'dur. Yani fenolün asitligi ile karsilastirmak bile mümkün degil. Ama burada etkili olan iki denge oldugunu da unutmamak gerek. Bunlardan biri ketonun enol hali, digeri de bu enol halinin hidrojen kaybetmis hali. Bu iki dengeye ayri ayri degerlendirecek olursak :




Yani aslinda asetonun asitligini engelleyen denge, keto-enol dengesi. Asetonun enol halinin asitligi ile fenolu karsilastirildiginda görülüyor ki hemen hemen ayni asitlige sahipler. Bu durum aslinda epey sasirtici. Koskoca fenolun rezonans etkisi varken, asetonun enol hali, fenol ile asitlik konusunda yarisabiliyor. Buradan ilk aciklamanin dogru olmadigini yani fenolün siklohekzanol'e göre daha asidik olmasinin nedeninin genis bir rezonans etkisinin olmadigini söyleyebiliriz.

Peki o zaman nedeni nedir?

Burada genelin disinda rezonans etkisinden ziyade, indüktif etki daha baslkindir. Asitliklerin kiyaslandigi molleküllerdeki oksijen atomlarina bakildiginda, fenol ile asetonun enol halindeki oksijenler sp2 hibriti yapmis karbonlara bagli iken, siklohekzanol sp3 hibritine sahip bir karbona bagli. Ve de karbon atomunda, hibritteki s karakteri arttikca karbonun elektronegatifligi artmaktadir. Ayrica genel olarak X-OH yapisina sahip asitlerde X grubunun elektronegatifligi ile pKa arasinda dogrusal bir iliski oldugu bilinmektedir. sp2 hibriti yapmis karbonun elektronegatifligi icin yaklasik 2,75 gibi bir deger hesaplandigindan, bu deger bu dogrusal iliskide yerine kondugunda ya da grafiksel olarak bakildiginda, fenol ile asetonun enol hallerinin asitlik degeri olan yaklasik pKa = 10 degerini verdigi görülmektedir.

Bütün bu sonuclardan yola cikarsak, fenolun, siklohekzanol'den daha asidik olmasinin nedeni rezonans etkisinden ziyade, fenoldeki oksijenin cift bag karbonuna yani sp2 hibritine sahip bir karbona bagli olmasindan ve bu karbonun da sp3 hibriti yapmis bir karbona göre daha elektronegatif olmasindan dolayi,daha kuvvetli bir indüktif etki'ye sahip olmasidir.

1569
Organik Kimya / Atom Ekonomisi
« : Haziran 07, 2009, 08:26:43 ÖS »
Belki bir cok kisi, atomun ekonomisi mi olur diyecek ama günümüzde gittikce artan atik sorunlarindan dolayi git gide önemi artan bir konu atom ekonomisi.

Kücükken evde sürekli gördügüm bir kitap vardi; Ev ekonomisi adinda. Ablamin bir kitabiydi sanki ve meslek liselerinde okutulurdu sanirim. Atom ekonomisi terimi nedense aklima bunu getirmekte hep (ne alakaysa iste).

Genelde kimyasal tepkimelerin basarisi konusunda verimden bahsederiz. Yüzde olarak verilen verim ne kadar yüksekse o tepkimenin o kadar iyi gerceklestigi anlasilir dogal olarak. Verim hesaplanirken esas olan, tepkimeye giren reaktiflerden birinin miktari baz alinir ve onun ne kadarinin ürüne dönüstügü hesaplanir. Yani verim icin söyle tanim yapabiliriz.

% verim = (ürünün mol sayisi / reaktiflerden birinin mol sayisi)x100

Ancak, özellikle organik kimyada, tepkimelerin verimlerinin yanisira olusturduklari yan ürünlerin de önemi oldukca fazla. Hele ki bu tepkime sanayide büyük capli olarak gerceklestiliyorsa, olusacak olan yan ürün(ler), muhakkak göz önünde bulundurulmasi gereken bir unsur olacaktir.

Bir tepkime ne kadar az yan ürün olusturuyorsa, yani tepkimeye giren atomlarin, büyük cogunlugu ürün(ler)de bulunuyorsa, o tepkime de o kadar atom ekonomik olmus olmakta.

Atom ekonomikligin tanimi da aslinda oldukca basit.

Yüzde atom ekonomisi = (Ürünün agirligi / Tepkimeye giren tüm reaktiflerin agirligi ) x 100

Simdi bu tanim da, artik tepkimeye giren tüm reaktif ve  reagentlerin  göz önünde bulundurulmasi, bize tepkimenin ne kadar az yan ürün olusturdugu konusunda fikir verecektir.

Bir örnek vereyim, daha da güzellessin konu:

Etil alkol ile asetik asitin esterlesme tepkimesi ve etil asetat eldesini düsünelim. Ve varsayalim ki tepkime katalizor kullanilmadan gerceklesiyor.

CH3CH2OH + CH3COOH ----> CH3COOCH2CH3 + H2O

Simdi bu klasik esterlesme tepkimesinin yüzde atom ekonomisini hesaplayacak olursak, % atom ekonomisi = 88 g (Etil Asetat'in molekül agirligi) / (46 g (Etil alkolun molekül agirligi) + 60 g (Asetik asitin molekül agirligi) =
%83

Yan ürün olarak sadece su cikmasindan dolayi atom ekonomik olarak nisbeten iyi bir tepkime. Ancak ayni etil asetati, asetik anhidrit kullanarak gerceklestirmis olsaydik

(CH3CO)2O + CH3CH2OH ---> CH3COOCH2CH3 + CH3COOH

% atom ekonomisi = 88 g/ (102 g + 46 g ) = %59

Yan ürün olarak asetik asit olustugu icin görüldügü gibi yüzde atom ekonomisi oldukca düsmektedir. Bu tepkime cok daha hizli ve kolay olan bir tepkime oldugu icin lablarda tercih edilir ancak, muhtemelen sanayide büyük miktarlarda bu tepkimeyi gerceklesitrmek hic de makul olmayacaktir. Eger ki yan ürün olan asetik asit, asetik anhidrit eldesinde kullanilmiyor ise. Eger ki olusan yan ürünün de kullanilabilecegi bir alan var ise, kimya piyasasinda satilabilecek bir ürün ise o zaman sorundan cok kar olusturur bu durum ancak, organik kimyada yan ürünler kimi zaman tuz olmaktadir; örnegin :

 Mitsunobu Tepkimesi  oldukca güzel isleyen sentetik olarak cok faydali bir tepkime olmasina ragmen, olusturdugu yan ürünler nedeniyle, pek de atom ekonomik degildir (Kendisini cok severim halbuki). Trifenilfosfinoksit ve diesterhidrazin yan ürün olarak olusur ve bu ürünler baska tepkimeler icin pek de kullanisli ürünler degildir. Büyük miktarlarda yapilacak olan bir Mitsunobu tepkimesi, sanayide oldukca sorun yaratacaktir.

Bu nedenle, son zamanlarda kimyagerler, tepkime gelistirirken atom ekonomisine de önem göstermekte ve tepkimelerin sanayide, sorun olusturmadan kullanibilmesine dikkat etmektedir. Bunlardan son zamanlarda oldukca popüler ve revacta konulardan olan  C-H aktivasyon  tepkimeleridir. Yer degistirme tepkimelerinin olusturacagi yan ürün sorununu düsünürseniz, sadece hidrojen atomu ile yer degistirmek oldukca temiz bir tepkime elde etmeyi saglayacaktir.

Özellikle yükseltgenme tepkimelerinde, yükseltgen olarak metallerin oksitlerinin ya da peroksi karboksilik asitlerin kullanilmasindansa hidrojen peroksit, ya da cok daha zor olsa da kullanilmasi harika olacak olan oksijen kullanilmasi, atom ekonomisi bakimindan oldukca fayda saglayacaktir. Yan ürün olarak sadece su cikmasi da atom ekonomikliginin üzerine cifte kaymak olmakta.

Bu nedenle yükseltgenme kimyasinda bu aralar, oldukca fazla bir sekilde, hidrojen peroksit kullanilmasina yönelik arastirmalar yogun olarak devam etmektedir.

Atom ekonomisi konusunda teker teker tepkimeleri incelemek ve yorumda bulunmak mümkün ama cok da uzatmak istemiyorum. Son bir örnek olarak  Diels-Alder Tepkimesi 'ni vermek istiyorum ki Atom ekonomisi ve kullanislilik bakimdan mükemmel bir tepkimedir kendisi. Tepkimeye giren hersey, ürünlerde de var oldugu ve karmasik halkalar elde edilebildigi icin  total sentez  yapanlarin da favori tepkimeleri arasindadir. Atom ekonomisi konusu elbette ki ilaclarin sanayide sentezleri konusunda oldukca önem arzetmekte. Her yil binlerce ton üretilen ilaclardan olusan atiklarin boyutlarini düsünecek olursaniz, konunun hem cevre hem de ekonomik olarak oldukca sorunlari oldugunu anlayabilirsiniz.

Ilac olarak oldukca favorim olan, bas agrisinin bir numarali dümani, müthis agrikesici Ibuprofen de, atom ekonomik olarak sentezlenmeye baslanilan ve bu konuda oldukca da basarili olunan örneklerden biri. Bu konudaki detaylari, yazmayi planladigim Ibuprofen yazisina birakirken su kadarini söyleyeyim, ibuprofenin sanayideki sentezinin %40'larda olan atom ekonomisi %70'lere cikarilabilmistir ve bence bu oldukca büyük basaridir.

Herkese, yüksek verimli bol atom ekonomik tepkimeler efendim.

1570
Organik Kimya / Organik Sentezde İşlevsel Grupların Korunması
« : Haziran 07, 2009, 08:24:59 ÖS »
Organik kimyada sentez yaparken bazen belli bir işlevsel grubu korumanız gerekir; hele ki bu bir total sentezse, bu bazen yerini genellikleye bırakır. Koruma yapmanın amacı ise bir tepkimeyi gerçekleştirirken istenmeyen ama gayet olası yan tepkimeleri önlemektir. Tepkimeyi sağ salim gerçekleştirdikten sonra da yaptığımız korumayı kaldırırız. Bu da tepkimenin toplam sentezine ilaveten iki basamak eklemek anlamına gelir; ki total sentezde birsürü koruma yapabileceğimizi düşünürsek bu ilave basamakların sayısı epeyce artabilir...Burdan anlıyoruz ki korumanın yapılma (protection) ve uzaklaştırılma (deprotection) basamaklarının verimleri net verimi düşürmemek için çok yüksek olmalıdır...ki geliştirilen onlarca koruma yönteminde nerdeyse % 100'e yakın verimler elde edilebilmektedir...

Ama gelin görün ki verimden başka dikkat etmemiz gereken şeyler de var...Temel olarak, yapacağımız korumanın koruyacağımız gruba karşı seçici olması, esas tepkimemiz sırasınca değişmeden kalması ve tepkime bittikten sonra da kolayca ortamdan uzaklaştırılabilmesi gerektir. Tabi bu korumanın kaldırılması olayı bazı koruyucu gruplar için çok ılımlı koşullarda (mesela seyreltik asitle) gerçekleşebilirken gibi sert koşullarda da gerçekleşebilir. Ve işin güzel yanı birden fazla koruma yaptığımız bir sentezde, bu koşul farklarından yararlanarak korumaları seçici bir şekilde ortadan kaldırabiliriz.

Buraya kadar anlattığım şeylerin çok soyut kaldığının farkındayım. Aşağıdaki örnekle daha berrak hale getirelim:






Sizin de gördüğünüz gibi anlattığım seçici koruma durumu burda açık ve nettir. Molekülümüzde birincil ve üçüncül olmak üzere iki alkol grubu var ve bunlar seçici olarak korunuyor (birincil alkollerin etkinliğini düşünün), sonra istenilen tepkime gerçekleştiriliyor ve sonra korumanın seçici olarak kaldırılmasından yararlanılarak bir basamak daha gerçekleştiriliyor. Olay bundan ibarettir....

Konunun ayrıntılarını merak edenler için: T. Greene, P.G.M. Wuts Protective Groups in Organic Synthesis 3rd ed., John Wiley-Sons, New York, 1999.

1571
Organik Kimya / Adamantan
« : Haziran 07, 2009, 08:20:32 ÖS »
Sadece karbon ve hidrojenden oluşan bu bileşiğe hayran olmak için yapısını görmek yeterli olsa gerek. Üç siklohekzan halkasının birleşerek oluşturduğu trisiklik yapıda dört siklohekzan halkası mevcut. H-NMR'da tek pik vermesinin sebebi 12 adet simetri elemanı olması.

1933 yılında Çekoslovakyalı Landa ve Machachaeck tarafından keşfedilen C10H16 molekülüne elmas'ın latince karşılığı olan adamantane ismi uygun görüldü. Zira elmas ile adamantan arasında polimer-monomer ilişkisine benzer bir uygunluk bulunmaktadır. Elmasın örgü yapısı içerisinden alınacak 10 karbon adamantan yapısını oluşturabilmektedir.

Diğer karbohidratlara nazaran katı halde fcc (face centered cubic = yüzey merkezli küp) yapısını oluşturması erime noktasının (269 oC) yüksek olmasının sebebi olarak gösterilebilir. Oda sıcaklığında süblimleşebilme özelliği de diğer hidrokarbonlardan ayırıcı bir özelliğidir. Suda çözünmemesine karşın hidrokarbonlarda çözünür.

Simetrisinin yanında ilaç sanayiinde de kullanılıyor olması ününü bir hayli artırmıştır.




1572
Organik Kimya / Bir adamantan türevi
« : Haziran 07, 2009, 08:14:21 ÖS »
Bunlardan biri Adamantan molekülündeki herhangi bir CH2 karbonunu çıkarıp onun yerine N koymanız durumunda oluşan bileşik 1-aza-adamantan olarak isimlendirilen asağıdaki moleküldür.





Bu molekül Hoffman tepkimesine sokulup; molekül, asidik ortamda yeniden düzenlendiğinde (rearrangement) aromatikleşip, 1,3,5-trimetil benzene dönüşmesi gerekmektedir diye tahmin ediyorum :). Gerçekte bu tepkime yapılmamış olup sadece düşünce deneyi olarak kalmıştır. Fakat 1-aza-adamantan'ın daha substitue bir türevi ile denenmiş sonuç olarak benzen türevi elde edilmiştir.

1573
Organik Kimya / Kinolin
« : Haziran 07, 2009, 08:12:16 ÖS »
Aslında benim organik bileşikler arasında sentezlediğim ilk molekül diyebiliriz. Her ne kadar saflaştıramasam ve herhangi bir kanıtım olmasa da sentezleyebilmişimdir herhalde. Skraup kinolin sentezi denen bir yöntemle; Anilin, gliserin ve sülfürik asit kullanarak sentezlenebilmektedir kolaylıkla.

Keskin bir kokusu olan renksiz ama zamanla kararan, higroskopik bir sıvıdır kinoline. Organik çözücülerde oldukça iyi çözünürken, suda çok az çözünebilmektedir. pKa'sı 9.5 olan zayıf bir bazdır kendileri. Yoğunluğu, 1.09 g/mL'dır. Erime ve kaynama noktaları sırasıyla; -15 oC ve 238 oC'dir.

Resin ve terpenler için çözücü olarak kullanılmasının yanısıra, başka bileşiklerin sentezi için ara üründür (8-hidroksi kinoline gibi).

İnsan üzerindeki kanserojen etkileri denenmemesine rağmen deney hayvanları üzerindeki etkilerinden dolayı 'olası kanserojen maddeler' listesi içinde yer almaktadır.



1574
Organik Kimya / Sitrik asit
« : Haziran 07, 2009, 08:11:01 ÖS »
ing. Citric acid

Bilinen en popüler asitlerden olan sitrik asitin pH değeri 3,5'tur. IUPAC ona 2-hydroxy 1,2,3-propan trikarboksil asit ismini koymuşsa da sitrik asit bu isimle anılmayı sevmez. Halk arasında limon tuzuyla özdeşleşen sitrik asitin yararları sofraya kattığı ekşilikle bitmiyor. En azından şu sıralar bu asitle çok fazla uğraştığım için gönül rahatlığıyla çok yararlı bir organik asittir diyebilirim. Altın nanoparçacıkları elde etmekte kullanılmasını öğrenmemden beri labımın demirbaş malzemesi haline geldi. Ben altın nanoparçacıkları eldesindeki detayları başka birgüne bırakıp şimdilik sadece yapısını vermekle yetiniyorum.



1575
Organik Kimya / Aspirin
« : Haziran 07, 2009, 08:10:05 ÖS »
Öncelikle bu mucizevi maddenin tarihinden bahsetmekte yarar var

Milattan önce 4.yüzyil civarinda yasayan Hipokrat (hipokrat yemininin isim babasi) sögüt agacinin yapraklarini ve kabuklarini kullanarak agrilari dindiriyordu. Aradan milenyumdan fazla bir süre gecmesi gerekti sögüt agacindaki bu ilacin ne oldugunun anlasilmasi icin. 1828 yilinda Johann Büchner isimli Alman farmakolog aci bir tadi olan igne seklince kritalleri olan bir maddeyi sögüt agacindan elde etti ve adini salisin koydu. 1829`da ise Fransiz kimyager Henri Leroux ilk olarak saf bir krital halinde elde etti salisini. 1838`de ise Italyan kimyager Raffaele Piria ise salisinin karbohidrat ve aromatik bilesenlerini ayirip, aromatik bilesenini yükseltgeyip elde ettigi renksiz igne seklindeki kristallere salisilik asit ismini verdi.

Fakat salisilik asit midede oldukca direnc gösterdigi icin ilac olarak kullanilamiyordu. Bunun icin farkli bir hale sokulmasi gerekiyordu bilesigin. Ve bunu ilk olarak 1853`de Charles Frederic Gerhardt isimli Fransiz kimyager salisilik asitin tuzu ile asit klorürü tepkimeye sokarak asetil salisilik asit yani günümüzde bilinen ismiyle aspirini sentezleyerek gerceklestirdi. Fakat yaptigi bu ürünü pazarlamak gibi bir düsüncesi olmadigi icin piyasaya sürülmesi icin yaklasik 50 yil beklemesi gerekti aspirinin. 1899 yilinda Bayer icin calisan Alman kimyager Felix Hoffman bunu Gerhardt`in yaptigi aspirin ile babasinin romatizma agrilari üzerine denemeler yapip ardindan basarili sonuclar alinca, Bayer`i ikna edip 6 Mart 1899 tarihinde Aspirin ismini verip patentini alip piyasaya sürmeye basladilar





Aspirin isminin A`si asetil salisilik asitin a`sindan, spir`i ise spiraea ulmaria`dan (sögüt agacinin latince ismi sanirim) gelmistir. in kismi ise ilac isimlerinin sonunda kullilan bir ek.

Aspirin 1915 yilina kadar toz halinde satilirken, bu yildan sonra tablet halinde piyasaya sürülmeye baslandi.

1948 yilinda Dr. Lawrance Craven aspirin kullaniminin kalp krizi riskini azalttigini bulup, her gün bir aspirin icilmesini tavsiye edilmistir. Ve her gecen gün aspirinin iyi geldigi rahatsizliklar bulunmaktadir. Ne kadari dogru ne kadar yanlis bilemeyiz ama aspirinin ilaclar tarihinde yikilmayacak bir yere sahip oldugu ve mucizevi ilac unvanini cok daha uzun bir sure daha koruyacagi bir gercek.

Sayfa: 1 ... 103 104 [105] 106 107 ... 166