İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - aksaa

Sayfa: 1 ... 101 102 [103] 104 105 ... 164
1531
Düşünce Üzerine!... / Ynt: yenideen aşk?
« : Temmuz 22, 2008, 02:04:00 ÖÖ »
bencede mümkün

1532
Komik Resimler / BU KADARDA OLMAZ DEMEYİN..!!!!!!!!!!
« : Temmuz 22, 2008, 01:57:53 ÖÖ »



bitmediiiiii  :haHa:








1533
İlginç Resimler / dünyanın en büyük kenesi
« : Temmuz 22, 2008, 01:53:01 ÖÖ »

1534
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / Allâh'i bilmeye yüz delil...
« : Temmuz 22, 2008, 01:48:34 ÖÖ »
Fahreddîn-i Râzî Herat ve civarında bozuk inançları yaymakla meşgul olanlarla mücâdele ediyor, Müslümanlar'ı bunların tehlikelerine karşı korumaya çalışıyordu. Üç yüz kadar atlı talebe ve âlim ile Herat'a geldiğinde; hem devlet, hem din büyükleri akın akın ziyaretine gelmiş, alâka göstermişlerdi. Ama birileri vardı ki; ne geliyor, ne de gelme arzusu ızhâr ediyordu. Acaba Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin muhâliflerinden miydi?
Halktan bir zengin, bir gün Fahreddîn-i Râzî hazretlerini bahçesinde yemeğe dâvet etti. Maksadı; ziyaretine gelmeyen zâtı da orada bulundurup, görüşmelerini ve bir yanlış anlamanın meydana gelmemesini temin etmekti.
Fahreddîn-i Râzî hazretleri, yemekte karşılaştığı ziyaretine gelmeyen zâta,
- Niçin bizi ziyârete gelmediniz? diye sordu. Şöyle cevap verdi o zât:
- Ben fakirin biriyim. Ne ziyâretinize gelişim size bir şeref kazandırır, ne de gelmeyişim size bir şey kaybettirir. Siz mühim kimselerle meşgul olun.
Bu cevap Fahreddîn-i Râzî hazretlerini düşündürdü. Bu defa büsbütün meraklanarak ısrarla suallerini peşi peşine sıraladı:
- Bu, sıradan birinin sözüne benzemiyor. Kalbi-gönlü uyanık birinin cevabıdır bu. Şimdi daha çok meraklandım. Söyleyin lütfen niçin gelmiyorsunuz? Bize vermek istediğiniz bir mesajınız olmalı.
- Sen, 'Müslümanlar'ın benim ziyâretime gelmeleri vâciptir' diyormuşsun. Neden senin ziyâretine gelmek vâcip olsun?
- Ben ilim ehli biriyim. Benim ziyâretime gelenler aslında benim değil, ilmin ziyâretine gelmiş olurlar. Mücâdelemde bana yardımcı olmuş, beni desteklemiş sayılırlar.
- Öyle ise anlat bakalım... İlmin hedefi Allâh'ı bilmek olduğuna göre, nasıl biliyorsun Hazret-i Mevlâ'yı?
- Yüz delil ve burhan ile biliyorum Allah Teâlâ'yı...
- Peki öyleyse, söyler misin; burhan ve delil, şüpheleri gidermek için değil midir? Demek sende bu kadar şüphe varmış ki her birine delil aramış; ancak bu delillerle şüpheni gidermişsin. Halbuki Allahü zû'l-Celâl bana, öyle bir îman verdi ki; şüphenin zerresi bile kalbimde yoktur. Olmayan şeyi gidermek için ne diye delil ve burhan arayayım?
Bu cevaptan sonra bir suskunluk başlar. Neden sonra yerinden kalkan büyük müfessir Fahreddîn-i Râzî hazretleri,
- Uzat elini de öpeyim. Sen sıradan biri değil, bir îman ve ihlâs numûnesi mâneviyât sultânısın. Kim isen söyle de beni daha fazla merakta bırakma.
Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin kulağına eğilen birinin, fısıltı hâlinde söyledikleri şundan ibârettir:

- Konuştuğun zât, Necmüddîn-i Kübrâ hazretleridir.
Fahreddîn-i Râzî hazretleri hemen diz çöküp rica eder:
- Lütfen beni de kabul buyurun tâlipleriniz arasına da, ben de iştirak edeyim sohbetlerinize...
* * *
İşte zâhirî ilimle bâtınî ilmin farkı... İşte zâhirî ilim ehli ile, zû'l-cenâhayn olan mâneviyat erbâbının seviye ve dereceleri... Keza, aralarındaki diyaloğun güzelliği ve hakkı teslim ile neticelenişi... Ve, biribirlerine karşı olan nezâket ve saygıları...
Zamanımız 'tartışmacıları'na örnek olması dileğiyle...

ALLAHÜ TEÂLÂYI BİLİR MİSİN?

Abdullah bin Mübarek, bir gün yolda gidiyordu. Önünde birkaç koyunla bir çoban çocuk gördü. Ona acıdı ve; "Zavallı, çocuklukta çobanlık yaparsa, büyüdükte Allahü teâlânın ibâdet ve mârifetine nasıl erişir?" dedi. Sonra kendi kendine; "Gideyim, ona Allahü teâlâyı tanımakta bir mesele öğreteyim." deyip, çocuğun yanına geldi ve:

-Evlâdım, Allahü teâlâyı bilir misin? buyurdu.

Çocuk:

-Kul nasıl sâhibini bilmez?" dedi.

-Allahü teâlâ'yı ne ile biliyorsun?

-Bu koyunlarımla.

-Bu koyunlarla, O'nu nasıl bilirsin?

-Bu birkaç koyun çobansız işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyucu birisi lâzımdır. Bundan anladım ki, kâinat, insanlar, cinler, hayvanlar ve canavarlar ve bu kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır. Bu binlerce çeşit mahlûkatı korumaya kâdir olan, Allahü teâlâdan başkası değildir. İşte bu koyunlarla Allahü teâlâyı, böylece bildim

-Allahü teâlâyı nasıl bilirsin?

-Hiç bir şeye benzetmeden bilirim.

-Böyle olduğunu nasıl bildin?

-Yine bu koyunlardan.

-Nasıl?

-Ben çobanım. Onların koruyucusuyum. Onlar benim korumam ve tasarrufumdadırlar. Onlara dikkatle bakıyorum. Ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim. Buradan, bir çoban koyunlarına benzemezse, Allahü teâlânın elbette kullarına benzemiyeceğini anladım. Abdullah bin Mübârek:

-İyi söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? buyurdu.

Çocuk:

-Ben bu sahrâlarda, nasıl ilim tahsîl edebilirim, dedi.

-Peki başka ne öğrenmişsin?

-Üç ilim öğrendim. Gönül ilmi, dil ilmi ve beden ilmi.

-Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum.

-Gönül ilmi şudur ki, bana kalb verdi ve kendi mârifet ve muhabbeti yeri eyledi ki, bu kalb ile O'nu bileyim. O'nun sevdiklerine gönülde yer vereyim, sevmediklerine yer vermiyeyim ve böylelerinden uzak olayım. Dil ilmi şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretmek, O'nun ismini söylemek yeri eyledi. Bununla O'nu hatırlatanları dile getirmeği, O'ndan bahsetmiyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı îmâ etti. Beden ilmi şudur ki, bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir. Böylece O'na hizmet olan her şeyi yaparım, hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım.

Abdullah bin Mübârek, bunun üzerine:

-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerindir! dedikten sonra: Ey oğul, bana nasîhat ver, buyurdu.

-Ey efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızâsı için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes. Yok, dünyâ için öğrenmişsen, Cennet'e kavuşamazsın, dedi

1535
Seceret-ül Kevn"den (Muhîddin-i Arabî) îbni Abbas (R.A.) den naklen Muaz bin Cebel rivayet ediyor;

Bir gün Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz Hz. Eyyüb El-Ensarî"nin evinde ashabı ile sohbet ederlerken, dışarıdan:

- Ya Rasülullah! Görülecek, halledilecek bir işim var. Halli için içeriye girmeme müsaade buyurur musunuz? diye bir ses geldi. Bu sesi işiten Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz ashaba dönerek:

- Bu sesin sahibinin kim olduğunu biliyor musunuz

- Allah ve Rasülü en iyi bilendir. Sesin sahibinin kim olduğunu bilmiyoruz ya Rasûlullah! dediler. Efendimiz:

- O, melûn îblîs"tir Allah"ın laneti O"nun üzerine olsun, buyurunca

Hz. Ömer (R.A.) hemen yerinden fırlayarak:

Ya Rasûlullah! izin veriniz. O"nu hemen öldüreyim, dedi.

- Dur ya Ömer! Bilmez misin ki O"na belli hır vakte kadar mühlet verilmiştir. Buna kimse muktedir değildir. Öldürmeyi aklından çıkar, dedikten sonra şöyle buyurdu:

- Kapıyı açın, gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Söyleyeceği sözleri iyice anlamaya çalışınız".

Rasûlüllah"ın izni üzerine açılan kapıdan melun îblîs içeri girdi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası büyük bir fil kafası gibi. şaşı, köse bir ihtiyar görünümünde. îblîs:

- Selam sana ya Muhammedi Selam size ey Peygamber ashabı! diye selam verdi. İblîs"in selamını kimse almadı. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

- Selam Allah"ındır ey mel"un! buyurarak, bize niçin geldin ya laîn? diye sordu.

İblis:

- Ben de buraya gelmekten çok rahatsız oldum. Allah-u Teala"nın, bir melekle; "Habibim Muhammed"e (S.A.V.) zeliline bir şekilde gidecek ve insanları nasıl aldattığını anlatacaksın. Sana ne sorulursa doğru cevap vereceksin şeklindeki emri üzerine buraya geldim." dedi.

Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz.

- Ya mel"un! Söyle bakalım. insanlar arasında en çok sevmediğin kimdir? diye sordu, îblîs:

- Sensin ya Muhammedi diye cevap verdi. Rasülüllah:

- Benden sonra en çok kimleri sevmezsin? diye sordu, îblîs:

- Adil devlet reislerini, ilmiyle amel eden alimi, Varlığım Allah yoluna adayan müttakî genci.

Sabırlı olan fakiri ki, ihtiyacım üç gün üst üste hiç kimseye anlatmaz, halinden kimseye şikayet etmez. Şükreden zengini ki, kazancı helal yoldandır ve Allah rızası için harcar ,fakir ve yetimleri korur.

Kur"ân-ı hıfzederek onunla amel edeni ve beş vakit Allah (c.c.) rızası için ezan okuyan .müezzini, Dinine bağlı, daima abdestli olan zahidi ve kendini haramdan sakınan merhametli kalb sahi-bini; Helal yiyip cömert olan kişiyi ve Hakk için tevazu edip, ahlakı güzel olanı; Herkes uyurken gece kalkıp namaz kılanı; Allah (c.c.) için sevişen iki genci,
Cemaatle namaz kılmaya çok istek ve dikkatli mü"mini kalbinde bir şey olmaksızın arkadaşlarına nasihat verip, Allah"ın (c.c.) tekeffül ettiğini tasdik edeni; İhlaslı ve tesettüre riayet eden kadınlara yardımcı olan kimseyi; ölüm her an gelecekmiş gibi hazırlık yapan müslümanı hiç sevmem. Bunlar benim can düşmanlarımdır, diye cevap verdi.

Resülullah (S,A.V.) Efendimiz ile îblis arasında şu konuşma geçti:

- Ümmetim tadil-i erkan üzere namazını eda etse nasıl olursun?

- Beni bir sıtma tutar, tir tir titrerim. Kul Allah için secde ettikçe bir derece yükselir.

- Peki, oruç tuttukları zaman?

- Elim, ayağım bağlanır. Ta onla iftar edinceye kadar.

- Kur"an okudukları zaman?

- Eririm. Suda eriyen tuz, "Ateşte eriyen kurşun gibi.

- Hacc etseler?

- Boynuma bir zincir vurulur.

- Sadaka verdikleri zaman nasıl olursun?

- İste o zaman halim çok kötü olur. Sanki sadaka veren başımdan aşağıya beni ikiye böler.

Zira sadakada şu hasletler vardır;

Sadaka verenin malı bereketlenir. Allah-u Teala sadakalarım cehennemle arasında perde yapar, her türlü belâ sıkıntı ve üzüntüleri ondan giderir, duaları makbul olur, Kıyamet günü hayırları mizanda ağır gelir.

İblîs"in bu sözlerinden sonra Resülüllah (S.A.V.)

Efendimiz, ona sıra ile şu sorulan sordu.

- Ya mel"un! Beraber oturduğun arkadaşın kimlerdir?

- Faiz yiyenler.

- Dostların kimlerdir?

- Zina edenler, yalan söyleyenler.

- Yatak arkadaşların ve hizmetçilerin kimlerdir?

- İçki içenler, sarhoşlar.

- Misafirlerin kimlerdir?

- Hırsızlar.

- Elçîn ve habercilerin kimlerdir?

- Sihirbazlar. .

- Gözünün nuru nedir?

- Talak"a (Karısını boşamak için) yemin edenler.

- Sevgililerin kimlerdir?

- Cuma namazını terkedenler.

- Hazinedarın?

- Zekat vermeyenler.

- Peki, ya lain, senin kalbini ne kırar?

- Allah rızası için cihada giden atların kişnemesi.

- Senin cismim ne eritir?

- Günahlarına tövbe edenlerin tövbesi.

- Ciğerini parçalayan nedir?

- Gece ve gündüz Allah"a çokça yapılan istiğfar.

- Peki, yüzünü ne kara eder?

- Gizlice verilen sadaka.

- Gözünü kör eden?

- Teheccüd (gece) namazı.

- Başım eğdiren?

- Çokça cemaatle kılınan namaz ve sana devamlı getirilen salavat.

- Sana göre insanların en sevimli-si kimdir?

- Namazlarım bilerek kasden bırakanlar.

- Sana göre insanların en şakîsi kimdir?

- Cömertler.

- Seni işinden ne alıkoyar?

- Alimlerin meclisleri.

- Ebu Bekir için ne dersin?

- Cahiliyyet devrinde bile bana itaat etmeyen O. İslam"a girdikten sonra mı itaat edip yalan söyleyecek?

- Peki Ömer için ne dersin?

- Her gördüğüm yerde ondan kaçarım.

- Peki Osman için?

- O"ndan pek çok utanırım.

- Peki ya Ali için ne dersin?

- O"nunla başa çıkamam! Beni kendi başıma bıraksa. Ben de O"nu bıraksam. Ama O beni bırakmaz.

Resülüllah (S.A.V.) İblîs"in bu sözlerinden sonra söyle buyurdu.

- Allah"a hamdolsun. Ey şakî Ümmetimin saadete kavuşması için ahiretine hazırlanmasını sağladın.

Bunun üzerine İblîs de şöyle dedi:

- Ya Muhammedi Ümmetinin saadeti için nasıl ferah durursun? Ben o belli vakte kadar sağ kald?kça, onların kan damarlarında dolaşır, vesvese veririm. Beni yaratan Allah"a yemin ederim, ki, onların alim ve cahillerim, abid ve tacirlerini velhasıl hepsini azdırırım. Yalnız Allah"ın salih kulları müstesna. İşte onları azdıramam.

Rasülüllah (S.A.V.) Efendimiz:

- Sana göre bu salih kullar kimlerdir. Ya Lain? diye sorunca İblîs;

- O salih kul ki mal ve parayı sevmez, medhedilmekten hoşlanmaz, hemen onu bırakır, kaçarım. Bir kimse ki malı, parayı ve övülmeyi sever, kalbi dünya arzularına bağlıdır. İşte o benim en itaatkar dostumdur.

Sonra benim yetmişbin tane çocuğum vardır. Onların her birini bir yere tayin etmişimdir. Her çocuğumun da yetmişbin tane şeytanı vardır.

Onların bir kısmım ülemaya, bir kısmım meşayiha, bir kısmım ihtiyar kadınlara musallat etdim. Bir kısmım gençlere ve çocuklara gönderdim. Gençlerle aramız gayet iyidir. Çocuklarla da bizimkilerin istedikleri gibi oynarlar. Bir kısmını da âbid ve zahidlere yolladım. Her taraflarından hücum ederler. Öyle bir hale gelirler ki, başlarlar, çeşitli sebeplerden herhangi birine sövmeye. İşte böylece ihlasları gider. Yaptıkları ibadetleri ihlassız olur. Fakat bu durumlarının farkında olamazlar.

Rasûlallah (S.A.V.) ile iblis arasındaki konuşma şöyle devam etti:

- Rabbinden neler taleb ettin?

- On şey taleb ettim.

- Nedir o taleb ettiklerin ey mel" ün?

- Şunlardır: Birincisi, Allah"tan beni, Adem oğullarının malına ve evladına ortak etmesin! diledim. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu (Onların mallarına ve çocuklarına ortak ol. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara aldatıştan başka ne vaad eder "îsra: 64") ayet-i celîlesi ile sabittir.

Besmelesiz kesilen her hayvanın etinden, faiz ve haram karışan her yemekten yerim. Şeytandan, Allah"a sığınılmayan malın da ortağıyım. Öyle ki, cinsî münasebet anında besmele çekmeyip şeytandan Allah"a sığınmayan kimse ile birlikte, hanımı ile birleşirim. Ve o birleşmeden hâsıl olan çocuk bize itaat eder, sözümüzü dinler.

Her kim hayvana (veya vasıtaya) binerken haram yola gitmeyi isteyerek binerse ben de onunla beraber binerim. Ona yol arkadaşı olurum. Bu da ayet ile sabittir. Allah-u Teala bana şu emri verdi: "Onlar üzerine suvalilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart. -îsra: 64-"

Kendime kardeşler istedim. Bana mallarım israf edenlerle, ma"siyet yoluna para harcayanları verdi. Bu da şu ayet-i celîle ile sabittir. "Çünkü (mallarını) saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine (karşı) çok nankördür.")

Ben Adem oğullarını görebileyim, fakat onlar beni görmesinler diye, diledim. Allah kabul etti.

Bunun üzerine Resülülah (S.A.V.) şöyle buyurdu.

- Eğer bu söylediklerin! Allah"ın (c.c.) Kitabındaki ayetlerle isbat etmeseydin seni tasdiklemezdim.

Ya Muhammedi Ben hiç kimseyi azdırmaya, delalete düşürmeye kadir değilim. Ancak vesvese vererek kötü bir şeyi güzel gösterebilirim. Eğer delalete düşürmeye imkanım olsaydı, dünyada Allah"a ve Peygamberlerine inanan hiç bir insan bırakmaz, hepsin! delalete ve küfre sürüklerdim.

Nasıl ki, sen de, hidayete kadir değilsin. Zira Sen ancak Allah"ın Rasülüsün ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı yeryüzünde tek kafir bırakmazdın.

Sen, Allah"ın mü"min kulları için bir hüccetsin... Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim.

Hidayet de, dalalet de ancak Allah" tandır.

- o -

Şeytan onlara vaad eder, olmayacak kuruntulara ve ümidlere düşürür. Fakat şeytan onlara kuru bir aldatmadan başka ne vaad eder?

İşte onların (aldananların) varacakları yer cehennemdir. Oradan kaçacak bir yer de bulamayacaklardır.

Nisa Süresi Ayet: 120-21

Kur"an okuduğun vakit, o kovulmuş şeytandan. Allah"a sığın.

Hakikat şu ki iman edipte Rableri-ne tevekkül edenler üzerinde o şeytanın herhangibir hakimiyeti yoktur.

Onun hakimiyeti ancak, kendisini dost edinenlere ve Allah"a ortak koşanlaradır



arkadaşlar bu yazının seslendirilmişi bende mevcut isteyen olursa göndere bilirim

1536
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / Koca Orduyu Doyuran İki Avuc Hurma
« : Temmuz 22, 2008, 01:43:33 ÖÖ »
Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa'd'ın kızı ve Nûman bin Beşir'in kız kardeşi (r. anhüm) anlatıyor:

'Annem Amre bint-i Revâha (r.a.), beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra,

' Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha'nın gıdâlarını kendilerine ver, dedi.

Giderken, Resûlüllah (s.a.v.)'a rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. O bana,

' Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? diye sordu.

' Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam Beşir bin Sa'd ile dayım Abdullah bin Revâha'ya gönderdi.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem,

' Getir onu, buyurdu.

Ben de onu, Resûlüllah'ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra, örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere;

'' Gıdâya, kumanyaya geliniz!' diyerek hendek halkına sesleniniz, buyurdu.

Hendek halkı toplanıp ondan yemeğe koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış, örtünün etrafından dökülüp taşmıştı.

1537
Forum Oyunları / Ynt: 10.000 den geri sayım....
« : Temmuz 22, 2008, 01:42:09 ÖÖ »
8671

1538
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / NaMaZ Ve ŞeYTaN
« : Temmuz 22, 2008, 01:41:30 ÖÖ »
Vaktiyle şeytan insanlara görülürdü.işte o asırlarda adamın biri ona:
''ya şeytan ne yapayım da senin gibi olayım?''diye sordu.şeytan bu soru karşısında şaşırarak,adama;
''yazık sana,bu güne kadar hiç kimse benden böyle bir şey istemedi.nasıl olur da sen istiyorsun''dedi.adam ısrar edince,şeytan:
''benim gibi olmak istiyorsan namazı umursama,bir de doğru yalan olduğuna bakmadan,bol bol yemin et''
adam şeytan'dan bu cevabı alınca:
''Allah'a yemin ediyorum ki,bundan böyle hiç namazı bırakmayacağım ve hiç ye-min etemeyeceğim''dedi,adamın bu sözleri üzerine şeytan:

''senden başka hiç bir kimse beni kandırarak bilgi almamıştı.ben de söz veriyorum ki bundan böyle hiç bir insanoğluna öğüt vermeyecegim''dedi.(seyda muhammed konyevi ks

1539
Komik Yazılar / Ynt: Kılıbık erkek şiiri
« : Temmuz 22, 2008, 01:39:27 ÖÖ »
allah senden razı olsun gamzeli gece gece güldürdün bizi  :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi
 :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi

1540
Komik Yazılar / Ynt: Berbat bir karneyi sempatik göstermenin yolu
« : Temmuz 22, 2008, 01:36:53 ÖÖ »
 :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi :hihi

çok güzel  :ok :ok :ok :ok

1542
Resim / Ynt: Resimlerin Diliyle Aşk...
« : Temmuz 22, 2008, 01:25:00 ÖÖ »
ne demek her zaman :.8 sen hep böyle güzelleri koy benden sana paso +rep ok :ok
teşekürederimm..

1543
DİNİ RESİMLER / Ynt: GÜL KOKAN PEYGAMBERİM
« : Temmuz 22, 2008, 01:21:53 ÖÖ »
ricaederim...

1544
Forum Oyunları / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsun??
« : Temmuz 22, 2008, 01:21:02 ÖÖ »
   
GRUP AS-Gitme dur ne olur
:agla :agla :agla :agla

1545
DİNİ HİKAYELER VE YAZILAR / Ynt: Gerçek Aşk
« : Temmuz 22, 2008, 01:19:08 ÖÖ »
ricaederim...

Sayfa: 1 ... 101 102 [103] 104 105 ... 164