İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - OĞUZHAN

Sayfa: 1 ... 95 96 [97] 98 99 ... 118
1441
Forum Oyunları / Ynt: Buğulu Bir Cama Ne Yazardın Şimdi??? =)
« : Nisan 27, 2009, 11:22:57 ÖS »
AFYON          :ang


Herkez kendi memleketini özler tabi .

1442
Forum Oyunları / Ynt: Tek Kelimeyle ruh Halini Anlat
« : Nisan 27, 2009, 11:19:39 ÖS »
Agrasif  :bune

1443
Valla tekne turu değilde jet ski olur  :cig


benimle Fenerbahçe - Beşiktaş maçına gelirmisin )  :.y

1444
Magazin / Ynt: Güneşi böyle gördüler
« : Nisan 27, 2009, 11:12:47 ÖS »
Bencede çok güzel

1445
Forum Oyunları / Ynt: bu isim senin neyin oluyo?
« : Nisan 27, 2009, 11:11:50 ÖS »
Yine sınıf ark. :D

EmiR

1446
Komik Karikatürler / Ynt: Bykuş Ailesine Özel
« : Nisan 27, 2009, 08:00:43 ÖS »
ileride daha güzellerini göreceğiz  :ang

1447
Komik Karikatürler / Ynt: Bykuş Ailesine Özel
« : Nisan 27, 2009, 07:27:31 ÖS »
merve35 bari sen  flood  yapma bide moderatörsün.





Buda karikatürümüz  :kk



1448
Resim / Ynt: böyle aşk görülmedi
« : Nisan 27, 2009, 07:03:30 ÖS »
Bu adam iki güne kalmaz kadının altında ezilerek ölür  :yima

1449
Fenerbahçe / Ynt: Aziz Yıldırım'dan ses yok!
« : Nisan 27, 2009, 07:00:29 ÖS »
Bu senede inşallah aziz başkan oturacak koltuğa =)

1450
Edebiyat ve Şiir / Halit Ziya Uşaklıgil
« : Nisan 27, 2009, 12:18:43 ÖS »
Türk romancısı ve yazarıdır (1866-1945). Halit Ziya Uşaklıgil, ilk gerçek Türk romancısıdır. Tanzimat döneminde Fransız edebiyatının çevirisi ve taklidi olarak başlayan Türk romancılığı, acemilik döneminden onunla kurtuldu.

İstanbul'da dünyaya gelen Uşaklıgil, Türk ve Fransız okullarında öğrenim gördü. Fransızca'dan çeviriler yaparak genç yaşta yazı hayatına atıldı. İki arkadaşıyla birlikte İzmir'de Nevruz adlı bir dergi çıkarmağa başladı (1884). İki yıl sonra, bir arkadaşıyla Hizmet adlı günlük bir gazete kurdu (1886).

İlk hikâye ve romanlarını bu gazetede yayımladı. 1893'te İstanbul'a gelerek Reji Îdaresi'nde kâtip oldu. 1896'da edebiyatı cedide topluluğuna katıldı. Meşrutiyet'ten sonra Dârülfünun'da (üniversite) batı edebiyatı dersleri okuttu, bir ara sarayda mabeyn başkâtipliği yaptı, sonra gene üniversitedeki görevine döndü.

Sanatı ve Eserleri

H. Z. Uşaklıgil'in romanlarındaki gelişme, romantizmden gerçekçiliğe doğru bir çizgi izler. Yazar Fransız edebiyatı yoluyla batı gerçekçiliğini kavramış, konularını gözleme dayanarak ve kişileriyle olaylar arasında psikolojik açıdan tam bir bağıntı gözeterek tarafsız bir tutumla işlemiştir. Ama onun gerçekçiliği toplumsal bir gerçekçilik değildir.

O genellikle kişisel mutluluk, özellikle de aşk konusu üzerinde durmuş, bütün romanlarında bunları işlemiştir. İlk romanlarında evlilikten önceki romantik aşk ve hayal kırıklıklarını, daha sonraki olgun romanlarında yasak aşk, cinsel tutkular ve gerçek yaşamda görülen evlilik sorunlarını ele almış ve gerçekçi bir yöntemle deşmiştir.

Gerçek bir romancı olmasına rağmen yazarın dili ve üslûbu çok süslü ve ağdalıdır. Yazar, halkın anlayamadığı bu dili romanlarının yeni basımı sırasında sadeleştirmek gereğini duymuştur.

Başlıca Eserleri

Roman: Nemide, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşkı Memnu, Kırık Hayatlar.
Hikâye: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Si'ri Hayal, Bir Hikâye-i Sevda, Aşka Dair, Kadın Pençesi.
Anı: Kırk Yıl, Saray ve ötesi, Bir Acı Hikaye, Sanata Dair.

Mai ve Siyah ve Aşkı Memnu

Mai ve Siyah'ın (1879) önemi, edebiyatı cedide akımının sanat anlayışını yansıtan ilk eserlerden biri olmasından gelir. Eser, istibdat döneminde baskı yönetiminin aydın orta sınıf üzerindeki etkilerini konu edinmiştir. Uşaklıgil'in en önemli romanı olan Aşkı Memnu (Yasak Aşk), İstanbullu bir ailenin yasak aşk yüzünden uğradığı felâketleri anlatır.

1451
Edebiyat ve Şiir / Voltaire
« : Nisan 27, 2009, 12:16:01 ÖS »
François Marie Arouet, «Voltaire» denir, Fransız yazarıdır (1694-1778). Parisli zengin bir noterin oğlu olan Voltaire, Rejans devrinin yüksek sosyetesine şiirleri ve yeteneğiyle kendini kabul ettirerek kısa sürede üne kavuştu. Fakat asi yaradılışı ve krallık rejimine karşı oluşu yüzünden önce Bastille'e hapsedildi, sonra da İngiltere'ye sürüldü.

Büyük bir bölümünü Cirey'de, Châtelet markizinin yanında geçirdiği on yıllık bir uzaklaşma döneminden sonra Louis XV'in sarayına döndü, sonra da Potsdam'a, Prusya kralı Friedrich II'nin yanına gitti; sonunda Cenevre yakınlarında Ferney Şatosu'na yerleşti.

Adalet anlayışı, özgürlüğe ve doğruya olan düşkünlüğü, kalem tartışmalarına yatkınlığı Voltaire'i, eski krallık rejiminin yolsuzluk ve ayrıcalıklarına, din adamlarının bağnazlığına, tutuculuğuna ve her alandaki hoşgörüsüzlüğe karşı savaşan düşünürler safına itti. Gitgide daha sert ve sataşıcı olmağa başlayan eserleri parlak zekâsını ve alaycı üslûbunu yansıtır. Voltaire ölünceye kadar önyargılara karşı savaşmış, adlî hataların kurbanı olan suçsuz insanların yeniden topluma kazandırılıp saygınlığa kavuşturulmasını savunmuştur.

Bazı Eserleri

Şiirler: Henriade, Lizbon Felâketi Üstüne Şiir.
Trajediler: Zaire, Sezar'ın Ölümü, Muhammet ya da Bağnazlık, Merope.
Hikâyeler: Zadig, Candide, Micromegas.
Tarih: İnsan Üstüne inceleme, Louis XIV Devri, Töreler Üstüne Deneme.
Felsefe: Felsefe Mektupları, Felsefe Sözlüğü, Hoşgörü Üstüne İnceleme.


1452
Edebiyat ve Şiir / Yunus Emre
« : Nisan 27, 2009, 12:15:37 ÖS »


Türk şairi ve sofisidir (1238-1320). Anadolu'nun hemen her yöresinde ayrı bir mezarı bulunan Yunus Emre'nin hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgi henüz yoktur. Şiirlerini derleyen Divan'ının, ölümünden 70 veya 100 yıl sonra düzenlendiği sanılıyor. Risaletün Nushiye (Öğüt Dergisi) adlı küçük mesnevisinden 1307 yıllarında hayatta olduğu anlaşılıyor.

Edebiyat ve tarih araştırmacısı Fuat Köprülü İlk Mutasawıflar adlı eserinde Yunus Emre'nin Eskişehir'in Sarıköy adlı köyünde doğduğunu, bir küçük çiftçi olduğunu, Taptuk Emre adlı bir şeyhe bağlı bulunduğunu anlatıyor. Köprülü'nün Yunus Emre hakkındaki bulguları, ondan sonraki hiç. bir araştırmacı tarafından ciddî şekilde değiştirilememiştir.

Sofiliği

Bektaşî geleneğine göre Yunus Emre, Hacı Bektaş halifelerinden Taptuk Emre'nin dervişidir. Şiirlerinde ele aldığı kavramlar onun derin bir din ve tasavvuf bilgisine sahip olduğunu, İslâm ilimlerini ve İslâm edebiyatını çok iyi bildiğini gösterir. İnsanın Tanrı ile, başka insanlarla ve özellikle kendisiyle olan ilişkilerini düzenlerken, barış, sevgi, inanç kavramlarını esas alan ve «Hakk»ı «halk»ta sevme yolunu önererek Tanrı sevgisini soyutluktan çıkarıp somutlaştıran Yunus Emre, bütün mutasavvıflar gibi, bu âlemin ve bu âlem içindeki tüm yaratılmışların Tanrı'nın birer tecelli'sı olduğuna, bu yüzden Tanrı'dan ayrılamayacağına, ayrı düşünülemeyeceğine inanır. Şiirlerinde, çeşitli biçimlerde hep bu inancı işler (Yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü).

Şiiri

Yunus Emre'nin, şiirlerinde, aruz kalıplarının hece kalıplarına da uyan ölçülerini seçmesi onun bir özelliğidir. Böylece o, eski Türk şiiriyle Müslüman Türk şiir geleneğini birleştirmiştir. Bu özellik, Yunus'un halk toplulukları tarafından anlaşılmasında, sevilmesinde ve benimsenmesinde en büyük etken olmuştur.

Onun başarısı en karmaşık konuları, tasavvuf inancını açık-seçik, yumuşak ve tatlı bir anlatımla şiirleştirmesine ve şiiri yalnız bir biçim olarak değil, ince söyleyişler ve sıcak duygularla donatmasına bağlıdır. Yunus, sanat oyunlarına sapmadan, içinden geldiğince ifade ustasıdır. Dizeleri arasında alışılmış anlam kopmaları yoktur, tam aksine, anlam bağlantıları onun özelliğidir ve bu özelliği onun, şiiri sürekli bir sezgi ve duygu içinde söylemesine yol açar.

Yunus için şiir, umut eden, bu hayattan ve öteki hayattan mutluluk bekleyen, Tanrı'nın öfkesine ve cezalarına değil, sevgisine ve af hazinelerine sığınan insanın sesidir. Yunus, sevgisiz, inançsız, umutsuz insan düşünemediği gibi bunlardan yoksun bir şiir de düşünmemiştir.

Dili

Yunus Emre'nin en büyük özelliği dilindedir. Türkçe'nin güzellik, uyum ve ses sırlarını çok iyi bilen Yunus Emre bu bakımdan Türkçe'nin en büyük mimarı ve kurucusu sayılır. Kullandığı deyimler, şiirinin çatısını kuran kavramlar, konuşulan dile getirdiği derinlik yüzyıllar boyu yaşamış, başka şairleri, daha da önemlisi tüm Anadolu halkını inkâr götürmez bir biçimde etkilemiştir. Yunus, «beyaz Türkçe» dediğimiz güzel, arı-duru ve ahenkli Türkçe'nin böylece yapıcısı ve yürütücüsü olmuştur.

Yunus'un Etkisi

Bu özellikleriyle Yunus Emre hem en genel anlamında Türkçe'yi, hem halk şiirini, hem de tekke şiiri ve edebiyatım etkilemiştir. Bu etki özellikle Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Niyazii Mısrî, Gevheri, Emrah, Karacaoğlan ve Yunus adını almış sayısız şair üzerinde açıkça görülür.

Yunus'un, Âşık Veysel'den başlayarak etkisi bugünkü şairlerimizde de görülür. Özellikle şairin arı dili, yol gösterici niteliğiyle onun, çağdaş edebiyatta da öncülüğünü mümkün kılmıştır.

Araştırmalar

Yunus Emre konusunda ilk bilimsel araştırmayı Fuat Köprülü yaptı. Ondan sonra Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Cahit Öztelli, Sabahattin Eyüboğlu, Nezihe Araz değişik açılardan, Yunus Emre'yi yorumlayan çalışma ve incelemeler yaptılar. UNESCO, 1972 yılını hümanist şair Yunus Emre yılı ilân etti ve aynı yıl İstanbul'da «Uluslararası Yunus Emre Semineri» yapıldı.

Bugün, her yıl Eskişehir'de Yunus Emre Derneği tarafından şair adına bir toplantı düzenlenir, sergiler, konferanslar ve yeni araştırmalar kamuoyuna sunulur.

9 Mezarlı Şair

Yunus Emre'nin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde mezarı vardır. Bu, halkın şairi ne kadar benimsediğini, kendine mal ettiğini ve «o bizdendi» dediğini ifade eder. Yunus'un, Sarıköy'deki (Eskişehir) mezarından ayrı, Bursa'da, Karaman'da, Salihli'nin Emre köyünde, Afyonkarahisar'ın Sandıklı bucağında, Sivas'ta, Konya Aksarayı'nda, Isparta'da Keçiborlu'da, Erzurum'da Dutçu köyünde mezarı vardır.

 

(Solda) Yunus Emre'nin ölümünün 650. yılında çıkarılan pul (1971). Grafik düzeni Namık Bayık'ın, desen Gündüz Gölönü'nün. N. Emenli koleksiyonu.

(Sağda) İstanbul-Ankara demiryolu boyunda, Sarıköy'de, Yunus Emre'nin anıtmezarı. Çift hat yapımı sırasında mezarın yerini değiştirmek gerekmiş ve bu olay onbinlerce insanın kendiliğinden katıldığı sessiz bir törene yol açmıştı (1948). Halkın bağışlarıyla gerçekleştirilen mezara Yunus Emre'den şu dörtlük yazıldı: «Hakdan gelen şerbeti içtik elhamdülillah Sol kudret denizini; geçtük elhamdülillah Derildük pınar olduk, irküldük ırmağ olduk Akduk denize dolduk taşduk elhamdülillah»

1453
Edebiyat ve Şiir / Ziya Paşa
« : Nisan 27, 2009, 12:15:19 ÖS »
Türk şairi ve yazarıdır (1825-1880). Özdeyişler halinde dillerde dolaşan beyitleriyle ünlü bir şairdir. Aynı zamanda Tanzimat edebiyatının önemli üç kişisinden (diğer ikisi Şinasi ile Namık Kemal) biridir. Saraya karşı özgürlükçü eyleme katılması da onu sonraki kuşakların gözünde büyültmüştür.

Ziya Paşa, İstanbul'da dünyaya geldi. Özel olarak öğrenimini ilerletti. 17 yaşında devlet memurluğuna girdi. Başbakanlık'ta kâtipken sadrazam Mustafa Reşit Paşa'nın ilgisini çekti. Paşa onu üçüncü kâtip olarak saraya yerleştirdi. Burada memurken Fransızca öğrendi. Reşit Paşa ölünce bu görevinden uzaklaştırıldı, zaptiye müsteşarlığına atandı. Atina elçiliği, Kıbrıs, Amasya, Canik mutasarrıflığı yaptı.

1867'de yurt dışına kaçarak Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne katıldı. Namık Kemal ile birlikte Londra'da Hürriyet gazetesini çıkardı (1868). Paris, Londra ve Cenevre'de beş yıl kadar kaldıktan sonra sadrazam Âli Paşa'nın ölümü üzerine İstanbul'a döndü (1876). Abdülhamit II onun İstanbul'da kalmasından kuşkulandığı için öteden beri uygulanan bir yola başvurdu ve rütbe vererek taşraya gönderdi. Böylece Ziya Bey, Ziya Paşa oldu ve vezir rütbesiyle Suriye valiliğine gitti. Adana valisiyken öldü.

Sanatı ve Kişiliği

Ziya Paşa biçim bakımından değil, ama konu bakımından yenilikçi bir şairdir. Sözgelimi divan edebiyatında gazel, tercii bent ve terkibi beni gibi biçimler yalnız aşk ve zevk konularını işlerken o biçimlerle toplumsal hayattaki aksaklıkları eleştirdi. Bir ahlâkçı tavrıyla ele aldığı tutarsızlık ve bozukluklar, ona çarpıcı olmakla birlikte sanki bir değişmez yazgıymış gibi görünür, doğa ve Tanrı karşısında duyulan o sonsuz çaresizliği yansıtır. Bu güçlü şiirlerinin yanında yergileri (hiciv) ve edebî açıklamaları zayıf kalır.

1454
Edebiyat ve Şiir / Yaşar Kemal
« : Nisan 27, 2009, 12:14:55 ÖS »



Türk romancısıdır (1922). Çağdaş Türk romancıları arasında en ünlü olanlardan biridir. Romanlarından birkaçının yabancı dillere çevrilmesinden sonra başka ülkelerde de tanındı. Doğayı, efsaneleri ve toplumsal gerçekleri birlikte konu edinen eserleriyle kendine özgü bir çığır açmıştır.

Adana'da dünyaya geldi. Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli'dir. Van'ın Ernis köyünden Çukurova'da Göğceli köyüne göç etmiş bir çiftçi ailesinin oğludur. Küçük yaşta babasını ve bir kaza sonucunda bir gözünü kaybetti. Kadirli İlkokulu'nu bitirdikten sonra (1938) bir süre de Adana Ortaokulu'nda okudu, ama geçim güçlükleri yüzünden son sınıfta okulu bırakmak zorunda kaldı. Ondan sonra on yılı aşkın bir süre çetin bir yaşam kavgası verdi. 1951'de Cumhuriyet gazetesinde çalışmağa başladıktan sonra İstanbul'a yerleşti.

Sanatı ve Kişiliği

Yaşar Kemal, romancıların çoğu gibi edebiyata şiirle başlamıştı. Ama 1951'de başlayan hikâyeciliği ve röportajcılığı ona ilk ününü sağladı. 1955'te yayımlanan ilk romanı İnce Memed onun adını büyük kitlelere duyurdu. Varlık roman ödülünü de alan İnce Memed, çağdaş Türk romanının en çok okunan eserlerinden biri sayılmaktadır ve dünya dillerinden birçoğuna çevrilmiştir. Yirmi yıl içinde onu izleyen yeni romanları yazarın ününü daha da artırdı.

Yaşar Kemal bütün romanlarında ağa-köylü, patron-işçi, varlıklı-yoksul arasındaki gizli-açık çatışmaları eşsiz doğa betimlemeleri ve ruhsal yapı çözümlemeleriyle birlikte işler. Yazarın bir başka özelliği eserlerindeki destansı havadır. Halk dilinden, halk şiirinden ve törelerinden bol bol ve ustaca yararlanarak, halkça benimsenmiş efsaneleri bir destan havası içinde işler: Üç Anadolu Efsanesi, Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi v.b.

Başlıca Eserleri

Ağıtlar (derleme), Sarı Sıcak (hikâye), Teneke (roman), İnce Memed (roman), Orta Direk (roman), Yer Demir Gök Bakır (roman), Üç Anadolu Efsanesi (destansı roman), Ölmez Otu (roman), Ağrı Dağı Efsanesi (destansı roman), Binboğalar Efsanesi (destansı roman), Bu Diyar Baştan Başa (röportaj), Demirciler Çarşısı Cinayeti (roman), Yusufçuk Yusuf (roman).

1455
Genel Kültür / Kumaşların Çekmesi
« : Nisan 27, 2009, 11:54:50 ÖÖ »


Bir kot pantolon aldığımızda hemen paçalarını boyumuza göre bastırıp giymek isteriz. Ama daha sonra daha ilk yıkamada kumaşın boyu ne kadar çeker endişesini yaşarız. Çünkü pantolonun boyunu tekrar uzatmak artık mümkün değildir. O halde kumaşlar yıkanınca niçin çekiyorlar? Islandıklarında mı çekiyorlar yoksa kururken mi? Pantolonun boyunu ayarlamadan önce kaç kere ıslatmalıyız? Sıcak suda mı daha çok çekerler, soğuk suda mı?

Yünlü kumaşların veya giysilerin ıslanınca çekme olayı biraz karışıktır, çünkü nem ve ısı şartlan liflerin sadece boylarını değil çaplarını da değiştirirler. Ham iplik, kot kumaşı olmak üzere dokunurken dayanıklılığını arttırmak için tabii boylarındaki liflere bükümler, yani bir çeşit düğümler ilave edilir. Kumaş ıslanınca yün lifleri şişerler. Liflerin bu genişlemesi ipliklerdeki bükümler arasındaki açıya da tesir eder ve iplerin boylarının kısalmasına neden olur.

Aslında kumaş ıslanınca lifler şiştiğinden boyunun az bir miktar uzaması gerekir ama bükümlerin açılarındaki deformasyonun yarattığı çekme kuvveti daha fazla olduğundan sonuçta kumaş boydan kısalır.

Kumaş yıkandıktan sonra kurutulduğunda şişmiş lifler eski durumlarına gelirler. Ama kumaş ilk ölçülerine dönemez. Su, yüksek ısı, çalkalama ve sabun -ki burada lifler arasında yağlayıcı görevi görür- hepsi birden kumaşın çekmesini kolaylaştırırlar. Kumaş birkaç kere yıkandıktan sonra ölçüleri dengeye ulaşır ve bundan sonra ne kadar yıkanırsa yıkansın boyca kısalmaz.

Kumaşın çekme miktarı ipliklerin boyutlarına, miktarlarına, dokunma şekillerine, kıvrımlarına ve kumaşın geçmişine bağlıdır. Bazen kumaşa giysi olarak dikilmeden önce özel bir çekme işlemi uygulanır. Bu durumda kumaş ilerde yüzde birden fazla çekmez.

Çarşıdan alınan kot pantolonların boylarından emin olmak için, paçaları bastırılmadan önce sıcak, sabunlu suda kuvvetlice yıkanmaları, sonra soğuk suyla durulanarak makinede kurutulmaları ve bu çevrimin üç kere tekrarı tavsiye ediliyor.

Sayfa: 1 ... 95 96 [97] 98 99 ... 118