Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz
Mesajlar - pudra_shekeri
Sayfa: 1 ... 93 94 [95] 96 97 ... 109
1411
« : Aralık 28, 2007, 02:02:31 ÖS »
1975'ten beri üretilmeyen İtalyanların efsane otomobili 500'ün yeniden doğuşu muhteşem oldu. Otomobil dünyasının Oscar'ı olan 'Yılın Otomobili' ödülünü Yeni Fiat 500 kazandı.
Otomotiv dünyasının Oscar'ı olarak bilinen Car of The Year (Yılın Otomobili) ödülünün sahibi belli oldu. Üretimden kalktıktan 32 yıl sonra yeniden doğan Yeni Fiat 500 (Cinquecento), Avrupa'da 'Yılın Otomobili' seçildi. 22 ülkeden 58 jüri üyesinin oylarıyla Yeni Fiat 500 toplam 385 puan alarak birinci olurken, onu 325 puanla Mazda 2, 202 puanla Ford Mondeo izledi. Kia Cee'd 166 puan, Nissan Qasqai 147 puan, Mercedes-C serisi 128 puan, Peugeot 308 ise 97 puan aldı. 'Yılın Otomobili' kurallarına göre, her jüri üyesinin 25 puanı bulunuyor. Bu 25 puan finalde yarışan sekiz otomobil arasında bölüştürülüyor. Jüri üyeleri, fiyat, donanım, tasarım, motor performansı, çevre ve ekonomik özellikler gibi birçok faktörü değerlendirerek puanlama yapıyor. Yeni bir otomobilin aday olabilmesi için, o yıl içinde en az beşAvrupa ülkesinde satışa sunulması ön şart olarak gerekiyor. Son sekiz yılda 'Otomobil Oscar'ını kazanan marka ve modeller ise şunlar: 2000 yılında Toyota Yaris, 2001'de Alfa Romeo 147, 2002'de Peugeot 307, 2003'te Megane 2004'te Fiat Panda, 2005 yılında Toyota Prius, 2006'da Renault Clio III ve 2007 yılında Ford S-Max.
2008'DE TÜRKIYE'DE
Ucuz ve ekonomik olması nedeniyle özellikle İtalya'da efsaneleşen Fiat 500, 1950'lerde insanların yaşam standartlarını yükseltmesini ve scooterlardan otomobillere geçiş yapmasını sağlamıştı. 1975'e kadar toplam 4 milyon üretilen Fiat 500, ilk çıktığında İtalya'da 300 bin lirete, bugünün parasıyla 225 euro'ya satılıyordu. Panda platformundan geliştirilen Yeni Fiat 500, Polonya'daki Tichy fabrikasında üretiliyor. Eskisinden yaklaşık 58 cm daha uzun olan Yeni 500, ilk etapta 1.2 lt. 69 bg ve 1.4 lt. 100 bg benzinli, 1.3 lt. 75 bg dizel motorlarla satılacak. Cinquecento'da, aksesuvar ve donanım farklılıklarıyla 500 binin üstünde farklı araç yaratmak mümkün olacak. İtalya'da 10 bin Euro'dan başlayan fiyatlarla satılan Fiat 500, yeni yılda Türkiye'ye gelecek.
1412
« : Aralık 28, 2007, 01:58:03 ÖS »
Uzayda artık kendin pişir kendin ye dönemi başlıyor. Nasıl mı olacak bu?
NASA'nın 2030'lu yıllarda Mars'a yapılmasını planladığı uzun yolculukta astronotlar sebze ve meyvelerini kendileri yetiştirecek.
MARS'A 2030'lu yıllarda astronot göndermeyi planlayan Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Kızıl Gezegen'e göndereceği uzay gemisinin montajını Dünya'nın yörüngesinde yapacak. NASA'nın Mars yolculuğuyla ilgili olarak hazırladığı rapora göre, 400 ton ağırlığında bir uzay gemisiyle yapılacak ve gidiş-dönüş 30 ay sürecek yolculukta mümkün olduğunca az sayıda astronot Kızıl Gezegen'e gönderilecek. Düşük ısı gücü tepkime sistemiyle çalışan uzay gemisi 6 ila 7 ay sürecek yolculuğun sonunda 2031'in şubat ayında Mars'a inecek. Mars'a insanlı yolculuğun maliyeti 20 ila 450 milyar dolar arasında tahmin edilirken, projenin ayrıntılarında değişiklik yapılabileceği belirtildi.
NASA'nın raporuna göre, uzun yolculukları sırasında yolda kendi meyve ve sebzesini yetiştirecek ve böylece aynı zamanda "psikolojik sağlıklarına" olumlu katkıda bulunacak olan astronotlar, Kızıl Gezegen'e ulaştıktan sonra Mars yüzeyinde 16 ay kalacak. Astronotlar yerleşimlerinin enerjisini üretmek için nükleer güçten yararlanacak. Uzay gemisindeki yaşam destek sistemi de hava ve su geri dönüşümlü olacak. NASA'nın astronotların Mars yüzeyindeki yüksek kozmik radyasyondan korunması konusunda çözüm üretmesi gerektiğini belirten uzmanlar, astronotların hasta olmaları ve yaralanmaları durumunda tedavi için teçhizata gereksinim olacağını belirtti.
1413
« : Aralık 28, 2007, 01:57:10 ÖS »
Japonya'nın bir numaralı otomobil üreticisi Toyota şirketi, keman çalabilen robot üretti.
Robotları stratejik gelişmesinin bel kemiği yapmayı düşünen şirket, teknoloji harikası robotlarını Tokyo'da basına tanıttı.
Yeni robotlar arasındaki insansı "müzisyen" robot, karşısında dizilen insanları kemanından çıkardığı seslerle heyecanlandırdı. Robot; ayakta duruşu, parmak ve vücut hareketleriyle notalarını kusursuz çalarak seyircileri şaşkınlığa sürükledi.
Şirket yetkilisi, otomobil üretiminde 80'lerden beri robot kullandıklarını hatırlatarak, bu alandaki bilgi birikimini, topluma hizmet ve katkı sunacak robotların geliştirilmesi amacıyla kullanmayı düşündüklerini anlattı.
Toyota şirketi, daha önce geliştirdiği "hasta bakıcı robotları", gelecek sene hastanelerde deneme amacıyla kullanmaya başlayacak.
1414
« : Aralık 28, 2007, 01:55:07 ÖS »
Türk araştırmacıların önderliğinde Avrupa Birliği (AB) 6. Çerçeve Programı kapsamında yürütülen 3DTV (3 boyutlu TV) projesini yürüten ekip, görüntülerin elde edilmesinde önemli aşamalar kaydetti.
"Hayalet" gibi görüntüler verecek 3 boyutlu TV çalışmalarını sürdüren dev kadrolu ekip, 3 yılda elde ettiği birikimle dünya çapında 275 yayına ulaşırken, optoelektronik teknolojisindeki gelişmelerle birlikte bu TV'lerin 8-9 yıl sonra ticarileşmesi bekleniyor.
Proje Koordinatörü Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof.Dr. Levent Onural, 3 yıl önce başlatılan ve AB 6'ncı Çerçeve Programı dahilinde yürütülen 3 boyutlu TV projesinin 8 ay içerisinde tamamlanacağını bildirdi.
Projeye, 7 ülkedeki 19 kuruluştan 180 araştırmacının katıldığını belirten Onural, araştırmacıların tamamının dünyada iyi tanınan bilim adamlarından oluştuğunu kaydetti.
Üç boyutlu TV projesinde senaryodan çekime, kameralardan ekran boyutuna uzanan bir dizi çalışmanın yürütüldüğünü anlatan Onural, aslında 3 boyutlu çekimlerin halihazırdaki 2 boyutlu çekimler kadar eski olduğunu söyledi.
1900'lerin başlarından beri özel gözlüklerle izlenebilen stereoskopik yöntemlerle 3 boyutlu filmlerin çekildiğini, hatta 1950'li yıllarda bu tür filmlerin çok popüler olduğunu ifade eden Onural, o dönemde yapılan 3 boyutlu çekimlerin, teknik sorunlar nedeniyle seyircilerde deniz tutmasına benzer bir his yarattığını belirtti. Onural, geliştirilen yeni sayısal teknolojiler ile bu tür hataların büyük ölçüde ortadan kaldırıldığını söyledi.
"Hayalet gibi görüntüler"
Holografik teknoloji ile bir ortamdaki ışığı tüm özellikleri ile kaydedip elektronik ve optik yöntemlerle tekrar oluşturarak "hayalet" gibi görüntülerin elde edilebileceğini anlatan Onural, teknolojideki tüm gelişmelere rağmen, ışıkla bu tür sonuçlar çıkarmanın oldukça zor olduğunu dile getirdi.
Hareketli 3 boyutlu görüntülerin elde edilmesine yönelik holografik TV çalışmalarının hızla sürdüğünü ifade eden Onural, "Benim laboratuvarımda da holografik TV çalışmalarını sürdürmekteyiz ve bu konuda dünya lideri konumundayız.
Bu çalışmalar sonucunda, optoelektronik teknolojilerdeki gelişmelere de bağlı olarak, 8-9 yıl içinde gerçeğinden ayırt edilemeyecek ama sadece ışıktan oluşmuş 3 boyutlu görüntüler elde edilebilir; yani hayalet gibi görüntüler
oluşturulabilir" diye konuştu.
Şimdiki TV'lerde de iki boyutlu görüntülerin bulunduğunu, holografik tekniklerle ise görüntüleri ekrandan dışarı çıkaracaklarını belirten Onural, "Yani elinizi uzatıp tutmak istediğinizde tutabileceğiniz hissini veren gerçeklerinden ayırt edilemeyecek görüntüler olacak.
Henüz bu kaliteye ulaşmamış, ama biz araştırmacılara heyecan veren, çok önemli adımlar olarak nitelenebilecek holografik görüntüleri laboratuvarda elde
edebiliyoruz" dedi.
3 boyutlu TV teknolojisinin yalnızca görüntülerin üç boyutlu gösterimi ile ilgili olmadığını, aynı anda TV ile ilgili tüm süreçleri de değiştirecek sistemler getireceğini söyleyen Onural, senaryodan, çekime, kameralardan görüntü düzenlemesine kadar pek çok süreçte kökten değişimlerin yaşanacağını kaydetti.
Model görüntüler oluşturuldu
3 boyutlu görüntülerin bir yerden bir yere iletilmesini sağlayacak teknolojinin de günümüz teknolojisinden çok farklı olacağını ve bu konudaki araştırmaların da hızla geliştiğini anlatan Onural, projenin başlamasının ardından geçen 3 yıllık sürede 3 boyutlu TV projesinde elde ettikleri sonuçları şöyle özetledi:
"Geçen 3 yılda, 180 araştırmacının ortaklaşa hazırladıkları 275 yayın, uluslararası dergi ve konferanslarda yayınladı. Bu makalelerin pek çoğu projede elde edilen yeni sonuçları anlatıyor.
Çekim, iletim, internet üzerinden aktarım, gösterim ve standartların geliştirilmesinde pek çok sonuç elde edilmiş durumda. Standartların geliştirilmesi TV gibi ürünlerin ticarileşmesinde ayrı bir önem taşıyor. Proje ekibimiz, 3
boyutlu TV konusundaki standartların geliştirilmesinde dünyada lider konumunda.
Her ne kadar holografik televizyonlara hala 8-9 yıl varsa da bugünkü teknoloji ile de 3 boyutlu TV mümkün. Elde ettiğimiz 3 boyutlu model görüntüleri çok açılı video biçiminde 3 boyutlu olarak gösterebiliyoruz."
Onural, değişik fuar ve sergilerde bu teknolojiye dayalı 3 boyutlu TV demoları yaptıklarını belirterek, "Çok açılı video kodlaması alanında da somut başarılar elde ettik. Birbirinden birkaç derece farklı 8-9 açıdan alınmış video görüntülerini aynı anda çeken, sonra da bunları geniş bant internetten geçebilecek şekilde şifreleyerek alıcıya iletebilen sistemler konusunda da somut başarılara ulaştık" diye konuştu.
Nelerin aşılması lazım?
Onural, kaliteli 3 boyutlu TV'nin evlerde kullanılabilir hale gelmesi için henüz erken olduğunu belirterek, bu süreçte de optiği işleyen elektronik teknolojisinin ilerleme kaydetmesinin gerektiğini anlattı.
Optoelektronik teknolojisinde yapılması gerekenleri çok iyi analiz edebildiklerini söyleyen Onural, bu konuda hızlı sonuç alabilmek için nanoteknoloji biliminden de yardım alabileceklerini ifade etti.
AB 6. Çerçeve Programlarından 6,15 milyon avro ile desteklenen 3 boyutlu TV projesinin pek çok yeni araştırmacıya da ilham kaynağı olduğunu, pek çok üst düzey yetkiliden de takdir topladıklarını anlatan Onural, bu projenin başarısı sonucunda AB 7. Çerçeve Programında 3 boyutlu teknolojilerle ilgili yeni pek çok projenin başlatılmasına karar verildiğini kaydetti.
1415
« : Aralık 28, 2007, 01:53:07 ÖS »
Alkol ve tütünün, hint keneviri ve Ekstasi gibi yasadışı uyuşturuculardan daha tehlikeli olduğu ifade edildi.
İngiltere'de yapılan ve sonuçları The Lancet dergisinde bugün yayımlanan bir araştırmada, sağlığa zararlı maddelerin tehlikesi, topluma verdikleri gerçek zarara göre yeniden derecelendirildi. Araştırmada alkol ve tütün topluma en çok zararlı 10 madde arasında yeraldı.
Araştırmayı yapan Bristol Üniversitesinden Profesör David Nutt ve arkadaşları, herhangi bir uyuştucunun topluma verdiği zararı derecelendirmek için üç ölçüt belirledi: Uyuşturucunun kullanıcıya verdiği fiziki zarar, bağımlılık yapma gücü ve kullanımının topluma etkileri.
Araştırmacılar iki uzman grubuna, bağımlılık konusunda uzmanlaşmış psikiyatristler, bilimsel ve tıbbi uzmanlık sahibi hukukçular ile polis yetkililerine, eroin, kokain, Ekstasi, amfetamin ve LSD dahil 20 farklı uyuşturucuya bu ölçütlere göre puan vermelerini istediler, alınan toplam puanları hesapladılar.
Hesaplamada eroin ve kokain en tehlikeli uyuşturucular olarak belirlenirken, onları uyku ilaçları ve sokakta satılan metadon izledi.
Sıralamada alkol en zararlı 5. madde belirlenirken, tütün 9. oldu. Hint keneviri 11. sırada, Ekstasi ise listenin sonlarında yeraldı.
Nutt ve arkadaşları, bu sonuçlar üzerine "alkol ve tütünün "İlaçların Kötüye Kullanımı yasası dışında tutulmasının keyfi olduğunu" savundular.
Nutt, "bütün uyuşturucular tehlikelidir. Hatta insanların bildiği ve sevdiği ve hergün kullandığı uyuşturucular bile" dedi ve insanların tehlikeler konusunda bilinçlendirilmesi için daha fazla eğitim verilmesi gerektiğini söyledi.
1416
« : Aralık 28, 2007, 01:51:18 ÖS »
Obezite ve hareketsiz yaşam, karaciğerdeki yağlanmayı artırıyor. Peki yağlanmayı önlemek için ne yapmalı?...
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Prof. Dr. Tamer Tetiker, karaciğer yağlanmasının günün en önemli sağlık sorunlarından biri olduğunu, hastalıkla ilgili şikayetlerin her geçen gün arttığını söyledi.
Spor yapın, sebze ağırlıklı beslenin
Prof. Dr. Tetiker, karaciğer yağlanmasının önüne geçmek için spor yapmak ve düzenli beslenmek gerektiğini belirterek, ''Günlük yaşamda monotonluktan kurtularak, hareketli bir yaşam tarzı benimsenmeli'' dedi.
Katı yağların azaltılarak, yağlı yemeklerden uzak durulmasını da öneren Prof. Dr. Tetiker, sebze ağırlıklı beslenilmesi ve alkol kullanımından uzak durulması gerektiğini kaydetti.
Karaciğer yağlanmasından şüphelenilen kişilerde hastalıkların mutlaka araştırılması ve sonuca göre tedaviye başlanmasının önemine dikkati çeken Prof. Dr. Tetiker, yılda bir kez de olsa sağlık taraması yaptırılması gerektiğini sözlerine ekledi.
1417
« : Aralık 28, 2007, 01:49:59 ÖS »
Türkiye'de en çok tüketilen ilaçlar arasında antibiyotikler ilk sırada yer alıyor. Doktorların yazdığı her 10 reçeteden 7'sinde antibiyotik bulunuyor...
Vatandaşlar arasında doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanma alışkanlığı da çok yaygın. Toplam tüketimde antibiyotiklerin oranı yaklaşık yüzde 18. Uzmanlara göre Türkiye'de antibiyotik ilaçlarının yüzde 50'si gereksiz yere tüketiliyor.
GEREKSİZ YERE KULLANILDIĞINDA BİR İŞE YARAMIYOR!
İlkbahar ve sonbahar gibi mevsim dönüşlerinde antibiyotik tüketimi artıyor. Grip ya da nezle gibi enfeksiyon hastalıklarına yakalanan vatandaşlar, doktora danışmadan antibiyotiğe sarılıyor. Pek çok aile de ateşlenen ya da boğaz enfeksiyonu geçiren çocuklarına komşu tavsiyesiyle antibiyotik veriyor. Anadolu Sağlık Merkezi'nden enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Elif Hakko, grip ya da nezle gibi hastalıklarda antibiyotik kullanmanın hiçbir işe yaramadığını belirtiyor. Bu ilaçların vücuttaki bakterileri yok ettiğini ifade eden Hakko, "Gereksiz kullanımda vücutta normalde bulunması gereken bakterileri de öldürüyor. Bu durumda vücut savunması zayıflıyor ve hastalıklara açık hale geliyor." uyarısında bulunuyor.
BİLİNÇSİZ TÜKETİLEN ANTİBİYOTİKLER BAKTERİLERİ GÜÇLENDİRİYOR!!
Türkiye'de antibiyotik ilaçlarının yaklaşık yarısının gereksiz yere tüketildiğini hatırlatan Elif Hakko, ABD ve Avrupa ülkelerindeki tüketimin ise Türkiye'ye göre çok daha az olduğunu aktarıyor. Gereksiz tüketimin hastalık yapan bakterileri güçlendirdiğini kaydederek, "Bu nedenle ülkemizde dirençli bakteri ve enfeksiyon hastalıkları gelişmiş ülkelere göre daha fazla görülüyor." bilgisini veriyor. Dirençli bakteri ve enfeksiyonların giderek büyük bir sorun haline gelmeye başladığını ifade eden Hakko, "Böyle hastalara mecburen çok pahalıya satılan ve damardan verilmesi gereken ilaçları kullanmak zorunda kalıyoruz. Bazı durumlarda ise yapacak bir şey kalmıyor." şeklinde konuşuyor. Öte yandan gereksiz antibiyotik tüketiminin bağırsak düzenini de bozarak, tehlikeli ishallere yol açabildiğini vurguluyor.
Hakko, çocuklar, yaşlılar, gebeler ve kronik hastalığı olanlarda antibiyotik kullanımının daha da özen gerektirdiğini anlatıyor. Bu gruptaki kişilerde doktor tavsiyesi olmadan kullanılan ilaçların olumsuz etkisinin arttığını söylüyor. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Elif Hakko, antibiyotik kullanırken dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralıyor: "Doktor tavsiyesi ve kontrolü dışında antibiyotik kullanmayın. Önerilen doz ve kullanım süresine dikkat edin. Eğer doktorunuz örneğin 8 saat aralıkla yutmanızı istiyorsa buna kesinlikle uyun. Daha önce antibiyotiklere karşı alerji olmuşsa doktorunuza bilgi verin."
TEDAVİ GRUBUNA GÖRE İLAÇ TÜKETİMİ
-Grup Pazardaki payı
-Antibiyotik yüzde 17,8
-Romatizma ilaçları yüzde 12,4
-Ağrı kesici ilaçlar yüzde 9,5
-Soğuk algınlığı-öksürük yüzde 8,5
-Kalp damar hast. yüzde 7,3
-Vitamin, mineral vb. yüzde 6,1
-Sindirim sistemi yüzde 5,2
-Deri hastalıkları yüzde 4,9
-Kulak burun boğaz ve göz yüzde 4,3
-Hormonlar yüzde 4
-Sinir sistemi yüzde 3,4
-Diğer yüzde 16,7
1418
« : Aralık 28, 2007, 01:48:53 ÖS »
Tarihte ilk kez gençler büyüklerinden daha sağlıksız çıktı.
İngiltere'deki bir araştırma, tarihte ilk kez gençlerin kendilerinden önceki nesilden daha sağlıksız olduğunu ortaya çıkardı. University College London'dan bilim adamları, İngiltere'de bugüne kadar her neslin ebeveynlerinden daha sağlıklı olduğunu, ancak son yıllarda bu eğilimin tersine döndüğünü belirledi. Yeni nesilde obezite, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ile içki, sigara ve uyuşturucu kullanımının arttığı görüldü. Bilim adamları, gençlerin sağlıksız beslenmeleri, egzersiz yapmamaları ve zamanlarını bilgisayar ve TV karşısında geçirmeleri yüzünden sağlık sorunları yaşadıklarını belirtti
1419
« : Aralık 28, 2007, 01:47:33 ÖS »
Çağın sorunu olarak adlandırılan fazla kilolardan, tokluk hissi veren sakız sayesinde kurtulabilmek mümkün...
Çağın sorunu olarak adlandırılan fazla kilolardan, bitkisel ürünler kullanılarak elde edilen ve tokluk hissi veren sakız sayesinde kurtulabilmenin mümkün olduğu öne sürüldü.
Özellikle yaz aylarının yaklaşmasıyla kişilerin fazla kilolardan kaynaklanan "görüntü çirkinliği"nden kurtulma kaygısıyla hareket etmesinin, piyasaya bunu ortadan kaldırdığı iddia edilen yeni ürünlerin sunulmasına ve rağbet görmesine yol açıyor.
Sakızın yanı sıra "spirulina yosunu"ndan elde edilen kapsüllerin de vücuttaki yerleşik fazla yağların daha hızlı enerjiye dönüşmesine, yiyeceklerle alınan yağların depolanmadan atılmasına ve tokluk hissi vererek bir ayda yaklaşık 5 kilo verilmesini sağladığı savunuldu.
Şirketin Yönetim Kurulu üyesi Ali Sayın, yaptığı açıklamada, tamamen yerli sermaye ile üretilen sakız ve "Naxilite" adıyla kapsülü, 2 ay önce piyasaya sürdüklerini ve tamamen bitkisel özellikte olduğu, yan etkisinin bulunmadığını iddia etti.
Fazla kiloların en önemli sağlık sorunu olduğunu ve çok sayıda insanın bu konudan şikayetçi olduğunu belirten Sayın, "Bu amaçla yaptığımız çalışmalar sonucunda, geleneksel olarak Anadolu'da kullanılan bu sakızı seri üretimle, kilo sorunu olanların hizmetine sunmayı uygun gördük" dedi.
Ürünlerin içeriğinde biberiye, ısırgan ve çörek otu, ardıç, keten, buğday, rezene, kekik ve kiraz sapı karışımlarının bulunduğunu ve doğal yollarla elde edildiğini vurgulayan Sayın, şöyle konuştu:
"Tamamıyla bitkisel olan bu sakızla gıda desteği olan ve spirulina yosunundan üretilmiş kapsülleri fazla kilolardan şikayetçi olanların hizmetine sunduk. Ürünü,fazla kilosu olanlarda kilo düşürücü, ideal kilolularda mevcut halin korunması için bitkisel destek olarak öneriyoruz.
Tablet şeklindeki yosunlar yemeklerden 30 dakika önce 2'şer adet alınırken, sakız ise günde 3 defa, yemeklerden yarım saat önce 10-15 dakika arası çiğneniyor. Sakızın içeriğindeki maddeler çiğnenme sürecinde vücut tarafından kolayca emilimi sağlanarak kısa sürede etkisini göstermeye başlıyor. Ürünler tokluk hissi vererek, aşırı iştahlı olma durumunu önlüyor, metabolizmanın da hızlı çalışmasını sağlayarak depolanmış yağların enerjiye dönüşmesini hızlandırıyor. "
AYDA 4-5 KİLO
Ürünün hiç bir yan etkisi bulunmadığını savunan Sayın, bünyelerdeki farklılıklar dolayısıyla etkisinin boyutunun kullanım sürecinde gözlenebildiğini söyledi.
Bünyenin uyum sağlaması durumunda ayda 4-5 kilo vermenin mümkün olduğunu vurgulayan Sayın, "Naxilite formülü, vücuttaki depo yağların kullanımı hızlandırarak enerjiye dönüşmesine ve yemeklerden sonra vücudun depoladığı yağ oranını minimum seviyede tutmaya destek olur. Böylece sağlıklı ve dengeli kilo vermenize yardımcı olur. Başta obezite olmak üzere fazla kilolarından kurtulmak isteyenler, sakız çiğneyerek veya tamamen doğal kapsüllerle bunu sağlayabilirler" diye konuştu.
Ürünlerin şu an için sadece eczanelerde satışa sunulduğunu vurgulayan Sayın, "Yakın zamanda ihracata başlamayı hedefliyoruz. "
Eczanelerde, 90 kapsüllük tabletlerin 25 YTL'den satışının yapıldığı bildirildi.
1420
« : Aralık 28, 2007, 01:44:48 ÖS »
İngilizler, Sivas Kangal'daki "doktor balıkları" keşfetti. İngiltere'de her 100 kişiden ikisinde görülen sedef hastalığını tedavi edebilen balıklara İngiliz doktorlardan da vize çıktı.
Türkiye'de yüzlerce yıldır kullanılan balıklı göller, yurt dışında da keşfedilmeye başlandı. Yüzlerce yıldır Anadolu'da bilinen, 1988 yılından bu yana da dünyanın dört bir yanından gelen sedef hastalarının tedavisinde kullanılan balıklı göller, İngilizler arasında büyük ilgi görmeye başladı.
Sedef başta olmak üzere birçok deri hastalığının tedavisinde kullanılan "gara rufa" ya da diğer adıyla "Kangal Balığı"nın, vücudun suya sokulan bölgesindeki hastalıklı ve ölü hücreleri yemesiyle gerçekleşen bu yöntem, hastalıklara karşı kesin bir tedavi sağlayamasa da bu hastalıktan etkilenen kişilere görece uzun bir süre sağlıklı bir yaşam şansı veriyor.
3 BİN ZİYARETÇİ GELİYOR
İngilizlerin bu ilgisini haber yapan Guardian gazetesi de Kangal'daki su sıcaklığının herhangi bir besin maddesini barındıramayacak kadar yüksek, "doktor balıkların" ise son derece aç olduğunu belirterek balıkların özellikle ölü, hastalıklı ve yaralı deriye bayıldıklarını yazdı.
"Doktor balıklar" için yurt dışından gelen hastalar için programlar düzenleyen psoriasisfishcure.com sitesi yöneticisi Koray Altan, her yıl 3 bin kadar ziyaretçi aldıklarını belirtti.
Balıkların hasta hücreleri yerken çok küçük kanamalara sebebiyet verebildiğini belirtilirken Altan, bunun tehlikeli olmadığını, HIV ve diğer virüslerin balıklar tarafından taşınamadığını söyledi. Altan, "doktor balıkların" tedavisinin kalıcı bir tedavi olmadığını da hatırlattı.
İNGİLİZ DOKTORLARDAN VİZE ÇIKTI
Gazeteye konuşan Liverpool Alder Hey Çocuk Hastanesi Dermatologu Dr. Tim Clayton, tedavinin güvenli olduğunu doğruladı. Clayton, kendisinin de bu tedaviyi uygulayan hastaları olduğunu kaydetti.
Türkiye'de tedavi gören sedef hastası Therese Dillon da havuza ilk girdiğinde yüzlerce balığın kendisine doğru geldiğini görünce korkarak havuzdan çıktığını ancak daha sonra balıkların "agresif" olmadığını fark ederek geri döndüğünü söyledi.
Dillon, "Sadece dört gün sonra bile sonuçlar mükemmel, derim tertemizdi" dedi. Therese Dillon, doktor balıklarının tedavisinin sonuçlarının kendisinde dört ay etkili olduğunu kaydetti.
Koray Altan da tedavinin olumlu sonuç verebilmesi için suda sekiz saat kalınması, tedavinin de 21 gün sürdürülmesi gerektiğini söyledi.
1421
« : Aralık 28, 2007, 01:42:41 ÖS »
Daha çok kadınlar arasında yaygın olduğu sanılan depresyonun, aslında orta yaşlı erkeklerin yüzde 40'ını da vurduğu belirlendi.
Indiana Üniversitesi'nin araştırmasına göre; depresyondaki erkekler duygularını dışa vurmaktan çekindiği için belirtileri fark etmiyor ve rahatsızlığın ilerlemesine yol açıyor. Bu durum, kalp başta olmak üzere birçok kronik hastalığa yakalanma riskini de artırıyor.
Konuyu araştıran Dr. Kurt Kroenke, erkeklerin depresyonda olup olmadıklarını anlamaları için şu yöntemi denemelerini öneriyor: "Son iki haftada çok sevdiğiniz şeylere ilginiz azaldı mı? Kendinizi sinirli ve mutsuz hissediyor musunuz? Bu sorulara yanıtınız 'evet' ise depresyon nedeniyle bir uzmandan yardım alın."
1422
« : Aralık 28, 2007, 01:41:05 ÖS »
İsviçre’de yapılan bir araştırma, mükemmeliyetçi insanların kendilerini maruz bıraktıkları psikolojik baskı nedeniyle bazı sağlık sorunları yaşayabildiklerini ortaya koydu. Ancak uzmanlar kötümser değil. Bazı tedavi yöntemleriyle mükemmeliyetçilik dizginlenebilir.
Mükemmeliyetçi olmak yapılan işin sonuçları ve kalitesi açısından iyi sonuçlar doğursa da ruh sağlığı açısından o kadar da olumlu değil.
İsviçre’de yapılan bir araştırmaya göre, yaptıklarında sürekli olarak en iyiyi arayanlar büyük bir psikolojik baskı altında kalıyor ve bu tip baskılar da birtakım sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor.
Mükemmeliyetçi olduğu birtakım testlerle kanıtlanan orta yaşlı 50 erkeğin katıldığı araştırmada deneklerden, iki veya üç kişilik bir grubun önünde yapılacak bir konuşmanın metnini 10 dakika içerisinde hazırlamaları istendi.
Testin diğer ayağındaysa deneklerden 2083’ten geriye doğru 13’er 13’er saymaları talep edildi. Yanlış yapan deneğin baştan başlayacağı da hatırlatıldı. Test sonrasında kusursuzluğu kendisine ilke edinenlerin daha fazla stres hormonu salgıladığı ortaya çıktı. Hep en iyisini yapmak gerektiğini düşünenlerin ayrıca daha çabuk yorulduğu, daha çabuk sinirlendiği ve morallerinin daha fazla bozulduğu tespit edildi.
Araştırmacılarsa, mükemmeliyetçiliğin insanların kendi kendilerine edindikleri bir huy olduğunu ve birtakım davranış tedavileriyle daha normal ve gerçekçi seviyelere çekilebileceğini belirtiyor.
1423
« : Aralık 28, 2007, 01:37:39 ÖS »
Çiçeklerin kraliçesi olarak sayılan ve özel günlerin anlamlı çiçeği gülün marifeti sadece kadınların gönlünü fethetmek değil aynı zamanda onları güzelleştirmek.Çiçeklerin kraliçesi olarak sayılan ve özel günlerin anlamlı çiçeği gülün marifeti sadece kadınların gönlünü fethetmek değil aynı zamanda onları güzelleştirmek.
Çiçeklerin en anlamlısı olarak bilinen, güzelliğiyle küsleri barıştıran, aşıkları kavuşturan gül, sadece anlamlı bir çiçek değil aynı zamanda güzelliğin de vazgeçilmez bitkilerinden.
Ana vatanı Anadolu, İran ve Çin olan gülün, suyu ve yağı, parfüm ya da yiyeceklerde de kullanılıyor. Anadolu'nun gül diyarı olarak bilinen Isparta-Burdur civarında gül ziraatının 120 yıllık bir geçmişi var. Buradan elde edilen gül yağı ve gül suyu, dünya piyasasına yüksek değerden satılıyor.
Gülün faydaları
Yüz temizliği
" Bir kaba 2 yemek kaşığı kil, 3 yemek kaşığı gülsuyu ve 1 çay kaşığı zeytinyağını koyup iyice karıştırın ve koyulaşıncaya kadar iyice kaynatın. Yüzünüzü yıkadıktan sonra bu karışımı göz ve dudağın kenarları hariç cildinize sürün. 5 ya da 7 dakika beklettikten sonra yüzünüzü yıkayın. Bu gül maskesi cildin kirlerini ve fazla yağlarını alıp temizler. Gül kokusu cildi rahatlatır ve besler.
" 4 litre üzüm sirkesi içine 10 avuç kuru gül yaprağını ekleyip karıştırın. 15-20 gün güneşte tutup süzün. Gargara, losyon, makyaj temizleyicisi olarak kullanabilirsiniz.
" Üç avuç taze gül yaprağını beş dakika suda kaynatın sonra bir çay kaşığı dövülerek toz haline getirdiğiniz ıhlamur yaprağından, bir çorba kaşığı taze kaymak, bir tatlı kaşığı süzme bal ilâve edin. Hazırlanan karışım krem kıvamına gelinceye kadar kestane unu ilave ederek karıştırın. Cildin parlak, nemli ve güzel olmasını sağlayan bu karışımı yüzünüze sürebilirsiniz.
Cilt Bakımı
" Pul pul dökülen kuru bir cilde sahipseniz bu görünümden kurtulmak için kurutulmuş gül yapraklarını küçük parçalara bölün, süt, mısır nişastası ve bir parça bal ile karıştırın. 15 dakika beklettikten sonra, bu karışımla yüzünüze yavaş yavaş masaj yapın. Bu masaj sayesinde cildiniz kaybettiği nemi geri kazanacaktır.
" 3 çay bardağı gül suyuna 1 çay bardağı vazelin koyun ve karıştırın. Bu karışım el ve dudak çatlaklarına iyi gelecektir.
" Saf zeytinyağının içine 10-15 damla gül yağı koyun vücuda masaj yapın.
" Küvete banyo suyunun içine 11-15 damla gül yağı damlatıp iyice karıştırın, bu karışım hem güzel kokmanızı hem de rahatlamanıza yardımcı olacaktır.
Saç bakımı
" 30gr şampuanın içine 12 damla gül yağı koyun ve karıştırın. Saç diplerine masaj yaparak saçınızı yıkayın. Bu maske saçınızı besler, kepeklenmesini önler.
" 4 damla gül yağını saç fırçanıza dökün saçınızı tarayın.
Sağlıklı yaşam
" Gül reçeli, gül şarabı, gül balı yenmeye devam edildiğinde mideyi kuvvetlendirir, yaralara ve tıkanıklıklara iyi gelir.
" İshali engellemek için 20gr. gül kurusunu 1litre suda kaynatın, günde 3 fincan içebilirsiniz
" 2 su bardağı taze gül yaprağını, 2 bardak şeker ile karıştırın. 1 bardak su ile kısık ateşte 1-2 saat pişirin. Ocaktan almadan önce içine yarım limon suyu katın.
Bu karışım hafif sindirim sistemi iltihaplarına, romatizma ve eklem iltihaplarına iyi gelir.
" 1 litre şarabın içine 1 avuç gül yaprağı atın, yarım saat dinlenmesi için bırakın. Cildinizi bu karışım ile temizleyin.
Gül Yağı Faydaları
" Antiseptik (mikrop öldürücü )olarak kullanılan gül yağı makyajı temizler, ciltteki doğum lekelerini alır. Alerjik ciltlere iyi gelir. Cilde canlılık kazandırır.
" Boğaz ve bademcik iltihaplarının giderilmesine yardımcı olur.
" Ellerinizin ve cildinizin güzelleşmesi için gül yağını badem yağıyla karıştırıp, kullanabilirsiniz.
1424
« : Aralık 28, 2007, 01:35:52 ÖS »
Uzmanlar mutluluk veren yiyecekleri belirledi. Bu yiyecekleri yiyerek hem mutlu olun hemde hastalıklardan korunun. Uzmanlar içinde endorphin bulunan yiyeceklerin mutluluk verdiğini açıkladı. Bu yiyecekler hem mutluluk veriyor hem de bir çok hastalıktan koruyor. İşte o yiyecekler:
Çilek: C vitamini deposu olan çilek, önde gelen afrodizyaklar arasında yer alıyor. Çilek bütün salgı bezlerini çalıştırarak vücuda gençlik ve kuvvet kazandırır. Yüksek tansiyonu düşürür, damarları temizler. Kansere karşı korur, böbrekte kum ve taş oluşmasını önler.
Muz: Kokusuyla bile mutluluk taşıyan tam bir endorphin deposudur. Kendinizi, güçsüz ve sinirli mi hissediyorsunuz, hemen bir muz yiyin. Kalsiyum ve magnezyum içeren bu meyve strese karşı bire bir. Sinir hastalığı olanlar için her gün yemek arası saatlerde tüketilmesi gereken bir besindir.
Üzüm: Kırmızı ve beyaz üzüm yiyen herkes gülücükler saçar. Üzümde yüzde 20 oranında direkt olarak kana karışan şeker vardır. Bedenen ve zihnen çalışanlar için iyi bir gıdadır. Üzümdeki bol demir kan yapar. Yüz ve boyuna taze üzüm suyu sürülüp 10 dakika sonra yıkanırsa cilde dirilik verir.
Portakal: C ve B vitamini açısından zengin olan portakal, insana dinamizm veriyor. Portakal içindeki C vitamini ince ve kalın damarların yumuşak kalmasını sağlar. Vücuttaki direnci artırır. Grip ve nezle olunduğunda portakal suyu, şeker, şarap karıştırılır üzerine sıcak su katılır ve içilir. Kanın durulmasına ve temizlenmesine yardımcı olur. Hazmı kolaylaştırır. Portakal reçeli ise karaciğeri çalıştırır.
Çikolata: Stresin bir numaralı düşmanı. Kendinizi kötü hissediyorsanız hemen bir parça çikolata yiyin. Flört etmek gibi bir şey. Bir kalem yemek yeterli, mutluluk hormonu "seratonin" anında beyinde dolaşıma çıkıyor. Çikolatanın içerdiği "penilatilmanın" insanı bulutlara çıkarıyor. Çikolatada, yeşil çay ve sebze meyvelerde bulunan "flavonoid" adlı madde bol miktarda vardır. Bu madde kanı sulandırıyor, kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Çikolata kötü kolesterolün (LDL) okside olarak damar çeperine
yapışmasını engelliyor. Tıpkı aspirin gibi kanda pıhtılaşmanın önüne geçiyor. Düzenli tüketenler arasında ölüm olayı yemeyenlere kıyasla yüzde 30 daha geç gerçekleşiyor.
Dondurma: Çok yenirse şişmanlatıyor, az yenirse mutluluğa mutluluk katıyor. Dondurma yaşlanmayı önlüyor. 100 gram dondurma ortalama: 135 mg kalsiyum 115mg fosfor, 100mg sodyum, 160mg potasyum, 25 gram karbonhidrat bulunuyor. Amerika'da kişi başına 25 kilogram Türkiye'de kişi başına 6 külah tüketiliyor. Sütten daha zengin bir besin maddesidir. A, C, D, E vitamini içerir. Çocukların sağlıklı büyümesi ve kemik erimesi sorunu olan kişiler için büyük önem taşıyor. Beslenme uzmanları dört mevsim tüketilmesini tavsiye ediyor.
Makarna: Çok ağır soslarda yenilmediği sürece enerji veren ve mutlu eden besinler arasında yer alıyor. Hazmı kolaydır. Özellikle sadece salata ile birlikte yenirse şişmanlatmaz.
Ekmek: Buğday ekmeği de sıkıntıları unutturuyor.
Fıstık: Yağ oranı yüksek ama yine de insanı mutlu ediyor. Çocuklar ve sporcular daha fazla yiyebilir. Demir, bakır, selenyum, magnezyum, çinko, potasyum, fosfor gibi minerallerin doğal kaynağı olan bu çerez kalbimizin yanı sıra, beyin sinir sistemi, kas ve kemiklerimizin dostudur. Tuzsuz olanından her gün 10-15 adet yenilebilir.
Susam: Dar gelirlilerin baş tacı olan simit mutluluğa giden yolda önemli bir yere sahiptir. Yağ ve protein içerir. Susamdan elde edilen tahin, bal ile karıştırılıp yenirse boğaz ağrısı ve bronşite iyi gelir.
1425
« : Aralık 28, 2007, 01:33:09 ÖS »
Diyete başlamak kolay, ama başarıyla devam ettirebilmek sanıldığı kadar basit olmuyor. Özellikle de kısa sürede tartıda istediği değişimi göremeyenler diyetlerinden akıllarına gelen ilk bahane ile vazgeçiyorlar. Diyete başladıktan sonra sizi bahanelere sürükleyecek ruhsal aşamalardan sık sık geçebileceğinizi belirten uzmanlar, önemli olanın bu aşamaları başarıyla atlatabilmek olduğunu belirtiyorlar.
Çabuk giden çabuk yorulur
Birkaç gün süren şok diyetlerin arkasına sığınarak kendinizi kandırmayın. Şok diyetler hem kısa sürede kendinizi kötü hissedip diyetten vazgeçmenize neden olur hem de sağlığınıza zarar verir. Ayrıca kısa sürede verdiğiniz kiloları, eski beslenme düzeninize döndüğünüz an kısa sürede tekrar alırsınız. Sağlıklı bir diyet programında, günlük alınması gereken kalori miktarı, kişinin yaşına, kilosuna ve hormon yapısına göre değişiklik gösterir. Kadınlar günde en az 1200, erkekler ise en az 1400 kalori almalıdır. Örneğin, siz 1000 ya da daha az kalorilik bir diyet uygulamaya kalkarsanız, sürekli aç kalmaktan ötürü diyeti yarıda bırakma olasılığınız artacaktır. Diyetinizi tamamlamak istiyorsanız her zaman uzun vadede kilo verdiren diyetlere yönelmelisiniz.
Kan şekerim düştü
Diyeti yarı yolda bırakan kişilerden sık sık 'kan şekerim düştü' yakınmasını duyarsınız. Aslında siz akıllı bir diyet yaparsanız, kan şekeri kolay kolay düşmez. Ancak canınız birden tatlı istediğinde aklınıza gelen ilk bahane kan şekeriniz olur. Yapılması zor, şok diyetlerden deniyorsanız sağlığınızı tehlikeye attığınız için kan şekerinizin düşmesi olasıdır. Ancak, kendinize uygun, uzun vadede kilo vermenizi sağlayacak sağlıklı diyetler yapıyorsanız, kan şekeriniz sandığınız gibi her tatlı gördüğünüzde düşmez. Bu yüzden gün içinde sık sık meyve yemenize olanak sağlayan diyetleri yapmalısınız, böylece tatlı ihtiyacınızı doğal yollardan karşılamış olursunuz.
Diyet beni depresyona sokuyor
Mutluluk hormonu salgılamanıza yardımcı olan çikolata gibi tatlıları ya da makarna, ekmek gibi karbonhidratları birden bire hayatınızdan çıkarırsanız diyetinizin üçüncü gününde kendinizi umutsuzluk içinde bulmanız çok doğaldır. Bu yüzden yaşamınızda öncelik verdiğiniz, size mutluluk veren besinleri beslenme listenizden yavaş yavaş çıkarmalısınız. Size tavsiyemiz, makarna ihtiyacınızı kepekli makarnalar ile tatlı ihtiyacınızı ise çilek, muz gibi stresle baş etmenize yardımcı olacak kalsiyum gücü yüksek meyvelerden almanız.
Ne yapsam kilo veremiyorum
Yaklaşık 2 haftadır düzenli diyet yapıyor, fakat tartıya çıktığınızda hiçbir fark göremiyorsanız bazı şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir. Bu aşamaya geldiğinizde diyetten hemen vazgeçmek yerine neleri yanlış yaptığınızı değerlendirmelisiniz. Az yediğinizi düşünüyorsanız yediklerinizin listesini yapın. Gün sonunda listenize göz atın ve objektif olarak diyetinizi değerlendirin. Belki de çok fazla abur cubur yiyorsunuz ve bunları normal yiyeceklerden saymadığınız için az yediğinizi düşünüyorsunuz. Yediklerinizin az olduğunu hala savunuyorsanız o zaman egzersiz programınızı gözden geçirin. Uzun süredir, diyet ve spor yapmıyorsanız vücudunuz tembelleşmiş olabilir. İşe yürüyüş saatlerinizi artırmakla başlayabilirsiniz.
Sigarayı bıraktım,
asla diyet yapamam
Sigaranın iştahı kapadığını düşünenler, sigarayı bırakırken en çok kilo almaktan korkarlar. Oysa, uzmanlar sigarayı bırakma döneminin yeme alışkanlıklarını değiştirmek için en uygun zaman olduğunu düşünüyorlar. Bunu başarabilmeniz için olumlu düşünmeniz, kendinizi meşgul etmeniz ve planlı olmanız yeterli olacak. Acıktığınızı hissettiğinizde ya da sigarayı hatırladığınızda hemen bir elma ya da başka bir meyve yemeniz o anki krizinizi atlamanızda size yardımcı olur.
Çalıştığım için diyetimi yapamıyorum
Çalışan kişiler sürekli ofiste oldukları için diyet programına sadık kalamadıklarından yakınırlarken, çalışmayanlar diyetleri sırasında kendilerini meşgul edecek bir şeylerin olmamasından dert yanarlar. Aslında hem çalışan hem de çalışmayan kişilerin kolayca uyabilecekleri diyet programları mevcuttur. Önemli olan günlük temponuz ve programınıza göre bir diyet stili seçmenizdir.
Kilolarım genlerimden geliyor
Ailece kiloluysanız kilo vermek sizin için sadece fizyolojik yönden yük olmaz, aynı zamanda psikolojik olarak da bu dönemden fazlasıyla etkilenirsiniz. Ama bu durum sizin hiç kilo veremeyeceğinizi göstermez. Ailenizde kalıtsal olarak gelişen bir şişmanlık söz konusu olsa da, siz sağlıklı bir diyet programıyla ve düzenli egzersizlerle kilolarınıza veda edebilirsiniz. Şanssızlığınız, kalıtsal mirasınızın yanı sıra bünyenizin, küçük yaşınızdan itibaren büyük porsiyonlara, kilo yapan kalorisi yüksek yiyeceklere alışık olmasıdır. Ancak doğru ve programlı bir diyet ile bütün bu sorunlardan kolayca kurtulabilirsiniz.
Daha önce çok denedim ama başarılı olamadım
Başkalarının sonuç aldığı diyetlerden başarı elde edememeniz sizi hayal kırıklığına uğratmasın. Deneyimlerinizi gözden geçirerek diyet hatalarınızı belirleyin. Çok katı kurallar mı koydunuz, erken mi pes ettiniz, ya da psikolojik olarak o dönem diyet yapmaya
hazır değil miydiniz? Bütün bu soruların cevaplarını bulmaya çalışın. Bu denemede bir kez daha aynı hataları tekrarlamayın.
Su içsem yarıyor
Kısa sürede istediği kiloları veremeyip diyetlerini yarı yolda bırakanların en fazla arkasına sığındıkları bahanelerden biri de vücutlarının diyete uygun olmadığıdır. Su içse yaradığını düşünen kişiler, kolay kolay diyet yapmaya yanaşmazlar. Onlara göre, yedikleri ya da içtikleri her şey kilo yapar. Kendilerini 'su içsem yarıyor' diye tarif eden bu kişilerin diyetleri de fazla uzun sürmez. Oysa yapılması gereken, beslenme düzenine uygun bir diyet seçmek ve diyet listesine kalorisi yüksek yiyecekleri almamaktır.
Ya bahane değilse
Diyet yapamamanızın arkasında sağlık problemleriniz de olabilir. Bazı minerallerin eksiklikleri vücudun kilo vermesini engeller. Magnezyum, krom, çinko, demir, bakır, selenyum ve kalsiyum eksikliğinin giderilmesi sağlıklı diyet yapabilmeniz açısından çok önemlidir. İnsülin hormonundaki yükselmeler, gün içinde kan şekerinde düşme yaptığı için yorgunluk, baş dönmesi, bitkinlik, öfke, hırçınlık ve açlık hissi yaratabilir. Bu nedenle karbonhidrat ve yağdan tamamen uzaklaşmadan ancak onları ciddi oranda azaltarak ve egzersiz yaparak kilo vermeyi denemelisiniz. Buna rağmen kilo veremeyen kişilerde depresyon, stres, uyku bozuklukları, mineral ve vitamin eksikliği ya da gıda alerjileri gibi altta yatan nedenleri araştırmak gerekir.
Sayfa: 1 ... 93 94 [95] 96 97 ... 109