İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - pudra_shekeri

Sayfa: 1 ... 91 92 [93] 94 95 ... 109
1381
Şarkı Sözleri / Elif Nun - Çok Özelim
« : Aralık 30, 2007, 11:51:40 ÖÖ »
Eli yüzü düzgün
Bir içim suyum
Farkedemedin mi?
Her yiğide gönül vermem canım
Hissedemedin mi?

Alı al, balı bal
Günler yaşadım
Öyle çok sevimli, lakin
Aşkta adalet olmaz yavrum
Öğrenemedin mi?

Ben hep aşkı güzel sandım
Öyle özledim ki
Bir adım görsem aşkla coşardım
Ama eskidendi

Neler gördü geçirdi şu yüreğim
Aşkla örselendi
Pervane olur aşkla dönerdim
E buda eskidendi

İster gelir ister giderim
Herkese uymam kendimi bilirim
Kanatır dikerim
Güller gibiyim
Sevme sevme güzelim

İster gelir ister giderim
Herkese uymam kendimi bilirim
Hem egoistim hem hümanistim
Ah çok özelim
Yani çok güzelim

1382
Şarkı Sözleri / Erkin Koray - Senden Başka
« : Aralık 30, 2007, 11:49:45 ÖÖ »
inan ki . . .
senden başka
hiç
kimse yok içimde
yüzüne bakmasamda
başımı çevirsemde
seni her gördüğümde
inan ki . . .
senden başka
hiç
kimse yok içimde
ne kadar kırgın olsam
dargın olsamda bile
inan ki . . .
senden başka
hiç kimse yok içimde

1383
Şarkı Sözleri / Erkin Koray - Sevince
« : Aralık 30, 2007, 11:48:31 ÖÖ »
sevince
sevince
sevince durma durma koş ardından
zaman yoktur git aşkı iste ondan
sevince tüm insanlar bir başka
durma dostum sen de yer ver aşka
sevmek bil ki doğmaktır yeni baştan
aşık oldum galiba yavaştan
oo sevince
oo sevince
öyle bir yol tutmuşum ki sorma
inandım ki sevince vardır dünya
sevincedir günlerin bir başka
durma dostum sen de yer ver aşka
sevmek bil ki doğmaktır yeni baştan
aşık oldum galiba yavaştan
oo sevince
oo sevince
olacak mıydım ben bu halde
olacak mıydım ben bu halde
sevince tüm insanlar bir başka
durma dostum sen de yer ver aşka
sevmek bil ki doğmaktır yeni baştan
eriyorum galiba yavaştan
oo sevince
oo sevince
oo sevince

1384
Sağlık / Patateste de alkol çıktı
« : Aralık 29, 2007, 12:27:18 ÖS »


Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Cengiz tarafından bir süre önce ortaya atılan “gazozların alkol içerdiği” yönündeki iddia üzerine sektörün önde gelen kuruluşlarından Erbak Uludağ A.Ş, TÜBİTAK'ın Bursa Test ve Analiz Laboratuvarında (BUTAL), gazlı içeceklerin yanı sıra patates, yoğurt, hurmanın da aralarında bulunduğu çeşitli gıda ürünlerinin analizini yaptırdı.

Erbak Uludağdan yapılan yazılı açıklamada, bazı yayın organlarının ”Gazozlarda alkol var” başlığı altında tüm gazozlarda olduğu gibi Uludağ Gazozda da binde 1,56 oranında alkol (etil alkol-ethanol) bulunduğuna ilişkin haberler nedeniyle kamuoyunun bilgilendirilmesi zorunluluğunun hissedildiği bildirildi.

BUTAL'da 17 Ekim tarihinde yaptırılan Uludağ Gazoz analizinde, etil alkol miktarının haberde belirtildiği gibi binde 1,56 değil, on binde 2'nin altında olduğunun ispatlandığı savunulan açıklamada, doğada bulunan birçok meyve ve sebzenin doğal yapısında değişik oranlarda etil alkol bulunduğu, etil alkol miktarının meyve ve sebzenin olgunluk derecesi ile içerdiği şeker miktarlarına göre değiştiği vurgulandı.

Açıklamada, meyve ve sebzeler olgunlaştıkça fermente oldukları, bunun sonucunda belirli miktarlarda etil alkolün yan ürün olarak meydana çıktığına dikkat çekildi.

“Ethanol sadece iddia edildiği gibi gazozda değil aynı zamanda tüm gazlı içecek ve meyve sularında, birçok meyve, sebze ve temel gıda maddelerinde de doğal olarak vardır” görüşüne yer verilen açıklamada, BUTAL'da 16-18 Ekim tarihlerinde yapılan analiz raporlarına göre günlük hayatta tüketilen bazı yiyecek ve içecek maddelerinin içerdiği etil alkol miktarları şu şekilde yer aldı:

ÜRÜNÜN ADI ETİL ALKOL MİKTARI (GRAM/LİTRE)

Patates 4,47 gr/lt
Yoğurt 2,48 gr/lt
Boza 2,26 gr/lt
Portakal 2,13 gr/lt
Hurma 1,90 gr/lt
Sirke 1,69 gr/lt
Gül suyu 1,53 gr/lt
Ekmek Mayası 1,24 gr/lt
Greyfurt 0,95 gr/lt
Meyve suyu 0,48 gr/lt
Kola 0,2 gramdan az/lt
Gazoz 0,2 gramdan az/lt
Portakallı Gazoz 0,2 gramdan az/lt

Açıklamada, bu tablonun günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası olan meyve, sebze ve içeceklerde, gazozlarda çıkan alkol miktarının en az 2 katı ile 22 katından daha fazla alkol olduğunun göstergesi olduğuna dikkat çekildi. Gazlı içecekler ve meyve sularında ölçülen ve “eser” olarak nitelendirilen miktardaki alkolün, bu ürünlerin içeriğindeki meyve aromaları ve konsantrelerden geldiği kaydedilen açıklamada, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının “Alkolsüz İçecekler Tebliği”nde, alkol miktarına litrede 5 grama kadar izin vermesinin nedeninin de, içeceklerde kullanılan doğal aromalardan ve meyvelerden dolayı oluşacak etil alkol miktarı olduğu ifade edildi. Açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

“Etiket üzerlerine 'alkol içerir' ibaresi yazılması isteniyor ise sadece gazoz kategorisinde değil tüm gazlı meşrubatlar, meyve suları ile tüm temel gıda maddeleri, meyve ve sebzeler gibi yüzlerce üründe böyle bir uygulamanın nasıl sonuçlar getireceği de unutulmamalıdır.

Yediğimiz taze meyve, sebze, içtiğimiz meyve suları ve tüm gazlı içecekler dahil olmak üzere içeriklerinde etil alkol bulunduğu bilimsel gerçeğine rağmen, niçin sadece (gazozlarda alkol var) konusunun gündeme getirildiği düşündürücü olup, tüm kamuoyuna saygı ile duyurulur

1385
Sağlık / Kanda pıhtılaşmayı önlemek için çikolata !!!
« : Aralık 29, 2007, 12:25:57 ÖS »


Kanda pıhtılaşmayı önlemek için çikolata
John Hopkins Üniversitesi ve Bloomberg Halk Sağlığı Okulu araştırmacıları, günde iki çorba kaşığı siyah çikolata yemenin, kandaki pıhtılaşmanın önüne geçilmesine yardımcı olabileceği sonucuna ulaştılar.

Bilim adamlarının, aspirinin kandaki pıhtılaşmaya etkisi üzerine yapılan daha büyük bir araştırma sırasında çıkarttıkları sonuca göre, çikolata, aspirinle benzeri bir biyokimyasal etki yaratıyor ve kandaki pıhtılaşmayı azaltıyor. Profesör Diane Becker, araştırma sonucunda, kakao çekirdeğindeki kimyasalın, kandaki pıhtı hücrelerinin azaltılmasında, aspirinle aynı biyokimyasal etkiyi yarattığını öğrendiklerini söyledi.

Siyah çikolatanın, tansiyonu düşürebildiği ve kan dolaşımına farklı faydaları olduğu bilim adamlarınca yaklaşık 20 yıldır biliniyor. American Heart Association'ın yıllık bilim toplantısında duyurulması planlanan son araştırma, gıda tüketiminde normalin dışına çıkılmamasını öğütlüyor ve düzenli diyetin bir parçası olarak yenecek bir parça çikolatanın veya içilecek sıcak çikolatanın insan sağlığı için iyi olduğu sonucuna ulaşıyor.

1386
Sağlık / Kestane kebap yemesi enerji
« : Aralık 29, 2007, 12:25:02 ÖS »


Soğuk kış gecelerinin harika lezzeti kestane tam bir sağlık iksiri. Potasyum, fosfor, magnezyum, kalsiyum, demir ve sodyum mineralleri ile C, B1 ve B2 vitaminleri içeren kestane; kış aylarının kötü şartlarına, fiziksel ve zihinsel yorgunluklara hayli iyi geliyor.

Şeker, protein ve yağ açısından zengin olan kestanenin diğer özelikleri ise şöyle:
* Kandaki yüksek kolesterolü düşürür.
* Kalp ve kas sistemini uyarıp organizmanın su dengesini düzenler.
* Kan şekeri düzeyini kontrol altında tutar.
* Potasyum eksikliğinden yakınanlar için etkili bir ilaçtır.
* Kan dolaşımını hızlandırıp varis ve basurların gelişimini önler.
* Çok önemli bir enerji kaynağıdır.
* Kansere karşı koruyucu olduğu da düşünülüyor.

1387
Sağlık / Dik oturmak yanlış
« : Aralık 29, 2007, 12:23:22 ÖS »
İskoçya'daki bir araştırmada, dimdik oturmanın kronik sırt ağrısına neden olduğu, doğru oturma açısının 135 derecelik açıyla geriye doğru yaslanarak oturma olduğu belirlendi



Chicago'da yapılan Kuzey Amerika Radyoloji Vakfı yıllık toplantılarında sunulan araştırmayı yapan hekimlerden Dr. Waseem Amir Bashir, gövdenin kalçalara göre 135 derecelik açıyla duracak şekilde oturmanın, 90 derecelik oturma açısına kıyasla en iyi biyomekanik oturma şekli olduğunu belirtti.

Manyetik rezonans (MRI) tekniğiyle yeni görüntüleme sistemlerini kullanan doktorlar, dik açıyla oturmanın omurgaya ve eklem ve bağlara, normalin üstünde baskı yaptığını ve bunun uzun dönemde kronik ağrı ve deformasyonlara yol açabileceğini gösterdi.

1388
Sağlık / Kadın tiryakileri bekleyen tehlike !
« : Aralık 29, 2007, 12:22:15 ÖS »
Sigara içen kadınlarda stres, iştah kaybı gibi problemler görülüyor...




Sigara içen kadınlarda magnezyum eksikliğiyle birlikte sinirlilik, uyumsuzluk ve iştah kaybı gibi ciddi sorunlar görülürken; adet öncesi gerilimi de artıyor.

Sigaranın zararları saymakla bitmez... İstanbul Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği şefi Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim de, yapılan bir çalışmayla sigaranın bir olumsuzluğunu daha gözler önüne serdi. Buna göre; aşırı sigara tüketen kadınlarda magnezyum ihtiyacı günlük gereksinimin iki katına çıkıyor. Magnezyum eksikliğinde; sinirlilik, uyumsuzluk, iştah kaybı, depresyon, kas krampları ve kasılmaları, kalp ritminde bozulmalar, solukluk, uyuşukluk, koroner spazm gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Bu konuda kadınları uyaran Doç. Dr. Kesim, vücudumuzdaki kas ve sinir fonksiyonlarının yürütülmesi, kemik güçlülüğünün sağlanması ve kalp ritminin düzeninin sağlanmasında magnezyumun büyük önem taşıdığını belirtiyor. Özellikle aşırı sigara tüketen kişilerde magnezyum ihtiyacı günlük gereksinimin iki katına çıkıyor ve magnezyum olmadan vücutta enerji dönüşümü gerçekleşmiyor.

Hücre geçirgenliğinde önemli rol oynayan magnezyumun, kalsiyumun fizyolojik karşıtı olduğunu ifade eden Dr. Kesim, magnezyum eksikliğinin pıhtılaşmayı arttırıp kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırladığını da vurguluyor. Tüm yeşil bitkiler magnezyum içeriyor. Özellikle sigara tiryakisi kadınların magnezyum açısından zengin olan muz, avokado, dil balığı ve kuruyemişleri bolca tüketmesi gerekiyor.

1389
Sağlık / Horlamayı hafife almayın!
« : Aralık 29, 2007, 12:21:05 ÖS »
Horlama tedavi edilmediğinde hipertansiyon, felç, kalp krizi, uykuda ani ölüm riskini artırabiliyor.



Horluyor musunuz? Sabahları yorgun kalkıyor musunuz? Araba kullanırken uyukladığınız oluyor mu? Toplantılarda uyuyakalıyor musunuz? Cinsel performansınızda düşüş var mı? Gecenin bir yarısı kan ter içerisinde uyanıyor musunuz? Kilo vermekte güçlük çekiyor musunuz? Bu soruların hepsine veya birkaçına ‘Evet’ yanıtı verdiyseniz, Dikkat! Uykuda nefes durması ve gündüz aşırı uyku hali ile seyreden ‘Obstrüktif Uyku Apne Sendromu’ hastası olabilirsiniz.

Horlama erkeklerin yüzde 25’inde, kadınların ise yüzde 15’inde görülüyor. Horlamanın genelde önemsiz bir sorun olduğu düşünülüyor. Sıklıkla eşlerin, aile bireylerinin hatta komşuların sorunu haline gelmekten öteye gitmiyor. Oysa horlama basit bir problem değil. Obstrüktif uyku apnesi sendromunun en önemli belirtisi. Uyku apnesi sürekli yorgunluk halinden trafik kazalarına, sürekli uykusuzluktan uykuda ölüme kadar onlarca tehlikenin habercisi. Öyle ki uyku apnesi hastalarının iş veya trafik kazası yapma olasılığı ise diğerlerinden 4 - 7 kat fazla.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, “Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (OSAS) uyku sırasında havayolumuzda çeşitli seviyelerde gelişen tıkanıklıklara bağlı ortaya çıkar. Yüz kemikleri, çene yapısı, büyümüş geniz eti ve bademcikler, uzamış ve kalınlaşmış küçük dil, sarkık yumuşak damak veya burun tıkanıklığı gibi anatomik bozukluklara ve aşırı kiloya bağlı olarak görülür.” diyor.

SABAH YORGUNLUĞUNA YOL AÇIYOR
Uyku apnesinin başlıca belirtileri; horlama, uykuda 10 saniyeyi aşan nefes kesilmesi ve gündüz aşırı uyku hali. Uykuda nefesin durması ile kalp ve beyin için hayati önemi olan oksijen düzeyi kanda düşerken karbondioksit düzeyi artıyor. Beyin bu durumu ciddi bir tehdit olarak görerek 3-5 saniyelik uyanıklık ile nefes alması için hastayı uyarıyor. Nefes kesintisini takip eden derin gürültülü bir horultu ile tekrar nefes almaya başlanıyor. Bu şekilde bir gecede onlarca hatta yüzlerce defa uyanan kişi ertesi sabah yorgun uyanıyor. Gündüz aşırı uyku hali, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, sinirlilik, kişilik değişikliği ile kendini gösteriyor.


1390
Sağlık / Asitli içeceklerdeki tehlike
« : Aralık 29, 2007, 12:19:10 ÖS »
Günde bir bardak asitli içecek bile diş çürümesi riskini ciddi şekilde artırıyor...




Memorial Diş Kliniği’nden Uzm. Dt. Emek Kurtoğlu Külür, asitli içeceklerin özellikle çocuk ve ergenlik çağındaki gençlerin dişleri üzerindeki zararlı etkileri hakkında bilgi verdi.


Diş neden çürür?
Diş minesinde erime olduğu zaman dişler çürümeye başlar. Çürüme, pH değeri 5.5’in altına düştüğü zaman gerçekleşir. Hemen hemen bütün asitli içeceklerin ve çoğu meyveli içeceklerin pH değeri 5.5’ in altındadır. pH değeri 2.7 olan kola gibi içecekler asit içeriği yüksek içeceklerdir ve bunlar sirkeden daha asitlidir. Dolayısıyla bu tür asitli içecekler dişlerin çürümesine neden olabilir. Sadece doğal kaynak sularının pH değeri 5.5’in üstündedir. İngiliz Diş Hekimleri Birliği tarafından yapılan araştırmaya göre, genç yaşlarda meydana gelen diş çürümelerinin en önemli nedenlerinden biri yaygın olarak tüketilen kola ve türevi içecekler.

Asitli içeceklerin ergenlik çağındaki gençlerin diş sağlığına olan etkileri
Asitli içecekler her yaşta, özellikle de ergenlik döneminde dişleri önemli oranda çürütüyor. Bir içecek ne kadar asitliyse diş minesi o kadar yumuşar. Diş Hekimleri Birliği Uzmanları’nın bu konuda yaptıkları araştırmalar ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.
Araştırmalara göre, günde dört bardak asitli içecek tüketmenin dişlerdeki bozulma riskini 12 yaş grubunda yüzde 25.2 oranında, 14 yaş grubundaysa yüzde 51.3 oranında artırıyor.

Bu oranların yanı sıra özellikle ergenlik çağındaki çocukların asitli içecek tüketme alışkanlıklarının oldukça yüksek olduğu gözlenmiş. Yaklaşık bin çocuk üzerinde yapılan araştırmada, 12 yaş grubundakilerin üçte ikisi, 14 yaş grubundakilerin ise yüzde 92’sinin asitli içecek tükettiği saptanmış. Her iki yaş grubundaki çocukların yüzde 40’ından fazlasının günde üç veya daha fazla bardak asitli içecek tükettiğini gösteren araştırma, bu alışkanlığın sürmesi halinde toplumun “sağlıksız ağızlı bireylerden oluşmasının kaçınılmaz” olduğunu ortaya koyuyor. Uzmanlar, günde bir bardak asitli içeceğin bile diş çürümesi riskini ciddi biçimde artırdığını vurguluyor.

Asitli içecekler içildikten sonra yapılması gerekenler nelerdir?
Asitli içecekler içildikten hemen sonra ağızdaki asitlik olabildiğince çabuk nötralize edilmeli. Bunun en iyi yolu ise şekersiz sakız çiğnemektir. Sakız tükürük üretimini artırarak asitleri nötralize eder. Böyle bir durumda diş fırçalamanın aşındırıcı etkileri vardır. Asit oluşumundan yumuşayan diş minesi, fırçalamayla zarar görür ve çürüme riskini artırır.

ANNELERE TAVSİYELER
Çocuğunuzun beslenme çantasına asitli içecek yerine süt ya da ayran koyun. Bazı asitli içecekler, diğer besinlerin vücutta yarar sağlayan bazı vitaminlerinin kullanılmasını da engeller. Eğer çocuğunuz sütü ve yoğurdu sade olarak tüketmeyi sevmiyorsa, sütü kakao-şeker ekleyerek tatlandırabilir veya hazır olarak satılan meyveli sütleri, pudingleri, meyveli yoğurtları kullanabilirsiniz. Sütün içine konan bu tür maddeler sanılanın aksine sütün besin değerini de öldürmez.

Pek çok ülke tarafından okullarda satışı durdurulan asitli içecekler, tüm bunların yanı sıra her geçen gün başka sağlık sorunları ile de ilişkilendiriliyor. Bunlardan bazıları ise obezite, diyabet, kemik erimesi kemik kırılmaları, beslenme eksikliği, kalp hastalıkları, gıda bağımlılığı, kimyasal tatlandırıcılar nedeniyle nörotransmiter fonksiyon bozukluğu, aşırı kafein nedeniyle nörolojik ve adrenal bozukluklar...


1391
Sağlık / Hiç merak ettiniz mi kalp niye solda !!!
« : Aralık 29, 2007, 12:17:28 ÖS »


Vücudumuzun içinde her şey çok farklı: Kalp, dalak ve pankreas solda, safra kesesi ve karaciğer sağda... Peki neden kalp sağda değilde solda?İşte cevap:

Hatta akciğer gibi çift organlar da sağ ile sol arasında morfolojik farklılıklar sergilerler: Sağ akciğer için üç lob ve sol için de iki lob. Bağırsaklar da sürekli aynı yönde dolandığından yanaldır.

Peki nasıl oluyor da, başlangıçta bütünüyle simetrik olan embriyo sağı soldan ayırıp organlarını yanlamasına dizebiliyor?

Bilim adamları uzun zamandır bu sırrı çözmeye çalışıyorlardı. Nihayet amaçlarına ulaştılar. Son yıllarda, bu organizasyonun, embriyonun birkaç hücresinin yüzeyindeki küçük kirpikler tarafından gerçekleştirilen rotasyon hareketlerinin sonucu olduğunu belirlediler.

Kararlı bir rotasyon

Nice Sophia Üniversitesi’nde gelişim biyolojisi ve kanser araştırma, işaretleme enstitüsünü yöneten Stephane Noselli, 2004 yılından beri yapılan araştırmaların, simetriyi kıran bir yapı olarak kirpiklerin rolünü gittikçe daha fazla kanıtladığına dikkat çekiyor.

Her şey "düğüm"le başlıyor

Her şey otuz yıl kadar önce, Kartagener sendromu olarak bilinen, ender rastlanan genetik bir hastalığa yakalanan kişilerin incelenmesiyle başladı.
Son on yılda fareler üzerinde yapılan sayısız araştırma ve özellikle de, aynı zamanda hem kirpikleri hem de iç asimetriyi etkileyen mutasyonların incelenmesi bu asimetrinin nerede başladığının keşfedilmesini sağladı.

Her şey "düğüm" düzeyinde başlıyor. Bu düğüm, gastrülasyon olarak adlandırılan, embriyonun gelişiminin erken bir evresinde (2. hafta), ventral kutupta oluşan geçici, küçük bir çöküntü.

Bu aşamada, embriyo hala tam olarak simetriktir ve sırtın, karnın, başın ve ayakların neye dönüşeceğine karar vermiştir. Bu düğüm, her biri birer kirpikle donanmış, son derece sıkışık 200 ila 300 hücreden oluşur.

Gizemli sinyal

Ancak 1998 yılında Hirokawa ekibinden Shigenori Nonaka video-mikroskopi sayesinde bunun herhangi bir kirpik olmadığını belirledi. Nedeni ise, organizmamızın önden arkaya doğru açılıp kapanan klasik kirpiklerinin (iç kulak, solunum mukozaları ) tersine, düğüm kirpiklerinin moleküler yapıları nedeniyle, saatin akrep ve yelkovanı doğrultusunda dönmeleridir.

Shigenori Nonaka embriyonun simetrisini bu hareketin bozup bozmadığını anlamak amacıyla düğümü yıkayan embriyon dışı sıvıya floresan bilyeler ekleyip kımıldamalarını seyretti. Hepsi aynı doğrultuda, sola doğru hareket ediyordu. Bu ilginç fenomen bilim adamları tarafından "düğümlü akım" olarak adlandırıldı.
Bu akım oldukça belirleyiciydi. Kirpiklerin dönerken meydana getirdikleri bu akım embriyoyu asimetrik kılmak amacıyla soluna gizemli bir sinyal gönderiyordu.

Peki ama niye sol?

Bununla birlikte ufak bir sorun söz konusu: Bir rotasyon hareketinin bir tarafta akım yaratırken diğer tarafta yaratmaması için hiçbir neden yok.
Nobutaka Hirokawa'nın ekibi geçen yıl ultra hızlı bir kamera sayesinde bu baş ağrıtan soruyu cevaplamayı başardı. Rotasyon eksenini üç boyutlu inceleyen ekip, bunun embriyonun 40 derece arkasına yönelmiş olduğunu belirledi.

Kirpikler embriyonun iç simetrisini nasıl kırıyorlar?

Embriyon gelişiminin ilk iki haftasında tamamen simetriktir. Simetri kırılması embriyonun yüzeyindeki çukur olan ventral düğümde meydana gelir. Bu düğüm kirpikli hücrelerden oluşmuştur. Bu kirpikler sıvıyı karıştırıp embriyonun soluna iterek morfojen moleküllerin konsantrasyonunu sağlarlar.

1. Kabarcıklar meydana gelir. Düğümün hücreleri organların konumunda rol oynayan morfojen kabarcıkları serbest bırakırlar.
2. Kirpikler harekete geçer. Bir saatin akrep ve yelkovanı doğrultusunda dönen kirpikler kabarcıkları sola doğru iterler.
3. Kabarcıklar solda birikir. Kabarcıklar solda birikerek kirpiklerin karşısında patlar ve morfojenleri salıverir.
4. Simetri kırılır

Morfojenler hücre içinde asimetriye yol açan bir dizi olayı tetiklerler
Başka bir deyişle, kirpik eğer embriyo yüzeyinden uzakta dikilmişse etkili bir harekete yol açıyor; düğümün hücrelerine sürtündüğünde ise, etkisiz bir hareket oluşturuyor. Sonuçta da, embriyonun soluna doğru, sağdakine kıyasla çok daha önemli bir akım oluşuyor. Peki tüm bunlar asimetriyi açıklıyor mu?
Bu akımın organların yanlamasına sıralanmasını nasıl gerçekleştirdiği tam olarak bilinmediği için bu soruya kesin bir evet yanıtı verilemiyor.

İki model

Ancak yine bu konuda da son sözü 2005 yılında Nobutaka Hirokawa söyledi. Japon araştırmacı kirpikli hücreleri inceleyebilmek amacıyla bunları hücre zarının lipitlerine bağlanan floresan bir maddeyle belirginleştirdi.
Kendisi araştırmalarıyla ilgili şu açıklamalarda bulunuyor: "Sadece düğüm hücrelerini incelemeyi düşünürken, o zamana kadar bilinmeyen bir madde olan, çapları 0.3 ila 5 mikrometre arasında değişen ve sola düğüm akımıyla iletilen küçük kabarcıklar belirledik."

Hirokawa bunları NVP (Düğüm kabarcık parçacıkları ) olarak adlandırıyor. Bu keşif tam da, düğüm akışının asimetriyi nasıl tetiklediğini açıklamak için iki modelin çarpıştığı bir döneme denk geldi.

Birinci senaryoya göre, bu akım düğümün çevresindeki kirpikler tarafından tamamen mekanik bir şekilde hissediliyor. İkinci model ise, bu akımın o zamana kadar bilinmeyen morfojen (canlılarda dış şekillerin oluşumu.) molekülleri embriyonun solunda topladığını öngörüyor.

Morfojen hipotezi

Nobutaka Hirokawa, keşfettikleri düğüm kabarcık parçacıklarının morfojen molekül hipotezini güçlendirdiğini belirtiyor. Hirokawa’ya göre, düğümün her bölgesinden yayılan bu kabarcıklar daha sonra düğüm akımı tarafından embriyonun sol tarafına taşınıyorlar.

Burada da patlayıp içlerindeki Sonic Hedgehog ve retinoik asit moleküllerini salıveriyorlar. Bu ikisi de organların asimetrik sıralanmasında rol oynuyor.
Bu moleküller hücre içi kalsiyum düzeyini yükseltirken, bunu genlerin asimetrik aktivasyonu izliyor. Embriyonun organojenez olarak adlandırılan (5-8 hafta) gelişim sürecinde bu genlerin ürünleri organların yerleşimini belirliyorlar.
Nobutaka Hirokawa, memelilerdeki asimetrinin sayısız hücre sürecinin koordinasyonunun iyi bir örneğini oluşturduğunu kaydediyor.

Böylece göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede, kirpikler kalbi sola yerleştiriyor. Daha sonra diğer kilit işlevleri yerine getirmek üzere başka kirpikler devreye giriyor. Bu işlevler, nöronlara yer değiştirtmek, solunum yollarını artıklardan temizlemek ve spermlerin devinimini sağlamak olarak sıralanabilir.

1392
Sağlık / Dikkat! Sinüzit sağır edebilir
« : Aralık 29, 2007, 12:15:43 ÖS »
Sinüzit rahatsızlığı sağırlık tehlikesini de beraber getiriyor...



Sinüzit hastalığı çocuklarda da sık rastlanılan önemli bir sağlık sorunu. Ancak bu durum çoğu kez gözden kaçırılarak ihmal ediliyor. Sinüzite dikkat edilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Erhun Şerbetçi, "Sinüzit, işitme kaybına neden olan orta kulak iltihaplanmalarına ya da kronik akciğer sorunlarına yol açabilir" diyerek aileleri uyardı.

1393
Cilt Bakımı / En önce ve hızlı göz çevresi yaşlanıyor
« : Aralık 29, 2007, 12:13:50 ÖS »
Göz kapağı derisi diğer bölgelere oranla daha ince ve narin. Buna karşılık çok hareketli, ter ve yağ bezleri açısından fakir. Bu nedenle vücuttaki deri yaşlanması ilk olarak göz kapaklarında ve çevresinde başlıyor. Mucizevi etki iddialarıyla ortaya çıkan kozmetiklerin, kullanıcıların beklediği oranda durdurucu veya toparlayıcı olduklarını söylemek zor. Plastik cerrahi uzmanı Prof. Dr. Murat Emiroğlu, "Mimiklerden, kötü kozmetiklerden ve güneş ışınlarından uzak durun" diyor.




Neden göz çevresine ayrı ürünler öneriliyor? Birçok kremin göz çevresine sürülmesine izin verilmiyor?

- Göz kapakları daha ince ve narin. Tıbbi olarak onaylanmamış kozmetiklerin göz kapaklarına uygulanması sakıncalı. Diğer bölgelerde kötü etkileri görülmeyebilen kozmetikler, göz kapaklarında vahim etki yapabilir.

Göz altı ve çevresindeki kırışıklıklara nasıl müdahale edilir?

- Göz çevresi kırışıklıklarının nedeni karmaşık. Adale hareketlerine dik doğrultuda gelişen dinamik kırışıklıklar hem alt hem üst göz kapağı, hem de gözün yan tarafında (kaz ayağı ) görülüyor. Yerçekiminin etkisiyle alın ve kaşla birlikte üst göz kapağında düşme, alt göz kapağında sarkma oluşuyor. Hatta ileri dönemde göz kapağı dışa doğru dönüyor. Göz kapaklarındaki yağ bölmelerinde bulunan yağ dokuları, yaşlanmayla birlikte destek dokular zayıfladıkça aynen karında olduğu gibi fıtıklaşabilir. Bu süreç göz kapağı sarkıklığını artırır, belirginleştirir. Ayrıca, vücudun diğer bölgelerindeki deriye oranla, göz kapağı derisi güneş ışının olumsuz etkilerine karşı daha duyarlıdır. Bütün bu etkiler nedeniyle gelişen kırışıklıklar cerrahi veya cerrahi dışı yöntemlerle azaltılabilir.

Cerrahi olmayan yöntemlerin etkisi uzun süreli mi?

- Botoks ve dolgu maddesi kullanımı son yıllarda cerrahi olmayan yöntemler arasında ön plana çıktı. Botoks, kırışıklığa neden olan adalelerin geçici olarak, üç ila alt ay süreyle felç edilmesiyle etkisini gösterir. Dolgu maddeleri ise deride ince çöküklükler yaratan kırışıklıkların doldurularak belirsizleştirilmesinde kullanılır. Ayrıca, peeling yöntemleriyle de kırışıklıkların azaltılması mümkün. Her üç yöntemin de etkileri geçici.

Kalıcı yöntemler hangileri?

- Kalıcı değişiklik yalnızca cerrahi yöntemle elde edilebilir. Blefaroplasti, göz kapaklarının gençleştirilmesi için yapılan ameliyattır. Lokal anesteziyle yapılabilir. Bu ameliyatta hem derideki kırışıklıklar giderilir hem de sarkan adale ve yağ dokuları doğal hallerine getirilerek yeniden sarkmaları engellenir. Bu ameliyattan sonra hastaların genellikle şikáyet ettikleri yorgun bakış düzelir. Göz kapaklarının görünümü en az 10-15 yıl geriye alınır. Ameliyatı takiben hasta bir ila üç gün sonra işine veya normal günlük aktivitelerine dönebilir.

UCUZU SEÇECEKSENİZ HİÇ YAPTIRMAYIN

Torbalar neden oluşuyor? Nasıl başedilir?

- Göz altı torbalarının gelişiminde yerçekimi, ultraviyole ışınlar, adale hareketleri, adalenin zayıflamasına bağlı yağ dokularının fıtıklaşması ve yanlış kozmetik kullanımının etkisi büyük. Önlenmesi için güneş ışınlarına daha az maruz kalmak, mümkün olduğunca az mimik hareketi yapmaktan başka çare yok. Bu torbaların daha çok uzun saatler güneşte kalanlarda ve öğretmenler, sahne sanatçıları gibi kuvvetli ışıkta çalışanlarda görülmesi bunun kanıtı. Çözümü, cerrahi müdahale.

Göz altı torbaları ve kırışıklıklarında ameliyat ne zaman gündeme gelir?

- Tıbbi ve kişiye özel nedenlere göre karar verilir. Şayet üst göz kapağı görmeyi engelleyecek kadar sarkmışsa, alt göz kapağı yerçekiminin etkisiyle dışarıya doğru dönmeye başlamışsa blefaroplasti ameliyatı tıbbi olarak gereklidir. Estetik amaçla verilecek kararda hastanın tercihi dikkate alınmalı. Kişi kendini daha mutlu hissedecekse, daha genç bir görünüm elde etmek veya gözlerindeki "yorgun bakış" halinin giderilmesini istiyorsa ameliyat yapılmalı. Blefaroplasti ameliyatında herhangi bir yaş kısıtlaması yok, her yaşta rahatlıkla uygulanabilir.

İz kalır mı?

- Kesiler, doğal çizgilerden yapıldığından belirgin iz kalmaz. Üst göz kapağındaki kesi katlanan derinin içinden, alt kapak kesisi ise kirpiklerin hemen altından yapılır.

Göz kapağına yönelik girişimler nerelerde yapılabilir?

- Göz kapağı derisi çok ince olduğundan, çok daha titiz ve itinalı olmak gerekir. Cerrahi veya cerrahi olmayan tüm girişimler mutlaka iyi eğitim almış ve deneyimli bir plastik cerrah tarafından yapılmalı. Şayet ekonomik problemler doğru kişiye ulaşmanıza engel olacak düzeydeyse daha ucuzunu tercih etmek yerine hiç yaptırmayın. Çünkü tıbbi girişimlerde yapılabilecek hataların sonucunda kötü izlerden görme kaybına kadar varabilen zararların çoğundan geri dönmek hiç kolay değil.

Yaşlanma korkusuyla gittiğiniz merkezlerde zarar görmeyin

Son yıllarda piyasada sayıları gittikçe artan, çok iddialı sloganlarla reklamları yapılan birçok krem ve kozmetiğin yararları sınırlı, etkileri geçici. Etkileri sadece derinin dış katmanına yönelik. Polipeptid içeren bazı ürünler uzun süreli kullanıldığında yüzde 30’a kadar düzelme elde ediliyor. Bazı ürünlerde polipeptidlere ek olarak botoks etkisi yaratan kimyasallar bulunuyor. Bazı güzellik merkezleri süslü ışık ya da ısı yayan, herhangi bir tıbbi değeri olmayan makinelerlekırışıklıkları giderdiğini iddia ediyor, yaşlanmaktan endişe edenlerin zaafından yararlanıyor. Kimileri yağ inceltmek veya sarkan derileri eski haline getirmek iddiasıyla deri altına çeşitli solüsyonlar enjekte ediyor. Bu tür yerlerdekişiler boşa para harcamak bir yana, ciddi tıbbi zarar görebiliyor. Yasalar uygulanmadığı için bu yara günden güne derinleşiyor.

Göz çevresindeki küçük keseler yüksek kolesterol habercisi

Göz kapaklarında görülen küçük kesecikler ve beyaz lekeler genellikle üç ana başlıkta incelenir. "Milia," epitel artıklarının oluşturduğu küçük kistlerdir. "Syringoma," küçük çaplı ve iyi huylu tümörlerdir. "Xanthalesma" ise yaygın, geniş tabakalar halinde görülen oluşumlardır. Göz kapağında ayrıca vücudun diğer bölgelerindeki deride görülen tüm iyi ve kötü huylu tümörlere rastlanabilir. Bunları basit cerrahi müdahalelerle tedavi etmek mümkün. Xanthalesma, kolesterol yüksekliğini işaret ettiği için bu hastalara kan testi önerilir. Bu lezyonlar zamanla büyüyeceğinden, kötü huylu dönüşüm olasılığı olmasa da bir an önce çıkartılmalı. Çıkartılacak bölge ne kadar küçükse cerrahi müdahale de o kadar basit olacaktır. Bu sebeple hastalar şüphelenilen en küçük oluşumlar için dahi bir uzmana danışmalı.

Genç cildin iç ve dış düşmanları

Doğal yaşlanma süreci 20’li yaşların ortasında başlar. Genetik yapı ve dış etkenlere bağlı olarak gelişir. Kollajen ve derinin elastikiyetini sağlayan elastin üretimi azalır. Deri hücrelerinin yapımı ve ölü hücrelerin yıkımı yavaşlar. Sürecin etkileri kimi zaman yıllar sonra belirgin hale gelir. Örneğin, bazılarının saçlarında 20’li yaşlarda başlayan grileşme, diğerlerinde 40’lı yaşlara kadar belirgin hale gelmeyebilir. Yüzde yaşlanmayı hızlandıran dış faktörler arasında en önemlisi güneş ışınları. Mimiklerin, yerçekimi, uyuma pozisyonları ve sigara kullanımının da önemli bir payı var.


1394
Sağlık / C vitamini ve sarımsak ile korunun
« : Aralık 29, 2007, 12:11:44 ÖS »
Gaziantep Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Erkan Karataş, soğuk algınlığını önlemek için bol bol C vitamini, mentol, sarımsak ve çinko alarak vücut direncinin güçlendirilebileceğini söyledi.



Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Karataş, soğuk algınlığının aslında dört mevsim görülebildiğini, daha çok kış aylarında ortaya çıkan, hapşırma, burun akıntısı, boğaz ağrısı ve burun tıkanıklığı ile kendini gösteren, hafif kırgınlık oluşturan, çeşitli virüslerin yol açtığı, hafif seyirli bir hastalık olduğunu anımsattı.

Hastalığa yakalanmamak için öncelikle soğuk ve yağışlı havalarda soğuğa maruz kalmamaya önem verilmesi gerektiğini ifade eden Karataş, “Soğuk ve yağışlı hava, soğuk algınlığı virüsünü getirmez. Daha çok soğuk algınlığı olan bir kişinin burun akıntısının aksırık, öksürük veya elden ele bulaşması sonucunda virüslerin aktarılmasıyla hastalığın yayıldığına inanmamız gerekir. Hapşıran ve öksüren kişilerin elleriyle veya maske ile ağızlarını kapatması gerekir” dedi.

Soğuk havada insanların kapalı mekanları tercih ettiğini, bu tür ortamlarda virüsün bulaşmasının kolaylaştığını anlatan Karataş, kapalı ortamların sık sık havalandırılması gerektiğini söyledi. Karataş, soğuk algınlığı yapan virüslerin, saatlerce ellerde ve çeşitli eşyada (havlu, mendil, masa) canlı kaldığını, kirli hava, sigara kullanımı, yetersiz ve dengesiz beslenmenin soğuk hava ile birleşince, vücudun direncinin daha çok düşürdüğünü ve virüslerin bulaşmasının kolaylaştığını belirtti.

Bu nedenle ellerin yıkanması, çevrenin temiz tutulması gerektiğini dile getiren Karataş, şöyle konuştu:
“Portakal, limon ve mandalina gibi C vitamini içeren yiyecekler ile birlikte yüksek dozda C vitamini kullanımı, esansiyel yağlardan oluşan mentol, içinde bir sülfür bileşiği olan sarımsak ve çinko alınarak vücut direncimizi ve savunma mekanizmamızı arttırabiliriz. Ayrıca istirahat edilmesi ve stresten uzak durulması da vücut direncinin yeniden kazanılmasına yardım eder. Soğuk algınlığı hastalıklarında organizmanın sıvı ihtiyacı önemli ölçüde artar. Düzenli biçimde bolca sıvı tüketilmelidir. Sigara savunma sistemimizin çalışmasını yavaşlatır ve daha kolay şekilde hasta olmamızı sağlar. Toplumda alkolün soğuk algınlığına iyi geldiği sanılır ama alkol damarlarda genişlemeler yaparak geçici rahatlama sağlar ve koruyucu tedavide yeri yoktur. Terleme geçici olarak kendinizi iyi hissetmenizi sağlayabilir, çünkü burun ve baştaki dolgunluk hissini giderir. Vücut 3-4 gün içinde virüsleri yok edebilecek antikorlar üretir ve ancak o zaman soğuk algınlığından tamamen kurtulabiliriz.”

1395
Sağlık / İyi arkadaş ömrü uzatıyor !!!
« : Aralık 29, 2007, 12:10:13 ÖS »
Arkadaş var, arkadaş var. Kimi sizi devamlı arar, sizsiz edemez, kimini siz ararsınız onsuz edemezsiniz. Peki yakın arkadaşlarıyla sürekli görüşen kişilerin daha uzun bir ömür sürdürdüklerini biliyor muydunuz?




Avustralyalı bilim adamlarının, yaşları 70 ve üstünde olan 1500 kişi üzerinde yaptığı araştırma, yaşlıların çocukları ve akrabalarıyla sık sık görüşmelerinin uzun yaşam üzerinde çok az etkisinin olduğunu gösterdi.

Araştırmacılar, arkadaşlardan sağlıklı yaşam konusunda daha fazla etkilenilmesi ve arkadaşlığın kişinin ruh halinde olumlu yönde etkisi olmasının, yaşam süresinin uzamasına yol açan faktörler olabileceğini söylediler.

Araştırmanın, yaşlılıkta eğlence, sosyal aktivite ve yakın ilişkilerin sağlıklı kalmayı sağladığı yönündeki bulguları desteklediği belirtildi.

Sayfa: 1 ... 91 92 [93] 94 95 ... 109