İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Loqum_mum

Sayfa: 1 ... 81 82 [83] 84 85 ... 88
1231
Hikaye ve Yazılar / Ynt: sigara
« : Mayıs 05, 2008, 09:20:35 ÖS »
EYVALLH ABLJIM :)

1232
Hikaye ve Yazılar / Ynt: GİTAR, KASABA, ÇOCUK
« : Mayıs 05, 2008, 09:20:00 ÖS »
Ö.DEİL

1233
Hikaye ve Yazılar / Ynt: Geleceğini biliyordum!..
« : Mayıs 05, 2008, 09:19:22 ÖS »
NE DEMK HER ZMN ABLACIMM YHA YENİ ÜYEYİM YHA SENCE NSL GDİYORUM :)

1234
Şiir / Oğula sesleniş
« : Mayıs 05, 2008, 09:17:14 ÖS »
Sizin hiç canlı canlı kolunuzu kestiler mi?
Hiç elinizi uzattınız mı ocakta yanan ateşin üzerine?
Demir tokmakları, başınıza başınıza
indirdiler mi iri yarı adamlar?
Gözü dönmüş birileri kırdılar mı parmaklarınızı?
Tel örgülere takıldı mı sırtınız yerlerde sürünürken?
Birisi gelip kolunuzu kıvırdı mı arkaya,
zorlayarak "çat" diye kırıverdi mi?
Çaresizlik denilen; çaresi bulunmayan tek gerçek,
sarıldı mı boğazınıza?
Adamın biri gelip iki gözünüze
iki parmağını sokup, kör etti mi sizi?
Büyük değirmen taşlarını getirip
koydular mı üzerinize, sırt üstü yatarken?
İyice bilenmiş bir bıçağı böğrünüze sokup
çevirdiler mi 360 derece?
Ayağınız kayıp yola düştünüğünüzde,
bacağınızın üzerinden hiç kamyon geçti mi?
Su diye size uzatılan bardağı kafanıza diktiğinizde
içinde asit olduğunu fark ettiniz mi?
Demir bir çubuk boğazınızdan girip
boyununuzun arkasından çıktı mı hiç?
Yolda sessiz sakin yürürken, aniden birisi gelip suratınızın
en ortalık yerine muhteşem bir yumruk savurdu mu?
Balkondan düşen koca bir saksı,
tam kafanızın ortasına indi mi?
Evinizin alev alev ateşler içinde yandığını seyrettiniz mi?
Bir insanın sel suları içinde çırpına çırpına
can verdiğini gördünüz mü?
Veya bütün bunları görmemiş,
yaşamamış bile olsanız, biraz düşününüz.
İşte bunların hepsi bir anda, benim başıma geldi.
19 yıl babalık etmeye çalıştığım, Allah'ın bana emaneti,
canım, gülüm, hayatım,her şeyim, bir tanem,
sebeb-i hayatım, evladım, oğlum Nihad, 3 dakika içinde
yok olası kollarımın arasında ölüp gitti.
Yapacak hiçbir şeyim yoktu.
Kapının camı şahdamarını kesmişti.
Fıskiye gibi kan fışkırıyordu. Kan fışkırıyordu,
umutlarım, istikbalim, hayatım yerlere dökülüyordu.
Bana yakın durması gereken ölüm, beni ölmeden öldürüyordu...
Bugün senden ayrılalı tam 1 yıl oldu.
365 günün, bir tanesinde bile seni göremedim, elini tutamadım,
yanağını öpemedim, bağrıma basıp sıkı sıkı sarılamadım.
Evde tek başıma otururken, kapıda anahtar dönmedi
ve sen içeriye girmedin.
Bir tek gece odanın ışığı yanmadı. Ben kapını açıp,
"yatıyorum, sen yatmıyor musun?" diye soramadım...
Yaşamak canımı sıkmaya başladı.
Gül, senin aradığına dair bir tek not vermedi tam 365 gündür.
Bu kadar çabuk mu unuttun beni diye
düşünüyorum zaman zaman.
Ama beni unutmayacağını, unutmadığını biliyorum,
ben de biliyorum, halan da biliyor, enişten de, Ece de.
Ama oradan bir bağlantı kurulması mümkün değil...
Günler geçiyor arslanım. Her geçen dakikayı beni sana
yaklaştırdığı için seviyorum. Eskiden nasıl üzülürdüm
zaman geçiyor, birgün senden ayrılacağım diye .
Ama şimdi her şey tersine döndü...
Her şeye tahammül edebiliyor insan.
Allah böyle bir sabır vermiş kullarına.
Ama tahammülü mümkün olmayan bir tek şey var.
Senin sevginden mahrum olmak. Bunu hissedememek.
İşte ölmeden bu öldürüyor insanı.

Cenk KORAY


1235
Hikaye ve Yazılar / Geleceğini biliyordum!..
« : Mayıs 05, 2008, 09:13:14 ÖS »
Karşılıksız seven dostların hikayesi...
Savaşın en kanlı günlerinden biri... Asker, en iyi arkadaşının az
ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye
bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.
Asker teğmene koştu:
- Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..
"Delirdin mi?" der gibi baktı teğmen...
- Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla
ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın.
Asker ısrar etti ve teğmen "Peki" dedi. "Git o zaman."
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında
arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte
siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene
etti. Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:
- Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş.
- Değdi teğmenim. dedi asker..
- Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için...
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
- Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum!..
 

1236
Hikaye ve Yazılar / GİTAR, KASABA, ÇOCUK
« : Mayıs 05, 2008, 09:12:29 ÖS »
SOBANIN YANINA OTURDUM; HAVA ÇOK SOĞUKTU. KÜÇÜK ODADAN GİTARLA, KAĞIT – KALEM ALANA KADAR BÜTÜN VÜCUDUM DONMUŞTU SANKİ. O KIŞ, EN SOĞUK KIŞLARDAN BİRİYDİ ÇOCUKLUĞUMDAN HATIRLADIĞIM.
GÜN HALA BATMAMIŞTI, KOYU BİR KIŞ GÜNDÜZÜ... GİTARI ELİME ALDIĞIMDA DÜNYAYI YENİDEN KEŞFEDİYORMUŞ GİBİ ŞAŞKIN VE HUZURLUYDUM. TELLERE DOKUNDUM, GELEN SES HİÇBİR DUYGUNUN TANIMINA UYMUYORDU. SESİ DUYMAKTAN ÖTE, SESİN İÇİNE GİRMEK İSTİYORDUM. OKUL, EV, AİLEM, ARKADAŞLARIM VE AKIP GİDEN HAYAT, KONTROL EDİLEMEZ BİR HIZLA GEÇİYORDU. DÜNYA ÇOK KARIŞIK VE BİR O KADAR DA SORULARLA DOLUYDU. MUTLU OLDUĞUM BİRKAÇ ŞEY DIŞINDA, GECELERİM SORULARI DÜŞÜNMEKLE GEÇİYORDU. GİTAR NE FARKLI BİR DÜNYAYDI BENİM İÇİN. ONDA SORU DA CEVAP DA AYNI ANDA VE MUTLULUKLA VARDI. TELLERE DOKUNMAM VE UYUMLU SESLERİ BULMAM YETİYORDU. HER ÇIKAN SES BENİM İÇİN BİR TILSIMDI. BİNKLERCE YILDIR BİLDİĞİM VE BENİMLE KONUŞABİLEN BİR VARLIKTI SANKİ. ONU BİR ARKADAŞIMDAN ÖDÜNÇ ALMIŞTIM, ERTESİ GÜN GERİ GÖTÜRMELİYDİM. O YÜZDEN NE KADAR ÇOK ONUNLA OLURSAM, O KADAR ÇOK KONUŞACAKTIK. PARMAKLARIM SU TOPLAYANA KADAR DALIP GİTTİM. TELLER HER ŞEYİ ANLATIYORDU. CÜNMLESİ, KELİMESİ YOK. BEN HİSSEDİYORDUM. GİTAR ÇALMAK BİR YENİLİKLE TANIŞMAK DEĞİL, ESKİ BİR DOSTA SARILMAKTI. GİTAR ÇALMAYA KARA VERDİĞİM GÜNÜ HİÇBİR ZAMAN UNUTMADIM.
HAYAT YETERİNCE YOKLUKLA GEÇİYORDU. KASABA HAYATI HEP HÜZÜNLE DOLUDUR. ÇÜNKÜ KİMSE ROL YAPMAZ. HERKESİ TANIRSINIZ, HERKES, HERKESİN ACISINI EZBERE BİLİR. SABAH YOLA ÇIKTIĞINIZDA KARŞILAŞTIĞINIZ BİR ÇOK GÜLEN DOSTUN GERÇEĞİNİ BİLİRSİNİZ. BEN DEĞİL, BÜYÜDÜĞÜM KASABA HÜZÜN DOLUYDU. BULAŞICI OLDUĞUNU YILLAR SONRA ANLIYOR İNSAN. ACININ, YOKLUĞUN, AKLA GELEBİLECEK GÖZ YAŞARTICI TÜM HAYAT ÖYKÜLERİNİN TAMAMI BURADAYDI İŞTE. BEN, O İNSANLARI ÇOK SEVİYORDUM VE O YÜZDEN HÜZÜNLERİNİ DE SEVDİM. ASİLLERDİ, TEK TEK SAYMAYA KALKSAM HEPSİNİN İNANILMAZ ÖYKÜLERİ VARDI. KAN DAVASINDAN KAÇAN KÜRT AİLELERİ, KARADENİZ’ DEN GÖÇMÜŞ SERT YÜZLÜ, MAVİ GÖZLÜ LAZLAR, DÜNYANIN HER TARAFINDA AYNI YOKLUK VE MUTLULUKLA VAR OLAN ÇİNGENELER, BÜYÜK BALKAN GÖÇÜYLE TRAKYA’ YA AKMIŞ PATRİYOTLAR, SELANİK, ARNAVUTLUK, BULGARİSTAN GÖÇMENLERİ... SOKAKLARDA VE KAHVELERDE KONUŞULAN DİLLER O KADAR ÇOKTU Kİ... DEĞİŞMEYEN TEK ORTAK ÖZELLİK ,SANIRIM AYNI KASABADA BİRLİKTE YAŞAMAK DIŞINDA ŞANSLARININ OLMADIĞINI BİLMELERİYDİ. BİRBİRLERİNDEN KISKANACAK HÇBİR ŞEYLERİ YOKTU, HEPSİ AYNIYDI. KASABALIYDILAR, YOKSUL VE KABULLENMİŞLERDİ. KIŞLAR ÇOK SOĞUK OLURDU, ÇARŞIDA İKİ – ÜÇ KAHVEHANE, İŞSİZ GÖZLER GÖRÜRDÜNÜZ. ARADA ÇIKAN KUMAR KAVGALARINDA BİRBİRİNİ BIÇAKLAYAN GENÇLER, BİR HAFTA SONRA SARMAŞ DOLAŞ OLURDU. ELEKTRİK GİTTİĞİ VAKİTLER ÇOK SEVİNİRDİM NEDENSE. GAZ LAMBALARI, SOBA BAŞI SOHBETLERİ, KARLI YAĞMURLU HAVALARDA EVDE AV ÖRDEĞİ EKSİK OLMAZDI SOFRALARDAN. KIŞIN GÖL, HERŞEYİ GETİRİYORDU KASABAYA: AŞ, İŞ, LAFLAYACAK MUHABBET... AMA YAZ DAHA ÖNEMLİYDİ. SİNEMA AÇILIR, YOLLAR KALABALIKLAŞIRDI... ÇARŞI, GÖL KIYISINDAN DENİZE TAŞINIRDI. HAFTADA EN AZ BİR KİŞİ E-5’ E KURBAN VERİLİRDİ. DEMİRİN ETTEN GÜÇLÜ OLDUĞUNU KABUL EDEMEMİŞTİK HALA. YAZLARI ÜÇ AY BOYUNCA GELEN YAZLIKÇILAR BİZİM İÇİN FİLM ARTİSTLERİ GİBİYDİ. İSTANBUL, ZENGİNLİK, LÜKS HAYAT O YAZLIKÇI KALABALIĞIN YÜZÜNDE VARDI. BÜTÜN YAZ O ÇOCUKLARLA OYNAR, ARKADAŞ OLURDUNUZ. SONRA YAZ BİTERDİ VE ONLAR GİDERLERDİ. O KALABALIK, SAHİL, LODOS, YAĞMUR VE YAPAYALNIZLIKLA BAŞ BAŞA KALIRDIK. KASABA KIŞLA DEĞERİNİ KAYBEDER, KÜÇÜLÜRDÜ SANKİ. KIŞLARI SAHİLDE TEK BAŞINA YÜRÜDÜĞÜM VAKİTLER, ÇOCUK AKLIMLA YAŞADIĞIM HÜZNÜN TADI, BÜTÜN BİR ÖMRÜMÜ ETKİLEYEBİLECEK KADAR YOĞUN BİR İZ BIRAKTI BENDE. NE OLMAM GEREKTİĞİ KONUSUNDA HİÇBİR FİKRİM YOKTU. KASABALIYDIM BEN. HAYATI AKIŞINA BIRAKMAKTA USTA. AKTIĞIM YÖNÜN NE OLDUĞU ÖNEMLİ DEĞİLDİ, AKMAM YETERDİ. GİTAR BÜTÜN HAYATIMLA OYNADI. O HİÇBİRŞEYİ SORGULAMADAN KABUL ETMİYORDU. ÜÇ KİŞİYDİM ARTIK. AVUKAT, SAVCI, HAKİM İÇİMDEKİ ŞEYTAN MELEK VE GİTAR.


ERHAN GÜLERYÜZ


1237
Hikaye ve Yazılar / sigara
« : Mayıs 05, 2008, 09:10:15 ÖS »
Hafif sisli bir havada ve güneşin apartmanların arasından yeni yeni güne merhaba dediği bir saatte, vapura dogru ilerleyen genç adam; jeton gişesinde, yaklaşık iki ay önce ayrıldığı kız arkadaşını görür ve titrek bir "merhaba" ile konuşmaya başlar. Bu konuşmalar vapurda da devam eder.

Adamın; "Hava o kadar da soğuk değil, dışarıda oturalım mı?" sorusuna, kızın "Olur" cevabı vermesiyle birlikte vapurun en üst katına doğru yol alırlar.

Birkaç dakika havadan sudan muhabbetlerle geçtikten sonra, adam kıza bir sigara uzatır ve kendisine de bir tane alır. Daha sonra, genç adam birden lafa girer:

- Biliyorum, bu konuları daha önce hiç konuşmadık ya da konuşamadık diyeyim.Merak etme ama, "Neden ayrıldık biz" sorusunu sormayacağım. Sadece sana söylemek istediğim birkaç şey var, onları konuşmak istiyorum.

Genç kız; adama bakarak, - "Evet seni dinliyorum, devam et" dedikten sonra adam, konuşmasına kaldığı yerden devam eder:

- Biliyor musun? Ayrıldıktan sonra, seni sigaraya benzetmeye başladım.

Kız, hiç tahmin etmediği, alakasız bir konuyla lafa girmesinin verdiği şaşkınlıkla,

"Ne? Nasıl yani?" der.

Adam, önce kıza uzattığı sigarayı ve sonra kendi sigarasını, çantasından çıkardığı çakmak ile yaktıktan sonra:

- Mesela bir tane sigara yakıyorum ve kül tablasına koyup izlemeye başlıyorum. Kül tablasına dökülen külleri gördükçe; anılarımız aklıma her biri kül olup acılarıma dönüşüyor sonra. Arada bir elime alıyorum sigarayı ve içime çekiyorum seni. Kendimi zehirlemek için; daha çok, daha çok çekiyorum. Bazen de anıları silkiyorum kül tablasına. "Sen zehiri" hoşuma gidiyor, içimi acıtıyor, vazgeçemiyorum; içime çekmeye devam ediyorum. Ağzımdan çıkan her dumanda, ayrılırken bana bıraktığın; son bakışının silueti beliriyor. Her sigaranın olduğu gibi, senin de sonun yaklaşıyor. Ve ben yavaş hareketlerle; ne zaman seni söndürmek için, elimi götürsem kül tablasına, aptalca bir umutla "Ne olur yapma!! " diyeceğin zamanı bekliyorum. Ama hiçbir zaman duyamıyorum sesini. "Ve işte bitirdim seni" diyorum. Hayır hayır kendimi kandırıyorum galiba, "Seni böyle bitiremem" diyorum sonra. Ama bakıyorum kül tablasına; evet! Sen oradasın, evet! Anılar orada. Ancak, elimde hala kokun var. Yıkasam da, hiç çıkmayacak bir koku. Anlıyorum ki; bu sigarada, senin çok az bir kısmını bitirmişim. Senden bağımsız bir sen, hep içimde yaşıyormuş. Ve anlıyorum ki, sadece sönüyorsun. Seni atesleyecek bir "Ben" bekliyorsun sabırla. O "Ben", çok da bekletmiyor seni. Bir daha yanmaya başlıyorsun. Anılar acılar derken yine bitiyorsun. Yeniden yanıyor ve bitiyorsun. Bu hep böyle devam ediyor; sonunda alışkanlık oluyorsun.

Genç kız anlatılanları dinlerken; tarif edilmeyecek bir duygu yoğunluğu içindeydi. Bir yandan, birisinin bu kadar acı çekmesine üzüntü duyarken; diğer yandan da, kendisinin hala unutulmamış olmasından, haz alıyordu. Aslında kendisi de unutamamıştı genç adamı. Kendi isteğiyle ayrılmıştı ama; sevmediği ya da artık bir şeyler hissetmediği için değil, en yakın kız arkadaşının da, o insana karşı bir takım duygular beslediği için gerçekleşmişti bu ayrılık. Bunu; ne erkek arkadaşı, ne de en yakın arkadaşı biliyordu. Erkek arkadaşına, "Bu ilişkide bir şeyler eksik, ben daha fazla sürdüremeyeceğim, ayrılmalıyız." diye bir mesaj atarken; kız arkadaşına, "Ilgisiz bir sevgili olmaya başlamıştı günler geçtikçe; çok bunalmıştım. Ve bir gün onu, başka biriyle sarmaş dolaş gördüm. Bu yüzden ayrıldım." demişti. Böylece, hem erkek arkadaşından, kendine göre, makul bir sebeple ayrılmış; hem de arkadaşına, erkek arkadaşını kötüleyerek, ondan soğumasını sağlamıştı. Kendisinin çok acı çekeceğini bile bile, arkadaşını kaybetmemek için, böyle bir yalanlar zincirine başvurmuştu. Artık hayatını,bu yalanlara göre düzenlemeliydi. Bu yüzden; bu karşılaşmalarında duygularını bir tarafa bırakıp, mantığı ile karar vermek zorundaydı. Geri dönüşü yoktu ve kız da bunun farkındaydı. Bütün ayrıntıları, olası bir karşılaşma için düşünmüştü daha önceden. Adamın anlattıklarını dikkatlice dinliyor ve sözünü bitirmesini bekliyordu. Ve adamla göz göze gelip, "Bitti, bu kadardı!" dermişçesine bakmasından sonra, kız konuşmaya başladı:

- Açıkçası bu söylediklerin, hiç beklemediğim şeylerdi. Benim, bu açıklamalarına bir yorum yapmamı bekleme. Çünkü bunlar; senin kendi düşüncelerin. Her biten ilişkiden sonra, yaşanabilecek duygulardan bu anlattıkların. Sunu söyleyebilirim ama; yaşadığımız ilişkide, elimden gelen fedakarlığı gösterdiğime inanıyorum. Seni hiçbir zaman suçlu görmedim, herşey benden kaynaklıyordu. Sonuç olarak, bir şekilde bu ilişki yürümedi ve bitti. Bu kadar basit.

- Bu kadar mı yani?

- Evet...

Genç adam şok olmuştu. Belki, daha ılımlı bir yaklaşım bekliyordu kızdan. Ancak, kesin ve kararlı konuşmuştu kız. Hiçbir umudun kalmadığına, kendini inandırmaya çalışıyordu. Vapur yanaşmışti iskeleye. Tek bir kelime bile konuşmadan vapurdan indiler. Iskelenin sonunda; genç kız, adama sarılarak "Hoşçakal" dedi. Ancak adam, ayrılırken ne sarılmıştı kıza, ne de bir kelime çıkmıştı ağzından. Bir heykel gibi duruyordu kızın karşısında. Kız da, bir tepki gelmeyince; hızla oradan uzaklaşmayı tercih etti. Arkalarına bile bakmadan ayrıldılar. Kız, işyerine ulaştı. Yerine oturduktan hemen sonra, cep telefonuna bir mesaj geldi. Mesaj, eski sevgilisindendi ve söyle yazıyordu:

- "Hep bu karşılaşmayı ve sana sigara hikayesini anlatacağım günü beklemiştim. Ve o gün, gözlerimin içine bakıp; söyleyeceklerine göre, hayatıma bir yön çizeceğime..."

Genç kız, bu mesajdan hiçbir anlam çıkaramamıştı. Bu mesajı düşünürken; bir mesaj daha geldi:

- "... kendi kendime söz vermiştim. Bugün duyduklarım; beni hayal kırıklığına uğrattı ve ben kararımı verdim:"

"SİGARAYI BIRAKTIM..."
 


1238
Hikaye ve Yazılar / MARTILAR
« : Mayıs 05, 2008, 09:09:09 ÖS »
Bundan yüzyillar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış.
Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve
tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış.
Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları
ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiginde halk eğilir ve gözlerini kapatır,
ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış.

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü
delikanlı herşeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze
gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanilmaz bir aşkla tutulmuş.
Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce
uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi
bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de
onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.
Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın
bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler.
Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda
saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanli ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duydugu aşkını anlatmış.

Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına
dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış...
Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış
ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Zamanla
prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar
aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki... Bir sabah
sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine
ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii
korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin
arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve
ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir
delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.

Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup
yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen
martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş.
Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için
yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı
arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek
için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte
mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz
ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmış...

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için
yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini
fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın
gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup,
o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi
düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.

 

1239
Hikaye ve Yazılar / BANA GÖZYAŞI BORCUN VAR !
« : Mayıs 05, 2008, 09:08:16 ÖS »
Adam genç kadına seslendi:
- Bana gözyaşı borcun var!

Genç kadın sordu:
- Nasıl öderim?

Adam gözlerini kırptı;
- Haydi gülümse!

Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.

Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz.

Adam, seslendi yine;
- Bana mutluluk borcun var!

Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?

Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!

Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
Çaresizliğini ördü sırasıra.
Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı.
Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.

Genç kadının gözlerinin içine baktı;
- Bana yürek borcun var!

Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?

Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!

Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Genç kadın gitmek üzereydi.

Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!

Kadın irkildi;
- Can mı?

Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!

Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?

Adam, biraz daha yaklaştı;
- Yum gözlerini!

Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadının titreyen dudaklarına.

- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...

Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi;
- Hayat öpücüğüydü!

Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...

Adam, şaşırdı;
- Ya senin bu yaptığın neydi?

Genç kadın kapıya yöneldi;
- Veda öpücüğü!

Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.


Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...

Genç kadın sümbülleri aldı:
- Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!

Adam sevindi:
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!

Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!

Haykırışı yağmura karıştı.
Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
 

1240
Komik Karikatürler / Ynt: Eyvah!..Uğur Dündar
« : Mayıs 05, 2008, 09:03:57 ÖS »
tşkrler abljımmmmmmmmmm :)

1241
İlginç Resimler / Ynt: kan revan içinde
« : Mayıs 05, 2008, 09:00:26 ÖS »
SAOL TEKRAR :yasa :yasa

1242
Forum Oyunları / Ynt: 3 üyeye Gül Ver!!!!
« : Mayıs 05, 2008, 08:57:48 ÖS »
NE DEMK ABLJIMMM KALP İÇNDE A AYŞE YHA OOOOOOOOOOOOOOO??? :)

1243
Resim / Ynt: dokuzdan bıre...
« : Mayıs 05, 2008, 08:54:27 ÖS »
ÇOK MU KOMİK ZUZUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUU :hihi

1244
SAYGI BİZDEN :hihi :hihi

1245
İlginç Resimler / Ynt: kan revan içinde
« : Mayıs 05, 2008, 08:52:06 ÖS »
AYNEN ÖLEEE :) ABLA SÜREKLİ YASIOMM SIKMIYOM İNŞ.. SENİ :.u

Sayfa: 1 ... 81 82 [83] 84 85 ... 88