1
Genel Kültür / Bilim Kültürü
« : Haziran 05, 2009, 07:10:27 ÖS »
Bilim Kültürü
Bilim kültürü yeni bir kavram olarak son yıllarda sıkça kullanılmakta olup, ancak içeriği konusunda tam bir netlik görünmemektedir. İlk bakışta bu kavram insana bilim ve kültürün birleşmesinden oluşmuş izlenimi veriyor olabilir. Bilim ve kültür denilince insanların akılına neler gelir; ya da gelmeli? Bilim kültürü deyince de öyle!... Asıl sorun neyi, nasıl anlamalıyız, bilim kültürü deyince beklentimiz ne olabilir. Aslında bu soruların yanıtını kimse tam olarak bilmiyor. Bilinmeyeni bilmek için belli kurallar ve ölçütler doğrultusunda yapılan faaliyetlerin tümüne bilim diyebilir miyiz? Ünlü düşünür Bertrand Russel‘a göre “bilim, gözlem yoluyla ve bu gözlem üzerine kurulmuş akıl yürütmeyle, önce dünya ile ilgili belirli olguları sonra da bu olguları birbirine bağlayan yasaları bulma ve geleceğin önceden kestirilmesini olanaklı kılma girişimidir”. Ünlü bilim tarihçisi Adnan Adıvar diyor ki “bilim, gerçeklikler arasındaki bağıntının tümüdür”. Bütün bu tanımlardan çıkan ortak görüş, bilimin evrende olup biteni öğrenme gereksinim ve isteğinden doğduğudur. Amacı da, olup bitenlerin iç yüzünü, yani gerçeği bulmak, ortaya çıkarmak ve geleceğe ilişkin kimi varsayımlarda bulunabilmektir. Bilimle ilgili olarak daha birçok tanımlamalar yapılmıştır ve herkes tarafından kabul edilmiş tek bir tanımı yoktur. Bilim felsefecileri neyin bilim olup olmadığı konusunda tartışmalarını sürdürmektedirler. Kültür de öyle!...
Araştırmacılar kültür için yüzlerce tanımın yapıldığını ortaya koymuş bulunuyorlar. Türk dil kurumu sözlüğünde kültürün tanımı şöyle verilmektedir: “bir topluluğun bütün fertlerinin sahip olduğu, olayları ve meseleleri karşılayan, duyuş, düşünüş şekilleriyle tarih içinde meydana gelen fikir ve sanat verimleri ve değer hükümlerinin bütünü”. Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi adlı kitabında kültürün tanımını şöyle veriyor: “kültür, bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü dil, duygu, düşünce, inanç, sanat ve yaşayış öğelerinin tümüdür. B. Malinowski’ye göre ise “kültür, insan gereksinimlerinin karşılanması için doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak çalışan araç ve gereçler ile gelenek-görenekler ve bedensel veya düşünceyle ilişkili alışkanlıkların tümüdür”.
Dikkat edilirse bütün bu tanımlarda bilim ve kültür iki bağımsız kavram olarak geçmektedir ve aralarında nasıl bir ilişki olduğu açık değildir. O halde bilim ve kültür deyince ne anlıyoruz. Buradan yola çıkarak bilim kültürünü nasıl tanımlayabiliriz.
Bilim, bilgi temeline yani bilmek istek ve yeteneğine dayanan bir istem, bir gerçekler ve değerler topluluğudur. Kültür de öncelikle onu bilmekle edinilen ve sürdürülebilen bir bütün olduğuna göre, bilgi/bilim, kültürün ayrılmaz bir parçası demektir. Kültürü oluşturan öğelerden biri olan bilgi/bilim aynı zamanda onun yapılmasını öngördüğü ya da yasakladığı etkinlikleri, eylemleri yönlendirmeye yarayan düşünsel bir davranıştır. Bu nedenledir ki bilim/kültür ilişkilerini inceleyen B. Malinowski gibi düşünürler, bilimsel davranışlardan ve bunu değerlendirme yeteneğinden yoksun kalan toplumların, kültürlerini, dolayısıyla da kendi varlıklarını devam ettiremeyeceklerini öne sürmüşlerdir.
Gerçekte insanlar bir bakıma alışkanlıklarının ve geleneklerinin tutsaklarıdırlar. Kişi, zorunlu olmadıkça alıştığı şeylerden kolayca vazgeçemez. Bireylerden oluşan toplumlarda da bu eğilim ve davranış sezilir. İşte bilimin etkisi ya da gücü burada belirmektedir. Bilim felsefecimiz Aydın Sayılı’nın deyimi ile “bilim, toplumların durağanlaşma, canlılığını yitirme eğilimlerini önleyen, onlara canlılık getiren bir etmen olarak ortaya çıkmaktadır”.
Uygarlığın temel öğelerinden biri olan kendini yenileyebilme, kendini aşabilme yetisi belli oranda kültür için de geçerlidir. Toplum hayatındaki en büyük gelişmeler bilimden kaynaklanan, bilime dayananlardır. Bilim, biryandan teknolojinin yol açtığı maddi değişme ve dönüşümleri büyük ölçüde temellendirirken, öte yandan da görgü ve kavrayış ufkumuzun gelişmesini, manevi hayatımızın sağlam düşünce temelleri üzerine oturmasını sağlar ve böylelikle de manevi hayatımıza, tinsel yaşam ve yaşantımıza, değer yargılarımıza yön vermeye yarar. Böylece bilim, insan hayatı için de güven verici bir kılavuz yerine geçer. Bunun sonucunda insanlar “bilimle düşünmek” alışkanlığını kazanır. Bu gerçekleştiği taktirde insanların bir bilim kültürüne sahip olduğu söylenebilir.
Bilim kültürü; insanların bilimin önemine inanması, bilimle ilgilenmesi, bilime destek vermesi, bilimin dışında yol gösterici aramaması için çok gerekli olan yüce bir kazanımdır. Bilim kültürü gelişmeyen toplumlarda bilmin gelişmesi ve ürüne dönüşmesi pek mümkün olamaz. Bilim kültürü olmayan uluslar bilgi üretemez, yaşamını değiştiren bir şey yapamaz. İnsanın yaşamını kolaylaştıran, değiştiren, geliştiren önemli buluşlar bilim üretmenin sonuçlarıdır. İnsanın hayatını değiştirmeyen ve etkilemeyen, pratik hayata uygulanamayan hiçbir buluş, buluş değildir.
Konuya bu açıdan bakıldığında toplumumuzun bilim kültürünü yükseltebilmemiz için daha çok büyük işler yapmamız gerektiğini görüyoruz. İnanıyoruz ki gerekli ortam ve destek verildiği ve eğitimimizi şimdiki klasik ezberci eğitim sisteminden kurtardığımız takdirde Türk ulusunun özünde var olan o yüksek kültür açığa çıkacaktır. Türk ulusu büyük bilimsel buluşlarını gerçekleştirecek, çağdaş medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır!...
Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR
Bilim kültürü yeni bir kavram olarak son yıllarda sıkça kullanılmakta olup, ancak içeriği konusunda tam bir netlik görünmemektedir. İlk bakışta bu kavram insana bilim ve kültürün birleşmesinden oluşmuş izlenimi veriyor olabilir. Bilim ve kültür denilince insanların akılına neler gelir; ya da gelmeli? Bilim kültürü deyince de öyle!... Asıl sorun neyi, nasıl anlamalıyız, bilim kültürü deyince beklentimiz ne olabilir. Aslında bu soruların yanıtını kimse tam olarak bilmiyor. Bilinmeyeni bilmek için belli kurallar ve ölçütler doğrultusunda yapılan faaliyetlerin tümüne bilim diyebilir miyiz? Ünlü düşünür Bertrand Russel‘a göre “bilim, gözlem yoluyla ve bu gözlem üzerine kurulmuş akıl yürütmeyle, önce dünya ile ilgili belirli olguları sonra da bu olguları birbirine bağlayan yasaları bulma ve geleceğin önceden kestirilmesini olanaklı kılma girişimidir”. Ünlü bilim tarihçisi Adnan Adıvar diyor ki “bilim, gerçeklikler arasındaki bağıntının tümüdür”. Bütün bu tanımlardan çıkan ortak görüş, bilimin evrende olup biteni öğrenme gereksinim ve isteğinden doğduğudur. Amacı da, olup bitenlerin iç yüzünü, yani gerçeği bulmak, ortaya çıkarmak ve geleceğe ilişkin kimi varsayımlarda bulunabilmektir. Bilimle ilgili olarak daha birçok tanımlamalar yapılmıştır ve herkes tarafından kabul edilmiş tek bir tanımı yoktur. Bilim felsefecileri neyin bilim olup olmadığı konusunda tartışmalarını sürdürmektedirler. Kültür de öyle!...
Araştırmacılar kültür için yüzlerce tanımın yapıldığını ortaya koymuş bulunuyorlar. Türk dil kurumu sözlüğünde kültürün tanımı şöyle verilmektedir: “bir topluluğun bütün fertlerinin sahip olduğu, olayları ve meseleleri karşılayan, duyuş, düşünüş şekilleriyle tarih içinde meydana gelen fikir ve sanat verimleri ve değer hükümlerinin bütünü”. Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi adlı kitabında kültürün tanımını şöyle veriyor: “kültür, bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü dil, duygu, düşünce, inanç, sanat ve yaşayış öğelerinin tümüdür. B. Malinowski’ye göre ise “kültür, insan gereksinimlerinin karşılanması için doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak çalışan araç ve gereçler ile gelenek-görenekler ve bedensel veya düşünceyle ilişkili alışkanlıkların tümüdür”.
Dikkat edilirse bütün bu tanımlarda bilim ve kültür iki bağımsız kavram olarak geçmektedir ve aralarında nasıl bir ilişki olduğu açık değildir. O halde bilim ve kültür deyince ne anlıyoruz. Buradan yola çıkarak bilim kültürünü nasıl tanımlayabiliriz.
Bilim, bilgi temeline yani bilmek istek ve yeteneğine dayanan bir istem, bir gerçekler ve değerler topluluğudur. Kültür de öncelikle onu bilmekle edinilen ve sürdürülebilen bir bütün olduğuna göre, bilgi/bilim, kültürün ayrılmaz bir parçası demektir. Kültürü oluşturan öğelerden biri olan bilgi/bilim aynı zamanda onun yapılmasını öngördüğü ya da yasakladığı etkinlikleri, eylemleri yönlendirmeye yarayan düşünsel bir davranıştır. Bu nedenledir ki bilim/kültür ilişkilerini inceleyen B. Malinowski gibi düşünürler, bilimsel davranışlardan ve bunu değerlendirme yeteneğinden yoksun kalan toplumların, kültürlerini, dolayısıyla da kendi varlıklarını devam ettiremeyeceklerini öne sürmüşlerdir.
Gerçekte insanlar bir bakıma alışkanlıklarının ve geleneklerinin tutsaklarıdırlar. Kişi, zorunlu olmadıkça alıştığı şeylerden kolayca vazgeçemez. Bireylerden oluşan toplumlarda da bu eğilim ve davranış sezilir. İşte bilimin etkisi ya da gücü burada belirmektedir. Bilim felsefecimiz Aydın Sayılı’nın deyimi ile “bilim, toplumların durağanlaşma, canlılığını yitirme eğilimlerini önleyen, onlara canlılık getiren bir etmen olarak ortaya çıkmaktadır”.
Uygarlığın temel öğelerinden biri olan kendini yenileyebilme, kendini aşabilme yetisi belli oranda kültür için de geçerlidir. Toplum hayatındaki en büyük gelişmeler bilimden kaynaklanan, bilime dayananlardır. Bilim, biryandan teknolojinin yol açtığı maddi değişme ve dönüşümleri büyük ölçüde temellendirirken, öte yandan da görgü ve kavrayış ufkumuzun gelişmesini, manevi hayatımızın sağlam düşünce temelleri üzerine oturmasını sağlar ve böylelikle de manevi hayatımıza, tinsel yaşam ve yaşantımıza, değer yargılarımıza yön vermeye yarar. Böylece bilim, insan hayatı için de güven verici bir kılavuz yerine geçer. Bunun sonucunda insanlar “bilimle düşünmek” alışkanlığını kazanır. Bu gerçekleştiği taktirde insanların bir bilim kültürüne sahip olduğu söylenebilir.
Bilim kültürü; insanların bilimin önemine inanması, bilimle ilgilenmesi, bilime destek vermesi, bilimin dışında yol gösterici aramaması için çok gerekli olan yüce bir kazanımdır. Bilim kültürü gelişmeyen toplumlarda bilmin gelişmesi ve ürüne dönüşmesi pek mümkün olamaz. Bilim kültürü olmayan uluslar bilgi üretemez, yaşamını değiştiren bir şey yapamaz. İnsanın yaşamını kolaylaştıran, değiştiren, geliştiren önemli buluşlar bilim üretmenin sonuçlarıdır. İnsanın hayatını değiştirmeyen ve etkilemeyen, pratik hayata uygulanamayan hiçbir buluş, buluş değildir.
Konuya bu açıdan bakıldığında toplumumuzun bilim kültürünü yükseltebilmemiz için daha çok büyük işler yapmamız gerektiğini görüyoruz. İnanıyoruz ki gerekli ortam ve destek verildiği ve eğitimimizi şimdiki klasik ezberci eğitim sisteminden kurtardığımız takdirde Türk ulusunun özünde var olan o yüksek kültür açığa çıkacaktır. Türk ulusu büyük bilimsel buluşlarını gerçekleştirecek, çağdaş medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır!...
Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR