İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - OĞUZHAN

Sayfa: 1 ... 8 9 [10] 11 12 ... 37
136
Dış İdrar Kanalında Kapakçık (Posterior Üretral Valv- PUV)

İdrar, mesaneden çıktıktan sonra dış idrar kanalı, yani üretradan geçerek vücut dışına çıkıyor. Dış idrar kanalı erkeklerde daha uzun oluyor. Anne karnında idrar kanalının oluşumu sırasında meydana gelen sorunlar bu bölgede tıkanıklığa yol açabiliyor. Dış idrar kanalında tıkanıklık yaratan durumlar idrar yapmayı güçleştirerek böbreklerde şişmeye (hidronefroz) sebep oluyor. Bu durumun uzun süre devam etmesi ise böbreklerin işlevini kaybetmesine yol açıyor.

Mesane çıkışından hemen sonra, yani üretranın ilk kısmında (posterior urethra) doğuştan olan kapakçıklar idrarın dışarı çıkması için engel oluşturuyor. Adeta bir şemsiye gibi dış idrar kanalını tıkayan bu kapakçıkların yol açtığı böbrek şişmesi anne karnında teşhis edilebiliyor. Bu bebeklerin miyadını beklemeden, mümkün olan en kısa sürede doğurtulması öneriliyor. Doğduktan hemen sonra yapılan bazı tetkiklerle teşhis kesinleştirilip derhal tedavi başlatılıyor. Teşhis için gereken en önemli tetkik “sondalı mesane filmi”. Çocuğa sonda takarak idrar kesesine ilaç veriliyor ve röntgen cihazında çocuğun işemesi gözleniyor. Dış idrar kanalındaki tıkanıklık ve bu tıkanıklığın gerisindeki genişleme teşhis için gereken kriterler arasında. Bu tetkik sayesinde böbreğe geri kaçış olup olmadığı da görülebiliyor. Bu çocukların çoğunda idrarın böbreklere geri kaçışı görünüyor.

İdrar yapma güçlüğü olan bu çocuklara ilk olarak bir sonda takmak gerekiyor. Genel durumu düzeltildikten sonra en kısa zamanda kapalı, yani endoskopik ameliyatla bu kapakçıklar kesiliyor. Bu kapakçıklar kesildikten sonra çocuk bir süre sondalı kalıyor. Sonda çıkartıldıktan sonra işemenin çok daha iyi olduğu gözleniyor. Bu çocukların çok uzun süreli takibi gerekiyor. Kapalı ameliyatın birkaç kez tekrarlanması gerekebiliyor. Bu hastalık, teşhis ve tedavisinde geç kalındığında böbrekler işlevini yitirip kronik böbrek hastalığına yol açabiliyor. Anne karnında yapılan ultrasonografide böbreklerde şişme görülürse bu çocukların doğar doğmaz bir çocuk üroloğunun takibine girmesi gerekiyor.

137
Böbrek Çıkış Darlığının Cerrahi Tedavisi (Pyeloplasti Ameliyatı)

Böbrek çıkış darlığının en önemli tedavi seçeneği cerrahi müdahale. Ameliyatla, dar olan bölge çıkartılarak idrar kanalının sağlıklı ve geniş kısmı böbreğe tekrar dikiliyor. Ameliyatın sonuçları oldukça yüz güldürücü olmakla beraber bazı hastalarda bu bölgede tekrar daralmalar olabiliyor.

Böbrek çıkışındaki darlığı onarmak için yapılan “pyeloplasti” ameliyatı büyütücü gözlükler ve kafa lambası ile yapılıyor. Çalışılan bölgenin oldukça dar ve derinde olması, kesilen dokuların çok küçük olması nedeniyle bu ameliyat yüksek tecrübe gerektiriyor*

Böbrek çıkış darlığı, “pyeloplasti” denilen bir ameliyatla düzeltiliyor. Bu ameliyatta dar olan bölge çıkartılarak sağlıklı kısımlar tekrar dikiliyor. Böylece yeni ve geniş bir böbrek çıkışı elde ediliyor.

138
Üroloji / Böbrek Çıkış Darlığı (UP Darlık)
« : Mayıs 24, 2009, 03:24:18 ÖS »
Böbrek Çıkış Darlığı (UP Darlık)


Genel Bilgiler

Böbrekle iç idrar kanalının (üreter) birleşim yerinde doğuştan olan daralmalara “UP (üretero-pelvik) darlık” deniliyor. Genellikle erkek çocuklarda ve sol böbrekte görülen bu daralma böbreğin şişmesine (hidronefroz) ve zamanla işlevini kaybetmesine yol açıyor. Erken bebeklik döneminde teşhis edilen böbrek çıkış darlıkları, böbreğe zarar vermeden tedavi edilebiliyor. Geç teşhis edilen vakalarda ise böbrek hasarı oluşabiliyor.

Kendine özgü belirtisi olmayan bu hastalık idrar yolu iltihabı ile kendini gösterebiliyor. Karında şişlik, yan ağrısı, gelişme geriliği ise UP darlığın yol açabileceği diğer belirtiler. Hastalığın teşhisinde ilk olarak ultrasonografi yapılması gerekiyor. Böbreğin şişmesi, UP darlık teşhisi açısından önemli kabul ediliyor. Böbrek sintigrafisi ile böbreğin tıkalı olup olmadığı anlaşılabiliyor. Büyük çocuklarda IVP denilen ilaçlı böbrek filmi de teşhiste oldukça yarlı. Böbreğe ince bir iğneyle girilerek içerisine ilaç verilip röntgen filminin çekilmesi (antegrad pyelografi) en kesin teşhis yöntemi.

139
Üroloji / İdrar Geri Kaçışının Kapalı (endoskopik) Tedavisi
« : Mayıs 24, 2009, 03:23:49 ÖS »
İdrar Geri Kaçışının Kapalı (endoskopik) Tedavisi


Kapalı, yani endoskopik reflü ameliyatı ortalama 10 dakika süren ve hiçbir kesi yapmadan gerçekleştirilen bir cerrahi girişim*

Çocuk uyutulduktan sonra, idrar yaptığı kanaldan idrar kesesine ışıklı bir aletle (sistoskop) girilerek geri kaçış olan iç idrar kanalı bulunuyor.

İç idrar kanallarının idrar kesesine açıldığı deliğin altına, dekstranomer/hyaluronik asit içeren bir madde enjekte edilerek daraltılıyor

İç idrar kanalının idrar kesesine açıldığı noktada kabarıklık yaratan dekstranomer/hyaluronik asit geri kaçışı önlüyor ve ömür boyu burada kalıyor

140
Üroloji / İdrarın Böbreklere Geri Kaçışı
« : Mayıs 24, 2009, 03:23:33 ÖS »
İdrarın Böbreklere Geri Kaçışı
(Veziko-üreteral Reflü)


Merak Edilen Sorular

İdrar geri kaçışı nedir?
İdrar kesesinden böbreğe idrarın tersine akmasına deniliyor.

Sebebi nedir?
Her 100 çocuğun birinde görülen geri kaçış anne karnında başlıyor ve kalıtımsal bir durum. Geri kaçışın en önemli sebebi, iç idrar kanalının idrar kesesine bağlandığı bölgedeki zayıflık.

Belirtileri nelerdir?
Geri kaçış, kilo alamama, karın ağrısı ve sık tekrarlayan idrar yolu iltihabına yol açabiliyor.

Nasıl teşhis ediliyor?
İdrar sondası yerleştirilerek çekilen idrar kesesi röntgeni (sondalı mesane filmi) ile geri kaçışın teşhisi yapılıyor

İdrar geri kaçışı çocuğuma zarar verir mi?
Evet. Zamanında teşhis ve tedavisi yapılmayan geri kaçış zamanla böbreklerde hasara yol açabiliyor.

Ne yapmam gerekiyor?
İdrar geri kaçışı nadiren kendiliğinden geçtiği ve bekleme süresi içerisinde böbreğe hasar gelme ihtimali yüksek olduğu için teşhisten sonra en kısa sürede “çocuk ürolojisi” uzmanına müracaat etmeniz gerekiyor.

İdrar geri kaçışının kesin tedavisi nedir?
İdrar geri kaçışının en uygun tedavisi cerrahi müdahale. Günümüzde kapalı (endoskopik) yöntemle geri kaçış başarıyla tedavi ediliyor

141
Üroloji / İnmemiş Testis
« : Mayıs 24, 2009, 03:23:05 ÖS »
İnmemiş Testis


Sperm üretimini sağlayan testisler, bebek anne karnındayken karın içerisinde bulunuyor. Testisler, doğuma yakın, keselerine doğru inmeye başlıyor ve bebek doğduğunda “skrotum” denilen keselere inmiş oluyor. Ancak her doğan 100 erkek çocuğun yaklaşık birinde bu aşağı doğru ilerleyiş tamamlanamıyor ve testisler karın içerisinde veya kasıklarda kalıyor. Testislerin yukarıda kalması oldukça sakıncalı. Keselerinde değil de vücut içerisinde olan testisler, keselere göre 1 derece daha fazla ısıya maruz kalıyor. Bu da sperm üretiminin olumsuz etkilenmesine, yani kısırlığa sebep olabiliyor. Testisler bir yaşına kadar kendiliğinden keselerine inmediyse mutlaka indirilmeleri gerekiyor. Testislerin indirilmesi için ilaç tedavisi veya cerrahi müdahale gerekiyor. Testislerin gelişiminde ileri dönemlerde sorun olmaması için en geç 2 yaşına kadar indirilmesi öneriliyor.

142
Üroloji / Yarım Sünnetli (Hipospadias)
« : Mayıs 24, 2009, 03:22:28 ÖS »
Yarım Sünnetli (Hipospadias)

Halka arasında “yarım sünnet” olarak bilinen hipospadias, dış idrar deliğinin penisin ucuna değil de alt tarafa açılması durumuna deniliyor. Anne karnındaki cinsel gelişim evrelerindeki bozukluğa bağlı olarak dış idrar kanalı tam oluşamıyor ve pipi ucuna ilerleyemiyor. Hipospadiasın çok farklı dereceleri var. Dış idrar kanalı gelişimini penis ucuna çok yakın yere kadar tamamlayıp burada kaldıysa buna “glanüler” hipospadias deniliyor. Bu, hipospadiasın en hafif şekli olarak tanımlanıyor. İdrar deliği penis ortalarında veya daha da alt bir seviyede açılabiliyor. Bunlara “penil hipospadias” deniliyor ve orta şiddette kabul ediliyor. En ağı siddette olan hipospadias vakalarında dış idrar deliği, penis köküne hatta testisleri taşıyan torbaların arasına açılıyor. “Penoskrotal hipospadias” olarak adlandırılan bu tür vakalar genellikle embriyonun erken cinsel gelişimindeki önemli hormonal sorunlardan kaynaklanıyor. Bu tür hipospadiasa yol açan hastalıkların başında çift cinsiyetlilik olrak da adlandırılan “psödohermafroditizm” geliyor. Embriyonun cinsel gelişimindeki ilk üç ay içerisinde testosteron üretimi oldukça önemi. Bu dönemde yeterli testosteron bulunmazsa erkek genital organları gelişimini tamamlayamıyor.



Hipospadias ameliyatı, büyütücü özel gözlüklerle ve saç teli inceliğinde dikişlerle yapılıyor

Yaklaşık her 300 erkek çocuğun birinde görülen hipospadias tedavi edilmediğinde kısırlığa yol açabiliyor. Dış idrar deliği uçta olmadığı için, meni ileri doğru atılamıyor ve spermler vajina dışına doğru çıkıyor. Bu nedenle spermler ulaşması gereken yere, yani tüplere ulaşamıyor ve yumurtayı dölleyemiyor. Hipospadias olan çocuklarda dış idrar deliği oldukça dar olduğu için idrar yapma sorunları da görülebiliyor. Hipospadiasın, cinsel kimlik oluşmadan önce en geç 1-2 yaş arasında cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekiyor. Cerrahi müdahalede en önemli hedef idrar deliğinin penisin ucuna alınması. Hipospadiasa sıklıkla eşlik eden penis eğriliğinin de aynı seansta düzeltilmesi gerekiyor. Böylece hem idrar hem de meninin ileri doğru atılabilmesi sağlanıyor. Şiddetli hipospadias vakalarında tek bir sean yeterli olmayıp birden çok ameliyat yapılması gerekebiliyor. Şiddetli, yani penoskrotal hipospadias vakalarında, penis boyunu uzatmak için hormon tedavisi de uygulamak gerekebiliyor. Cerrahi sonuçlar genelikle yüz güldürücü. Erken yaşlarda yapılan ameliyat ve tedavilerden sonra bu çocukların neredeyse tamamında işlevsel ve normal görünümde penis elde ediliyor.

143
Üroloji / Kasık Fıtığı
« : Mayıs 24, 2009, 03:21:51 ÖS »
Kasık Fıtığı


Anne karnındaki erkek çocukların yumurtaları, yani testisleri karın içerisinde bulunuyor. Hamileliğin son iki ayında testisler, kasıkta oluşan bir kanal yoluyla torbalara iniyor. Karın içiyle torbalar arasındaki bu kanal daha sonra kapanıyor, böylece karın içi ile dışı arasında bağlantı kalmıyor. Bu kanal kapanmazsa, karın içerisindeki su veya bağırsaklar bu kanaldan geçerek kasık bölgesine ve torbalara inebiliyor. Kasık ve torbalara su dolmasına “su fıtığı” (hidrosel), bağırsakların dolmasına ise “kasık fıtığı” deniliyor. Normal zamanında doğan her 100 erkek çocuğun yaklaşık 3 ünde kasık fıtığı görülüyor. Prematüre, yani erken doğan veya düşük doğum ağırlığına sahip bebeklerin neredeyse üçte birinde kasık fıtığı oluşabiliyor. Kasık fıtıklarının %60 ı sağda %30’ u solda ve %10-20 kadarı iki taraflı.
Karın ve kasık arasında açık kalan kanal genişse, ağlama veya ıkınma sonrasında karın içinden gelen bağırsak bu kanaldan dışarıya fırlıyor, kasık veya torba şişiyor. Çocuk rahatladığında ise bağırsaklar içeri giriyor. Kasık veya torbada ara sıra meydana gelen şişeler genellikle kasık fıtığının ilk belirtisi oluyor. Kasık fıtığı, ağrı, kusma ve iştahsızlık gibi şikayetlere de yol açabiliyor. Erkek bebeklerdeki gibi benzer bir kasık kanalı kız bebeklerde de bulunuyor ve normal gelişim sırasında bu kanal da kapanıyor. Eğer kapanmazsa buradan fıtıklaşma görülüyor. Ancak kız çocuklarında kasık fıtığına daha az rastlanıyor ve dışarı fırlayan organ çoğunlukla barsak değil yumurta oluyor. Kasık fıtığının en önemli riski bağırsak zedelenmesi. Bağırsakların kasığa girip sıkışması sonucunda bağırsak tıkanıklığı ve bağırsak delinmesi de görülebiliyor. Fıtık boğulması olarak bilinen bu durum hayatı tehdit edebiliyor ve çocuğun acil olarak 1-2 saat içerisinde ameliyat edilmesi gerekiyor. Bu nedenle kasık fıtığı teşhis edildiği zaman, şişlik dışında bir şikayete yol açmasa bile en kısa sürede ameliyat edilmesi öneriliyor. Kasık fıtığı kendiliğinden geçmediği ve risklerinden ötürü ameliyat için yaş sınırı söz konusu değil. Doğumdan hemen sonra, yani yenidoğan dönemindeki bebekler dahi ameliyat edilebilir. Ameliyatta, kasık içerisine giren fıtık kesesi çıkartılarak açıklık kapatılıyor. Ameliyat sonrası fıtığın tekrarlama riski ise oldukça düşük.

144
Üroloji / Üretrit
« : Mayıs 24, 2009, 03:21:08 ÖS »
Üretrit

Erkeklerde, üretra olarak adlandırılan, dış idrar kanalının kadınlardan daha uzun olmasına bağlı olarak bu bölgenin iltihabı, yani “üretrit” daha sık görülüyor. Genellikle cinsel ilişki yoluyla bulaşan üretrit, penis ucundan gelen bir akıntı ve idrar yaparken yanmayla kendisini gösteriyor. Üretrit genellikle genç ve cinsel yönden aktif erkeklerde görülüyor. Hastalığın öncesinde çoğunlukla şüpheli bir cinsel ilişki öyküsü oluyor. Kadınlar genellikle hastalığı sessiz, yani asemptomatik atlatıyor ve taşıyıcı rol oynuyor. Fakat bazı üretrit türleri hiçbir ilişki olmaksızın da bulaşabiliyor. Hamam, sauna ve ortak soyunma odaları gibi erkeklerin toplu bulundukları yerlerden üretrit kapılabiliyor. Üretrite yol açan mikroplardan birisi Neisseria gonorrhoea. Gonore olarak adlandırılan bu üretrit türü halk arasında “bel soğukluğu” olarak da biliniyor. Bu mikrobu taşıyan kadınla birlikte olduktan 3-10 gün sonra idrarda yanma ve penis ucundan kötü kokulu, koyu kıvamlı, yeşil renkte bir akıntı başlıyor. Gün içerisinde hafifleyen bu akıntı en fazla sabah yataktan kalkınca görülüyor. Akıntıdan alınan örneğin mikroskobik incelemesiyle teşhis kesinleştiriliyor. Teşhis kesinleşince antibiyotik tedavisi başlanıyor. Halen gonorenin tedavisinde tek doz olarak yapılan seftriakson öneriliyor. Gonoreyle beraber görülen klamidya mikrobuna karşı önlem için ilave olarak bir hafta süreyle doksisiklin tedavisi de veriliyor. Klamidya ve üreoplazma, üretrit yapan diğer mikroplar arasında. Bu tip üretritlerde akıntı daha açık ve şeffaf kıvamda. Gonorede olduğu gibi bu mikroplar akıntının mikroskobik incelemesinde görülemiyor. Ancak üretrit şikayetlerinin olması, akıntı yaymasında lökositin artması ve gonokok görülmemesi durumunda hastanın üretritinin klamidya kökenli olduğu düşünülür. Klamidya antijenlerine bakılarak klamidyal üretrit teşhisi koymak da mümkün. Klamidyal üretritin tedavisinde doksisiklin veya kinolon grubu antibiyotikler kullanılıyor. Tüm tetkiklere rağmen bazı üretritlerin kaynağı bulunamıyabiliyor. Üretrit tedavi edilmediği durumlarda %95 oranında 3 ay içerisinde şikayetler kayboluyor. Tedavi edilmeyen üretritlerin yol açtığı en önemli sorunlardan birisi idrar kanallarında tıkanıklığa yol açması. Üretritin meydana getirdiği iltihabi reaksiyon idrar kanalında daralmalara sebep olup idrar yapmayı güçleştirebiliyor. Buna ek olarak, üretrit, meni kanallarında da tıkanmalara ve buna bağlı olarak kısırlığa yol açabiliyor. Tedavi edilmeyen üretritler kronik prostatit denilen prostat bezinin iltihabına yol açabiliyor. Bu nedenle penisden gelen akıntı, idrarda yanma gibi şikayetlerde derhal hekime müracaat edilmesi gerekiyor. Tedavinin körlemesine yapılmayıp, hastalığa yol açan mikrobun tespit edilerek buna göre uygun antibiyotiğin verilmesi çok önemli. Böyle yapılmadığı durumlarda şikayetler kısa süreli hafiflese de enfeksiyonu kesin olarak tedavi etmek mümkün olmuyor.
 
     

145
Üroloji / Sistit
« : Mayıs 24, 2009, 03:20:28 ÖS »
Sistit


İdrar kesesinin (mesane) iltihabına sistit deniliyor. Kadınlarda daha sık görülse de, sistit erkeklerde de olabiliyor. Sistitin en önemli sebebi mikropların dış idrar kanalından (üretra) idrar kesesine girmesi. Kadınlarda üretra daha kısa olduğu için mikropların mesaneye girmesi daha kolay. Sistite yol açan mikropların başında E.koli geliyor. Makat etrafında da normal şartlarda bulunan bu mikroplar bazen idrar kanalından içeri girerek sistite yol açabiliyor. Gıdasızlık, yorgunluk ve stres gibi bağışıklık sistemini zayıflatan durumlarda sistite yakalanma riski daha yüksek.

Sistitin en önemli belirtileri idrar yaparken yanma ve sık idrara çıkma. Nadiren ateş ve idrarda kanama görülebiliyor. Yapılacak bir idrar tahlili ve kültürü ile sistitin tanısını koymak mümkün. İdrarda bol miktarda beyaz küre veya bakteri görülmesi ile sistit teşhisi konuluyor. İdrar kültürün sayesinde, sistite yol açan bakteri üretilebiliyor ve yapılan “antibiyogram” ile bakterinin hangi antibiyotiğe duyarlı olduğu anlaşılıyor. Bu sonuçlara göre uygun antibiyotik verilerek sistit tedavi ediliyor. Sistit sırasında bol su içmek çok önemli. Bu sayede bol idrar yaparak mesanedeki mikropların daha kolay atılması sağlanıyor. Dengeli beslenmek, yorgunluk ve stresli durumlardan mümkün olduğunca kaçınmak da sistiti önlemek veya tedavisini kolaylaştırmak için oldukça önemli sayılıyor.

146
Üroloji / Mesane Kanseri
« : Mayıs 24, 2009, 03:19:54 ÖS »
Mesane Kanseri

İdrar kesesi, yani mesane kanserleri genellikle 50 yaş üzerindeki insanlarda görülüyor. Mesane içerisindeki hücre tabakasından kaynaklanan ve “transizyonel hücre tümörü” olarak da adlandırılan mesane kanserine yol açan en önemli sebep sigara. Mesane tümörlerinin %85’i teşhis anında mesane iç duvarıyla sınırlı, yani mesane kasına veya çevre organlara yayılım göstermiyor. Bu tür kanserlere “yüzeyel mesane tümörü” deniliyor ve tedavi sonuçları oldukça yüz güldürücü.

Mesane kanserinin ilk belirtisi idrarda kan görülmesi. Her kanlı idrar mesane kanseri anlamına gelmiyor. Taş hastalığı, sistit gibi durumlarda da idrarda kan görülüyor. Ancak bu şikayetin mutlaka dikkate alınarak ileri tetkik yapılması öneriliyor. Ultrasonografi tetkikinde mesanede kitle görülmesi durumunda mesanenin içerisine ışıklı bir aletle bakılması gerekiyor. Sistoskopi denilen bu yöntemle mesaneye fiberoptik bir cihazla girilerek içerisindeki kitle görülüyor. Genel anestezi altında yapılan bu girişim sırasında mesanedeki tümör kesilip çıkartılabiliyor. Yüzeyel mesane tümörlerinde bu kapalı ameliyat tedavi niteliğinde oluyor. Yüzeyel mesane kanserlerinde, mesane içerisine bazı ilaçlar verilerek de tedavi yapılabiliyor. “İntra-kaviter” tedavi denilen bu yöntemde, sonda takılarak idrar kesesine ilaç verilerek içeride yaklaşık bir saat bekletiliyor. Kapalı ameliyatla tümör çıkartıldıktan sonra uygulanan bu tedavi tümörün tekrarlamasını önlüyor.

Kas tabakaların ilerleyen mesane kanserinde mesanenin bütün olarak çıkartılması gerekebiliyor. “Radikal sistektomi” denilen bu ameliyatta idrar kesesi, prostat ve çevresindeki lenf bezleri çıkartılıyor. İdrar kesesinin yerine bağırsaktan suni mesane yapılıyor. Tümörün mesane dışarısına yayılması durumunda ise “kemoterapi” denilen ilaç tedavisi uygulanması gerekiyor.

Mesane kanseri erken teşhis edildiğinde tedavisi mümkün olan bir hastalık. Mesane kanserinden değil, geç teşhisten korkmak gerekiyor. Kapalı veya açık ameliyat sonrasında kişinin çok yakın takibi gerekiyor.
 

147
Üroloji / Orşit (Testis iltihabı)
« : Mayıs 24, 2009, 03:18:09 ÖS »
Orşit (Testis iltihabı)

Testis ve sperm kanallarının iltihabı olarak tanımlanan epididimoorşit en sık genç erkekleri etkiliyor. Çeşitli enfeksiyonların sperm kanalları (epididim) ve testise ulaşmasıyla oluşan bu iltihap testiste şişme ve ağrıya yol açıyor. Erkek çocuklarda idrar yolu enfeksiyonunu veya kabakulağı takiben testis iltihabi görülebiliyor. Ergenlik çağı öncesi geçirilen kabakulak hastalığı yaklaşık %25 oranında testisleri etkiliyor. Hastalığın başlamasından 3-4 gün sonra testiste ağrılı şişlik oluyor. Her iki testisin etkilenmesi durumunda ilerideki sperm üretimi olumsuz etkilenip kısırlığa yol açabiliyor. Kabakulağa bağlı orşitte, ağrının kesilmesi dışında bir tedavisi uygulanmıyor. Testis ve sperm kanallarında iltihaba sebep olan hastalıklardan bir diğeri de tüberküloz. Tüberküloz kan veya idrar yoluyla sperm kanallarına girerek burada enfeksiyona yol açıyor. Ana sperm kanalı olan vaz deferensin tıkanmasına yol açarak kısırlığa sebep olabiliyor. Testis ve sperm kanallarının iltihabına yol açan sebepler çoğunlukla bulunamıyor. İdrar yolu enfeksiyonu bu hastalığa yol açan diğer bir etken. Testiste şişme ve ağrı şikayeti olan bir erkekte ilk olarak idrar tetkiki yapılması gerekiyor. Ultrasonografi, testisin, tümör ve torsyon gibi diğer hastalıklarını ayırmada yardım ediyor. Orşitle karışan en önemli rahatsızlık testis torsyonu. Testis torsyonu, testisin kendi etrafında dönmesi neticesinde damarların sıkışmasına ve buna bağlı olarak testisin kanlanmasının bozulmasına yol açıyor. Orşit ve tosyonun ayrımının yapılması çok önemli. Orşitte ilaç tedavisi uygulanırken torsyon vakalarının derhal ameliyat edilerek testisin normal konumuna getirilmesi gerekiyor. Orşit teşhisi kesinleşirse kinolon grubu antibiyotikler 1-2 hafta süreyle veriliyor. Testiste ani başlayan ağrı ve şişlik durumunda mutlaka üroloji uzmanına müracaat etmek gerekiyor.
 

148
Üroloji / Testis Kanseri
« : Mayıs 24, 2009, 03:16:43 ÖS »
Testis Kanseri


Testis tümörleri, genellikle genç erkekleri etkileyen ve nadir görülen kanser türleri arasında. Bir erkeğin hayatı boyunda testis kanserine yakalanma olasılığı %0.2 civarında. Bu kanser tipinin en önemli özelliği erken teşhis edildiğinde %95’in üzerinde tedavi şansının olması. Testis kanserlerinin %95’i sperm üreten “germinal” hücrelerden köken alıyor. Geri kalan %5’lik kısmı ise, testosteron üreten Leydig hücreleri ve veya destek görevi olan Sertoli hücrelerinden kaynaklanıyor. Testis tümörlerinin yaklaşı %10’u inmemiş testislerde görülüyor. Normal cinsel gelişim aşamasında testislerin torbalar inmesi gerekiyor. Eğer bu inme gerçekleşmez ve testisler karın içerisi veya kasıkta kalırsa buna inmemiş testis deniliyor ve bu testislerde tümör olasılığı normale göre 35-40 kat daha fazla. Testislerin indirilmesi tümör olasılığın azaltmasa dahi, erken teşhisini kolaylaştırıyor.

Testis tümörünün ilk belirtisi torbalarda ele gelen şişlik. Testiste ağrısız ve sert şişlik dikkate alınması gereken bir bulgu. Testis tümörü genellikle ilk olarak erkeğin partneri tarafından fark ediliyor. Testis yüzeyinde kabarık yaratan ağrısız şişlik tespit edilirse derhal üroloji uzmanına müracaat etmek gerekiyor. Teşhis genellikle muayene ile konulsa da, destekleyici tetkik olarak ultrasonografi isteniyor.

Kanda beta-HCG ve alfa-FP düzeylerine bakılarak tümörün cinsi ve seyri konusunda bilgi ediniliyor. Testis tümöründe biyopsi önerilmiyor. Biyopsi, tümör hücrelerinin, testis kılıflarına ve cilde yayılma olasılığını arttırıyor. Tedavideki temel hedef teşhisten sonraki en kısa sürede testisin çıkartılması. Çıkartılan testisin patolojik incelemesi sonucunda tümörün türü ve evresi anlaşılıyor.
Hastalığın hücre türüne ve evresine göre radyoterapi, kemoterapi veya dikkatli izleme yöntemlerinden biri veya birkaçı seçiliyor. Testis tümörlerinin seyri genellikle oldukça iyi ve tedavilere çok hızlı yanıt veriyor. Ancak, korio karsinom denilen bir testis kanseri türü oldukça hızlı ilerliyor ve erken dönemde yayılım yapıyor. Testis kanseri, günümüzde tedavisi büyük çoğunlukla mümkün olan bir hastalık. Hastalığın tedavisindeki en önemli unsur ise erken teşhis. Bu nedenle erkeklerin belirli aralıklarla testislerini kontrol edip, şüpheli her türlü şişlikte üroloji, uzmanına gitmeleri gerekiyor.

149
Üroloji / Kronik Prostatit
« : Mayıs 24, 2009, 03:15:15 ÖS »
Kronik Prostatit

     

 Prostat iltihabı, ani ve şiddetli bir başlangıç yerine sinsi bir seyir izleyip uzun süreli rahatsızlıklara da yol açabiliyor. Kronik prostatit denilen bu durum genç erkeklerde üretrit veya akut prostatit sonrası başlayabiliyor. Şikayetler, yaşla meydana gelen prostat büyümesine benziyor. Muayenede prostat genellikle normal büyüklükte oluyor. Ultrason ile yapılan ölçümlerde de prostat ağırlığı genellikle 30 gramın altında bulunuyor. En rahatsız edici şikayetler, sık idrara çıkma, sürekli idrar varmış hissi, idrarda yanma, makat bölgesinde ağrı ve defekasyon sonrası penis ucundan meni kıvamında bir akıntı gelmesi. Teşhis genellikle muayene ve öykü ile konuluyor. Kronik prostatite yol açan mikrobu bulmak için, prostat masajı sonrası elde edilen akıntı yayması, idrar tetkiki ve kültürü kullanılıyor. Yapılan tüm tetkiklere rağmen hastalığa yol açan mikrop genellikle bulunamıyor. Kronik prostatit tedavisi çoğu kez körlemesine yapılıyor. Sıcak oturma banyoları şikayetlerin oldukça azalmasını sağlıyor. Tedavide kinolon grubu antibiyotikler üç aya varan sürelerle kullanılıyor. Prostat büyümesinde kullanılan alfa 1 blokörleri kronik prostatit tedavisinde de kullanılabiliyor.
 

150
Üroloji / Akut Prostatit
« : Mayıs 24, 2009, 03:14:51 ÖS »
Akut Prostatit

     

 Prostat büyümesi ve kanseri orta yaş üzeri erkeklerin hastalığı kabul edilirken, prostatın iltihabi hastalıkları sıklıkla genç insanları etkiliyor. Prostat, dış idrar kanalının arka 4-5cm’lik kısmını, arka üretra denilen bölgeyi çepeçevre saran bir organ. Prostatın kanalları direk olarak arka üretraya açılıyor ve bu nedenle idrar içerisindeki her türlü mikrop prostatı etkileyebiliyor. İdrardaki bakteriler küçük kanallar yoluyla prostata ulaşarak iltihaba yol açabiliyor. Prostat iltihabı, mikrop alındıktan sonra hemen ortaya çıkıp şiddetli şikayetlere yol açabiliyor. Bu tür ani prostat iltihaplanmasına “akut prostatit” deniliyor. Makat bölgesinde şiddetli ağrı, idrar yaparken yanma ve hatta idrar yapamama gibi şikayetlerle kendini gösteriyor. Sebebi genellikle idrar kaynaklı mikroplar olan akut prostatit yüksek ateşe yol açıyor. Yapılan idrar tetkikinde genellikle bakteri üretilebiliyor. Akut prostatitte kanda bakılan PSA oldukça yüksek seviyelere ulaşıyor. Bu durumu kanserle karıştırmamak gerekiyor. PSA’daki bu yükselme birkaç ay içerisinde normale düşüyor. Akut prostatit teşhisi çoğunlukla klinik olarak yapılıyor. Ani başlayan şiddetli idrar şikayetleri, makatta ağrı, PSA yüksekliği, idrarda bol lökosit veya mikrop görülmesi teşhis için yeterli kabul ediliyor. Makatan yapılan muayenede prostat oldukça gergin ve ağrılı olarak hissediliyor. Ancak prostat muayenesi, çok ağrılı olduğu ve buradaki mikropların kana karışmasına yol açabileceği için önerilmiyor. Akut prostatit, tedavi edilmediğinde mikropların kana karışmasına bağlı şoka ve ölüme sebep olabiliyor. Klinik olarak teşhis edildiğinde derhal tedavinin başlatılması gerekiyor. Çok kısa sürede uygun kan düzeyine ulaşmak için damar yoluyla güçlü antibiyotik tedavisine başlamak gerekiyor. Tedavide üçüncü kuşak sefalosporinler (seftriakson) veya kinolon grubu (siprofloksasin) antibiyotikler kullanılıyor. Belirli bir kan antibiyotik düzeyi elde edildikten ve klinik cevap alındıktan sonra en az 6 hafta süreyle antibiyotiklerin ağızdan alınan formlarının kullanılması gerekiyor.
 

Sayfa: 1 ... 8 9 [10] 11 12 ... 37