İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - 3ng1n

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10
106
Bilim Haberleri / Elektron
« : Haziran 16, 2009, 10:25:42 ÖS »
Elektron veya eksicik, en küçük eksi elektrik yüküne sahip temel parçacıkdır.

Elektron kelimesi kehribarın Yunancadaki ismidir. Eski Yunanda, kehribarı ovuşturunca statik elektrikle yüklendiği biliniyordu.

Atomun üç bileşeninden biri (diğer iki proton ve nötrondur). Atomu maddenin en küçük birimi kabul eden kuram yoluyla, elektriğin taneciksel bir yapı içinde bulunduğu sonucuna varılır. En küçük elektrik yükü taşıyan bu taneciğin adı elektrondur. Bütün atomların dış bölümü elektron tabakalarından oluşur ve her tabaka çekirdekten uzaklığına göre K,L,M... gibi harflerle adlandırılır. Çevredeki elektronların sayısı ve konumu, söz konusu elementin kimyasal nitelikleriyle, özellikle değeri ile yakından ilintilidir. Birçok durumda, bu elektronlar maddeden çıkarılıp az ya da çok büyük bir hızla, bir elektrik alanıyla, harekete geçirilerek boşlukta yayılabilir. Boş bir tüple elde edilen katot ışınları; radyoaktif cisimlerin beta ışınları; ısgın metalleri etkileyerek çıkardığı elektrik, vb.

Normal koşullarda elektronlar atomun artı yüklü çekirdeğine bağlı durumda bulunur. Nötr bir atomdaki elektronların sayısı, çekirdeki artı yüklerin sayısına eşittir. Ama bir atomda artı yüklerin sayısından daha fazla ya da daha az elektron bulunabilir. Bu durumda atomun toplam yükü eksi ya da artı olur; böyle yüklü atomlara iyon adı verilir. Bir atoma bağlı olmayan elektronlara serbest elektron denir.

Belirli bir atomdaki elektronlar çekirdek çevresinde düzgün bir biçimde sıralanmış yörüngemsiler üzerinde dolanır. Elektronlar ile çekirdek arasındaki çekim kuvveti, elektronların kendi aralarındaki itme kuvvetine üstün geldiğinden, elektronlar normal koşullarda atoma bağlı kalır. Elektronları üzerinde dolandığı yörüngemsiler kendi aralarında kümelenerek kabukları oluştururlar. Çekirdeğe en yakın yörüngemsilerdeki elektronlar atoma en sıkı bağlı olanlardır. En dış yörümgemsilerdeki elektronlar ise çekirdekle aralarındaki öteki elektronların perdeleyici etkisi nedeniyle atoma en gevşek bağlı durumdadır. Elektronlar, atom yapısı içindeki hareketlerinde, atomun hemen bütün hacmini kaplayan dağınık bir eksi yük bulutu oluştururlar. Bu nedenle atomun büyüklüğünü elektronların atom içindeki diziliş biçimi belirler. Atomun, başka atomlar, parçacıklar ve elektromagnetik ışıma karşısındaki davranışını da elekronların bu diziliş biçimi belirler.

 
Belirli enerji seviyelerinde (aşağıya doğru artarak: n=1,2,3,...) ve açısal momentum'lardaki (sağa doğru artarak: s, p, d,...) bir hidrojen atomu elektronunun dalga fonksiyonları. Daha parlak olan bölgeler elektronun pozisyonu içim daha yüksek olasılık genliğine işaret ediyor.

107
Bilim Haberleri / Elektroskop
« : Haziran 16, 2009, 10:25:03 ÖS »
Cisimler üzerinde elektrik yükü olup olmadığını, varsa cinsini bulmak için kullanılır. Bir tüp içerisine yerleştirilmiş basit iki küre veya levhadan oluşur. Kullanıldığı ortamda eğer elektrik yükü varsa bu küre veya levhalar birbirini iter veya çeker. Elektroskoplar dokunma ve etki ile elektriklenebilirler.

108
Bilim Haberleri / Akım Transformatörü
« : Haziran 16, 2009, 10:23:49 ÖS »
Yüksek akımların ölçü aletleriyle ölçülmesinin pahalı ve imkansız olması sebebiyle üretilmiştir.Elektrik devresine seri olarak bağlanır.Akım trafosunun Primer sargısından geçen akımın meydana getirdiği manyetik alanı Sekonder sargı nın kesmesi ile sekonder sargıda bir bir akım meydana gelir.Sekonder sargıya paralel bağlanan bir ölçü aleti ile Primer devereden geçen akım miktarı ölçülür.Sekonder sargı ucuna bağlanan ölçü aletinde okunacak değer

Primer Sargı akımı / Transformatör çevrim oranı'dır.

Bu tür transformatörlerin Primer sargısından akım geçerken sekonder sargı ucu kesinlikle boşta bırakılamaz aksi takdirde transformatörün sekonder sargısı hasar görür.

109
Bilim Haberleri / Kinetik Enerji
« : Haziran 16, 2009, 10:23:25 ÖS »
Kinetik enerji, hareket eden cisimlerin sahip olduğu enerji şeklidir. Bir cismin kinetik enerjisi ne kadar büyükse cisim o kadar büyük iş yapar. Hız, rölatif (bağıl, göreceli, izafi) bir büyüklüktür. Mesela, yukarı fırlatılan bir taş belirli bir kinetik enerjiye sahiptir. Yukarı hareketi sırasında hızı azaldığından kinetik enerjisi azalır, ancak yükseklik kazandığından potansiyel enerjisi artar. Sürtünme ile olan kayıplar gözönüne alınmazsa, toplam enerji sabit kalır. Bu durum, enerjinin korunumuna bir örnektir.

Kütlesi m, hızı v olan bir cismin sahip olduğu kinetik enerji:
şeklinde ifade edilir.

m kütleli bir cisim hem dönüyor, hem de öteleme hareketi yapıyorsa (doğrusal olarak hareket ediyorsa) bu cismin sahip olduğu kinetik enerji:
şeklinde ifade edilir. Burada, I, cismin atalet (eylemsizlik) momenti, ω ise açısal hızdır.

110
Bilim Haberleri / Yenilenebilir enerji
« : Haziran 16, 2009, 10:22:48 ÖS »
Yenilenebilir enerji (kaynakları), sürekli devam eden doğal proseslerdeki varolan enerji akışından elde edilen enerjidir. Bu kaynaklar güneş ışığı, rüzgar, akan su (hidrogüç), biyolojik prosesler ve jeotermal olarak sıralanabilir.

En genel olarak, yenilenebilir enerji kaynağı ; enerji kaynağından alınan enerjiye eşit oranda veya kaynağın tükenme hızından daha çabuk bir şekilde kendini yenileyebilmesi ile tanımlanır. Örneğin, güneşten elde edilen enerji ile çalışan bir teknoloji bu enerjiyi tüketir, fakat tüketilen enerji toplam güneş enerjisinin yanında çok küçük kalır. En genel yenilenebilir enerji formu , güneşten gelendir. Bazı formlar güneş enerjisini ve rüzgar gücünü depolar .

Yenilenebilir enerjinin tesisler, hayvanlar ve insanlar tarafından kalıcı olarak tüketilmesi mümkün değildir. Fosil yakıtlar, çok uzun bir zaman skalası göz önüne alındığında teorik olarak yenilenebilir iken, istismar edilerek kullanılması sonucu yakın gelecekte tamamen tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır.


Modern yenilenebilir enerji kaynakları

* Rüzgar enerjisi
* Su gücü (Hidrogüç)
* Güneş enerjisi
o Jeotermal enerji
* Biyoyakıtlar
o Sıvı biyoyakıtlar
o Katı biyokütle
o Biyogaz
* Küçük ölçekli enerji kaynakları
o Piezoelektrik
o Termoelektrik
o Elektromanyetik radyasyon

Kullanımı

Yenilenebilir enerji kaynakları direkt olarak kullanılılabilir veya enerjinin başka bir formuna dönüştürülebilir. Direkt kullanım örnekleri, güneş enerjisi ile çalışan aletler , jeotermal ısıtma ve su veya rüzgar değirmenleridir. Endirekt kullanıma örnek olarak ise, elektrik üretiminde kullanılan rüzgar türbinleri veya fotovoltaj pilleri verilebilir.

Yenilenebilir enerji, ücretsiz enerji olarak da kategorize edilebilirse de, çoğu yenilenebilir enerji kaynağına normalde ücretsiz enerji denemez. Mühendislikte, ücretsiz enerji ile kastedilen direkt olarak doğadan elde edilebilen bir enerji ve insanlar tarafından tüketilmesi mümkün olmayan enerjidir.

Gelişimi ve çevreye olan etkileri

Yenilenebilir enerjinin gelişimi, yenilenebilir enerji kaynaklarının insanlar tarafından kullanımı ile ilgilidir. Yenilenebilir enerjinin gelişimine olan ilgi, fosil yakıtların çevreye verdiği atık gazlar ve fosil yakıtlar ve nükleer enerjinin kullanımının riskleri ile doğrudan ilişkilidir.

2002 yılı kasım ayı Enerji Ajansı verilerine göre tüm dünyada kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarının, toplam enerji kaynakları içindeki payı % 13.8 'dir. Bu payın dağılımı ise % 80 yanabilir ve yenilenebilir atıklar , % 16.5 hidro enerji, % 0.5 diğerleri (rüzgar, jeotermal, güneş, dalga, gel-git olayları vs.) olarak verilmiştir.
 

111
Bilim Haberleri / Genel görelilik kuramı
« : Haziran 16, 2009, 10:21:35 ÖS »
Genel görelilik kuramı, ivmeli devinim ile kütleçekimi açıklamasını özel göreliliğe birleştiren, genelleyen kuramdır. 1916'da Einstein tarafından ortaya konmuştur. Genel görelilikten önce, Newton'un kütleçekim kuramı geçerli kabul ediliyordu. Newton'un formülleri (yatay atış, dikey atış vb) bugun de duyarlılık gerektirmeyen uygulamalarda geçerlidir. Ancak aya roket göndermek gibi duyarlı işlerde Einstein formülleri kullanılmaktadır. Genel olarak Newton mekaniğinde Kuvvet (F), Görelilik kuramında ise Kütle (M) önemli ve önceliklidir. Genel görelilik ile Einstein şunları ortaya çıkartmıştır:

* Yerçekimi (kütleçekimi) ve ivmeli devinim birbirinden ayırt edilemez (Eşitlik ilkesi)
* Kütle, içinde bulunduğumuz uzay-zaman'ı eğip bükmektedir.
* Yerçekimi bir kuvvet değildir, uzay-zaman'ın geometrik eğriliğinden ortaya çıkar.

Genel görelilik, kendi zamanı için inanılması güç pek çok öngörülerde bulunmuştur; bunlardan en önemlileri:

* Eğer kütle uzay-zamanı geometrik olarak eğiyorsa, Güneşin çok yakınından geçip gelen uzak yıldızların ışıkları eğrilmiş olmalıdır. Bu eğrilik güneş çektiği için dış bükey değil de uzay-zamanın eğriliğine uygun iç bükey olmalıdır.
* Çok çok yoğun kütleler uzay-zamanı öylesine bükebilir ki, uzay-zaman kendi üstüne katlanır ve içine çöker, böylesine yoğun bir kütle görülemez çünkü ışık dahi bu uzay-zaman eğriliğinden, çökmesinden kurtulamaz.
* Kütle uzay-zamanı eğiyorsa bu eğilmeden zaman da etkileniyor(göreceli) olmalıdır. Eğilmiş zaman yavaş akmalıdır.
* Hareketli büyük kütleler etraflarındaki bir kısım uzay-zamanı da sürükleyebiliyor olmalıdır.
* Kütle uzay-zamanı eğiyorsa, kütle yakınındaki eğrilikten ilerleyen ışık, uzağındaki düzgün uzay-zamanda ilerleyenden daha uzun yol almalıdır.
* Yüksek kütleli oluşumların ani hareketleri uzay-zamanda ani değişimlere, eğrilik dalgaları oluşmasına neden olabilir.


Bu öngörülerin hemen hepsi 1916'dan günümüze dek gözlenebilmiş, kaç kez denenmiş ve doğru çıkmıştır:

* 1919'da ilk kez İngiliz bilimciler güneş yakınından gelen ışığın eğri çizdiğini gözlemlediler. Daha sonraları yapılan bütün gözlemler eğriliğin GG'nin hesapladığı ile oldukça yakın olduğunu gösterdi.
* Evrende hiç ışık vermeyen ve etrafındaki her şeyi içine çekecek kadar yoğun kütle gösteren oluşumların varlığı tespit edildi. Karadelik adı verildi.
* Kütle yakınında ve uzağında çok hassas atom saatleri ile yapılan deneylerin hepsi kütle yakınında zamanın GG'nin hesaplarına uygun olarak yavaşladığını gösterdi.
* Geçen yıl açıklandığı üzere çok hassas jiroskoplarla donatılmış LEGOS1 ve LEGOS2 uydularının 11 yıl süren ölçümleri dünyanın etrafındaki uzay-zamanı sürüklediğini ortaya koydu.
* Güneşin ardına geçen Viking uzay araçlarından dünyaya gönderilen sinyallerin olması gerekenden daha uzun sürede dünyaya ulaştığı, yani uzay-zamanın güneş tarafından eğilmesinden etkilendikleri ortaya çıktı.
* 1993'te Hulse ve Taylor, ikiz yıldızların spiral hareketinden uzay-zaman eğrilik dalgalarının oluşumunu gözleyerek nobel kazandılar.

Kütle, uzayı olduğu kadar zamanı da bükmektedir. Zamanın bükülmesi kütlenin merkezinde geleceği işaret eder şekildedir. Etkiyen hiçbir kuvvet olmadığı için, cisim kendi geleceğine doğru ilerlemektedir (düşmektedir).

112
Bilim Haberleri / Mikroskop
« : Haziran 16, 2009, 10:20:54 ÖS »
Mikroskop, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük cisimlerin birkaç mercek yardımıyla büyütülerek görüntüsünün incelenmesini sağlayan bir alet. Öncelikle isminden de anlaşılacağı üzere, mikro, yani çok küçük hücrelerin incelenmesinin yanısıra, sanayi, metalurji, genetik, jeoloji, arkeoloji ve adli bilimler (kriminoloji) alanında da büyük hizmetler görmektedir.

Mikroskobu, ilk önce Hollandalı Zacharias Janssen'in, 1590 dolaylarında bir teleskobu tadil etmek suretiyle meydana getirdiği kabul edilmektedir. Ancak bu sıralarda başka Hollandalı, Alman, İngiliz ve İtalyan bilginleri de, mercek sistemi tersine çevrilmiş bir teleskobun, cisimleri büyütmek için kullanılabileceğinin farkına varmışlardır.

Nitekim dünyanın güneş etrafında döndüğünü açıkladığı için engizisyon işkencesine tabi tutulan ve dünyayı güneş etrafında döndüğünü iddia etmekten vazgeçmesi şartıyla Papa tarafından serbest bırakılan meşhur İtalyan bilgini Galilei Galileo (1564-1642) iki mercek kullanarak bazı tecrübelerde bulunmuştu. Bugünkü mikroskobun ana prensiplerini ise 17. asırda Hollandalı Anton van Leeuwenhoek ve İngiliz Robert Hooke bulmuşlardır.

İnsan gözü tabii bir mikroskoptur. Uzaktaki cisimler ufak gözükürler. Cisimler yaklaştıkça teferruatı daha iyi seçilmeye başlanır. Göz, sonsuz bir uyum özelliğine sahip olsaydı mikroskoba ihtiyaç olmazdı.

Genel olarak mikroskop iki büyük kısma ayrılarak incelenir: mekanik kısım ve optik kısım.


Özel Mikroskoplar

Stereoskopik mikroskoplar
Cisimlerin üç boyutlu görüntülerini temin etmek maksadıyla stereoskopik mikroskoplar yapılmıştır. İki mikroskop optik sisteminin bir dürbün şeklinde bir sehpa üstüne montesinden ibarettir. Bu mikroskoplar biyoloji laboratuvarları için elverişlidir.Objeyi inceleyebilme ve disseksiyon yapma imkanı verebilen ,iki gözle bakılarak üç boyutlu görüntü sağlanan mikroskoplardır.bir Carl-Zeiss stereomikroskopta bulunan x6,3 büyütmeliobjektif ve x10 büyütmeli oküler ile örneği 63 kez büyüyterek dıştan ,total olarak incelemek mümkündür.

Polarizasyon mikroskobu
Döner bir tabla ile iki nicol prizma veya iki polarıcı çuhayla donatılmış bir optik mikroskoptur. Tablanın altına yerleştirilen polarıcı nicol, cismin üzerine polarılmış ışık gönderir; analizleyici nicol ise, objektifin biraz üzerine yerleştirilmiştir. Bu iki prizma karşılaştığı zaman, belli bir devrani gücü olan maddelerin veya çift kırılımlı maddelerin bulunduğu bölgeler hariç, mikroskobun alanı karanlık olarak gözükür.Canlı incelemeye uygun olan bu mikroskop hücre ve dokuların bazı kısımlarını polarize ısığa gösterdikleri özel tepkilerden hareketle geliştirilmiştir.önemli olan polarize bir ışığın bulunması olayıdır.Kaynakla kondansör arasına konulan polarlayıcı levha ışık demetinin ikiye ayrılmasını sağlar.Işık demetlerinden biri objeden diğeri ise kırılarak obje dışından geçer ve tekrar birleşirler.Siller,keratin,kristal,sinir ve kas fibrilleri,nişasta gibi hücre ii yapılar ve bölünmedeki mitotik yapı gibi birçok moleküler dünleştiricilerin gösterilmesinde görevli mikroskoplardır.

Faz Kontrast mikroskobu
Genellikle boyanmış ve canlı hücrelerde çalışılma zorluğundan tercih sebebi olmaktadırlar.Görünen ışığın şeffaf objeden geçişinde,hücre içindeki yapıların ışığı kırma indisleri farkından yararlan ve farklı yapıları ayırt etme prensibinde çalışır.Işık dalagaları canlı hücreyi katederken bir organelle karşılaşır ve yansır.Bunun sonucunda ışık dalgaları hücrelerden ayrı fazlarda veya ayrı zamanlarda çıkarlar.Hava ile temas eden bir ışık dalgası göze gelen görüntüdeki hücre kısımları farklı olarak ayırt edilebilir.Objektif ve kondansör mercekleri amplitüd farklarını orataya koyan optik yüzeyler bulundurduklarından parlaklıkları indirgenir,ışık dalgası örneği katederken bütün noktalarda olan farklılıkları çıkartır ve obje ışık mikroskobunda görülemezken ,burada sağlanmış olan kontrastlık sayesinde detaylı incelenebilir.Canlı metaryal,hücre sitoplazması bu mikroskop ile iyi gösterilmektedir.

İnterferens mikroskobu

* Faz kontras mikroskobunun iyi bir versiyonudur.Aralarında bulunan tek fark ışık demetinin kullanımdan kaynaklanır.Bir ışık demeti örnekten geçerken diğeri ise ışıktan geçemeyen ışık demetidir,değişik bölgelerin farklı yoğunlukları sayesinde kırılma indisleri ile farklılıkları ortaya koyar ve renkli bir görüntü oluşumunu sağlar.
* Diferansiyel interferens mikroskop:Hücre yüzeyinin daha iyi gösterilmesini sağlar ve benzer bir mikroskoptur.


Metalurji mikroskobu
Maden parçaları ışığı geçirmediği için mikroskoba kuvvetli bir ışık kaynağı ilave edilmiştir. Kaynaktan gelen ışık incelenecek cisme çarptırılarak objektife yansıyan ışıklardan inceleme yapılır.

Elektron mikroskobu
Elektron mikroskopta görüntü elde etmede elektron kullanılarak görüntü birkaç milyon defa büyütülebilmektedir. Bu kadar büyütme özelliği, elektronun dalga boyunun ışık dalga boyundan birkaç bin defa daha küçük olmasındandır. Elektron mikroskop, ilmi araştırmalarda, atom ve virüs gibi çok küçük yapıların incelenmesinde kullanılır.

Karanlık alan mikroskobu
Boyanmış ya da canlı örneklerin incelenmesinde kullanılır.Karanlık Alanda özel bir kondansör yardımı ile ışıklı bir görüntü oluşturmaktadır.Otradyografide gümüşlenen kısımlerın ayırt edilmesini saglar.Tıpta spiroket gibi bakterilerin ayırdedilmesinde önemli yer tutar.

Fluorescens mikroskop
Aydınlanmasında güçlü kaynaklar kullanan (ultra viole ışınlerı yayan ,civa veya xenon yakan ark lambaları)bir mikroskop çeşididir.Bazı modellerinde lazer kullanımıda gözlenen mikroskopta obje ışığı absorbe eden moleküller içeriyosa onu farklı renklerde yayar.İnceleme yapılacak materyelde özel boyalar veözel inceleme işlemleri kullanılır.Parazitoloji ve bakteriolojide önemli yer tutarlar.

X-Ray mikroskobu
Işıkların ,rastladıkları partiküllerle çarpışmaları sonucu yönlerini değiştirmeleri sonucu merceklerde bir görüntü oluşur ve bu prensipte çalışır.Bu difraksiyona uğrayan x ışınları,merceklerin özelliği sayesinde kaynak haline getirerek obje yansıtılır,buradan ince grenli fotoğraf plağına veya ekrana gelen görüntünün yapısal özelliği,konsantrik çizgi ve noktalardan oluşmasıdır.

Confocal Laser Scanning mikroskop
Işık kaynağı lazer olan optik mikroskoplarla Scanning Elektron mikroskop arasında bir mikroskop çeşididir.Fluoresens işaretleyicilerle işaretlenen nükleik asit dizileri bu mikroskopla incelenmektedir.

Saha emisyon mikroskobu
Metal veya yarı iletkenlerin yüzey görüntülerinden kristal yapılarını incelemek için, saha emisyon mikroskopları kullanılır. Çok yeni bir teknik olan bu mikroskopları elektron ve optik mikroskoplardan ayıran özellik, cisimden ışık veya foton geçirmek yerine cismin kendisinden elektron veya iyon koparma (emisyon) olayıdır. Emisyon elektrik sahası ile sağlanır. İncelenecek metalden kopan elektronlar televizyon tüpüne benzer bir ekran üzerine düşerek kristal yapıya göre izler bırakır. Kristal yapının ekrana düşen bu görüntüsü ayrıca fotoğraflanabilir. Elektron mikroskop kadar büyütme özelliği vardır. Görüntü çok net ve teferruatlıdır.

Atomik Kuvvet Mikroskobu

Atomik kuvvet mikroskobu(AFM) kullanılarak atomik boyutta görüntüler lede edilerek yüzey çalışmaları yapılmaktadır.Radyasyon malzeme etkileşimleri açısından büyük öneme sahip olan polimerlerin ve ileri teknoloji ürünü süper iletkenlerin yapımı ve karakterizasyon çalışmalarıda yapılmaktadır.

113
Bilim Haberleri / Pleistosen arkeolojisi
« : Haziran 16, 2009, 10:19:18 ÖS »
Pleistosen, yaklaşık 2.5 milyon yıl önce başlayan ve yine yaklaşın 10-14 bin yıl önce bugün içinde bulunduğumuz ve Holosen olarak adlandırdığımız dönemin başlamasıyla biten buzul çağları dönemidir. Bu dönemde insan evrimsel gelişmesinde belki de en büyük değişimlerden birisi olan taş aletler yapmaya başlamıştır. Bu döneme ait arkeolojik buluntuları Paleolitik Çağ arkeolojisi, yani Pleistosen arkeolojisi inceler. Paleolitik bu dönemin kültürel adıyken, Pleistosen, aynı dönemi ifade etmek için jeolojik bir adlandırmadır.

Türkiye'ye Paleolitik Çağ'ın en eski dönemlerinden beri yoğun olarak yerleşilmiştir. Ama buna karşın Türkiye'de Pleistosen arkeolojisi, daha geç dönemlerin görkemli buluntularının yanında daha "sönük" buluntular vermesi dolayısıyla, ikinci planda kalmıştır. Türk arkeologlarının Paleolitik Çağ'a ilgi duymamasına karşın, yine de, tüm arkeoloji alanlarında olduğu gibi, Pleistosen arkeolojisinde de son 20-25 yılda önemli değişimler oldu. Ancak yine de kuruldukları günden bugüne kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde (DTCF) Pleistosen arkeolojisi uzmanı sayısı toplam olarak onu geçmedi. Buna karşın son 35-40 yıl içinde Pleistosen arkeolojisi hakkındaki bilgiler arttı. 1960 öncesinde bir-iki düzineyle sınırlı olan Paleolitik Çağ buluntu yerlerinin sayısı -bazısı baraj alanlarındaki yüzey araştırmaları olmak üzere- büyük çaplı projelerin etkisiyle arttı [Arsebük 1995:18]. Bugün 210'a yakın Paleolitik Çağ buluntu yeri bilinmekte. Araştırma yetersizliğinden dolayı Pleistosen boyunca yoğun olarak yerleşilen Anadolu ve Trakya'da bilinen yerleşimler belirli birkaç bölgede toplanmakta bazı bölgeler ise hiç buluntu yeri yokmuş gibi gözükmekte

114
Bilim Haberleri / Kalkolitik
« : Haziran 16, 2009, 10:18:09 ÖS »
Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Çağı):

Dönem: MÖ 5000-3000 Diğer adları: Maden Taş Çağı, Kalkolitik Çağ

Adını taşın yanısıra bakır kullanımından da alan Kalkolitik Çağ, kültür tarihinde ilk ön kent kültürlerinin başladığı dönem olarak bilinir. Yeni veriler, madenin ilk işlenmesinin Neolitik Çağ'ın Çanak Çömleksiz evresinde başladığını ortaya koymuşsa da, kullanımının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. MÖ yaklaşık 5.000-3.000 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Son olmak üzere üç aşamada incelenir.

Gelişkin tarım ve hayvancılık, insanın sosyal yapısındaki değişimleri giderek çabuklaştırmıştır. Yöneticiler, din adamları, çeşitli zanaatçılar gibi farklı grupların yanısıra anıtsal mimari, savunma ve sulama sistemleri, uzak mesafe ticareti ile lüks/prestij maddelerinin ticareti gelişmiştir. Bu gelişim sonucu, Anadolu'da, söz konusu çağ yerleşme yerlerinin sayısının 852'ye ulaştığı görülür. Önemli merkezler arasında, batıdan doğuya, Bakla Tepe (İzmir), Liman Tepe (İzmir), Hacılar (Burdur), Beycesultan (Denizli), İkiztepe (Samsun), Alişar (Yozgat), Domuztepe (Adana), Yumuktepe (İçel) Arslantepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan (Diyarbakır) sayılabilir.

Erken Kalkolitik

Geç Neolitik dönemde yaşanan yangınlardan sonra ileri üretici dönem denen Kalkolitik dönem başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği taş aletlerin yanısıra bakırın da kullanılmaya başlamasıdır. İkinci belirgin özellik ise özgün bezemeli kaplardır. Kalkolitik Çağın ilk evresi olan Erken Kalkolitik’te nüfus artışıyla birlikte yerleşim yerlerinde de bir artış görülmektedir. Önemli yerleşim yerleri arasında Hacılar, Kuruçay, Can Hasan, Köşkhöyük, Yümüktepe, Tülintepe, Norşuntepe, Korucutepe, Samsat ve Tilkitepe sayılabilir.

Geç Kalkolitik

İkinci evreyi oluşturan geç kalkolitik dönem kabaca M.Ö. 4. bine tarihlenir. Anadolu bu dönemde büyük olasılıkla Boğazlar üzerinden gelen göçlere sahne olmuştur. Buna bağlı olarak nüfus artmış ve yeni yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Artık Anadolunun bütününde homojen bir kültürden söz etmek söz konusu değildir. Göçlerle gelen etkiler sonucu eski ince kap formlarının yanında onlardan tümüyle farklı, siyah zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış çizgilerle bezenmiş yeni kap çeşitleri ortaya çıkmıştır. Daha önceki gerçekçi Anatanrıça figürinlerinin aksine son derece soyut, fakat yine Anatanrıçayı ifade eden, mermerden yapılma idoller yaygınlaşmıştır. Küçük kutsal alanlardan başka ortak tapınaklar bulunmamaktadır. Genel olarak sadece bebekler ev içlerine gömülmüştür. Yetişkinler ise yerleşim dışına gömülmektedir. Halk tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürmekte, zaman zaman avcılık ve balıkçılıkta yapmaktadır. Maden kullanımıyla ilgili olarak ticaret oldukça yaygınlaşmıştır

115
Bilim Haberleri / Elektromanyetik casusluk ve TEMPEST
« : Haziran 16, 2009, 10:17:09 ÖS »
Bir arkadaşım göndermiş, ben de daha önce bilmiyordum.


--------------------------------------------------------------------------------


Kullandığımız bilgisayarlar internete ya da bir ağa bağlı değilse bilgilerimizin ele geçirilemeyeceğini düşünürüz. Oysa havada yayılan elektromanyetik dalgaları kopyalayarak , ağa bağlı olmayan bilgisayarlardaki bilgileri ele geçirmek de çok zor değil. Bu korsanlığın önüne geçmek TEMPEST yöntemiyle mümkün.

Bilgi casusları, özel frekans tarayıcıları kullanarak 25 ile 100 metre uzaklıklara varan mesafelerdeki bilgisayar ekranlarında yer alan görüntüleri, hatta bilgisayardan yazıcıya gönderilen dokümanları, elektromanyetik dalgaları kopyalayarak ele geçirebiliyor.
Mutfaktaki mikserin veya mikro dalga fırının yaydığı elektromanyetik dalga önemli değildir. Ama sözkonusu alet şifre çözen elektronik bir aygıt veya önemli bilgileri barındıran bir bilgisayarsa bunlardan yayılan elektromanyetik dalga çok önemlidir. Nitekim bu bilgiler bir şekilde havada yayılırken çeşitli cihazlar yardımı ile yakalanıp deşifre edildiğinde, o önemli bilgileri elde etmek çok zor değil.

1950'li yılların başında ABD hükümeti, yaptırdığı araştırma ve deneyler sonucunda elektromanyetik dalgaları yakalayıp tekrar yapılandırılabilen teknolojiyi geliştirmeyi başardı. Ardından özellikle ABD Savunma Bakanlığı'nda önemli verileri aktaran ve kayıt eden aletlerden bu bilgilerin elektromanyetik dalga yolu ile sızmasını engellemek için TEMPEST (Transient Elektromagnetic Pulse Emanation Standard) adını veren teknolojiyi geliştirdi.

TEMPEST Nedir?
TEMPEST, elektromanyetik darbe sızıntı standardı anlamına geliyor. Bu standart; elektronik cihazların elektromanyetik yayınım sınırlarını, zırhlama ve ekranlama standartlarını belirliyor. TEMPEST teknolojisinin amacı, bir bilgisayarın veya herhangi bir elektronik aygıtın çalışması esnasında yaydığı elektromanyetik ışınımların üçüncü bir kişi tarafından alınmasını veya elde edilen işaretlerin işlenerek söz konusu elektronik aygıtın işlediği bilgilere ulaşılmasını engellemek.

Özellikle ABD, İngiltere, Almanya gibi devletler tarafından, askerî ve gizli bilgileri muhafaza etmek amacıyla bilgisayar ve çevre birimleri (yazıcı, tarayıcı, monitör, yedekleme ünitesi vb) ile üretilen bilgilerin, elektromanyetik

116
Bilim Haberleri / Kalkolitik
« : Haziran 16, 2009, 10:15:40 ÖS »
Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Çağı):

Dönem: MÖ 5000-3000 Diğer adları: Maden Taş Çağı, Kalkolitik Çağ

Adını taşın yanısıra bakır kullanımından da alan Kalkolitik Çağ, kültür tarihinde ilk ön kent kültürlerinin başladığı dönem olarak bilinir. Yeni veriler, madenin ilk işlenmesinin Neolitik Çağ'ın Çanak Çömleksiz evresinde başladığını ortaya koymuşsa da, kullanımının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. MÖ yaklaşık 5.000-3.000 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Son olmak üzere üç aşamada incelenir.

Gelişkin tarım ve hayvancılık, insanın sosyal yapısındaki değişimleri giderek çabuklaştırmıştır. Yöneticiler, din adamları, çeşitli zanaatçılar gibi farklı grupların yanısıra anıtsal mimari, savunma ve sulama sistemleri, uzak mesafe ticareti ile lüks/prestij maddelerinin ticareti gelişmiştir. Bu gelişim sonucu, Anadolu'da, söz konusu çağ yerleşme yerlerinin sayısının 852'ye ulaştığı görülür. Önemli merkezler arasında, batıdan doğuya, Bakla Tepe (İzmir), Liman Tepe (İzmir), Hacılar (Burdur), Beycesultan (Denizli), İkiztepe (Samsun), Alişar (Yozgat), Domuztepe (Adana), Yumuktepe (İçel) Arslantepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan (Diyarbakır) sayılabilir.

Erken Kalkolitik

Geç Neolitik dönemde yaşanan yangınlardan sonra ileri üretici dönem denen Kalkolitik dönem başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği taş aletlerin yanısıra bakırın da kullanılmaya başlamasıdır. İkinci belirgin özellik ise özgün bezemeli kaplardır. Kalkolitik Çağın ilk evresi olan Erken Kalkolitik’te nüfus artışıyla birlikte yerleşim yerlerinde de bir artış görülmektedir. Önemli yerleşim yerleri arasında Hacılar, Kuruçay, Can Hasan, Köşkhöyük, Yümüktepe, Tülintepe, Norşuntepe, Korucutepe, Samsat ve Tilkitepe sayılabilir.

Geç Kalkolitik

İkinci evreyi oluşturan geç kalkolitik dönem kabaca M.Ö. 4. bine tarihlenir. Anadolu bu dönemde büyük olasılıkla Boğazlar üzerinden gelen göçlere sahne olmuştur. Buna bağlı olarak nüfus artmış ve yeni yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Artık Anadolunun bütününde homojen bir kültürden söz etmek söz konusu değildir. Göçlerle gelen etkiler sonucu eski ince kap formlarının yanında onlardan tümüyle farklı, siyah zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış çizgilerle bezenmiş yeni kap çeşitleri ortaya çıkmıştır. Daha önceki gerçekçi Anatanrıça figürinlerinin aksine son derece soyut, fakat yine Anatanrıçayı ifade eden, mermerden yapılma idoller yaygınlaşmıştır. Küçük kutsal alanlardan başka ortak tapınaklar bulunmamaktadır. Genel olarak sadece bebekler ev içlerine gömülmüştür. Yetişkinler ise yerleşim dışına gömülmektedir. Halk tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürmekte, zaman zaman avcılık ve balıkçılıkta yapmaktadır. Maden kullanımıyla ilgili olarak ticaret oldukça yaygınlaşmıştır.

117
Bilim Haberleri / Sputnik 1
« : Haziran 16, 2009, 10:12:03 ÖS »
Sputnik 1, (Rusça: Спутник-1) dünyanın ilk yapay uydusu. Sputnik serisinden ilk uzay aracı. SSCB tarafından 4 Ekim 1957'de yörüngeye oturtuldu. Sputnik 1'in uzaya gönderilmesi soğuk savaş yıllarında gerçekleşti ve süper güçler arasında yeni bir rekabet olan Uzay Yarışı'nı başlattı.

Uydunun ağırlığı 80 kg olup, çapı 58 cm, yörünge yüksekliği 250 km idi. Küre şeklinde bir gövdesi ve bundan ayrılan 2,4 ila 2,9 m uzunluğunda dört uzun anteni vardı. 20 ve 40 MHz gücünde iki radyo vericisi bulunmaktaydı. Bu radyo sinyalleri iyonosferdeki elektron yoğunluğunu ölçmede kullanıldı. Ayrıca, uydunun iç basıncı ve sıcaklığı da sinyallerle iletiliyordu. Böylece uydu çeperinin bir göktaşı tarafından delinip delinmediği takip edilebiliyordu. Uydunun basınçlı iç bölgesi azot gazıyla doldurulmuştu. Ancak yörünge sırasında uydu çeperinin hiç delinmediği tespit edildi. Bu durum, gelecekteki uzay uçuşları için Dünya yörüngesinin güvenli olduğunu gösteriyordu.

Sputnik 1, uzaya SSCB'deki (bugün Kazakistan sınırları içinde kalan) Baykonur Uzay Üssü'nden fırlatıldı. Sputnik kelimesi yoldaş anlamına gelmektedir. Sputnik 1'in resmi adı ise Yapay Dünya Uydusu'dur. Sputnik'in fırlatılışının gerçek nedeni propagandadır, görünüşteki nedense Uluslararası Jeofizik Yılı (1957-1958) çalışmalarına katkı sağlamaktır.

Sovyetler'in Dünya yörüngesine uydu yerleştirebilecek teknolojiyi edindiği anlaşıldığında, Sovyet Bilimler Akademisi'nden Mstislav Keldiş, uzayda çeşitli deneyler yapabilecek bir buçuk tonluk konik bir uydu planladı. Ancak bu sırada Sovyet istihbaratı ABD'nin, uzaya, tek amacı yörüngeye oturup oturmayacağının görülmesi olan "basit bir uydu" göndermek istediğini haber aldı. "Basit uydu" fikrini kapan Sovyetler, geride kalmamak için hızla Sputnik 1'i geliştirdiler. Böylece Dünya yörüngesine daha pahalı uyduların gönderilmesi imkanı da sınanmış olacaktı. Ayrıca, uydu, Ekim Devrimi'nin yıldönümü kutlamalarına yetişecekti. Uydu ve roketin tasarımı Sovyet roket bilimci Korolyov tarafından yapıldı. Aslında, Sputnik 1, ABD'nin "basit uydusu" Vanguard'dan çok daha ağırdı. Aylar sonra Vanguard uydusu yörüngeye girdiğinde, Kruşçev, onunla "greyfurt" diye alay edecekti.

Sputnik 1, pilleri bitinceye kadar üç hafta boyunca sinyal gönderdi. Bundan sonra uydunun yörüngesi görsel olarak izlenmeye devam edildi. Yörüngesi gitgide alçalan Sputnik 1, fırlatmadan 92 gün sonra, 4 Ocak 1958'de atmosfere girerek yandı. Sputnik 1, yörüngede 1.400 tur atmış, 70 milyon km yol kat etmiştir.

Sputnik 1, yörüngede kaldığı sürece 6. kadirden bir cisim parlaklığında gözlenebiliyordu. Sputnik 1'i yörüngeye oturtan roket de yörüngeye girmiş olup, Dünya'dan 1. kadirde görülebilmekteydi.

Sputnik 1'e karşılık ABD hemen uzaya bir uydu göndermeyi denedi. Ancak yaptığı ilk denemeler başarısızlıkla sonuçlandı. ABD uzaya ancak 1958'de bir uydu gönderebildi. ABD'nin başarısızlığı, bu ülkede eğitim müfredatının ve sisteminin gözden geçirilmesine, roket bilimine ve fen bilimlerine ilgi uyanmasına ve uzay projelerine ayrılan mali kaynağın artmasına neden oldu. Bu gelişmeler, Uzay Yarışı'nın başlangıcı sayılmaktadır.

Sputnik 1'in çeşitli kopyaları ve maketleri Rusya'da ve diğer ülkelerdeki müzelerde sergilenmektedir. SSCB'nin yedekleme ve test amacıyla dört ila yirmi kadar Sputnik 1 kopyası yaptığı iddia edilmektedir.

118
Bilim Haberleri / Biyofizik
« : Haziran 16, 2009, 10:10:58 ÖS »
Biyofizik, biyolojik süreçlerin aydınlatılmasında ve biyolojiye ilişkin sorunların çözümünde fiziksel bilimlerin ilke ve kavramlardan yararlanan bilim dalı.

Biyofizik temel olarak, sinir iletisini sağlayan elektrik ya da kas kasılmasını sağlayan mekanik kuvvet gibi fiziksel etkenlere bağlı olan biyolojik işlevleri, canlıların ışık, ses ya da iyonlaştırıcı ışınımlar gibi fiziksel etkenlerle etkileşimini ve yüzme, uçma, yürüme gibi yer değiştirme ya da iletişim yoluyla çevreleriyle kurdukları ilişkileri inceler. Bu çalışmalarda çok gelişmiş yöntemlerden ve araçlardan yararlanır. X ışınları kırınımı ve ultrasantrifüjle çökeltme, moleküler biyofizikte kullanılan en yaygın yöntemlerdir. Hayvan ve bitki makromoleküllerinin yapısı ve özellikleri bu yöntemlerle kesin bir biçimde tanımlanabilmiştir.

119
Bilim Haberleri / Gravimetri
« : Haziran 16, 2009, 10:05:45 ÖS »
Kimyasal analizi yapılacak maddeyi doğrudan veya güç çözünen bir bileşiği şeklinde tartma esasına dayanan bir nicel (kantitatif) analiz yöntemi.

Analit miktarının kütle ölçümüne dayanılarak tayin edildiği metodların ortak adıdır. Bunun yanında ısıtma ile ortamdan uzaklaşan su ve karbondioksit gibi maddeler ağırlık azalması gösterdikleri için gravimetri yöntemiyle tayin edilebilir.

Gravimetrik analiz nisbeten az alet istemesi ve öğrenilmesi kolay olması nedeni ile hem kimya eğitimi uygulamalarında hem de pratik uygulamada çok yararlıdır.


Yöntem

Çözeltide bulunan tayin edilecek iyon reaktifle çöktürülür. Oluşan çökelti (çökelek) süzülür, yıkanır, kurutulur veya yüksek sıcaklıkta kızdırılarak tartılır. İşlem 6 aşamada gerçekleştirilir.

Çöktürme

Çöktürme sırasında çözeltide kalan madde miktarı, bir analitik terazinin tartabileceği minimum miktardan yani 0,0001 gramdan az olmalıdır.

Çökeltinin yapısı hızla süzmeye ve yıkamaya uygun olmalıdır. Bu nedenle kristal yapıdaki çökeltilerin iri taneli olması istenir. Çünkü ince taneli çökelti süzme sırasında gözenekleri tıkayarak işlemi zorlaştırır veya gözeneklerden geçerek tam olarak süzülemez. Ayrıca ince tanecikler toplam yüzeyi arttırdığından çözeltideki istenmeyen iyonların daha fazla adsorplanmasına da sebep olurlar.

Çöktürülen madde, kurutma ve kızdırma işlemi sonrasında bileşimi kesin olarak bilinen bir madde haline dönüşmelidir.

Çökeltiler kristalize veya amorf yapıdadır. Amorf çökeltiler kolloidal çökeltilerin koagülasyonu ile oluştuğundan çökme, kolloidal çözeltilerin ısıtılması veya koagüle edici elektrolit ilavesiyle sağlanır.

Olgunlaştırma

Kristal yapıdaki çökeltiler genellikle hemen süzülmez. Kendi halinde veya su banyosunda 3-4 saat veya bir gece bekletilir. Bu işleme olgunlaştırma denir. Olgunlaştırma süzmeyi kolaylaştırdığı gibi, çökeltinin saflaşmasını da sağlar.

Süzme

Çökeltiyi ana çözeltiden ayırmak için uygulanan işleme denir. Çökeltinin yapısına ve süzmedem sonra uygulanacak işlemlere bağlı olarak genellikle şu süzgeçler kullanılır:

* Süzgeç kağıdı
* Sıkıştırılmış asbestten yapılmış Goach krozesi
* Platin Goach krozesi
* Sinterlenmiş cam, silikat veya porselenden yapılmış dibi gözenekli krozeler

Süzgeç kağıdı kızdırma işlemi sırasında kolay indirgenmeyen ve yüksek sıcaklıkta kızdırılması gereken çökeltilerin süzülmesinde kullanılır. Kantitatif süzgeç kağıtlarının yandıktan sonra bıraktığı kül miktarı ihmal edilecek değerdedir. Çökeltinin tanecik boyutuna göre farklı gözenek büyüklüğüne sahip süzgeç kağıdı kullanılır. Genellikle süzgeç kağıtlarının gözenek boyutu kutu üzerine basılan renkli bantlarla simgelenir. Mavi bant küçük, beyaz bant orta, siyah bant ise büyük boyutta gözeneklere sahip kağıdı simgeler.

Süzgeç kağıdı kuru olarak huni içine yerleştirilir. Destile su (saf su) ile doldurularak süzülmesi beklenirken huni ile kağıt arasında kalan hava kabarcıkları da giderilir.

Süzülen sıvı dikkatlice ve gözenekleri tıkamaması için başlangıçta karıştırılmadan süzgeç kağıdına aktarılır. Sıçramayla meydana gelen madde kaybını önlemek için süzülen sıvı, içinde bulunduğu beherden huninin ortasına tutulan ancak huniyle temas etmeyen cam baget üzerine dökülerek aktarılır. Süzgeç kağıdı sıvı ile tamamen doldurulmamalıdır. Kağıdın üst sınırından 5 mm kadar aşağıda kalmalıdır. Sıvının tamamı aktarıldıktan sonra beher destile su ile yıkanır ve yıkama suyu süzgeç kağıdına aktarılır.

Çökelti süzgeç kağıdının yarısından fazlasını kaplamamalıdır. Aksi halde çökelti iyi yıkanamaz. Kağıt dışındaki süzgeçler, ısıtma sırasında kolay indirgenen veya yalnızca kurutularak tartılan çökeltilerin süzülmesinde kullanılır.

Yıkama

Çökeltinin yüzeyinde adsorplanan yabancı iyonları ve ana çözeltiyi uzaklaştırmak amacıyla yapılır.

Saf su ile yıkamada çökeltinin yapısına bağlı olarak çözünme, kolloidal hale geçme, hidroliz gibi nedenlerle madde kaybı meydana gelecekse destile su yerine yıkama çözeltileri kullanılır.

Süzgeçte yıkamada, çökelti üzerine belirli miktarda yıkama çözeltisi veya saf su ilave edilir. Bunun tamamı süzüldükten sonra bir miktar daha ilave edilir. Yıkama sıvısını küçük kısımlar halinde kullanmak, birkaç büyük kısım halinde kullanmaktan daha etkilidir.

Diğer bir yıkama şekli de çökeltiyi bir behere alarak üzerine belirli miktarda yıkama sıvısı ilave etmektir. Karıştırıldıktan sonra çökeltinin beherin dibine çökmesi beklenir ve tekrar süzme işlemi yapılır. Çökeltide bulunan yabancı maddeler sıvı içinde çözüneceğinden bu yöntem daha etkilidir.

Her iki yıkama şeklinde de yıkama işlemine çökeltiden arıtılmak istenen yabancı maddelere süzüntüde rastlanmayıncaya kadar devam edilir.

Eğer çökeltinin çözünürlüğü azsa yabancı maddelerin çözünürlüğünü arttırmak ve viskoziteyi azaltmak için sıcak sıvı ile yıkama tercih edilir.

Kurutma ve Kızdırma

Yıkanmış çökelti, tartma işleminden önce su ve uçucu maddeleri gidermek için kurutulur veya kızdırılır. Gerekli sıcaklık 250 oC'nin altında ise kurutma, 250-1200 oC arasında ise kızdırma uygulanır. Kurutma işlemi etüvde, kızdırma işlemi ise kül fırını veya bek alevinde yapılır. Kurutulacak çökelti, süzgeç kağıdı, Goach krozesi, sinterlenmiş cam veya dibi gözenekli porselen krozeden süzülür. Çökelti yakılacaksa süzme işleminde süzgeç kağıdı, dibi gözenekli porselen veya silikat kroze veya platin Goach krozesi kullanılır.

Kurutma veya kızdırma işleminin yapılacağı kroze önce sabit tartıma getirilir. Bunun için kroze, kurutma veya kızdırma sıcaklığında ısıtılır. Pens veya kroze maşası yardımıyla desikatöre alınarak soğutulur ve tartılır. Bu işlem bir kez daha tekrarlanır. İki tartım arasındaki fark 0,0001 gramı geçmiyorsa krozenin sabit tartıma geldiği kabul edilir. Aksi halde işlem tekrarlanır.

Süzme, süzgeç kağıdı kullanılarak yapılıyorsa nemli süzgeç kağıdı pens yardımıyla kenarları kıvrıldıktan sonra sivri ucu yukarıda kalacak şekilde sabit tartıma getirilmiş krozeye alınır. Kroze önce amyant üzerine kil üçgen yardımıyla eğik olarak yerleştirilir. Kroze zaman zaman çevrilerek süzgeç kağıdı kuruyuncaya kadar ısıtılır. Kuruma tamamlandıktan sonra amyant kaldırılır ve doğrudan alevle ısıtılarak kağıt yakılır. Bu sırada kroze yandan ısıtılarak veya kil üçgen üzerine eğik yerleştirilerek yanma için gerekli hava akımı sağlanır. Yanma sırasında kağıt alev alırsa kroze saat camı ile kapatılarak alev söndürülür. Duman çıkışı durduktan sonra kroze, kroze maşası yardımıyla sabit sıcaklıktaki kül fırınına konur ve 12-15 dakika kızdırılır. Tekrar maşa ve pens yardımıyla desikatöre alınarak soğutulur ve tartılır. Kroze içindeki madde ile birlikte tekrar ısıtılır ve tartılır. İki tartım arasındaki fark 0,0001 gramı geçmezse ağırlığın sabit olduğu kabul edilir. Aksi halde kızdırma ve tartma işlemi tekrarlanır.

* Kurutma ve yakma işleminden sonra tartım yapılıncaya kadar kroze elde tutulmamalıdır.
* Tartılacak madde aşırı nem çekici ise soğutma ve tartma sırasında kapaklı kroze kullanılır.

Tartma

Gravimetrik analizde tartım işlemi, duyarlılığı en az 0,0001 gram olan terazide yapılır. Boş ve dolu kroze tartımının aynı terazide yapılması tavsiye edilir. Madde tartımı, dolu ve boş kroze farkı olacağından böylece teraziden gelecek hata ortadan kalkar.

Tartma sırasında;

* soğumamış kroze tartılmamalı,
* terazi tartım konumunda iken kroze tartılmamalı,
* tartımdan önce terazinin dengede olup olmadığı kontrol edilmeli, gerekirse ayarlama yapılmalı,
* terazi içerisinde sürekli olarak silikajel, susuz kalsiyum klorür, sodyum hidroksit v.b. nem çekici madde bulunmalıdır

120
Bilim Haberleri / Analitik Kimya
« : Haziran 16, 2009, 10:04:20 ÖS »
Kimya bilimine bağlı ana bilim dallarından biri.

Kimya biliminin belirli bir maddenin kimyasal bileşenlerinin ya da bileşenlerden bir bölümünün niteliğinin ve niceliğinin belirlenmesini (kimyasal analiz) inceleyen koludur.

Türleri

Kimyasal analiz sırasıyla kalitatif (nitel) ve kantitatif (nicel) olmak üzere iki şekilde uygulanır. Bir maddenin hangi bileşenlerden (element veya bileşiklerden) meydana geldiğini bulmaya yarayan analiz türüne kalitatif; bu bileşenlerden her birinin ne yüzdede olduğunu bulmaya yarayan analiz türüne de kantitatif analiz denir.

Kantitatif analiz, metodlar yönünden klasik ve modern olmak üzere ikiye ayrılır. Klasik metodlar maddenin ağırlık ve hacim özelliklerine dayanan metodlardır. Maddenin ağırlığı göz önüne alınarak yapılan analize gravimetrik, hacim göz önüne alınarak yapılana da volumetrik analiz denir. Gravimetrik ve volumetrik analizlerin her ikisi de günümüzde çok kullanılmaktadır. Bilhassa fen ve şehirciliğin gelişmesiyle, medeniyeti tehdit etmeye başlıyan çevre meselelerinin tesbiti çalışmaları bu metodların önemini bir kat daha artırmıştır.

Modern metodlara İnstrumental metodlar (enstrümental analiz) da denilmekte olup, 1930 yılından sonra hızlı olarak gelişmeye başlamıştır. Bu metodlar, maddenin ışık absorbsiyonu, ışık emisyonu, magnetik, elektrik, radyoaktiflik gibi özellikleri üzerine kurulmuştur. Bugün sadece bir özellik üzerine kurulmuş olan metodlar ciltlerle kitap doldurulacak kadar çoğalmıştır. İnstrumental analiz klasik analizden daha hassas, daha az zaman alıcı ve daha kolay olmakla beraber, sonuçlarının değerlendirilmesi bakımından uzman kimyacılara ihtiyaç gösterir.

Bir analiz için uygulanacak analiz metodu madde miktarına bağlı olarak değişir. 50 mg'dan daha fazla madde miktarı ile yapılan analize makro analiz, 10-50 mg arasındaki miktarla yapılan analize yarı-mikro analiz, 1-10 mg arasındaki miktarla yapılan analize mikro analiz, 0,001-1 mg arasındaki miktarla yapılan analize ultra-mikro analiz ve 0,001 mg'ın altında kalan miktarla yapılan analize de sub-mikro analiz denir. Mikro, ultra-mikro ve sub-mikro analizlere bilimsel çalışmalarda başvurulur.

Kullanıldığı Alanlar

Bilimin, teknolojinin, kliniklerin ihtiyaçlarına göre çeşitli cihaz ve metodlar geliştirilmiştir. Mesela şeker fabrikalarında ayarlanmış polarimetreler yardımıyla şeker pancarındaki şeker oranı ölçülebildiği gibi, kliniklerde kan ve idrardaki üre, şeker, azot; ayarlı araçlarla tayin edilebilmektedir.

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10