Yeter artık dayanamıyorum. Yeter… Yeter… Yeter…
Namlusu çekilmiş silah elinde, işaret parmağı ise tetikteydi, tir, tir titriyor ve yalvarıyordu. “Ne olur bırak beni. Yeter artık dayanamıyorum…. Yeter…. Yeter…. Yeter…….” Sinirleri tamamen boşalmış, her yeter de, sesi biraz daha titriyor, biraz daha kısılıyordu. Sonunda gözyaşları pınarlarından taşıp yanaklarından aşağıya doğru süzülmeye başladı. “Ne olur” dedi. ” Ne olur rahat bırak beni. Sus artık. Konuşma! Bana hiç bir şey söyleme. Tahammül edemiyorum ben sana! Seninle birlikte yaşamaya. Ne zaman heyecanla yeni bir şeyler yapmayı hayal etsem, onları gerçekleştirmek için harekete geçmek istesem, hemen sözlerinle bana kendimi bu istediğimi gerçekleştirebilmek için güçsüz ve yetersizmişim gibi hissettiriyorsun. Her seferinde beni sabote edip, bütün heyecanımı, isteğimi, inancımı yok ediyorsun. Hele beni pes ettirdikten sonra, karşıma geçip “Ben sana dememiş miydim!” diyerek kendini haklı çıkarman yok mu? Dayanamıyorum artık. Ne olur bırak, terket beni. Ne olur… Ne olur… Ne olur…”
Kendini tutamayıp hıçkırıklara boğulmasıyla birlikte konuşma sırası artık ona geçmişti. “ Biliyor musun? Seni, bütün bu söylediklerini şaşkınlık içinde dinliyorum.” diyerek söze girdi. “ Ayrıca kendine neden bu eziyeti yaşatmayı seçiyorsun onu da hiç anlamıyorum! Demek seni terk etmemin asla mümkün olmadığını, bensiz yaşayamayacağını, bile bile benden seni terk etmemi istiyorsun. Bu yaşadıklarının tek sorumlu benim! Öyle mi? Yani senin bunda hiç bir suçun yok?
Peki madem böyle düşünüyorsun, o zaman bu senaryoyu bir de şu şekilde hayal edebilir misin?
Benimle devamlı kavga ederek, kendine bu eziyeti yaşatmak yerine, sana neden böyle davrandığımı, sana ne anlatmaya çalıştığımı anlamayı deneyebilir misin?
Benden korkmak, bana kızmak yerine, bana sevgi ve şefkatle bakabilmeyi öğrenebilir misin?
Korkularınla beni uyandırıp, kendinle iletişime geçirttiğinde, beni duymazdan gelmek yerine, bana sakin bir şekilde “seni duyuyorum” diyebilir misin?
Beni dinleyip, bilincine dahil ederek, benimle yargısız bir ilişki kurmayı deneyebilir misin?
Benim aslında senin, yaşamını değiştirecek, ruhunu şekillendirip geliştirecek olumlu fırsatları hayatına davet etme korkun olduğumla yüzleşebilir misin?
Ya da başka bir deyişle benim, kendin ve hayal ettiklerin için sorumluluk almaktan duyduğun korkuları sana yansıtan bir aynadan başka bir şey olmadığımı fark edebilir misin?
Söyler misin? Bunları gerçekleştirdiğinde nasıl bir hayatın olur sence?
Bir de kendine zarar vermeden, lütfen şu silahı şakağından indirebilir misin?
İç sesinin sorularını ona yöneltip, suskunluğa gömülmesi ile birlikte şakağına dayadığı silahı yavaşça indirdi. Silahı masaya bıraktı ve iki eli ile yanaklarından akan göz yaşlarını sildi. Tam karşısındaki duvarda bulunan boy aynasına yansıyan görüntüsüne baktı. Kendisiyle gözgöze gelmesiyle birlikte yüzünde yavaş, yavaş beliren o biraz suçlu, biraz mahçup tebessüm, bir süre sonra barışçıl, keyifli, bir gülümsemeye dönüştü. “Haklısın” dedi. “Sanırım haklısın. Seninle ilişkimizi böyle değerlendirmeyi bugüne kadar gerçekten hiç düşünmedim. Sen, benim için hep, içimde yaşayan korkunç sabotajcıdan başka bir şey değildin. Hiç bir zaman seninle birlikte yaşamayı öğrenmeyi, varlığını olduğun gibi kabullenmeyi düşünmedim. Ben hep seni susturmayı başardığım günü hayal ettim! Sanırım bana bu söylediklerini deneyebilirim.”