Kaç kere geldin hayatıma? Ve sonra kaç kere gittin? Ben durgun sularda yüzerken, sen çalkantılı bir denizdin. Medcezirlerinle kumdan kalelerimi devirdin. Geldin gittin, geldim gittin... Söylesene canım, ben seni kaç kere sevdim? “Seviyorum” cümlesi bile yetersiz kalır mı bir duyguyu anlatırken? Hani laf cambazıydım ben, kelimelerimi yitirdim seni seyrederken.
Şimdi soruyorum... Madem ki gidecektin, niye geldin? Madem ki beni hiç olmadığı kadar kimsesiz, öksüz, yetim bırakacaktı yokluğun, neden doldurdun hayatımdaki boşluğu? Bıraksaydın yürek, içindeki koca delikle yaşamaya devam etseydi. Alışmıştı ne de olsa...
İşin kötüsü, nice şairde sonradan ilhama dönüşen acılara da benzemiyor benimki. Ne sadece gözlerin özlediğim, ne sadece ellerin, ne sadece kokun... Sensiz de yapabilirim sanıyordum ama yanılmış içim. Daha gitmek için arkanı döner dönmez, her şeyini özledim.
Vuslat
Dalıp gidiyorum öylece umarsız
Sensizlik dipsiz bir kuyu sanki
Seni istiyorum; bu gerçek en yalansız
Yokluğun ayazda üşümek sanki
Dalıp gidiyorum öylece umarsız
Kalbime yazılmış ismin, beynime çizilmiş resmin
Bu oyun mu? Olamaz kaderin
Kader değil, kaybedilmiş kumar sanki
Ah gitti işte biliyorum dönmeyecek
Ah bitti işte belki de istenmeyerek
Elleri gözleri haram, değmeyecek
Beklenen tüm günler gelecek gibi de
Sanki vuslata ömür yetmeyecek
haSrET mİ VuSlaT mI
ADINI SEN KOYYY...