Gönderen Konu: Meme Dokusu ve Meme Hastalıkları  (Okunma sayısı 1894 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı OLCAY

  • _ByKuS_
  • Admin
  • *
  • İleti: 8917
  • Rep Gücü : 674
  • Cinsiyet: Bay
  • O şimdi ****EVLİ****
    • Profili Görüntüle
    • boyacı
Meme Dokusu ve Meme Hastalıkları
« : Haziran 20, 2008, 01:35:13 ÖÖ »

Memeler, bebeğin belli bir gelişim aşamasına kadar besin ihtiyacını karşılamak üzere süt üretmekten ve salgılamaktan sorumlu yapılardır.

Memeler ergenlik öncesi dönemde kız ve erkek çocuklarında yaklaşık aynı büyüklükte olmalarına karşın, ergenlik döneminde yumurtalıklarda östrojen hormonu üretiminin başlamasıyla hızlı bir şekilde gelişim gösterirler.

Memelerin ulaştığı nihai büyüklük genetik etkenlerle yakından ilgili olmakla beraber, vücudun yağ oranı da büyüklüğü etkileyen diğer bir etkendir.

Bunun dışında memelerin büyüklüğü vücuttaki hormonal değişikliklere de cevap verir ve özellikle adet öncesi dönemde kadınlar memelerinde dolgunluk ve bazen hafif ağrı hissedebilirler. Bu dolgunluk ve hassasiyet adet görmekle beraber hızla kaybolur.

Gebelik döneminde östrojen hormonu üretiminin daha da artması memelerin büyümesine ve bazen hassaslaşmasına neden olur.

Meme dokusunun yapısı

Meme dokusu temelde vücut ter bezlerinden türemiş bir yapıdır ve göğüs bölgesinde 2. ile 7. kaburgalar arasında yerleşmiştir. Dış kısmı cilt ile kaplı bu dokunun iç yapısında salgı bezleri, yağ dokusu ve bağ dokusu bulunur.

Meme dokusunun hemen arkasında bulunan pektoral kasın kılıfı ile arasında yer alan boşluk, meme dokusunu nispeten hareketli bir organ haline getirir.

Memelerin her birinde ortada meme başı adı verilen koyu renkli yuvarlak bir yapı vardır. Bu yapının ortasında da meme ucu adı verilen silindir şeklinde, sütün esas boşaldığı yapı yer alır.

Meme başında yer alan salgı bezleri kaygan bir sıvı salgılayarak bu bölgenin esnek kalmasını ve enfeksiyonlardan korunmasını sağlar.

Her meme, lob adı verilen 15-20 adet bağımsız süt üreten birimden oluşur. Her lob kendi içinde 20-40 adet daha ufak alt birime ayrılır. Bu alt birimler yine kendi içlerinde esas süt üreten hücrelerin toplandığı çok sayıda bölüme ayrılırlar.

Meme dokusu içinde üretilen sütü dışarıya taşımak için çok sayıda süt iletim kanal ve kanalcıkları bulunur. Böylece üretilen süt üretim yerinden kanalcıklara, kanalcıklar birleşerek daha büyük olan kanallara geçer. Kanallarda bulunan süt bebek emdikçe bebeğin dişetleri ve dudaklarının yaptığı baskıyla hemen meme başında yer alan süt depocuklarına (sinüs) ve buradan da meme ucunda yer alan çok sayıda minik deliklerden bebeğin ağız boşluğuna akar.

Memede süt üreten birimleri birbirine bağlayan ve meme dokusuna sağlamlık kazandıran yapılara Cooper bağları adı verilir.

Meme dokusu hem kan damarları hem de lenf dolaşım sistemi açısından oldukça gelişmiş bir yapıya sahiptir ve dokunun lenf kanalları koltukaltında yer alan lenf bezlerine taşınırlar.

Gebelik döneminde memelerde ortaya çıkan değişiklikler ve süt üretimi

Meme dokusu gebelik döneminde artan hormonların etkisiyle daha ilk haftalardan itibaren önemli değişikliklere uğrar. Gebelik döneminde artan östrojen hormonu memelerin içindeki süt iletim kanallarını geliştirir. Yine gebelik döneminde salgısı belirgin olarak artan progesteron hormonu, süt salgısını yapacak olan süt üretici birimlerin büyümesini ve gelişmesini sağlar. Bu değişikliklerde gerekli olan enerji ve besin maddelerini sağlamak için meme dokusuna giden kan akımı da önemli derecede artar ve bu nedenle göğüslerin üzerinde yer alan yüzeye yakın toplardamarlar belirginleşerek daha genişlemiş olarak görülürler.

Bu değişiklikler neticesinde gebeliğin ikinci yarısından itibaren kolostrum adı verilen ilk süt, meme kanallarında salgılanmaya hazır olarak bekler. Bazı anne adaylarında gebelik döneminde belirgin şekilde kolostrum salgısı olabilir ve bu normal kabul edilir.

Doğanın inanılmaz gücü süt yapımında da kendini gösterir

    *

      Prematüre (zamanından önce doğmuş) bebeklerin ihtiyaç duyduğu maddelerle miadında doğan bebeklerin besin ihtiyaçları birbirinden farklıdır ve buna uygun olarak gebelik haftasına göre kolostrumun bileşimi önemli değişiklikler gösterir.
    *

      Böylece herhangi bir nedenle prematüre doğum gerçekleşirse bebeğin annesinden emdiği süt, erken doğmuş olmanın getirdiği ihtiyaçlara daha iyi cevap verir.

Prolaktin ve Oksitosin hormonları

Bu iki hormon süt üretiminde ve üretilen sütün süt kanallarında ilerlemesinde önemli görevler üstlenir.

Bebek meme başını emdikçe annenin beyin dokusunun derinlerinde bulunan hipofiz bezinde prolaktin hormonu salgısı artar. Kana geçen bu hormon buradan meme dokusuna geçerek süt yapıcı hücrelerin süt yapımını başlatmasını sağlar.

Bebeğin emmesi prolaktin salgısını artırması yanında hipofiz bezinden kana oksitosin hormonu salgılanmasını da artırır (Bebeğin hayal edilmesi veya ağladığının duyulması da aynı etkiyi yaratabilir).

Oksitosin hormonu süt üreten hücrelerin etrafında bulunan kas dokusunu harekete geçirerek bunların kasılmasını ve bu kasılmayla da sütün kanallarda ilerlemesini sağlar. Ayrıca oksitosin hormonunun kanalları genişletici etkisi sütün kanallarda ilerlemesini daha da kolaylaştırır.

Oksitosin hormonunun yüksek dozlarda rahimi kasıcı etkileri de vardır ve bu nedenle bu hormon doğum eylemi fizyolojisinde ve doğum sonrası rahimin "toparlanmasında" önemli görevler üstlenir. Bu nedenle emziren annelerde, emzirmeyenlere göre rahim daha kolay "toparlanır".

Oksitosin hormonunun rahimi kasıcı bu etkilerinden "suni sancı" oluşturulmasında ve doğum sonrası kanamaları durdurmada da faydalanılır ve bu amaçla bu hormonunun ilaç haline getirilmiş şekli serum içinde dışarıdan verilir.

Süt üretimi arz ve talep kanunlarına göre işler. Bebek ne kadar emerse o kadar çok hormon salgılanır ve o kadar çok süt üretilir.

Emzirmiş, veya emzirmekte olan bir anneyseniz bilirsiniz, henüz emzirmemişseniz bunu ileride yaşayacaksınız:

Emzirme eylemi esnasında anne sütü kanallarda ilerlediğinde oluşan "hareketlenme" anne tarafından hissedilebilir. Bunu anneler emzirme esnasında göğüslerde "karıncalanma", "yanma", "uyuşma", "kaşıntı", "ürperme" ya da daha farklı şekillerde, genellikle "tuhaf" ancak "rahatsızlık vermeyen bir şey" olarak hissederler. Bazı anneler ise süt kanallarda ilerlediğinde hiçbir şey hissetmezler.