Gönderen Konu: Meniere hastalığı nedir?  (Okunma sayısı 7950 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Gamzeli

  • _Gamzeli_
  • Admin
  • *
  • İleti: 18871
  • Rep Gücü : 2045
  • Cinsiyet: Bayan
  • Bana Sen Lazımsınn...
    • Profili Görüntüle
    • Ahmet Maranki
Meniere hastalığı nedir?
« : Şubat 03, 2008, 03:28:58 ÖS »

Meniere hastalığı nedir?

Meniere hastalığı ilk kez Fransız doktor Proper Meniere tarafından 1861 yılında tanımlanmıştır. Vertigo (baş dönmesi), kulakta dolgunluk hissi, çınlama ve işitme kayıplarıyla ortaya çıkan bir iç kulak hastalığıdır. İç kulağın endolenfatik sistemde oluşan sıvı basıncı nedeniyle oluşan bu hastalık, sadece kulak kemiğinin kadavra üzerindeki bulguları ile ispatlanabilmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------
 
 

Meniere hastalığının görülme sıklığı nedir?

Toplumda rastlanma sıklığı % 0.2'dir. Hastaların yaklaşık üçte ikisinde patoloji tek kulakta sınırlı kalsa da, üçte birinde iki taraflıdır. En sık 30-60 yaşlarında görülür. Ailevi yatkınlık vardır. Erkeklerde görülme sıklığı daha fazladır.
--------------------------------------------------------------------------------
 
 

Hastalığın belirtileri nelerdir?

Meniere hastalığının belirtileri; tekrarlayan rotasyonel vertigo atakları (dairesel savrulma şeklinde bir hareket), işitme kaybı (hastalığın ileriki dönemlerinde işitmenin giderek azalması), kulakta çoğu zaman sabit bir ses şeklinde duyulan çınlama ve etkilenen kulakta basınç hissi. En çok rahatsızlık veren şikayet baş dönmesidir. Ataklar süresi değişmekle beraber yarım ile bir saat devam eder. O dönemde hastada bir panik, soğuk terleme, çarpıntı, bulantı ve kusma, yattığı yerden kalkamama hali, başını sabit hale getirme ihtiyacı belirir. Herhangi bir hareket yokken, hastanın çevrenin döndüğü ile ilgili duyumu oluşur. Hasta uykudan baş dönmesiyle kalktığını ifade edebilir. Ataklar arasındaki dengesizlik birkaç gün sürer. İlerleme gösteren dalgalı sinirsel tipte bir işitme kaybı vardır. Özellikle düşük frekanslarda ortaya çıkar. Bu, erken dönemlerde atakların hemen öncesinde ve sonrasında olur. Ardından normale öner. Geç dönemde atak sonrasında normale dönmesi gecikir. Zamanla kalıcı hale gelir. Çınlamanın şiddetindeki artış, atağın ilk belirtisi olabilir. Erken dönemde gelip geçicidir. Ancak ileri dönemde kalıcıdır. Hastaların büyük kısmı gürültüye karşı toleransını kaybetmiş haldedir.
--------------------------------------------------------------------------------
 
 

Hastalığın nedenleri nelerdir?

Hastalığın nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak iç kulaktaki denge sıvısının (endolenf) içeriğinde ve akımın düzenlenmesinde bozukluk vardır. Endolenfatik kanal ve kese, beyin omurilik sıvısındaki basınç değişikliklerini iç kulağa yansıtır. Ancak kafa içindeki basınçta sabit bir değişim (öksürme ya da yatar pozisyondan oturur pozisyona geçme gibi), iç kulakta dolaşan endolenf ve perilenf sıvılarında aynı oranda etkiye sahip olduğundan, iç kulak etkilenmez. Bu hastalığın teşhisi konusundaki zorluk; hastanın yaşadıklarını tam ifade edememesinden, hastalığın çok fazla varyasyonu olmasından, yapılacak testlerin rutin testler olmamasından kaynaklanmaktadır. Teşhis için en değerli araç hasta ile doktor arasında semptomlar hakkında ortak bir dilin kullanılması ve çok detaylı bir hastalık hikâyesi alınmasıdır. Etyolojiye yönelik çok değerli bilgiler bu aşamada alınır. Geçirilmiş sifilis, kabakulak enfeksiyonları, otoinmün ya da bağışıklık sistemini ilgilendiren bir hastalığın olması, alerji ve geçmişte bir kulak ameliyatının geçirilmiş olması, sebebe yönelik ipuçları toplamamızı sağlar. Hastanın genel alanda, örneğin bir diabet ya da tiroit hastalığının olması tedavide etkileyebileceğimiz alanı genişletecektir.
--------------------------------------------------------------------------------
 
 

Hastalık nasıl teşhis edilir?

Teşhis yollarında elimizde son dönemlerde hayli komplike ancak bir o kadar da neticeler veren testler bulunmaktadır. Bunların başında işitme testleri gelmektedir. Hastalıkta işitme kaybı ilk önce günlük konuşma frekanslarında iken, zamanla hem yüksek frekansta (tiz sesler) hem de konuşmayı ayırt etme (SRT) eşiğinde düşmekle görülür. Diğer test ECOG (eloktokokleografi) ise iç kulak sıvısındaki basıncı gösterebilir. Büyük bir oranda kişinin ileride bir Meniere hastası olup olmayacağı ile ilgili tahmin yapmanızı sağlar. En değerli test ENG (elektonistagmografi) ise denge fonksiyonlarını araştırır. Karanlık bir odada ya da bir video-maske ile yapılan bu test, kulakların hem pozisyonel hem de hava veya sıvıyla uyarılıp, gözde oluşan istemsiz hareketleri kaydetme (Vestibülo-oküler refleks) prensibine dayanır. Bu test sayesinde hastalığın değişik evrelerinde iç kulağın denge rezervleri konusunda bilgi ediniriz. Bu testler dışında, teşhis yollarında kullandığımız ancak spesifik çalışan dünyadaki belli merkezlerin teknik olanaklarından da yararlanabiliriz (Kompüterize Dinamik Posturografi , rotasyonel chair test gibi). Bazen Meniere hastalığı ile aynı semptomları veren çok nadir beyin tümörlerinden şüphelenildiğinde MRI ve CT yapılabilir.
--------------------------------------------------------------------------------
 
 

Hastalık nasıl tedavi edilir?

Meniere hastalığı ilaç tedavisi ve belli yaşam tarzı değişiklikleriyle ömrün sonuna kadar %90 oranında kontrol altında tutulur. Hastalar fiziksel ya da emosyonel stresi en aza inmiş bir yaşam tarzının yanında, düşük tuz diyetiyle beslenmelidir. Hayvansal yağ içeriği az olan besinleri tüketmek ve kafein, alkol, sigara gibi iç kulakta sıvı basıncını arttırdığı düşünülen içeceklerden uzak durmak gerekir. İlaç tedavisi olarak anti-vertijinöz ilaçlar, diüretikler, benzodiazepin türü ilaçlar kullanılmaktadır. Bulantı ve kusma olduğunda bunlara ait ilaçların alınması yeterli olabilir. Çoğu zaman psikolojik kompenentin kontrol edilmesi için bir anksioltik eklenmelidir. Bir çınlaması olan hastalarda daha ön planda düşünülmelidir. Hastalığın cerrahi tedaviye ihtiyaç gösteren kısmı sadece % 5-9'luk bir hasta grubudur. Bunun da çeşitli tedavi protokolleri mevcuttur. İşitmeyi gözden çıkarmayı ya da riske etmeyi düşündüğümüz vakalarda labirentoktomi yapılabilir. Endolonfatik şant veya kese ameliyatlarında vertigoyu kontrol altına alma şansı % 5-70 arasında olup, işitme büyük oranda korunur. Selektif vesibüler nörektomilerde vertigo kontrolü % 80-90 oranındadır ve işitme kaybı riski en az düzeydedir. Ancak bu, morbititesi (ameliyat sonrası hastanede kalış süresi) en fazla olan operasyon grubudur. Son dönemlerde yeni bir teknik olarak hem ofis şartlarında uygulanabilen hem de vertigo kontrolü en az kese ameliyatları kadar başarılı olan intratimpanik (Kulak zarı arkasına) Gentamisin/kortizon prosedürleri yapılmaktadır. Bu işlemlerde (özellikle gentamisin) her zaman, çok az da olsa işitmenin total olarak kaybedilme riski vardır. Meniere hastası olan kişilerin bir kısmı önce kafa basıncının artışından, çınlama şiddetinden, işitmedeki dalgalanmalardan krizin geleceğini hissedebilir ve nispeten kontrollü bir atak geçirirler. Ancak geri kalan hasta grubunda vertigo ani geldiğinden, bu tür hastaların özellikle taşıt kullanmaları sakıncalıdır. Aksi takdirde kişi hem kendisi hem de diğerleri için tehlikeli ve hasar verici olabilir. Meniere hastalığında, hastalığın evresine göre tam bir şifa olmamasına rağmen hemen tüm vakalarda uygun prosedürlerle vertigo kontrol altına alınabilir. 


Seni sevdim gönülden, kalbimin sahibi oldun bilmeden, bu yürekte varolacaksın ebediyen, bunu bil çok seviyorum gerçekten.
Seninle doğdu bu yürek, sensin gönlüme eş, dudaklarım dudaklarındayken sanki can verdi bu yürek, senin kollarında ölmek dünyada en güzel şey olsa gerek..