Gönderen Konu: ...Yazgıma,Yazgına...Aşka...  (Okunma sayısı 1022 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı aksaa

  • VIP Üye
  • *
  • İleti: 2745
  • Rep Gücü : 231
  • Cinsiyet: Bay
  • ...:::AKSAA:::...
    • Profili Görüntüle
    • http://www.aksaa.org
...Yazgıma,Yazgına...Aşka...
« : Ocak 19, 2009, 09:03:07 ÖS »

… yazgıma, … yazgına aşka, öğretene
kahra, verdirene

Bu bir veda bildirisi. Bu haziranın hazin hikayesi.

Ey izbelerde sakladığım hünefşân aşkım! Sana adadığım kelimeler koyu karanlık gecelerde, yağlı urgan misali boğuyor benliğimi. Sen her haziran nakaratı oluyorsun bu pejmürde şehrin.

Ne balkona yuva yapan güvercinler,
ne de ak gerdanları yetmiyor dağılan eskileri toplamama…

Bilesin ben kahra değil ey fütursuz hezâr!...
Kahrı verdirene sevdalıyım...

Ve,
bu anlattıklarım gerçek bir kahrın hikayesi. Kelimeler soluk soluğa… Dağ ağırlığı sırtlarında. Nicedir hoyrat yollarda, seyran eyledim durdum… Yağmurlar yağdı, ben yaşlandım… Heybem de naçar yazgı. Bana kekre gülüşler kaldı.
Her mevsim değişti de yalnızlığımın rengi, şehr-i hazan değiştirmedi karaya boyanan ezgisini. Bin âh çektim yetmedi…

Âh çamlıca…!

Dillerin olsaydı bu melâli nasıl anlatırdın kim bilir Kıyamazdın bu elem kokan yüreğin mesnevisini kimselere anlatmaya…

Bilirim Haziran da aşiyân’lar ağyara bırakılır. Kuraklık baş gösterir yüreklerde.

Bir ömürlük âh,
bir sıkımlık can kalır ortada.
Oysa ben,
on dörtlük dolunay aşkına incitmedim sevdamı…. İncitmedim!
İnciler getirdim sana, yağmalanmış denizlerden çıkartılmış…

Şimdi dinle!!!
Bir ömür nasıl dar ağacına çekilir…,
Bir tarih nasıl deftere not edilir…,
Bir aşk nasıl yaşanır gör..., ve öl!!!

Bu gün bir daha söylememek üzere unutuyorum bu şarkıyı… Unutuyorum…
Çünkü ben, çoktan alıştım intizârı yaşamaya. Çünkü ben inandım ki, hayat bulunan yerde kaybedilir…

Sen gönlümün ilk baharıydın. Öldün ve son oldu baharım… İstedim ki akşam sefaları gibi olsun gidişin. Sabah, yeniden çağırsın seni bahçeme… Olmadı!!!
Tercüme edilmemiş bir yığın gerçek kaldı, senden geriye…
Varsın tüm ölümlerim haziran’a ayarlansın. Varsın kalbi kadar konuşsun sahte aşıklar… Varsın hasret düşsün payıma…

Ne çıkar?

Menevşe’ler tanır kalbimi… Tanır derdimi, kalbimin yegâne sahibi…

Ey … sebebim, .....al ölümüm!
Bu veda sana… Hançeremde bıraktıklarına… Düğümlenişine zamanın…

Şimdi vakit gece. Ağlarım…

Göz yaşlarım gecenin koynunda gizlenir, sonra ki gün güneşe damlar. Güneş bir solukta can verir de, sen hâlâ kelepçelisindir gönlümde. İşte bu veda, bundandır ağırlaştırıyor seni sevmişliğimi…

Kavalım!...

Benim elzem yazgım… Ayrılığa ağıt yakmak bu amansız dile mi düştü?
Dağlar!!! Koy verin gidem… Ellerim de kan gülleriyle dönem…
Ey kavis kelimeler de titreyen kekik kokulu!
Bu veda sana…
Bu veda hoyratlığına…
Arkana bakmayışına…
Ben bu vedayı dillendiren olmayayım diye, elimden geleni yaptım.
Biliyorum… Ben biliyorum da her şeyi, ya sen…
Ancak şu bilinmeli ki, bu veda tarih attığım her güne
ve Haziran’a…
Buna şahit olsun zühre…
Ey ömrümün tüm haziran’larını karaya boyayan!
Bitmedi, daha âhüzarım var. Fazla değil, tek dileğim en az benim kahrım kadar kahırlan…

Kar tanem!!!
Bu ağır veda, hak etmemişliğine rağmen sana…

. haziran
. kaval eşliğin de,
. hazan-ı âh

Ayşe Eyyüpkoca
[/size]


<br /><br />