Dün dilimden düşmeyen bir sevda türküsüydün, herkesin duyduğu ama bir senin anladığın. Bugün yüreğime işleyen bir hasret şarkısı oldun, herkesin beklediği bir benim anlamadığım... Oysa bu ayrılığın yabancısı değilim aslında. Çok iyi tanıyorum hasretin kanlı yüzünü. Çok gecem var ki uykularımın katilidir bu kalp ağrısı. Bu kaybetmişliğin çaresiz sancısını, hasretin yağdığı ayrılık gecelerini, bu aklıma sığmayan ölümcül vedaları çok ağırladım hasta ömrümde. Yine de kabullenmeyi öğrenemedim, bu bitişlerin hesabını hep bana kesen kaderime inat... Beceremedim beni sınayan aşklardan ders almayı bir türlü. Şimdi yüzümde kendime bile yabancı bir tebessümle hasretini buyur ettiysem yüreğime, sanma ki alışırım yokluğuna. Sen benim dilimden düşmeyen sevda türkümsün. Bil ki dilimin yorulduğu yerde gözlerim haykırır seni. İstediğin kadar çal kendini yetim gecelerimden. İstediğin kadar kaç yokluğumun kucağına. Ben susturmam kalbimi nefesimin yettiği yere kadar... Ve dilimden düşmez sevdam son günümde bile. Özlediğim kadar sabrederim, sabrım kadar büyüktür aşkım. Tenimde kanıma susamış hançeri dolaşırken hasretin, sevdamı dolarım dilime, acımaz içim. Bilirim ki yüreğim gücünü aşktan alır. Ve bilirim ki senden gelen acılar, sensizlik bile senin kokunu taşır. Bu yüzden bir öfkeye kanıp gittiğin için uzağıma düştün diyen yanılır. İstediğin kadar uzaklaş ellerimden. Ellerim bırakmaz peşini, ellerini bulana kadar... Bilirim ki yürekten sevdiysen eğer, her ayrılığın kavuşmalara çıkan bir yolu vardır...