Gönderen Konu: Çerkez Kültürü  (Okunma sayısı 16327 defa)

0 Üye ve 23 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Çerkez Kültürü
« : Haziran 05, 2009, 06:19:07 ÖS »

Çerkez Kültürü

Kafdağı´nin Kanatları
Murat Papşu
(Atlas Dergi Atlas Dergi / Çerkesler NO: 2003/03)
Çerkeslerin efsanevi yoldaşıydı at. Atcılık da binlerce yıllık geçmişten süzülerek gelen bir uğraş. Ancak, yüz yıldan fazla süren yıkıcı Kafkas- Rus Savaşı ve sürgün zamanlarında Çerkes at cinslerinin hemen tamamı kayboldu. Bu eşsiz atlardan geriye sadece tek bir cins kaldı.
Her Çerkes, ata özel bir bağıllık, sınırsız bir sevgi duyar. Onu kardeş sayar, özenle korur. Ata duydukları bu yakınlık ona verdikleri isme de yansır. Çerkesler, ata " şı " der; ki bu aynı zamanda erkek kardeş anlamındadır. Öyle ki Çerkesler, mahmuzu ilk gördüklerinde ne işe yaradığını anlamamışlar ve ata acı vereceği gerekçesiyle benimsememişler. Yine aynı nedenle Çerkes, yumuşak deri uçlu kamçısyıla atına nadiren vurur. Onlar kamçıyı sadece bir simge olarak taşır. Kamçı genç kızın sevgilisine verceceği güzel bir hediye veya atlı oyunlarda ödül olabilir ancak.
Nitekin atla ilgili gelenekler Çerkeslerin yaşamında önemli yer tutar. Örneğin, misafir olunan bir yerden ayrılırken at, başı eve doğru bakacak şekilde durdurulur ve öyle bilinir. Sağdan dönerek avludan çıkmak gerekir, keza at kesinlikle kamçılanmaz. Aksi şekilde davranmak ev sahibinin konukseverliğinden memnun kalınmadığını gösterir. Çerkes geleneklerine göre bir kadının veya yaşlının önünden atla geçmek büyük ayıptır. Atlı 30-40 metre kala atından iner, karşılaştığı kişi yürüyorsa saygılı bir şekilde durur ve sağ tarafından geçmesini bekler. Karşılaştığı kişi yerinde duruyorsa atının dizginlerinden tutarak yanından geçmesi gerekir. Atlının karşıdan gelen bir kadına veya yaşlı bir adama rastladığında atından inerek gideceği yere kadar ya da izin verilinceye kadar ona eşlik etmesi gerekir. Atlıya yaya karşılaştığında önce atlı selam verir. Atlı olarak bir yere gidilirken herkesin konumuna göre bulunması gereken yer belidir. Yaşça küçük olan, „thamade“ nın (yaşlı) solunda yerini alır. Thamadeye birden fazla atlı eşlik ediyorsa büyük olan solunda, daha genç olan sağında yer alır. Ölüm haberi getiren atlı atın ters tarafından, yani sağından iner. Bunun dışında atın sağından inmek uğursuzluk sayılır.
En ünlü Çerkes atı cinsleri Şoloh ve Beçkan´dı. Şoloh, Bestav´da ve Zelençuk vadilerinde, Beçkan ise Adigey topraklarında yaygındı. bu cinslerin Kirim pazarlarında yerli koşu atlarından 25 kat fazla fiyat verilirdi. Şoloh cinsi atların özelliği, toynakların bardak biçiminde olmasi ve arka tırnakların olmamasıydı; bunun için nala ihtiyaç duymuyorlardı. Beçkan, özellikleri açısından eşsiz bir binek atıydı. Çok sabırlı ve dayanıklı, Çerkeslerin yasamının ayrilmaz parçası olan biniciligin bütün gereklerine son derece uygundu. Gerektiğinde yemsiz 3-4 günlük yola dayanabiliyordu. Halk arasındaki tarifiyle Beçkan; „Boynu düzgün, sagrısı mantara benzer, geyiğinki gibi dik baldırları vardır. Kasığı dardır, genişliği üç parmağı geçmez. Bir kaburgası fazladır ve dolaysıyla gücü de fazladır “.
Kundeyt cinsi ise 7-9 yaşına kadar genellikle özelliklerini göztermez. Bu cinsin kısrağını iki yaşına kadar basit bir cinsten ayırmak zordur; cok tüylü ve gösterişsizdir. Ama iki yaşından sonra değişmeye başlar. Tüyleri düzelir, karnı toplanır, kulakları sivrilir, asıl görünümünü almaya başlar.
Bu cinslerden baska Zelençuk vadilerinde prenslerin adlariyala anilan Alheskir, Hağundoko, Hatohşoko cinsleri ve Yecebukay´da Yivuan cinsi atlar biliniyordu. Bu cinsler mükemmel binek atı nitelikleriyle ve prenslerin özel damgalarıyla tanınıyordu. Çerkesler atı sadece binmek için yetistirirler ve sadece aygırlara ve iğdiş edilmiş atlara binerlerdi. Kisrak süreleri sadece üreme amacıyla tutulurdu.
En varlıklı ve nüfuzlu at yetiştiricisi olan Çerkes prenslerinin süreleri hiçbir zaman 150-200 kısrağı geçmezdi. Kendi damgası olan her prens kendi at cinsine sahip olabiliyordu. Çerkesler ayrıca donlarına göre atların nitelikleri olduğuna inanırlardı. Tarihçi ve etnograf A. H. Zafes´in yazdığına göre tercihleri demir kırı ve doru idi, alacalı at hiç yetiştirmezlerdi.
Rus- Kafkas Savaşı ve sürgün zamanlarında Çerkes at cinslerinin hemen tamamı kayboldu. Kalan cinsler de Rusya´daki iç savaş yıllarında yok oldu. Son Şoloh cinsi atlar da Birinci Süvari Ordusu´nun birlikleri için dağlardaki otlaklarından indirildi ve kaybolup gittiler. Kafkasya´da Sovyet iktidarıyla birlikte Çerkes atcılığının da sonu geldi. Çerkeslere at sahibi olmaları yasaklandı. Zelençuk vadilerinde kalan cins atlar da ilk Sovyet haraları kurulunca diğer cinslerle karıştı. Böylece 25-35 Çerkes atı cinsinden bugüne sadece Şağdiy kalabildi. Kalan bu tek Çerkes atı cinsi, dünya atçılık literatüründe “ Kaberdey “ (Kabardian) cinsi olarak bilinir. En iyi dağ atlarından biri kabul edilir. Kaygan dağ patikalarında yürümek, nehir gecmek, derin karda ilerlemek konusunda inanilmaz yetenekleri vardır. Dik kayalık patikalarda dengesini çok iyi korur. Ani ısı değişikliğinde ve hava basıncına karşı dayanıklıdır. Ayrıca karanlıkta ve yoğun siste yollarını bulmalarını sağlayan şaşmaz yön duygularına sahiptir. Yüz elli kilogram yükle günde 100 kilometre yol kat edebilirler. 1935-36´da Kafkas Dağları´nda yapılan bir trialde Kaberdey atları üç bin kilometrelik mesafeye kötü hava ve arazi koşullarında 37 günde tamamladılar. Bu konudaki rekor “ Aza “ adında bir kısrağa ait: Dağ eyeriyle ve tam yüklü olarak 100 kilometreyi dört saat 25 dakikada kat etti.
Kaberdey atları genellikle cinslerini doğal olarak sürdürürler, yılkı halinde dolaşırlar. Rivayete göre soyu Cengiz Han´ ın en gözde aygırından gelmektedir. Son derece sakin ve itaatkâr huylu oldugu icin tercih edilir. Kaberdey atından çaprazlama sonucu dört yeni nesil elde edildi. Bunlardan İngiliz- Kaberdey atı, cins olarak 1966´da resmen kabul edildi.
En iyi Kaberdey atları Karaçay- Çerkes Cumhuriyeti´nde Malokaraçayev ve Malkin, Kaberdey- Balkar Cumhuriyeti´nde Guaran haralarında yetiştiriliyor. Bu haralarda atlar yazın yüksek yaylalarda, kışın dağ yamaçlarında tutuluyor. İki yaşına geldiklerinde koşu performansları deneniyor. Kaberdey atı diğer koşu atları kadar hızlı olmasa da diğer atçılık sporları icin son derece uygun özelliklere sahip.


Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #1 : Haziran 05, 2009, 06:19:51 ÖS »
Kafkas Motifleri

Bir toplum anavatanından sürülerek başka coğrafyalarda yaşamak zorunda bırakıldığında şüphesizki bir çok maddi ve manevi değerlerinide kaybetmek zorunda kalır. İnsanlığın binlerce yıllık geçmişinde yüzlerce halk bu tür yıkımlarla karşılaşmıştır. Kuzey Kafkas toplumu bu yıkıma ugrayan ne ilk ne de son toplumdur.
Eğer bir toplum geçmişinin kültürel bütün maddi değerlerini araştırma materyallerine sahip değilse en büyük yıkıma uğramiş demektir. Ki vatanlarından koparılmış bütün halkların en büyük sorunlarından biriside budur.
Bu konuda en çarpıcı örneklerden birisinin yaşandığı Kuzey Kafkasya'da 1860'lı yıllardan itibaren nufusunun büyük bir kısmı sürülen Çerkes toplulukları gittikleri ülkelerde yaşama ve varlıklarını kimliklerini kaybetmeden sürdürme mücadelesi vermişlerdir. Bütün zorluklara rağmen geleneksel el sanatlarını üretmişler, günümüzde yapılan küçük bir araştırmada dahi yüzlerce değişik özgün motifle karşımıza çıkmışlardır.
Halkımız açısından bu yıkım, büyük göçten sonra Kuzey Kafkasya'da yaşanmıştır. 1944'de Stalin tarafından Sibiya'ya sürülen Çeçen-İnguş'lar yıllar sonra anavatanlarına döndüklerinde geride bırakmak zorunda kaldıkları bir çok kültürel değerin koloni olarak yerleşen Ruslar ve diğer topluluklar tarafından imha edildiğini görmüşlerdir. Sürgünden dönen Çeçenler atalarının imha edilem mezar taşlarını ait oldukları yerlere yerleştirmek suretiyle başlattıkları büyük yıkımın yaralarını sarmaya bügün de bütün çabalarıyla devam etmektedirler.
Bugün Çeçen-İnguş Cumhuriyetinde Çeçen halkının kültürel değerlerini yansıtan maddi materyaller daha çok müzelerde mevcuttur. Halkın kendisinde geçmişten kalan kültür değeri el sanatı örnekleri fazla mevcut değildir. Bir örnek verecek olursak; bugün Türkiye'de yaşayan Çeçenler'de mevcut olan yüzden fazla motifli renkli büyük duvar istingleri Kuzey Kafkasya'daki istinglerin toplamından daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Binlerce yıllık geçmişiyle Kuzey Kafkasya, günümüz sanat tarihçileri için de gizemi henüz çözülememiş yerlerden birisidir. Kuban havzasında yapılan kazılarda (Myuekuape yakınlarındaki kurganlarda) tarih öncesine ait bir çok eser ortaya çıkartılmıştır. Kafkas motiflerinin primitif örneklerinede ilk kez bu eserlerde rastlanmaktadır.
Kafkasya'da erken metal çağı M.Ö.3000 yıllarında başlamıştır. Kuban havzasında çıkan arkeolojik buluntulardan Meot sanatına ait parçaların üzerindeki motifler ile günümüz Kafkas motiflerinin bir çok ortak noktası vardır. Özellikle avadanlıklar üzerinde tesadüf edilen motiflerde günümüz Kafkas motiflerinin bir çok özelliği mevcut bulunmaktadır. Tarih öncesi dönemşerden günümüze kadar üretilen bütün el sanatı eserler üzerinde tür ayrımı yapılmaksızın Kafkas motiflerinin genel özelliklerini saptamamıza imkan vermektedir. Kafkas motiflerinin temel çıkış noktası bir çok toplumda olduğu gibi tabiat ve görsel çevredir. Özellikle ilkel ilkel dönemlerde bir çok tabiat olayı çeşitli anlamlarla yüklü mitolojik semboller halinde motiflere donüştürülmüştür.

Mitolojik semboller halindeki motifler tek tanrılı dine geçişle birlikte eski mana ve önemini yitirerek görsel bir beğeni sonucu yapılan süsleme unsurlarına dönüşmüştür. Ayrıca eski çağlardan beri Kafkasya'lılarda gelenek halinde günümüze ulaşan aile armaları bu tür motifler içinde sayılmaktadır.
Kafkas Aile armalarından örnekler

Ayrıca bu tür arma veya motiflerin eskiden kullanılan bir tür alfabenin günümüze ulaşan kalıntıları olduğu görüşü bazı tarihçiler tarafından ileri sürülmektedir. Bazı motiflere verilen dini veya totemik manaların sonucunda bu motifler boy veya kabile damgaları olan psiktogramlara (Basitleştirilmiş resimler) dönüşmüş olduğu düşünülmektedir. (Psiktogramlaşmış şekillerin daha sonra fonogram hatta yazı harfi şekline girebildiği bilinmektedir.)

KAFKAS MOTİFLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
1. Kafkas motifleri tabiat çıkışldır. Bunun sonucu bazı özellikler bütün motiflerde ortak noktalar olarak karşımıza çıkar. Bazı motifler hayvansal, bazı motifler bitkisel, bazı motifler ise insan simgeleri halinde ve daha çok nonfigüratif anlayışla yapılmıştır.
Kafkas "Adıge" Motifleri

Ünlü araştırmacı ROSTOVZEFF'in ilk kez " hayvan uslubu " olarak adlandırdığı simetrik karakterli hayvan figürleri Kafkas motiflerinde karşımıza çıkar.
2. Motifler olarak simetrik çeşitlemelerle yapılmıştır. Simetrik uygulamalar tarih öncesi çağlardan itibaren bir çok uygarlıkça motiflerde kullanılan bir özelliktir.
3. Bütün Kafkas motifleri kıvrak ve yumuşak eğrilerden oluşur. Köşeli motiflere rastlanmaz. Geçmişi bir cok acı mücadelelerle geçen Kafkas insanının motiflerinin yumuşak, kıvrak çizgilerden oluşması, sert ve kesin hatlardan sakınılması çelişki gibi görünsede Kafkas insanının ince beğeni ve ruhunu yansıtır.
Keçe motifi Uzunyayla Y.Hüyük 19.YY.

4. Renkli motiflerde kontrast (zıt) renkler bir arada kullanılarak yüzeylere canlı bir ifade kazandırılır. Tarih öncesinden günümüze bu saydığımız ortak özellikleri koruyarak ulaşan kafkas motifleri bazı kültürel etkileşimlerle konularını daha çeşitli halegetirmiştir.örnek verecek olursak 8.yy'dan 18.yy.'a uzanan bin yıllık islamlaşma süreci ile birlikte hilal-yıldız motifi yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Hayvan motifli kemer motifleri
(Kuzey Kafkasya, Dusheti: MÖ.5-6.yy.)
Keçe motifi
(Türkiye: 19.yy. sonları)

Kuzey Kafkas metal sanatında görülen üç temel süs unsuru olan; Markhari türü karışık dalgalı dalgalardan oluşan bitkisel bezemelerde, Tutta türü simetrik aralıklı dallardan oluşan bitkisel bezemelerde ve Tavga Türü bezemelerde de simetrik düzenlemeler temel unsur olarak karşımıza çıkar. Kubaçi'deki bir çok ev ve mabet kapılarında pencere üzerlerinde taşa oyulmuş çeşitli figür ve motifleri Kubaçi'liler Albanlar'ın Kafkasya'yı idare ettiği devirlerden beri süre geldiğini belirtirler.
Anadolu'da yapılan araştırmalarda hala bazı evlerin duvarlarında geleneksel Kafkas motiflerinin çizilmiş olduğu görülür. (Göksun'un Korkmaz köyündeve Çardak nahiyesinde, Kangal'ın Yukarı Hüyük köyünde olduğu gibi.) Ayrıca Mezar taşları ve ahşap oyma işlerindeki bu motifler günümüz araştırmacılarının ilgi alanına girmeyi beklemektedir.
Kafkas motiflerinin günümüz Anadolusunda özellikle Uzunyayla ve Göksun yöresindeki hemşehrilerimizce yoğun olarak el sanatlarında kullanılmaya devam edildiği gözlemlenmiştir. Çardak'ta bazı Çeçen evlerinde duvarlar ve peş (ocak) ler üzerinde görülen BUSTUM deilen duvar motiferi geleneksel kafkas motiflerinin eşsiz örneklerindendir.

KAFKAS MOTİFLERİNE ÖRNEKLER

Çeçen Bustum örnekleri

Kafkas Keçe Motifleri ve Kayseri Pınarbaşı Dikilitaş
Köyünden derlenmiş Kabardey Vupcha motifleri


Kafkas seccade keçe motifi
(Uzunyayla)
Kabardey keçe motifleri
(Pınarbaşı-Dikilitaş Köyü)

Kafkas keçe motiflerinden
Göksun yöresi Çeçen motifi (üstte)
Uzunyayla yöresi Kabardey motifi (altta)

Kafkas ahşap oyma motifleri:
Çardak'tan Çeçen bustumları - camii ve minber balkonundan

Çeçen keçe motifleri (Çardak Bucağı)

Çeçen bustumlari -ahşap oyma ve keçe motifi (Gücüksu Köyü)

Kafkas keçe motifi
(Göksun yöresi-Gücüksu Köyü)

Çeçen keçe motifleri -Bitkisel bezemeli
(Çardak Bucağı)

Çeçen Bustumları ahşap oyma ve keçe motifleri
(Çardak Bucağı)

Kafkas yastık kılıfı işleme motifi(Ma'arul - Avar)
(Göksun yöresi-Ortatepe Köyü)
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #2 : Haziran 05, 2009, 06:20:17 ÖS »
Çerkes Kaması

Bir Çerkes''''in lüksü , sahip oldugu silahlarin sayisi ve güzelligi ile ölçülürdü.Kalkar kalkmaz onlari alip inceler , temizler , atesli silahlarin fitilini degistirir , sonra da evinin en önemli odasinin duvarina eve gelecek konuklarin iyi görebilmeleri için simetrik bir biçimde asardi.
Çerkeslerde en pahali silah kincal veya hinjal idi.Yanlarindan asla ayirmadiklari kutsal bir silah olan kincal , iki tarafi keskin ve çeligine çok iyi su verilmis dört santim genisliginde , kırkbes santim uzunlugunda , kurbanin kaninin akmasi için her iki tarafinda derin birer oyuk bulunan bir hançerdi.Dar kabzasi islenmis gümüsten çiviler veya seritlerle süslü olurdu.Siyah kakmalari olan ''''savatlanmis'''' bir gümüs kina konulurdu.
Kincal gümüsle süslü deri bir kemerin ortasina takilirdi.
Bu hançeri büyük bir beceriyle kullanirlardi.Bir Çerkes takip edildiginde kincalini düsmanina firlatirdi ve on metreden de kolay kolay hedefini sasmazdi.Biçaga su verilirken , ölümcül yaralar açmasi için zehirli bir madde kattiklari düsünülürdü.
Çerkesler kemerlerinde bu kamalarin disinda , kabzasi islenmis , maroken bir kilifa yerlestirilmis saska adi verilen bir kiliç tasirlardi.Bu malzemeler bir çift tabanca , bir kamçi ve bir de hayvanlari veya baskinlarda kaçirdiklari kisileri baglamaya yetecek uzunlukta bir iple tamamlanirdi.
Çerkesler 19.yüzyilin baslarinda hala bir yay ve okla dolu bir sadak kullaniyorlardi ama bunun yerini yavas yavas dipçigi dar , gümüs bileziklerle tutturulmus , namlusu kakmali bir tüfek almaya baslamisti.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #3 : Haziran 05, 2009, 06:20:56 ÖS »
Medeni Bir İlişki Tarzı KAŞENLİK

Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi habze adı verilen kurallarla sınırlıdır. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir.
Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi habze adı verilen kurallarla sınırlıdır. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir.
Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde, toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle bir kaç köyün gençleri biraraya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar aynı zamanda eğitim yereri de sayılmaktadır. Kızlar ve erkekler belirli bir yaştan başlayarak bu tip toplantılarda çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Bütün eğlence, düğün ve toplantılarda "thamate" adı verilen bir kişi bulunur.
Kim kimle kaşen olabilir?
Aynı sülaleden olan kişiler kaşen olamazlar. Akrabalık derecesi ne kadar uzak olursa olsun yasaktır. Aynı köyden kişilerin kaşen olmaları hoş karşılanmaz. Bu kural günümüzde biraz yumuşamıştır. Artık aynı sülaleden olmamak kaydıyla kaşenliğe fazla tepki duyulmamaktadır. Muhabbet toplantılarında kızlar ve erkekler karşılıklı otururlar.
Birden fazla kaşen
Gençlerin her toplantıda farklı kaşeni olabildiği için bir Çerkez kızının ya da erkeğinin evleninceye kadar çok fazla kaşeni olabilmektedir. Toplantıda amaç tanışmak, eğlenmek ve kendine uygun bir eş seçmek olduğu için kaşenlik bazen ciddi bazen de şaka halinde ortaya çıkmaktadır. Sayısı fazla olan şaka kaşenliğinin çok fazla bir ciddiyeti yoktur.
Kız ya da erkek birbirlerinin daha önceki kaşenlerine karşı herhangi bir olumsuz tavır takınmazlar. Eski kaşenlerle sosyal ilişkiler kesilmez. Çünkü daha önceki kaşenlerin şaka olduğunu her iki tarafta kabullenmiştir. Kadın ya da erkek eski kaşenleriyle bu benim eski kaşenim diye espri yapabilir. Dolayısıyla kızın ya da erkeğin birden fazla kaşeni olması yadırganmamaktadır.
Evlenmeye vesile olan kaşenlik
Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir.
Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar dahi sırf o geceye ya da bir kaç geceye mahsus olarak kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş vakit geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi meth edici ve övücü sözler söyler. Kaşenliğin bir de ciddi boyutu vardır. Bu durumda birbirlerini beğenen kız ya da erkek evlenmek için arkadaşlık kurmak isterler.
Eğer karşı taraf kabul etmişse diğer toplantılarda da görüşerek bu ilişkiyi devam ettirirler. Fakat ciddi kaşenlikte daha ziyade pisehluk ile başlamaktadır. Erkek bir kaç arkadaşını alarak kızın veya onun herhangi bir akrabasının evine gider. Kızın da mutlaka yanında bir ya da bir kaç arkadaşı bulunmak durumundadır. Burada kıza kaşenlik teklifini sunar. Bu durumda kız ve erkek arkadaşlarının yanında teklifi değerlendirirler. Birbirlerinden beklentilerini ve isteklerini söylerler. Kaşenliğin her iki boyutunun da kendine has kuralları vardır. Kaşenlik eğer ciddi ise ve sonuçta evlilik düşüncesi ile kişiler birbirlerini tanımaya çalışıyorsa bu durumda meclislerde şaka kaşenliği gibi ulu orta gündeme getirilmez. Bu durumda bir çok muhabbette bir araya gelebilirler, bir çok konudan konuşarak birbirlerini daha iyi tanımaya çalışırlar. Fakat ilişkileri diğer kaşenliğe nazaran resmiyet kazanır. Diğeri kadar serbest değildir. Her ne kadar bu kişiler evlilik kararıyla birbirlerini tanımaya çalışsalar da mutlaka evlenecekler diye bir şart yoktur. Eğer bir engel söz konusu ise her iki taraf bu durumdan vazgeçebilir.
Evlenme akdi ve Euç
Kişiler evlenmeye karar verirlerse bu sefer bunu kendi aralarında akitleşirler. Bu durumda da euç denilen bir hediye verilir. Euç söz karşılığı verilen maddi bir hediyedir. Söz verdi anlamına gelir. Kaşenlik neticesinde evlenmeyi kabul etti demektir. Bu hediyeyi erkek bayandan ister. Bayan da kendi insiyatifinde bir hediye verir. Bu hediye bir boyun bağı, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karşılığında kıza bir yüzük vermektedir.
Bu karşılıklı hediyeleşme durumu sadece kız ve erkek arasında olmaz.
Kızın ve erkeğin yanında arkadaşlarından veya akrabalarından birkaç kişi bulunmak durumundadır. Söz verme ve hediyeleşme hadisesi onların nezaretinde olmaktadır.
Evlenmek amacıyla kaşen olan ve bunu akit altına alan genç kız ve erkekler bu durumda toplumdan ayrı bir yerde yalnız başlarına konuşamazlar.
Onların yanlarında mutlaka arkadaşları da olmak durumundadır. Toplumun dışında ve toplumdan habersiz bir yerde konuşmaları yasaktır. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder.
Eş seçimindeki incelik
Gerek evlenmeye karar veren gerekse sadece bir kaç toplantıda kaşen olan kişiler birbirlerini aileleri ile tanıştırmazlar. Arkadaşları ve o ortamda bulunan kişiler onların kaşen olduklarını bilir. Anne ve babalarına kaşen olduklarını söyleyip birbirlerini tanıştırmaları ayıp olarak karşılanır. Aileler kızın ya da erkeğin kaşenini toplumlardaki diğer kişilerden öğrenerek haberdar olurlar. Ancak evlenme zamanında ailelere bildirilir. Bu durumdan da sadece anneye bahsedilir. Kaşenlik adeti Çerkez toplumunda kızın ya da erkeğin evleneceği kişi hakkındaki kararı kendilerinin vermesini sağlar. Büyükler müdahale etmezler. Fakat evlenmek üzere kaşen tercihi yapan kişiler daha ziyade aile yapılarına uygun toplumsal kurallara ve adetlere riayet edecek kişileri tercih ederler. Bu nedenle birçok toplantıda kızın ya da erkeği hal ve hareketlerini kontrol ederler. Evlilik tercihi yaparken bu tip kişilerle yapmayı isterler. Çünkü çerkes kültüründe toplumsal normlara uygun olarak hareket etmek gerekmektedir. Fertlerden görgü kurallarına gelenek ve göreneklere uygun davranış göstermesi beklenmektedir.
Kız kaçırma
Kaşenlik ile başlayan evlilik aşamasında nişanlılık ve söz gibi durumlara pek rastlanmaz. Bunun en önemli sebebi kaçırma şeklinde evlenmenin gelenek ve göreneklerinde yer almasıdır. Gençler evlenmeye karar verdikten sonra maddi imkansızlıklar, kendisinden büyük başka birinin evlenecek olması gibi sebeplerden dolayı kaçırma şeklinde evlenmeyi tercih ederler. Fakat Çerkes kültüründeki kaçırma şekli diğer milletlerden farklı olarak kendine özgü bir nitelik gösterir. Bu şekilde evliliğin yaklaşması nişan ve söz gibi törenlerin yapılmasını gerekli kılmamaktadır.
Yine kişiler zaten kaşenlik dönemlerinde birbirlerini yeterince tanıdıkları için ayrıca bu tür dönemlere gerek duymazlar. Ayrıca çerkeslerde adetler kişilerin ilişkilerine çok fazla sınırlama getirdiği için bu döneme her iki tarafında katlanabilmesi zor olur. Çünkü nişanda büyüklerde işin içine girerler. Onlarla olan iletişimde konuşma ve görüşme yönünden bir takım güçlükler olduğu için kişiler nişanlı olarak kalmayı pek tercih etmezler. Ancak günümüzde söz ve nişanlılık dönemi Çerkesler arasında da yaygınlık kazanmıştır.
Çerkes milletindeki genç kız ve erkekler genellikle aynı milletten olan kişilerle evlenmeyi tercih etmektedirler.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #4 : Haziran 05, 2009, 06:21:33 ÖS »
CERKES TOPLUMU
Soylular, Köylüler ve Köleler


Her Cerkes hangi soya ve hangi boya ait oldugunu bilir. Ayni soydan herkes birbirini akraba sayar ve aralarinda evlenme yasagi uygulanir.

Geleneksel ve toplumsal yapi Cerkeslerde soy toplulugu (klan) ve boy-kabile yapilanmasi özellikleri tasir. Ortak bir atadan geldigine inanan ve ayni soyadini tasiyan aileler soy topluluklarini (lhepk) olusturur. Ayni Ihepkten olan herkes birbirini yakin akraba sayar ve aralarinda kesin evlenme yasagi uygulanir. Evlenme yasagi anne tarafindan "Ihepek" icin de gecerlidir. Her soyun kendine ait bir damgasi (armasi) vardir. Gecmiste bu soylar, yasadiklari cografi bölgenin veya bagli olduklari prenslerin alariyla anilan Abzeh, Sapsig, Bjedug, Natuhay, Cemguy, Kabardey, Besleney, Hatukay gibi boylari olusturuyordu. Bu geleneksel yapi eski katilikta olmasa da genel olarak varligini sürdürüyor. Akrabalik ve evlilik iliskileri ayni normlarda devam ediyor. Bugün de hemen her Cerkes hangi soya ve hangi boya ait oldugunu biliyor.
Cerkes toplumu, dönemlere, bölgelere ve boylara göre bicimi ve adlari degisse de esas olarak feodal soylardan, özgür kölyülerden, serflerden ve kölelerden olusuyordu. Feodal sinifin tepesine psi denilen prensler bulunuyordu. Psi´lal hükümranliklari altindaki topraklarda kendilerine bagli profesyonel savascilarin gücüne dayanarak halki yönetiyorlardi. Psi, kendisine tabi halkin bütün mülkiyeti üzerinde tasarrufta bulunabilirdi. Bununla birlikte kisisel dokunulmazligi vardi. Feodal düzenin en güclü oldugu Kabardey bölgesinde, "psize´use" denilen büyük prenslerin kongresinde en yasli prens "büyük prens" (psivueliy) secilir ve yardimcilari (psi kuedze) ile birlikte Kabardey´in ic ve dis islerini yönetirdi. 1800´lerin basinda Kabardey bölgesi Rusyanin hakimiyetine girince psilarin iktidari büyük ölcüde sinirlandi.
Prenslerden sonra "birinci derece" özden (soylu) kabul edilen diger üst sinif "tlakotles"lerdi. Hiyerarside onlari ikinci derecede özdenler (dijinigo) izliyordu. Bazi arastirmacilar bu ikisini ayni sinif kabul eder. Büyük toprak sahipleri olan tlakotlesler, adlarinin anlamina (güclü soy) uygun olarak toplumda cok yüksek bir konuma sahiptiler. Cok genis feodal haklari vardi ve bu mirasla gecerdi.
Alt feodal sinifi olusturan vorklar, bagli olduklari psilara ve tlakotleslere silahiyla hizmet eden askeri bir sinfti. Yeni bir vorku himaysine alan psi veya tlakotles, ona vork tin denilen ve genellikle cins bir at, cesitli silahlar, büyükbas hayvan ve topraktan olusan hediyeler verirdi. Vorklar verilen bu topraga "askeri hizmet verme sartiyla" sahip olurlardi. Vasal hizmetinin babadab ogula gecen bagliliginin kosullarina antla tespit edilirdi: Vork, efendisine sadakat ve dürüstlükle hizmet etmeyi, onun düsmanlarini kendi düsmani saymayi, agir bir hakarete ugramadikca baska bir feodale gecmemeyi yükümlenirdi.
Vorklar, bagli olduklari feodale olki cagrisiyla, savasa veya baska bir faaliyete katilmak üzere belirtilen zamanda, belirtilen yerde olmakla yükümlüydüler. Bazi vork ailelerinin savasta bayragi tasimak, meclic kararlarini halka duyurmak, dügün, toplanti, cenaze gibi büyük organizasyonlarda düzeni saglamak gibi görevleri vardi.
Cerkes soylari icin tarla isleriyle. zanaatla, bilimle ve hatta ticaretle ugrasmak ayip sayilirdi. Hayatlarini at üzerinde baskinlarda, savasarak ya da ziyaretlerde gecirirlerdi. Kapisi her zaman herkese acik "haces"te (konuk evi) konuk agirlamak en basta gelen meziyetleriydi.
Üst feodal kesim disinda halkin büyük cogunlugunu tlhokotl yani özgür köylü sinifi olusturuyordu. Kendi özel mülkiyetleri ve köleleri olabilen bu özgür köylülerin bagli olduklari feodallere vergi vermek, belli dönemlerde onlar icin calismak, cagrildiginda ordusuna katilmak gibi yükümlülükleri vardi. Bunlarin bir bölümü zamanla özgürlüklerini kaybederek laguneut ( veya lagunepit), yani feodallerin mülkiyetinde bulunanserfler haline geldiler.
Toplumun en alt sinifi, savaslarda veya baskinlarda ele gecirilmis köleler (psitl ve vuneut) olusturuyordu. Cesitli islerde calistirilirdi, alinip satilabilir veya azat edilebilirlerdi. Köle sahibi olmak kimsenin imtiyazinda degildi; savasta veya baskinda düsmanini ele geciren onu köle yapma hakkina sahipti. Kölelerin cocuklarida köle sayilirdi. Köleler cogunlukla baska halklardan ( Rus, Kazak, Leh, Gürcü, Iranli) ya da düsmanlik güden topluluktan ele gecirildi.An cak cok agir bir suc islemesi halinde bir Cerkes de köle yapilarak satilabilirdi.
Feodal yapi bazi Cerkes boylarinda farklilik gösteriyordu. Karadeniz sahilinde yasayan Sapsiglar, Abzehler ve Natuhaylar 1700´lerin ikinci yarisindan ayaklanarak feodal sinifi tasfiye ettiler ve yaslilarin önderlik ettigi halk meclisleriyle yönetilmeye basladilar. Feodal yapisini koruyan diger Cerkes topluluklarindan gelen kacaklara siginma sagladilar. Bu nedenle sürgünden önceki son dönemde nüfuslari oldukca artmisti. Feodal yapisi en güclü ve karmasik olanlar ise Kabardeylerdi.
Cerkes toplum yapisi, feodallerin haklari ve imtiyazlari sirlanmis olarak Sovyet dönemine kadar devam etti. Sovyet sisteminde tamamen ortadan kaldirildi. Osmanli topraklarinda ise radikal bir tasfiye hareketi olmadi. Feodallerin sürgün ve daginik yerlesim nedeniyle iyice zayiflayan hakimiyeti, büyük calkantilara yol acmadan zamanla ortadan kalkti. Bununla birlikte, özellikle Kabardeylerde eski toplumun izleri bugün de görülebilir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #5 : Haziran 05, 2009, 06:22:52 ÖS »
ÇERKESLERDE ESKİ TAKVİMLER
M.A. Meretuko
Adige Kalendar 1997-1998
Derleyen ve Çeviren: Murat PAPÇU


Etnograf M.A. Meretuko’nun materyallerine dayanarak hazırlanmıştır. (Murat Papçu)

Son yüzyıllarda Çerkesler halk (tarım) takvimi, hicri takvim, Yuliyan ve Gregoryan takvimleri gibi çeşitli yıl sayma sistemleri ya da takvimler kullandılar.

Tarım Sistemi Takvimi

Halk (tarım) takviminin kökleri kuşkusuz daha derinlere uzanmaktadır ve doğa olaylarını, iş dönemlerinin bölümlenmesini, halkın kültürünü ve yaşam biçimini yansıtmaktadır. Yılın dönemlerinin çeşitli adları bugün de yaşamaktadır:

1) Гъэтхэжъоныгъу (Ğetxejonığu)
İlkbaharda çift sürme zamanı.

2) Мэлылъфэгъу (Melılhfeğu)
Koyunların kuzulama zamanı

3) ЖъоныгъуакI (Jonğuaç’)
Çift sürme zamanı sonu

4) Мэкъуогъу (Mequwoğu)
Ot biçme zamanı

5) Хьахыныгъу (Haxınığu)
Arpa biçme zamanı.

6) ХэкIотIупщыгъу (Xek’ot’upşığu)
Aygırları (yılkıya) bırakma zamanı.

7) Бэдзэогъу (Bedzewoğu)
Sineklerin dalama (ısırma) zamanı.

8) ЦIыжъугъу (Ts’ıjuğu)
Öküz üvezi zamanı

9) ШышъхьэIу Шышъхьэогъу
(Şışhe‘u) (Şışhewoğu)
Atların kafa sallama zamanı.

10) Хыныгъу (Xınığu)
Orak (ekin biçme) zamanı.

11) Iоныгъу (‘Onığu)
Harman zamanı.

12) ТIыдзыгъу (T’ıdzığu)
Koçları (sürüye) katma zamanı.

13) ТIыдзыгъуакI (T’ıdzığuaç’)
Koç katma zamanı sonu.

14) Къэрсэбэнэ Iэтыгъу (Qersebene ‘etığu)
Nadas kaldırma zamanı

(Sonbaharda çift sürme zamanı).

15) Бжыхьэ жъоныгъу (Bjıhe jonığu)
Küçük yaz (pastırma yazı).

16) Гъэжъый (Ğejıy)
Ot getirme zamanı.

17) ШэкIогъу (Şek’oğu)
Av zamanı.

18) Тыгъэгъаз (Tığeğaz)
Güneş dönümü.


Gregoryan Sistemi Takvim

Bu adlardan bazıları Yüliyan ve Gregoryan takvimlerinin aylarıyla kaynaşmıştır. Bugün kullanılan Gregoryan takvimine göre ayların adları şöyledir:


Ocak: Щылэ маз (Şıle maz)

Şubat: Мэзай (Mezay)
Mart: Гъэтхапэ (Ğetxape)
Nisan: Мэлылъфэгъу (Melılhfeğu)
Mayıs: ЖъоныгъуакI (Jonığuaç’)
Haziran: Мэкъуогъу (Mequwoğu)
Temmuz: Бээдзэогъу (Bedzewoğu)
Ağustos: ШышъхьэIу (Şışhe‘u)
Eylül: Iоныгъу (‘Onığu)
Ekim: Чъэпыогъу (Çepıwoğu)
Kasım: ШэкIогъу (Şek’oğu)
Aralık: Тыгъэгъаз (Tığeğaz)

Diğer halklar gibi Çerkesler de yılın dönemlerini gökyüzü cisimlerinin konumuna göre belirliyorlardı. Ünlü Çerkes etnograf Mafedz Sarbiy'in yazdığına göre bunun için en başta Joğuabe* (Жъогъуабэ) takım yıldızı kullanılıyordu. “Жъогъуабэр чIым къыхэкIыгъ” “Joğuabe topraktan çıktı”, “Жъогъуабэр гъажъом къыхэплъагъ” “Joğuabe ekine baktı”, “Жъогъуабэр чъыг шъхьакIэм хэхьагъ” “Joğuabe ağacın dallarına girdi”, “Жъогъуабэр чIыгум хэхьэжьыгъ” “Joğuabe (yeniden) toprağa girdi” gibi özdeyişler bunu kanıtlamaktadır.

Bu dönenceler arasında 90’ar gün vardır ve bunlar ilkbaharın başlangıcına (21-22 Mart), yazın başlangıcına (21-22 Temmuz), sonbaharın başlangıcına (21-22 Eylül) denk düşmektedir; tam bir dönence ise 360 günden oluşmaktadır.

Cıl Sistemi Takvim

Çerkesler daha sonra Tatarlardan aldıkları “cıl” sistemini kullanmışlardır. Bu sistem, her biri bir hayvanın adını taşıyan 12 yıldan oluşur. Dönencenin Fare yılından başladığı diğer Doğu halklarından farklı olarak Çerkesler de cıl, Örümcek yılından başlar. Bu takvimde yılların adları ve sırası şöyledir:


1) Бэджым иилъэс (Becım yiyilhes)
Örümcek Yılı (1988)

2) Блэм иилъэс (Blem yiyilhes)
Yılan Yılı (1989)

3) Шым иилъэс (Şım yiyilhes)
At Yılı (1990)

4) Мэлым иилъэс (Melım yiyilhes)
Koyun Yılı (1991)

5) Чэбэ хьэмлыум иилъэс (Çebe hemlıwum yiyilhes)
Kâbe Kurdu Yılı (1992)

6) Чэтым иилъэс (Çetım yiyilhes)
Tavuk Yılı (1993)

7) Хьэм иилъэс (Hem yiyilhes)
Köpek Yılı (1994)

8) Къом иилъэс (Qom yiyilhes)
Domuz Yılı (1995)

9) Цыгъом иилъэс (Tsığom yiyilhes)
Fare Yılı (1996)

10) Чэмым иилъэс (Çemım yiyilhes)
İnek Yılı (1997)

11) Хьашыумышым иилъэс (Haşıwumışım yiyilhes)
Pars Yılı (1998)

Çerkesler iyi ve kötü yılları da ayırırlardı. Köpek, Koyun ve Kâbe Kurdu yılları bereketli, Tavuk ve Yılan yılları ise bereketsiz ve hastalık getiren yıllar sayılırdı. Çerkeslerin inançlarına göre Tavşan ve Domuz yıllarında savaş kaçınılmazdı.

Yılın şıle döneminin adı dikkat çekicidir. Şıle Farsça "çelle- kırk" sözcüğünden gelmektedir.
16-17 Ocak’tan 24-25 Şubat’a kadar (en soğuk günler) “ç’ımefe şıle” (кIымэфэ щылэ)(kış şıle),
16-17 Temmuz’dan 24-25 Ağustos’a kadar (en sıcak günler) “ğemefe şıle” (гъэмэфэ щылэ) (yaz şıle) olmak üzere yılda iki kezdir.

İslam’ı kabul ettikten sonra Çerkesler hicri takvim kullanmaya başladılar.
.
Joğuabe takımyıldızının bugün astrolojideki karşılığı Yunus takımyıldızıdır. (ç.n.)
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #6 : Haziran 05, 2009, 06:24:00 ÖS »
ÇERKEZ KÜLTÜRÜ

Ayakkabı ve Mest: Ayakkabı siyah sahtiyandan yapılır. Kırmızı sahtiyandan ayakkabı giymek büyüklere mahsus gibidir. Güzel terbiye edilmiş, tüyleri alınmış sığır derisinden yapılmış yumuşak ayakkabıları daha çok fakirler ve özellikle piyadeler giyerler. Sahtiyandan mamul ayakkabının ağzı, kenarları sırma şeritlerle süslenir. Çerkez ayakkabıları hafif olduğu gibi sahtiyan ya da yumuşak deri ayağın ihtiyacı nispetinde genişlemekte ve ayağa uygun bir şekil almakta olduğundan rahattır. Ayakkabı ile yalnız çorap giymek ayıp sayıldığından her halde sahtiyandan yapılmış mest ile giyilir. Mestte ayakkabının biçiminde olup, topuktan 4-5 parmak kadar yükse olur. mestin dikiş yerleri sırma şeritlerle donatılır.

Kaptan: Kaptan dedikleri eteği uzunca, mintan aynen setrenin şeklindedir. Ancak kaptanın yakası kapı olup beş santimetrelik kola yakaları kadar yüksektir.
Kaptan genelde siyah ipekli satenden ve bazen de beyaz pakistandan imal edilir. Kaptanın eteğinin uzunluğu azami diz kapağına kadar olup, ev dahilinde setresiz giyildiği için, genellikle uzun yapılır. Kaptanın kolları geniş olmayıp bilekte kendi renginde küçük ve zarif düğmeleri vardır.

Don ve Gömlek: Don ve gömlek daima beyaz pakistandan yapılır. Fakir kısmı; kadınların dokudukları ince bezden yaptırırlar. Donun biçimi aynen Çerkez pantolonu gibidir. Gömlek ise alaturka gömlekler biçiminde olup yalnız kaptan gibi dik ve yüksek yakası vardır.

Yamçı – Ş’ague: Yamçı, askeri pelerinleri şeklinde olup, üzeri kıvırcık olmak üzere siyah yünden imal edilir. Önü yakanın iki tarafına dikilmiş olan sahtiyandan düğme ile tutturulur ve yaka ile düğme şeritlerle süslenir. Beyaz ve kıza zarif yamçılar kadınlara mahsus omuz atkısıdır.

Kürk – Şibe: Çerkezler; kuzu derisinden soğuğa karşı kısa kürk (şibe) giyerler. Özellikle karlı havalarda bununla kendilerin muhafaza ederler. Kürkün tüylü kısmı içeride bulunur.
Başlık – Shorkan: Başlık yalnız beyaz sayaktan yapılır. Kenarlarında ve dikiş aralarında beyaz, nadiren de siyah ip konur. Başlığın kenarları bazen sırma şeritlerle süslenir.

Kumaşlar: İç çamaşırları kaptanlık kumaşlar müstesna olmak üzere erkek elbiseleri levazımatı tamamen Çerkez kadınlarının imalatıdır. Yünden, deriden bu elbiseleri dokuyup yapmak hususunda kadın ve kızlar takdire değer gayretler gösterirler. Evinde genç kadın ve kız bulunmayanlar komşularının genç kadın ve kızlarına elbise dikmek, kumaş dokumak için başvurmakta olduklarından kadınların bu hususdaki çalışması yalnız kendi hanelerinin ihtiyacına inhisar etmez. Müracaat edenlerin işlerini de yaparlar. Karşılık beklemezler.

Kadın Elbiseleri:
Çerkez kadın elbisesi sade ve zariftir. Kadının narin ve ince endamını fidan gibi güzel göstermek, genellikle güzelliğini arttırmak gibi hususlarda büyük bir üstünlük taşır. Latif endamlarıyla ün salmış bu Kafkas kadınlarının doğanın kendilerine bahşettiği güzellik ve modeli; insan eli vücuda getiremez. Çünkü o; yüksek bir zevki selimin ürünüdür. Tabiat kadar sade ve güzeldir. Çerkez kadın elbisesinin parçalarına bakacak olursak:

Dişepoa – Sırma Saç: Çerkez kızları, sırma kaytan ve şeritlerden yapılmış zarif ir taç giyerler. Büyüklüğü yüze güzellik verecek derecededir. Zülüfleri, perçemlerini kapamayacak şekilde biraz tepede bulunur. Tacın üstünde birde altın ve gümüş top vardır. Tepesi bazen düz, bazen de biraz koni biçimindedir. Altında perçem: alın üzerine dökülür. Zülüfleri kulaklara doğru iner. Tek ve büyük saç örgüsü de belden şagıya doğru iner.
Bu sırma saç bazen yalnız olarak giyilmez. Üstüne gayet ince ve ŞAMHA dedikleri bir beyaz ya da pembe tül örtülür.
Bu serpuş (İsa’nın milat ağacı) gibi her rengi, her çeşidi olan, dallı, budaklı biçimsiz Avrupa kadın şapkalarından çok güzeldir.

Korak Say: Korak denilen kız mantosu, erkek setresine benzer. Ancak korakın kolları dar ve omuzdan itibaren giyilmeyip serbest bırakılır. Setre gibi yakasız, haydari biçiminde göğse kadar açık olup göğüste bulunun çapraz gümüş yada altın düğmelerle tutturulur. omuzdan bele kadar vücuda yapışacak derecede dardır. Etek topuğa kadar ve erkek setresi eteklerinden biraz dardır. Bundan dolayı biraz açık duran önde entari görünür. Korak siyah yada koyu kırmızı ve kahverengi sırma süslü güzel ve parlak gösterecek koyu renkli ince çuhadan yapılır. Korakın bütün kenarları, dikiş araları şeritlerle süslenir.

Entari – Can: Çerkez kadın entarileri alaturka düz entarilerin aynısıdır. Uzunluğu topuğu geçmez. Yakası gerdan görünecek şekilde açıktır. Resmi yerlerde kızlar korak altında düz ince ipekten yapılmış entari giyerler ve açık renkleri tercih ederler. Ev içinde basma entari giyerler. Entarilerde süsü yapmazlar.

Ayakkabı: Kadın ayakkabısı ve mest daima kırmızı sahtiyandan yapılır. Şekilce erkek ayakkabı ve mestlerinin aynısıdır. Çok resmi görünmek istedikleri yerde ayakkabı ile beraber üzeri şeritlerle işlenmiş yüksek takunya giyerler.

Şamiha – Başörtüsü: Ev içinde yada resmi olarak görünmeyeceği yerlerde kızlar taç giymezler. Yalnız başlarına bir eşarp atarlar. Başı açık tutmak saygısızlık olduğu için başa atılan bu tül, eşarp güzelliği saklamak için değil, tersine güzel göstermek içindir.

Kemer: Çerkez kız ve kadınları resmi ve resmi olmayan her yerde kemer takarlar. Kemersiz bulunmayı ayıp sayarlar. Genelde kemerler kırmızı sahtiyan üzerin araları birer parmak arayla gümüş yada altın düğmeler konmuş ve önde bir mili olacak şekilde yapılır.

Korsa – Şuktan: Çerkez kadınları çok eski zamanlardan beri korsa kullanırlar. Vücutlarının düzgün durmasına ve endamlarına önem verirler.

11. Silah ve At Takımları
Çerkez silahlarının da her şey gibi zamanın, değişik ve gelişmelerine uyarak biçim değiştirdiği anlaşılmıştır. Ecdattan kalan eserler ve kazılardan çıkan savaş malzemesi bunun er. büyük delilidir. En sonra bıraktıkları silah ok ve yaydır. Eski zamanda bunu yalnız kibarlar taşırmış.
1722 yılında başlayıp 1864 yılına kadar kanlı bir şekilde devam eden Çerkez-Rus harplerinde hasmın silahına üstün, hiç olmazsa eşit silah kullanmak icap ettiğinden bu savaşlarda ok ve yay kullanılması terk edilmişti. Sonraları bunu sadece kibarlık nişanesi olarak savaş haricinde taşırlardı.
Çerkez silahları zamanlarına göre en zarif, en iyi silah idi. Ruslarla yapılan savaşlar sırasında koca Avrupa arkasında yardımcı olduğu halde Rusların silahına; Çerkez silahlarının üstün olduğu konusunda batı yazarları hemfikirdirler. İyi çelik yapmakta Çerkezler çağdaşlarından ileri idiler. Bundan dolayı kama ve kılıçları iyi kesmek hususunda eşsizdi.
Tüfekleri hafif ve zarif olmasının yanında atış gücü ve kolay kolay şişmemesi bakımından diğer tüfeklerden üstündür. "Yiv"i icat ederek şişhane usulünü meydana getiren Çerkezler, silah tarihinde önemli bir değişiklik meydana getirdiler. Kendileri yivli tüfek kullandıklarından kaval tüfek taşıyan Avrupalılarla alay ederlerdi. Bir Çerkez şiiri:
"İngiliz cesur, atları güzel, takımları mükemmel, fakat tüfekleri kavaldır" diyor.
Çerkez zevki selimi, tabiat güzelliği silah takımlarının umumundaki zarafet ve isabeti göstermektedir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #7 : Haziran 05, 2009, 06:24:58 ÖS »
CERKESLER'DE KADIN

ADİGELERDE KADININ YERİ
Hanceriy bir yazısında Şöyle bir olay anlatır :


Yaşlı bir Adige kadınının savaşta üç oğlu varmış.
Bunlardan ikisi cephede can vermişler ve kadının son kalan oğlunu da kanlar içerisinde can çekişirken bir atın sırtında kapıya getirmişler bir gün.
Yaralı adam kapısının önüne gelir gelmez bir kelime dahi söyleyemeden boş bir çuval gibi atın üzerinden yuvarlanıp, anasının ayakları dibine düşmüş ve oracıkta can vermiş.

Kadın hiç bir telaş göstermeden oğlunu getirenlere dönüp sormuş – oğullarım yiğitçe savaştılar mı ? Diğerleri cevaplamışlar – Evet, kahramanca savaştılar,düşman karşısında asla geriye dönmeksizin yiğitçe mücadele ettiler.
Kadın bu sözü duyduktan sonra ancak ölen oğulları için ağlamağa başlamış. Bir yandan ağlayıp bir yandan "babalarına yakışır şekilde yaşayıp ölen yiğit oğullarım,güzel evlatlarım " diyerek ağıtlar yakıyormuş. Kadın bir an duralamış ağlamasını kesmiş ve şöyle söylemiş: "Hayır ben şanssız,bahtsız bir kadın değilim,yüreğim rahat oğullarımın akibetlerini bilerek,yiğitçekahramanca öldüklerinden emin olarak evlatlarım için ağlayıp yas tutacağım,ama şanssız ve bahtsız değilim.

Hanceriy bu olayı anlattıktan hemen sonra ekliyor ve şöyle diyor devamında : Gördünüz mü Adige kadınını, onun mitolojideki kadın kahramanlardan farkı nedir ?
Dışarıdan Kafkas halklarını gözlemleyenler açısından ele alacak olursak bunların pek çoğu Adigelerin kadına bakış açısını tam olarak kavrayabilmiş değillerdir,hala da böyleleri vardır günümüzde.
Kadının özgürlüğünü sınırlayan doğu kültürleri ile Adige kültürünü bir tutanlar maalesef hala mevcut .
Elbetteki bu kanaat büyük bir yanılgı olduğu gibi bu tür düşünenleri haklı çıkartacak hiç bir örnek te gösterilemez.
Hanceriy bir başka yazısında Adigelerin kadına bakışlarının Asya’daki diğer müslüman halklar gibi olmadığına örnek olarak Met çunatıko Yusuf İzzet paşadan naklen şöyle söyler : " Doğu toplumlarında olduğu şekilde Adigeler’de kadın ağır işlerde çalıştırılmaz.
Onlarda adet olduğu şekilde bizde erkekler bir kenara çekilip kadını sert yamaçlarda ziraat işlerinde,tarım işlerinde bahçe işlerinde çalıştırmazlar…"
Adigelerde erkeğin kadına el kaldırdığı , küfrettiği veya aşağılayıcı sözler söylediği duyulmuş görülmüş değildir.
Ve bu tür hareketler çok büyük bir ayıp olarak karşılanır toplum tarafından.
Dolayısıyla da Adigelerin kadına bakışlarını islamın yaklaşımıyla aynı görmek ve Adigelerin kadını müslüman doğu toplumlarının bakış açısı ile değerlendirdiğini söylemek doğru değildir.
Adige töresinin kadına verdiği değeri ve kadına bakışını yansıtan pek çok örnek vardır söylencelerimizde.
Mesela Seteney guaşe,Adiyuh, Meliçıphu,Dahenağue,Laşın ve benzeri pek çok örnek görebilirsiniz bu konuda.
Söylencelerden örneklediğim bu kadınlar hepsi aynı veya birbirinin benzeri karakterde değillerdir,onlara dair anlatılan olaylar da belki birbirinin zıddı olaylardır fakat bunların hepsinde Adige kadınına dair,Adigelerin kadına bakışına dair güzel örnekler bulabilirsiniz.
Bu söylencelerde örneklerini görebileceğinin bakış açısı ve değerlendirme biçimi bir kaç yüzyıldan günümüze kadar önemini yitirmeksizin devam edegelen bir Adige töresidir.
Mesela Seteney Guaşe'yi ele alalım.Onun Mitolojideki yeri diger kahramanlarla kıyaslandığında hiç te küçümsenmeyecek kadar önemlidir.Hatta daha ileri giderek "belki de seteney guaşe olmaksızın nart destanları bu günkü önemini kazanamazdı" diyebilirim.
V.İ.Abaev bu konuda şöyle söyler: "Eğer Nart destanlarından bir erkek kahraman eksilse bir şey olmaz ama Seteney bu destanların -olmazsa olmaz-karakteridir."
Şoten Askerbiy "Kadının üstünlüğünü ve değerini gösteren bu destanın bir benzerinin dünya kültürlerinde ve mitolojilerinde olmadığını" söyler bir yazısında.
Nart destanlarındaki erkek kahranmanların pek çoğunun öldüğünü veya bir şekilde yaşamlarının son bulduğunu görürsünüz fakat bu destanların hiç bir yerinde Seteney Guaşenin öldüğünü söylemez,bir yoruma göre bu onun yaşamının son bulmasını kabullenemeyen o halkın isteğinden ve destanı bağlayış biçiminden kaynaklanır.
Çünkü Seteney güzeldir,akıllıdır,alımlıdır,o nartların annesidir,danıştıkları akıl hocalarıdır,ileri görüşlülüğü ile onların gözüdür,sevecenliği ve ile iyiyi ve güzeli gösterendir,namuslarıdır kısacası.İncelediğinizde dürüstlük ve açıksözlülükte seteney'i gölgede bırakabilecek bir başka tanrı yoktur Adige mitolojisinde.
Günümüzde bile seteney güzelliğin,dürüstlüğün,ileri görüşlülüğün,asaletin ve aklın bir tarifi gibi görülür, bu gün bile Adigeler,Abhazlar,Asetinler kadını yüceltmek ve methetmek istediklerinde " o seteneydir, seteney gibidir" vb. İfadeler kullanırlar.
Bir diğer örnek olarak meliçiphu'ı alırsak o seteney gibi bilge,güzel,akıllı değildir mesela. Bu söylencenin ortaya çıktığı dönem ataerkil topluma geçildikten sonraki zamandır. Bu söylencede verilmek istenen mesaj " gerçek kadın güzelliği ile değil aklı ile kendisini kabul ettirendir " şeklinde özetlenebilir kısaca.
Buradaki kadın kahraman küçük ve zayıf,sıradan,hatta komik bile denebilecek bir kişiliktir ilk bakışta, fakat incelendiğinde görülürki burada da kadının toplumdaki yerine,önemine ve Adigelerin kadına bakışına dair pek çok örnek vardır.
Adigeler kadına en çok değer veren halklardan biri olagelmişlerdir herzaman.Gerek toplumu ilgilendiren genel işlerde,gerek kendi cemiyeti ve dar çevresi,gerekse aile çevresi içerisinde her zaman kadının çok önemli bir yeri ve değeri olagelmiştir.
Bütün bunların ötesinde sadece Adige töresini incelemiz bile kadının yeri ve önemi konusunda yeterince bilgi sahibi olmamız için yeterlidir.
Hanceriy bir yazısında Kadına gösterilen saygının Adige töresinde en önemli geleneklerin başında yeraldığını belirterek şöyle söyler : Öldürülen birinin intikamını almak için kılıç elde yola çıkan bir grup, araya bir kadın ricacı girdiğinde yollarından döner ve silahlarını bırakırlar.
Bu ve bunun benzeri örnekler pek çoktur eski Adige söylencelerinde.
Eskilerde tüm toplumu ilgilendiren önemli konularda kadınlara danışıldığı zamanlar ve bu tür olayları anlatan pek çok örnek vardır. Fakat zaman içerisinde Adigelerde de kadın toplum işlerinden çekilmiştir , fakat yinede aile ve toplumdaki saygınlığı aynı şekilde günümüzde de devam etmektedir.
Adige töresinde kadına saygı sadece namus kavramı ile açıklanamaz. Erkek için öngörülmeyen pek çok hak kadına verilmiş ve saygı bu ilişkilerin temeline olmazsa olmaz koşul olarak konulmuştur.
Bir kadının hatırını kırmak,onu incitmek ve ona karşı saygısızca davranmak en ayıp işlerden biri olarak görülür.
Adigelerde kadına verilen değer yaşamın her alanında belirgin bir biçimde gözlemlenebilir.
1829 yılında Kafkasyada bulunan Belçikalı bir bilimadamı olan Jan şarl de bess şöyle anlatır kitabında : "Bir atlı yolda bir kadın ile karşılaştığında,atından iner ve atını kadın'a verir binmesi için;eğer kadın bunu kabul etmezse adam atının gemini tutarak kadına gideceği yere kadar yaya olarak eşlik eder."
Bir atlı yolda bir erkekle karşılaştığında eğerinin üzerinde hafifçe doğrulup onu selamlaması yeterli idi,fakat eğer bir kadınla karşılaşmışsa atından inip onu selamlamak ve ona bir süre eşlik ettikten sonra yoluna devam etmek gerekirdi.
Bir gurup erkeğin oturduğu bir odaya kadın davet edildiğinde veya öyle bir ortama kadın geldiğinde kadın en iyi yere oturtulur ve erkekler ayağa kalkarak ona güzel sözler söylerler gönlünü alırlardı. Sofrada olanın iyisi kadına ikram edilirdi,odada bir kadın olduğu sürece sert bir ifade ile konuşulmaz.kötü söz ve küfür benzeri kelimeler kullanılmaz,bu tür konuşmalar kadına duyurulmazdı.
Kadının gözü önünde hayvanlar kamçılanmaz,onlara vurulmaz,bir yolculuğa çıkılacaksa, kadınlar sürücünün at'ı(veya öküzü) kamçıladığını görmeyecek şekilde oturtulurlardı.
Çeşmelerde veya derelerde kadın suyunu doldurup işini bitirmedikçe atlılar oraya atlarını sulamak için girmezlerdi.
Dörtnala giden atlı eğer kadınların olduğu bir yerden geçiyorsa yavaşlardı,silahını göstererek tutmaz,kadının olduğu yerde silah çıkmazdı.
Eğer erkek bir kapı önünden geçerken bir kadının odun kırdığını veya benzer ağır bir iş yaptığını görürse yanına gider o işi kadının elinden alıp kendisi yapar ve sonra yoluna giderdi.
Yolculukta kadının rahat etmesi için azami özen gösterilir, eğer dağda,ormanda veya yolda yemek yenecekse kadına yemek yaptırılmaz bu iş erkekler tarafından yapılırdı.
Görüldüğü gibi Adige toplumu töresinin gereği olarak kadını en üst mertebede tutmakta ve ona hakettiği değeri vermektedir.
Bunun yanısıra büyük sıkıntılar çekip baskılara uğrayan,pek çok hakkı gaspedilen kadınlar da olmuştur toplumumuzun içerisinde.Fakat bunun asıl sorumlusu Adige toplumu ve töresi olmayıp sonradan pek çok geleneğimizin deforme olmasına yolaçan din kaynaklı davranış biçimleri ve bunu kendi çıkarları için en iyi şekilde kullanan feodalitedir.
Bu tür istisnalar hiç bir zaman Adige toplumunu ve töresini tümüyle sorumlu kılmaz ve kapsamaz fakat yinede günümüzde bile o dönemlerden kalmış ve Adige kültürüne uygun olmayan pek çok hatalı davranış biçimi hala muhafaza edilmektedir maalesef.


Mıjey Mihail. Adige töresi ve bugünümüz- İsimli kitabından alıntı.
Adige Psalhe gazetesi 12.5.2001 Nalçik Çeviri : Ergün YILDIZ


Not: Yazida vurgu yapilan Islam dogu kulturune ait islam anlayi$idir tahmin edilebilcegi gibi islamdaki kadinin yerinden bahsedilmemektedir!!!
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #8 : Haziran 05, 2009, 06:25:34 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜ

SOSYAL YAŞAM,GELENEK VE GÖR ENEKLERİ


Gelenek, genel anlamda geçmisten gelen ve tolum üyelerinin toplu, köklesmis aliskanliklarini ifade eder. Gelenkler o tolumun geçmisindeki gelir ve geçerli oldugu toplumda da toplumsan yaptirimlara dayanarak, kusaktan kusaga aktarilarak süregider. Gelenekler uygulandiklari zamana ve yere göre degisiklikler gösterir. Görenekler ise daha yaptirimsizdir toplumdaki görgüye dayanirlar, uzun süre geçerliligi ve kullanirligi olanlar gelenek haline dönüsebilir. Toplumda gelenek ve görenekler töre kavramiylada ifade edilebilir, her ikisininde toplumsal yasamda önemli etkileri vardir.
Toplumda insan davranislari benzeserek geçerli hale gelip toplum tarafindan uyulur ve uygulanirsa bu davranislar önce görenek daha sonra da gelenek haline gelir. Gelenek haline gelen davranislar ve toplum dogrulari kusaktan kusaga devredilerek geçerliligini koruyabildigi zamana kadar yasar. Fakat gelenekler toplumun yasam ihtiyacini karsilayamaz hale gelirse bu süre sonunda toplum tarafindan ya degisime ugratilir yada terkedilir. Özetle, gelenek ve görenekler; köklsesmis toplumsal aliskanliklardir.
Çerkez toplumunun çesitli toplumsal aliskanliklari bulunmaktadir ve bu aliskanliklar, 130 yil önce göç yoluyla getirdikleri ülkede bile halen geçerliligini koruyorsa, baska bir degisle bu süreye karsi dayaniklilik gösterebildiyse, bu durum yüzyillardan beri sahip olunan bir yerlesiklikle açiklanabilir.
Günüzde bile izlerine rastlanan gelenek ve göreneklere bakacak olursak; toplumda olabildigince özgör bir iliski yasayan Çerkeslerde gelenek ve göreneklere, degerlere taki bir baglilik söz konusudur. insan iliskilerinde yaratilan bu uyumlu atmosfer, bireylerin topluma ve kendilerine karsi duyduklari uyum davranisi sorumluluguyla ilgilidir. Tarihsel süreç içinde olmus ve toplum tarafindan benimsenmis kurallar ve gelenekleri, Çerkesler "Xhabze" diye adlandirilir.
Çerkesler Kafkasyadan getirdikleri Türkiye'dede bir süre devam eden Feodal özelliklerinden, "Asil"lik ve "Köle"lik kurumlarinin, Çerkes toplumunun kesin çizgilerle olmasada siniflara ayirdigi söylenebilir. Ayrimin daha çok kesinlik kazandigi boylarda, boy tekrar kendi bünyesinde küçük prensliklere ayrilmis olup, bu prenslikler genellikle digerlerinden bagimsizdir, ancak tamamen birbirinden kopuk degildir. Çünkü Çerkes toplumunda yürürlükte olan yasam biçimi kollektivizm üzerine kurulur. Asil sinifta olanlarin çikarlarida bu yasam biçimine uygun düstügü için siniflar arasi sürtüsme ve çatismalara pek rastlanmaz.
Toplumdaki sinifsal farkliligin kopuk olmasina karsin yinede Türkiye'de yakin tarihe kadar Çerkesler arasinda asil siniftan birinin köle siniftan birisiyle evlenmesi seklindeki kurallarin geçerliligini korudugu söylenebilir. Bunun yaninda Çerkes olmayanlardan kiz alip vermemek seklinde sürdürülen bir tavir gelenek ve göreneklerin daha az degisime ugramasinda etkili olmustur, günümüzde ise bu tür iliskilere girilmesi sikça raslanan bir davranis denilebilir.
Çerkeslerde kiz kaçirma yaygin bir gelenektir. Kiz kaçirma eyleminin ilginç yönü bu eylemde zor kullanilmamasidir, yani kizin rizasi olmadan böyle bir ise kesinlikle kalkisilmaz Kizi kaçirmak için erkegin, kiz ailesinden birilerini haberdar etmesi gerekir.Kiz kaçirmaya kendisinin gitmesisart degildir. Kizi erkegin arkadaslari kaçirir ve yakin bir aileye teslim eder. O aile kizin arti ikinci ailesi dermektir. Kizin kaçirilip getirildigi aile kiz evi rollerini yüklenir. Ailelerin anlasmasi ise toplulugun yaslilarina düser. Geleneklere uygun biçimde evlilik törenleri düzenlenir ve gençler yeni yuvalarini kurar.
Kaçma-Kaçirma geleneginde, ailedeki kiz ya da erkegin büyük olanin dururken küçügün evlenmemesinde ekisi oldugu söylenebilir. Yine aile içi evlilik yasagi, annenin sülalesinden bile en uzak kimselerle evlenmeme gibi bir gelenek önmlikle korunmaya çalisilan geleneklerdendir.
Çerkeslerin gelenekleri içerisinde belki en önemlisi sayilan geleneklerden biri büyklere saygidir. Hatta bu konuda en iyi örnek, yaslilarin bulundugu büyük çerkes ailelerinde, evdeki gelin konumdaki hanimin yaslilarin yaninda yemek yememesi, konusmamasi, oturmamasi ve saygili davranmamasi bunun ifadesidir, denebilir.
Bunun disinda Çerkeslerde; bulunan mekana biri geldiginde küçük-büyük herkesin onu ayaga kalkarak karsilamasi, namus ve saygi içinde onurlu yasam, insanlari ayirmadan tümüne sevgiyle yaklasmak, güçsüze yardimci olmak, yedirip-içirmek, konukseverlilik, iyi ve kötü günlerde bir arada olma, yardimlasma gibi geleneklerde yine önemle korunan ve uygulanan geleneklerdir.
Çerkeslerin, Kafkasya'da tarim ve hayvnacilikla ugrasan köylü topluluklari oldugunu herkes tarafindan bilinmektedir. Göç yoluyla gelip bu ülkeye yerlesirken de köy yasamina dayali yerlesimler kurmalari bununla açiklanabilir. Odönemde sahip oldukalr toplumsal iliskiler reodal toplumsal iliskileriydi ve bu iliskilerde köyü yasamina denk düsüyordu. Çerkesler sahip olduklari toplumsal iliskileri en iyi bu tip yasam biçimlerinde gerçeklestirebilirlerdi. Bu yasam biçimi ile ifade etmek istedigimiz sey tabiki sahip olduklari degerler ve kurallardir
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #9 : Haziran 05, 2009, 06:26:03 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜ

AİLE VE AKRABALIK İLİKŞKİLERİ


Çerkes ailelerinde akrabalik iliskileri çok yaygin ve önemlidir. Akrabalik iliskilerinde bir iç içelik sözkonusudur.genelllikle THAMADE (yasli ve bilge kisi,bütün toplantilarda toplulugun sefidurumundadir) statüstündeki kisilerin aldigi kararlar bu akrabalik ikiskisi içerisinde onlarin tümü için geçerlidir.
Ayni zamanda olaylar, toplantilar disindaki bir araya gelisenlerin hepsinde (yasli-genç) bir Thamade'lik kurumu bulunur. Bu thamde o tplulugun en yaslisidir ve topluluga baskanlik eder. Toplulukta bulunan her birey onun aldigi kararlara uymak zorunda oldugu gibi,onun izniyle davranislarda bulunabilir.
Çerkeslerde aile genellikle genis aile olup, ana, baba, çocuklar ve torunlardan olusmaktadir. Aile bireyleri arasinda sert ve siki bir disiplin vardir, aile küçüklerinin alinacak kararlarda önemli bir katkisi ve etkisi yoktur, fakat kararlarin uygulayicisi durumundadirlar.
Yaslilara ailede ve toplumda ayri bir deger verilir, ailenin reise babadir, kararlari o alir, diger üyeleri ise uygular. Aile reisinin kararlari emir niteligindedir. Erkegin ailedeki bu otoritesi yasi ileledikçe artar ve kabilelerde de etkili olmaya, sefi durumuna geçmeye baslar.
Çerkeslede, çocuklar evlendikten sonra ayri ev kursalar bile, "Büyük Ev" yada " Ana Ev" dedikleri baba evi ile iliskilerini koparmazlar.
Büyük ailede yönetim "ata-baba"dadir. Her is ondan sorulur.Aileyi bir arada tutan,toparlayan odur. Kimse ona sormadan aileyi ilgilendiren önemli bir karar alamaz. Ata-Baba'nin yetkisi yanlizca çocuklari üzerine degildir.Kendisinde küçük olan kardesleri ve aileleri üzerinde de, kendi ailesi üzerindeki haklara sahiptir.
Böyle bir aile büyügü yasamini yitirdiginde, aile fertleri yine ayni hiyerarsiyi korumak kosuluyla, es ve çocuklarini çevrelerine toplayip yeni büyük aileler olustururlar. Ancak yasayacaklari ev eski büyük evin yakinlarinda olmak zorundadir. Kardeslerin bu sekilde ayrilamasina ragmen, uzun süre mal ortaklari devam eder. Mallar bölüsüldügünde baba miras sadece erkeklere düser kizlar bu mirastan yararlanamaz.
Kizlar evlenene kadar baba ya da erkek kardeslerinin evinde kalirlar. Sahip olabilecekleri mallar; giyimleri, takilari ve çeyizleridir. Kadinin evindeki yasam çok rahattir,genç kizlarin baba evinde büyük özgürlüge sahip olmamalarina karsin evlendikten sonra bu rahatliklari ortadan kalkar.
Kardesler her ne kadar ailede bir arada oturuyor olsalar bile, evlenen kardeslerinin ayrilmasi, isini ve malini ayirmasida söz konusudur. Ancak eve bir konuk geldiginde veya disaridan gelebilecek haksizliklara karsi tek vücut olurlar.
Ailede bir is bölümü vardir. Ailede kadin; yeme-içme,ev temizligi, çamasir, çocuk bakimi gibi ev içi islerle ugrasir. Disarda yaptigi isler ise, inek ve koyunlari sagmak,kümes hayvanlarina bakmaktir. Genç kizlar annelerine, erkekler ise babalarina yardirm ederler. Erkekler bir taraftan da ise ev disindaki islere bakarlar ve evi geçindirir.
Ailede çocuklarin yetistirilmesinde temel hareket noktasi, saygi ve sevgidir. Çerkeslerde çocuk yetistirme görevi sade anne ve babanin görevi olmaktan öte daha çok toplumun ortak görevidir.Okul egitimi disindada aileler çocuklarina; insan sevgi, dürüstlük, çaliskanlik, vatan ve millet sevgisi" büyüklere saygi duygusu asilarlar. Çcuk yetistirmeyi toplum borcu olarak bilirler. Çerkeselr atasözlerinde bile bunu, "Çocuk iyi yetisirse, hem ailesinin hemde toplumun çocugudur; ama kötü yetisirse yanlizca ailesinin çocugudur" seklinde vurgularlar.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #10 : Haziran 05, 2009, 06:26:36 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜ

EŞ SEÇME VE EVLİLİK TÖRENLERİ


Çerkesle genel anlamda, gelenek ve yasam biçimlerinde Türkiye'deki diyer toplumlardan daha genis ve özgürdürler. Onlarda "söz kesilmez", genç kiz ve erkekler çevrelerinde "göz gezdirip" en uygununu arastirirlar. Genelde Lazlardan, Türklerden veya Kürtlerden dahageç evlenirler. Bu evlenme yasinin 25-30'lara kadar çiktigi da görülür.
Çerkeslerde evlenme yasinin yüksek olmasinin bir nedeni; geleneklere göre, büyük kardesin evlenmeden küçügünün evlenmemesidir. Birçok kisi, büyklerin evlenmesini beklerken evlenme yaslarin epey geçiyorlar. Günümüzde bile bu gelenegin sürdügü söylenebilr. Hatta bu gelenek yüzünden bir çok kisi de evlenmeden kalabiliyor. Bir diger neden ise, eslerin olgunluga erismesini bekleme ve üstlendigi aile yükünün sorumlulugunun önemli görülmemesidir.
Diger yandan Çerkeslerde iç güveysi gitmek seklinde bir durum hemen hemen hiç görülmemektedir. Bu ayni zamanda ataerkil aile yapisinin egemenliginden de kaynaklanmaktadir. Ayrica iç güveysi giden erkegin gidmis oldugu ailede söz ve karar sahibi olmayisi çerkes erkegi için kabullenilebilecek bir durum degildir.
Çerkes toplumunda genç kiz ve erkekler arasindaki iliski ve etkilesim son derece açik ve olagandir. "Zekhes" diye adlandirlina toplantilarda kizlar ve erkekler birarada bulunur, bu tplantilarda gençler bir birlerini tanir, konusur, oyunlar oynar, "Ksenlik "yapar. Ksenlik iliskisi flört iliskisine denk düsen bir iliskidir. Bu iliskide genç kiz ve erkek duygu ve düsüncelerini sözlerle paylasarak daha yakindan birbirlerini tanirlar. Bu iliski gençlerin es seçiminde daha dogru ve bildik kararlar almasinada etkilidir. Evlilik öncesi bu sosyal iliskiyi yasamis olan gençlerin evlilikleri, eger gerçeklesirse, daha gerçekci ve saglam temellerde dayanir. Bu yüzden Çerkeslerde esler arasinda çatismalara, bosanma, terk etme, ayri yasama, vb. durumlara çok az rastlanir.
Bununla birlikte Çerkeslerde "görücü usulü" ile evlenmelere çok az rastlanir, yukarida açikladigimiz biçimde bir iliskiye sahip genç kiz ve erkekler eslerini kendileri seçerler, aileler ise bu konuda kendilerine gelen önereyi kabul ederek, kiz isteme, nikah ve dügün gibi geleneklere uygungerekli yükümlülüklerini yerine getirirler.
Gerekliliklerin yerine getirlimesinde, aile ve toplum büyüklarinin ortak karar ve uygulamalari etkilidir.Gençler bu asamadan sonra devreden çikmislardir. Bu islemlerder söz söyleme ve karar alma, onlara etkide bulunma haklari kalmamistir. Aile üyeleri, akrabalar ve bir arada yasayan toplulugun yaslilari gerekli islemleri ortaklasa gerçeklestirir.
Çerkeslerde evlilik saygi uyandiran, mutluluk nedeni olan bir kurumdur. Evlilik kurumu büyük bir dügünle kurulur ve bu dügüne büyük önem verilir.Dügün yapan aileye sosyal yardimda bulunmak bir gelenek oldugu kadar, yardimam katilmamak ayip sayilmaktadir. Dügünlere ailenin tanidiklari ve akrabalar disinda da çevre köylere tek tek haber verilir, davet edilir. Dügüne katilan misafirler köyde yasayanlar tarafindan paylasilarak agirlanir. Dügünler bir kaç gün sürer. Bu dügünlerde evlenen erkek kendi dügününe katilmaz ve ortalikta görünmez, dügün boyunca bir arkadasinin ailesi yaninda kalir. Dügün sonrasi evlenen kisinin evine getirilmesi yine arkadaslari tarafindan düzenlenen küçük bir törenle olur Evlenen kisinin dügün öncesi ve dügün boyunca kaldigi arkadaslarinin evi artik bir akraba evi olarak kabul edilir. Günümüzde bu gelenklerin hepsinin uygulandigi söylenemez, özellikle kentlerde yasayanlarin bu gelenekleri uyguluyabilmesi dahada zorlasmaktadir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #11 : Haziran 05, 2009, 06:27:55 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜ

GİYİM KUŞAM VE BESLENME ALIŞKANLIKLARI


Giyim Kusam: insanlar örtünmek ve korunmak için giysiler giyerler. Korunmak için olsa bile giyilen giyisiler, onlari giyen insan topluluklarinin yasayis biçimlerinin göstergelerindendir. Anavatanlari Kafkasya olan ve orada yasayan insanlarin giysileride dogal olarak o bölgenin cografyasini ve insanlarinin etkilerini tasir.
insanlari giyim ve kusamlari; o insanlarin yasamini, kisiligini, sosyo-ekonomik durmunu, toplumsal statüsünü yansitan göstergedir. Çerkes topluluklarinda da böyledir, giyim ve kusamlari yasam biçimlerine uygunlu gösterir.
Kafkas Halk Danslri adli kitapta (Koçkar, 1979; 216-217) çerkes giyim ve kusami söyle aktarilmaktadir: Çerkes erkekleri " Çerkeska" diye adlandirlilan bir giysi giyerlerdi, bu giysinin etekleri diz boyunu geçecek sekilde uzun ve genistir, gögsünde agaçtan yapilmis fiseklikler ve bunlarin gümüsten kapaklari vardir. içine açik tonda gömlek giyilir, kendi rengi ise çogunlukla koyu tonda olur. Baslarina evde kadinlar tarafindan elle yapilmis Kalpak takarlardi, bunlarin üzerine keçi kilindan dövülerek yapilmis yamçi adi verilen bir giysi giyerlerdi. Yasamlarini önemli kismi at üzerinde geçtigi için yamçinin uzun olmasina dikkat edilirdi.Yamçinin boydan boya açik olan önünde boyun kisminda gümüs bir tutturmalik bulunur. Ayaklara bazen diz boyunu asan yumusak deriden yapilmis altin yada gümüs tokalarla baglanabile çizmeler giyilir, bel'de ise üzerinde kilinç, yagdanlik, kama bulunan beli saran deri kemer bulunurdu.
Kamalrin sapi kemik, gümüs yada altin islemeli ve iki agzida keskin olurdu. Kilinçlarin agzinin daha düz, kesici ve delici özelligi olmasina dikkat edilirdi. Boyun yada basa sarilan siyah yada beyaz Çuha'dan yaplmis baslik ise; basi yagmurdan korumak içindir.
Çerkes kadinlari ise zerafet ve asaletlerini yansitan giyecekler giyerlerdi. Kaftan diye adlandirilan giysinin üst kismi vücüda tam oturmustur, bel'e takilan kemerin asagisinda kalan kisim uzun ve yere kadar açiktir. Açiktan iç giysi görülür, bel'den baslayan gümüs, altin, pirinç dügmeler üçgen biçiminde ve boyun altina dogru uzanir. Kaftan mat renklerde olup kadife, ipek, atlas gibi kumaslardan dikilmistir. Kollar genis ve uzun olup üzerinde süsleme sanati örnekleri vardir. iç'lik Kaftan'in içine gelir Üzerinde ve alt etek önünde gümüs,sim-sirma islemeler görülür. Basa kep biçiminde baslik, üzerinde alti, gümüs, sirma, inci islenmistir. Basa dik olarak giyilmasine dikkat edilir. Basa yine basliktan tutturularak ipekli kumastan yapilmis genellikle beyaz basörtüsü örtülür.
Çerkeslerin geleneksel kadin ve erkek iysileri oalrak tanimlanabilecek bu giysiler, Çerkesler tarafindan göç yoluyla geldikleri Türkiye'de terk edilmistir. Göçten sonra bir süre bu giysileri giymeye devam etmisler, daha sonra içerisinde yasadiklari toplumun giysilerini giymeye baslamislardir.

Beslenme Aliskanliklari: Çerkes topluluklarinin beslenme aliskanliklari göçten sonra gelip yerlestiklei topraklarda önemli degisikliklere ugramistir. Fakat yine de kendilerine özgü geleneksel yemekleri yapmaya özel önem verirler.
Misir unundan yapilan ekmeklere artik rastlanmassa bile bolca hamur yemekleri çesidi bulundugu söylenebilir. Hamurdan yapilan yemeklerin içine patates, peynir koyarak haslamak ya da kizartmak yaygin geleneklerdir. Ocak içerisinde et ve peynir kurutma gelenegine artik pek rastlanmaz.
Çerkesle et ve süt ürünleri bolca kullanirlar, özellikle et ürünlerini konuklara sunmak köklü bir gelenektir. Et haslanarak oldugu gibi, tuzlanarak da kizartilip yenir
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #12 : Haziran 05, 2009, 06:28:36 ÖS »
ÇERKES YEMEKLERİ

Çerkeslerin yemekleri kendilerine has özellikler taşır. Yemekler daha çok et ve süt ürünlerine dayanır. Sebzeye pek itibar etmezler. Şişmanlığı kınayan Çerkeslerin kuvvetli ve sağlıklı bünyeye sahip olmalarının yemek kültürleri ile doğrudan alakası vardır.
Pasta
Çerkesler ekmek yerine pasta dedikleri ve ufak darı veya mısır unundan pişirilmiş lâpayı tercih ederler. Pirince daha az kıymet verirler. Pasta yapılacak ufak dârıyı evvelâ ona mahsus tahtadan yapılmış el değirmeniyle çekerek tamamen kabuğunu çıkarırlar. Sonra içindeki beyaz darıyı suda pişirerek pasta yaparlar. Mısırı da değirmene vermeden evvel fırında iyice kuruttukları için pastalık mısır unu bir dereceye kadar kavrulmuş demektir. Bunu da suda kaynatarak pasta haline getirirler. Her nevi pasta istendiği şekle konabilecek derecede katı yapılır. Bazen tuz katarlar bazen katmazlar, pirinci olduğu gibi temizleyip kaynatırlar.
Pastayı şeven denen dibi yuvarlak kulplu demir tencerede kuvvetli ateş üzerinde ve demire temas eden kısmı da kızaracak derecede iyi pişirdiklerinden hamur tadı vermez. Çerkesler sacayağı kullanmazlar. Tencereyi ocağın içine daima asılı duran, istenildiği derecede kaldırılıp indirilebilen ve lehunç-tlexunç adı verilen demir zincire asarak kaynatırlar.
Pastayı karıştırmak için belağ dedikleri küçük bir tahta ve düz kürek kullanırlar.
Tencere yere indirilir belâğla güzel karıştırılıp tekrar asılır. Bu suretle bir kaç defa indirilip bindirilerek iyi bir şekilde pişmesine dikkat edilir. Pasta birlikte yenecek katığa göre sofranın üzerine dâire veya yarım daire şeklinde ince ve uzun olarak konur. Bazen de sofrada bulunacak her misafirin hissesi birbirinden ayrı olarak konur ve bu şekil daha kibar sayılır.
Pasta yekpâre ve daire şeklinde sofraya konursa birlikte yenecek "şıpsı", yağda kızartılmış ve üzerine tereyağı veyahut kaymak konmuş peynir, söğüş et ile yenmek üzere yapılan güzel salça pastanın ortasına oyulan çukura konur. Pişmiş et, kuru peynir, ufak ufak doğranarak pastanın sathına biraz batırılmak suretiyle konur.
Pasta el ile lokma haline getirilerek yendiği için sofradan evvel ve sonra eller behemehal sabunla yıkanır. Temiz peşkirle kurutulur. Hizmet eden sağ eliyle ibriği, sol eliyle leğeni tutar ve dizlerinin üzerine biraz çömelerek suyu döker. Misafirler el yıkamak için yerlerinden ka1dırılmaz. Apleş dedikleri peşkir ekseriyetle kızların ketenden yaptıkları uçları nakışlı, beyaz ve uzunca temiz bir havludur. Fakat yemek yerken kimse kucağına havlu koymaz.
Haluzz-Haluj
Üçken şeklinde yağda kızartılmış peynirli puf böreğine haluz derler. Bir de ince açılmış hamurun içine peynir ve soğan koyduktan sonra yumurta büyüklüğünde veya biraz daha büyük boyda yuvarlak hale getirip suda pişirirler ki buna da psihaluj derler. Su böreği gibidir. Bu börek pek muteber olmadığından ağır misafirlere ikram edilmez. Bazen de suda kaynatıldıktan sonra ve meselâ ertesi gün yenmek istenirse kızartıp da yerler. Haluz sofraya bir sahan içinde olarak konduğu gibi bazen de öylece konur. Koparıp dağıtmamak için el ile tutularak ısırılıp yenir. Haluzz-Haluj pasta gibi ekmek makamında safraya konduğu için yoğurt, kaymaklı süt, tereyağı, bal veya tiritle yenir. Ekseriya hediye olarak akraba ve ahbaplar arasında hediye olarak götürülür. Halujun bir de patatesli cinsi vardır ki bu da şu şekilde yapılır. Patates sayulduktan sonra su içinde kaynatılarak güzelce pişirilir. İçine biraz kırmızı biber, tereyağı, tuz konur ve evvelce hazırlanmış olan açılmış dört köşeli yufka içine konur, yufkanın bir yarım daire şeklinde yapıştırılmasını müteakip biraz durduktan sonra kaynar suyun içine atılır ve kaynatılır. Sıcağı sıcağına yenir.
Meterej
Katıca hamuru uzunca ve ince yuvarlak bir ha1e koyduktan sonra üçer parmak boyunda keserler. Her parçayı ince çubuklar dan yapılmış beyaz ve temiz sepet üzerinde yuvarlayarak içi biraz boş ve üstü kertikli bir hale getirdikten sonra kaynar yağ içinde kızartırlar. Bu suretle yapılan meterej taneleri hediye olarak başka yere gönderilecek ise ince kınnapa dizilir. Haluj gibi bir sahan içine konur ve onun gibi katıklarla yenir.
Mejag
Ufak darı unundan yapılmış cıvık bir hamuru yassı bir kap içine koyarak fırında pişirirler. Mejag adını verdikleri bu yemekleri daha büyük yapmak isterlerse fırının içine kızdırılmadan üç parmak kadar yükseklikte olmak üzere çamurdan büyük bir dikdörtgen yada dörtgen yaparlar. Fırın kızınca bu dikdörtgenin içine cıvık hamur kepçe ile dökülerek ağzına kadar doldurulup pişirilir, piştikten sonra fırının ağzını muvakkaten yıkarak çöreği bozulmadan çıkarırlar. Bir tanesi öküz arabasının içine ancak sığar. Mejagtan icap ettikçe baklava biçiminde ufak parçalar halinde kesilerek sofraya konur. Bununla da haluj ile yenen katıklar yenir.
Bedjın
Yulafın kabuğunu güzelce çıkararak özünü kaynatırlar. Sonra kıvamını buluncaya kadar belağla ça1arlar. Bu bulamacı kaşık ile yerler. Bedjin Avrupalıların "purej"dedikleri yemek ise de ondan lezzetli ve nefis olur. Bedjin sıcak olarak bal şerbetiyle yenir. Biraz yapışkan olduğu için dikkat etmeyenlerin dilini yakar. Bu misafire ikram edilen yemekler arasına girmiyor.
Haluğ ekmek


Ekmeği somun halinde fırında pişirirler. Pide ve yufka yapmazlar. Buğday, mısır unundan yapılan somunlar fırına konurken altının temiz olması için küreğin üzerine genşi meşe yaprağı koyarak fırına atarlar.
Piştikten sonra da sıcak iken yapraklar çıkarılır ve altı güzelce kızarmış olarak servise konur. Çerkesler ekmeği az kullanırlar.

Stir- Çorba
Stir denen çorbaya Çerkesler çok önem vermezler ve az yerler. Mısır çorbası iki suretle yapılır. Mısır evvela (suxu) de döverek kabuğunu çıkarırlar. Sonra suda pişirerek içine bir miktar süt katılır. Bazen az da olsa fasulye tanesi katarlar. Üzerinde yağla haşlanmış biberli soğan gezdirirler. Bunu öğlen dışında yemezler. Bazen de suhuden çıktıktan sonra mısır taneleri 3-4 parçaya ayrılacak surette el değirmeninde kırılır. Sonra birinci usuldeki gibi pişirler. Ufak darı özünden yapılan çorbalar da aynı şekilde pişirilip hazırlanır ve onlara da süt katılır. Ufak darı çorbası daha kibar sayılır. Çorbalar ekmek ile yenir.
Lepsi
Et suyudur. Çerkesler bunu çok severler. Taze eti haşlayıp içine biraz tuz koyarlar. Yerken üzerine az miktarda siyah biber ekerler.
Gumilej
Darı (fug) unuyla baldan ve bazı nebatların eklenmesiyle yaptıkları bir nevi ekmektir. Gumilej kuvvetli bir yemektir. Bu nedenle senelerce muhafaza edilebilir. Çerkesler savaşlarda bunları terkelerinde taşırlar.
Söğüş
Çerkesler tâze eti daima söğüş yani haşlama halinde sıcak yerler. Başka şekilde pişirmeyi bilmezler. Haşlanacak et, sofrada bir adam önüne konabilecek büyüklükte olmak üzere parçalara ayrıldıktan sonra kaynatılır. Haşlanmış et iki şekilde sofraya konur. Bazen parçalar tirit olarak büyük bir kâse ile sofraya konur. Bunu kibarlar yapmazlar. Bunun için başlanmış ve biraz soğutulmuş et parçaları her şahsın önüne pasta parçalarının üzerinde konur. Eti bitirip yemek için yapılan cevizli nefis salçalı tabak içinde yahut pasta müdever ise oyulmuş çukura konur.
Leğejağ- Kuru et
Koyun ve semiz sığır etlerini pastırmalık gibi ince ve güzel kesip tuz ve az sarımsakla iki üç gün terbiye ettikten sonra ocağın içinde seyrek çitler üzerine dizerler. Altında çok ıs vermeyen gürgen ağacından mütedil bir ateş yakılır. Arada çevrilerek bir kaç gün zarfında güzelce kurutulur ve nefis bir et olur. İşte bu kuru eti icap ettikçe şişe takarak köz üzerinde güzelce kızarttıktan sonra birer lokma olacak derecede ufak parçalar halinde doğrayıp pastanın üzerine koyup yerler. Bazen de kızartmadan önce ufak doğranır, sonra tava içinde kızartılıp yağıyla beraber pastanın ortasındaki çukura konur.
Şipsi
Meşhur çerkes tavuğu (Şipsi) çoğu cevizden bulamayanlar yağda kavrulmuş undan ve bazıları da süt ilave ederek yaparlar. Şipsi daima pasta ile yenir. Şipsi pastanın oyulmuş ve kenarları biraz çıkık yapılmış büyük çukurun içine doldurulur. Etler de yarısı dışarıda kalacak ve tutulup çıkarılacak surette çukurun kenarına dizilir.
Değelibj
Kavurma ettir. Etler ufak pârçalara ayrıldıktan sonra kendi yağında kavrulur. Teneke ve kutulara konur yine kendi yağı ile üstü örtülür. Ateşte ısıtılıp pasta ile yenir.
Vedbesim
Kuzu kebabı, hıdrellez kuzusu gibi tandır kebabıdır. Kuzu kesildikten ve iyice temizlendikten sonra yanına baş, ciğer ve böbrek eklenerek sıcak tandıra konur. Tandırın ağzı iyice kapatılarak sıvanır. 2-3 saat bırakıldıktan sonra tandır açılır, ilik gibi pişmiş et bıçakla parçalanır ve tepsiye konur.
Metazz
İyice yoğrulan mayalı hamur açılır, içine çerkes peyniri, biraz da tuz konarak iki yumurta, hacminde kapatılır. Kaynar suyun içinde iyice kaynatılır, sıcak sıcak yenir.
Seheş
Bildiğimiz sütlaçtır. Aynı şekilde yapılır, sıcak ve soğuk olarak yenir.
Suqu
Bir nevi kuru darı unudur. Erler bunları gıda gibi heybelerine koyarlar, seferlere, savaşlara götürürler, gittikleri yerlerde, dağlarda ateş yakıp suda pişirirler ve yerler. Yahut sıcak süt ilâve edilerek pişirilir, tabağa konur ve soğuyunca üzerine kaymak ilave edilerek yenir.
Adighe kueyej-Çerkes peyniri
Evvela iki kilo süt ateşe konur. 2-3 gün önceden kalma ekşi yoğurt suyu süt kaynama derecesine varınca yavaş yavaş kepçe ile dökülür. Süt içinde beyaz topraklar, üstünde yeşil su oluşuncaya kadar hafif ateşte kalır. Tel süzgeç ile süzülür. Şekil vermek için 1-2 defa çevrilir ve ılık iken iki tarafı tuzlanır, bir tabağa konur. Böyle taze iken yendiği gibi bir dolaba veya rafa da konularak kurutulur. Uzun bir zaman dayandığından sonraları da yenir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #13 : Haziran 05, 2009, 06:29:02 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜ

HALK OYUNLARI VE DANSLAR


Genel anlamda halk oyunlari ve dans, insanlarin doga ve toplum olaylarini soyutlayarak hareketlerle anlatimlardan dogmustur. ilk örnekleri ise dinsel ayin ve törenlerde ortaya çikmistir. insanlar danslarla; bir yandan yagmurü, kar, rüzgar ve canlilar yani daga olaylarini anlatirken diger yandan doga üstü olaylarinda anlatmak istemistir.
Her toplumda kendi toplumsal motiflerin islendigi halk danslari o toplumun aynasi görünümüne sahiptir, çalinan çalgi, canlandirilan hareket anlatilan olay, bize o toplumun yasam tarzini ve birikimlerini gösterir. Toplumla birlikte dogan halk danslari süreç içinde toplumsal gelisime ve paralel bir gelisim çizgisi izler.
Kafkas halk danslari yüzyilardir, Kafkasya insaninin günlük yasaminda çok önemli bir yer tutmaktadir. Dügünlerde, bayramlarda, savaslarda, evdeki senliklerde,konukagirlama-ugurlamada, kis ve yaz gecelerinde, arkadas toplantilarinda, dans günlük yasamin bir parçasidir. Bu danslarda toplumun bütün hareketleri bir arada görülebilir.
Çerkesler halk oyunlarini çok severler, oyunlari bilmeyen kisi yok gibidir. Halkin özelliklerini yansitan önemli bir kültür ögesi olarak görülen oyunlar hemen hemen her toplantida, bir araya geliste oynanir. Mizika veya Akardeon esliginde oynanan oyunlarda, kizlar ve erkekler ayri saflarda karsilikli olarak ayakta durmak kosulu ile dizililer ve müzige el vurarak tempo tutarlar.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )

Çevrimdışı P.u.S.u

  • Katılımcı Üye
  • *
  • İleti: 226
  • Rep Gücü : 106
  • Cinsiyet: Bay
  • Hayırlı Cumalar Dilerim
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çerkez Kültürü
« Yanıtla #14 : Haziran 05, 2009, 06:30:21 ÖS »
ÇERKES KÜLTÜRÜ

İNANÇ SİSTEMLERİ


Din, inanca dayanan doga üstü tasarimlar ve islemler dizesidir. Toplumsal bir olgudur ve üretim sürecinde insanlara egemen olan güçlerin fantastik bir yansimasi olarak toplumsal bilincin özgül bir biçimidir. Din ilkel komünal toplum biçiminin belli bir asamasinda kavranilamayan doga güçleri karsisinda insan güçsüzlügünün yansimasi olarak dogmustur.

Çerkesler çaglar boyunca çesitli inançlar tasimis ve çok çesitli tanrilara inanmislardir. Çerkeslerin eskiden taptiklari belli basli tanrilar; sible, Tleps, Sevseres, Zekotha, Mezitha, Kutij ve Tesub olmak üzere yedi tanedir.

1- sible; savas, yildirim ve adalet tanrisidir. Savasa giderken ondan yardim dilenir, savas kazanildiginda Koç kurban edilir. Yildirim çarpmis a?açlar ve insanlar kutsal görünüyordu.
2- Tleps; Demir ve ates tanrisidir.ibadet'i yüksek sarp daglarda yapilirdi.
3- Sevseres; Firtinalarin, sularin ve irmaklarin tanriçasidir. Sevseres'e bulutlar ve denizler itaat ederdi, yine bu tanriya dualar edilir ve kurbanlar kesilirdi.
4- Zekotha; Gezginler tanrisidir, yolculuk ve kutsal ziyaretlere çikanlari korurdu. Konuk gelis ve gidislerinde su dökmek biçimindeki bu inanistan kalan gelenek, Anadoluda da uygulanmaktadir.
5- Mezitha; Avcilar ve orman tanrisidir.Çerkesler bu tanriya orman gölgesinde ibadet ederdi.ibadet edilen kutsal ormana, Theseg derlerdi
6- Kutij; Adalet tanrisidir. Eski kavimlerde oldugu gibi Çerkesler'de de mese agaci kutsal sayilir, agacin tanrisal bir ruh tasidigina inanilirdi. Çerkes Thamade'leri mese agacinin altinda toplanip savas ve baris islerini görüsüp, dua ederlerdi.
7- Tesub; Savas tanrisidir. Çerkeslerle Hititlerin tanrisiydi. Tesub'a ait heykeller Kafkasya'da bulunmustur. Diger bir adi ise Zevatha'dir. Çerkesler'de bunlar disinda; Oyun ve yilan tanriçasi Blevus ve Yeleus, Bal tanriçasi Merisa, Gök tanrisi Vefatha gibi tanrilar bulunuyordu.
Bu belirttigimiz Çerkes tanriçalari üç gurupta tolanabilir
1- Mutluluk kudret sahibi yaratici tanrilar
2- Dehset ve korku veren tanrilar
3- Doganin çesitli sanatlarin düzenleyicisi ve temsilcisi
Çerkesler belli dönemler için bu tanrilar için dualar ederler, adaklar adarlar ve sölenler düzenlerlerdi.
Çerkesler tarihin ilk döneminden baslayarak doga güçleriyle açikladiklari bu tanrilarina 5-6. yüzyila kadar bagli kalmislar ve onlara inanmislardir.
Özellikle Bizans imparatoru i. Jüstinyen döneminde yani Vi. yüzyilda Hiristiyanlikla tani?tilar. Bizans Cenevizlilerle iliskileri sonucunda Hiristiyanlik ve Yahudilik dinlerini taniyarak bunlari kabul ettiler. Çerkeslerin bu dinlri kabul etmelerine karsilik yinede kendi eski geleneklerini ve inanç sistemlerine devam ettiler.

Çerkesler Yahudilik ve Hiristiyanlik'tan sonra 17.yüzyilda islamiyetle tanisti.18. yüzyilda ise bu din yerlesti, Çerkes topluluklarinin bulundu?u Kuzey Kafkasya'ya savas ve istilalarda, dinsel baskaldirilara hatta muridizm hareketlerine rastlanmaktadir. Yine de her ne sekilde açiklanirsa açiklansin Çerkesler sahip olduklari kültürel degerleri, inanç sistemleriyle bütünlestirmis, kendilerine dogru gelen dinsel ögeleri alip bunlari kullanmislardir. Bunun sonucunda dinsel bir fanatizm görülmeyen Kafkasya'da Çerkes toplulu?u farkli dinsel inanislara sahip olunmasina karsin bir arada huzur içerisinde ya?anmasinida bilmistir.

Çerkes topluluklari Osmanli topluluklarina göç ederken islamiyeti kabul etmislerdi. islamiyetin savunucusu, Halifelik topraklarinda huzur, güven ve refah elde edebileceklerine inaniyorlardi.Yerlestikleri yerlerdeki geleneksel inanç biçimleriyle ters düsseler bile, inanç ve ibadetlerini yine kendi bildikleri biçimde gerçeklestirmislerdir. Bunun sonucunda da, inançlari geregi yasak olsa bile birçok kültürel degerlerini uzun süre korudular. Koruyamadiklari, terk etmek zorunda kaldiklari kültürel degerleri ve inançlarini terk edis nedeni ise; yasadiklari çeliskinin üstesinden gelememek sonucu olusan uzlasma istegindendir, denebilir.
Forum Kurallarına uyalım uymayanları uyaralım : )