Günümüzde müzik icra eden her gruba, sayısına ve çalgılara bakılmaksızın orkestra deniliyor ancak her çalgı topluluğu bir orkestra oluşturmaz. Bir orkestrada belli sayıda yaylı, üflemeli ve vurmalı sazların belirli bir düzen oluşturacak şekilde bir araya gelmesi ve her çalgı türü için bir parti yazılmış olması gerekir.
Bir orkestrada bütün işleri müzisyenler yaparlar ama alkışları orkestra şefi toplar. Peki, nedir bu orkestra şeflerinin özellikleri? Kemanı birinci kemandan, piyanoyu bir virtüözden daha iyi çalabilirler mi? Onlar olmazsa orkestra elemanları notalara bakarak bir eseri çalamazlar mı?
Orkestra, on yedinci yüzyılda ortaya çıkmıştır ve zaman içinde yapısı pek çok değişiklik geçirmiştir. Orkestra şefleri orkestra ile birlikte ortaya çıkmamış, çok daha sonra sahnede yerlerini almışlardır. Ancak bu, orkestra şefinin olmadığı dönemlerde orkestranın yönetilmediği anlamına gelmez.
Orkestralar ilk zamanlarında sadece kraliyet ailesi ve asil sınıfın önünde konser veriyorlardı. Kimse krala ve yanındakilere arkasını dönemeyeceği için bir şefin bugünkü gibi orkestrayı idare etmesi zaten düşünülemezdi. Tempoyu önceleri klavsen, sonraları da en önde oturan baş kemancı ayaklarını yere vurarak, başını veya elindeki yayı sallayarak ayarlıyordu.
Saray orkestralarının gittikçe artan müzisyen sayısı elli-altmışa varınca, Fransız ihtilalinden sonra halk konserleri de başlayıp yaygınlaştıkça, orkestradan bir müzisyenin şefliği de üstlenmesi imkansız hale geldi. Bu işi sadece müziğin idaresine konsantre olacak, geniş müzik kültürü olan kişiler başarabilirdi. Böylece besteciler konserlere katılmaya, kendi eserlerini yönetmeye başladılar.
On dokuzuncu yüzyılda eserlerin bestecileri yavaş yavaş hayattan çekilmeye başlayınca, profesyonel orkestra şefleri ortaya çıktılar. Orkestra şefliği bir meslek haline geldi. Şeflerin ortak özellikleri, hemen hepsinin erkek olmaları, beyaz saçlı, asabi ve karizmatik olmaları, mükemmel bir kulağa ve hafızaya sahip olmalarıdır. Genellikle eserleri, hem de her bir çalgı için ayrı ayrı ezberden yönetebilirler.
Orkestra şeflerinin işlerinin yüzde 95'i provalardadır. Sesleri en çok 'yanlış çalıyorsunuz', 'çok hızlı', 'daha yavaş' şeklinde provalarda duyulur. İyi prova çalışmaları yapmış bir orkestra şefsiz çalabilir ama iyi bir provayı şefsiz yapamaz.
Orkestra şefleri bir spor takımının antrenörü gibidirler. Takımın nasıl oynayacağı, oyuncular arasında uyumun nasıl sağlanacağı antrenmanlarda tespit edilir. Maça çıkınca da asıl iş oyunculara düşer. Kuralları basit olan futbol oyununda bile on bir kişinin ahengi çok önemli iken son derecede karmaşık eserleri icra eden altmışı aşkın müzisyenin uyumu şüphesiz tartışılmaz. Monako'nun ulusal orkestra kadrosunun, ordu kadrosundan daha geniş olduğunu biliyor muydunuz?
Bir orkestrada çoğu zaman on veya on iki çalgı aynı anda farklı notalar çalarlar. Bu kaos içinde yönetimin bir an bile yitirilmemesi gerekir. Bir orkestra şefi aynı anda farklı yirmi sekiz çalgının seslerini ayırt edebilir, dilediği sese konsantre olarak onun hatasını görürken, orkestrayı idare etmeye devam edebilir.
Orkestra şefinin en önemli enstrümanı seyircinin göremediği bakışlarıdır. Bakışlar şefin bagetinden bile önemlidir. Şefin baget tutan eli müziği bölümleyip ölçüleri belirtir yani gerçek anlamda müziği yönetir. Sol el ise duygu elidir. Örneğin, şef sol elin işaret parmağını dudaklarına götürdüğünde sesin hafiflemesi gerektiğini belirtmiş olur.
Sesin artması gereken yerlerde elini kürek gibi hareket ettirir. Göğse bastırılan sol el, havada daireler çizen baget, öne uzanmış kollar, kapalı gözler ve şefe özel bir takım hareketler müzisyenlere mutlaka birer mesaj iletirler. Kısacası orkestra şefleri bir esere ruh ve kişilik kazandırırlar.