Gönderen Konu: Şimdi Ölmeli/yim Biliyorum  (Okunma sayısı 1056 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı OĞUZHAN

  • Süper Mod
  • *
  • İleti: 2183
  • Rep Gücü : 869
  • Cinsiyet: Bay
  • Ne Mutlu Türküm Diyene !
    • Profili Görüntüle
Şimdi Ölmeli/yim Biliyorum
« : Nisan 28, 2009, 06:11:10 ÖS »

Şimdi ölmeli/yim biliyorum.
Bir ben ölüyor kalbimin en derin yerinde..
Bir mezar kazıyorum gözlerinin derinliği miktarınca..
Özledikçe seni,
Bende sen olup kopuyorum yabancı tenlere..
Gidiyorum farkında değilsin...
Ölüyorum yavaş yavaş..
Bilecek değilsin..
Öyle derin bir uykudasın ki,
Gözlerim gözlerin içine baka baka eriyorum..

Şimdi susmalı/yım biliyorum..
Sana söz vermiştim ya..
Sözlerimi unutmadım henüz...
Hala dudaklarımda dudak izlerin..
Hala ıslak gözlerindeki deniz..
Ve hala taze içindeki sonbahar..
Ve hala taze tonda sana bir türlü yakıştıramadığım siyah..

Şimdi bitmeli/yim biliyorum..
Bir kutu çikolota alıp ellerimize,
Hiç uğramadığımız bir köyün çocuklarına dağıtmak hepsini.
Sonra senin rüzgarlı tepede buluşmak seninle..
Sırtımızı denize döndürüp,
Bir ağacın gölgesinde düşlemek kollarımızdaki ölümü..
Ve sonra yürümek çırılçıplak denizi..
Korkmadan...
Acıya sığınmadan..
Bulutlara uzanmak öylece...

Şimdi özlemeli/yim biliyorum..
Ellerimde kanayan bir iz..
Sana sırtını çevirmiş bir yüz..
Kirlenmiş bir geçmiş dururken aynamda
Rehin bir geleceğe düştü heybem..
Uykularım paramparça..
Özleminde aldığım dil altı sözcüklerim de yetmiyor..
Uzat diyorum sesini bana,
Sen daha da çekiyorsun tınılarını dudaklarımdan..
Kaç ay oldu dudaklarında rehin kalmayalı ?
Kaç mevsim geçti ellerinin içinde ter olup akmayalı ?

Şimdi ölmeli/yim biliyorum...
Önce senden,
Sonra tüm bulutlardan özür dilemeliyim...
Çünkü eriştiremedim ayaklarını mutluluğa..
El çektiremedim üzerinden matemi de siyahı da..
Yüreğine değen özlem değil...
İçindeki yalnızlığa bir kurşun olmalıydım...
Sana uzanan yol olup boyanmalıydım ziftlere..
Sonra senin terinde temize çekmeliydim tüm harflerimi..

Şimdi ölmeli/yim biliyorum...
Yüreğimin kuyularına sarkıtılmış bir yemin..
Ellerime tutuşturulmuş bir ilan....
Yüzüme sürülmüş bir iz'an..
Ve avuçlarımdan kayıp giden bir masal.
Ve senden kalan bir dipnot gözlerimde kanayan..

" Hani hep ahizenin diğer yer alan topuklu ayakkabılarının sesi..."

O topuklu ayakkabılarının sesine tutundum ben hep..
Her sabah uykusuz yüreğimi sesinle uyandırdım..
Yalnızlığınla yoğurdum içimdeki çocuğu.
Susuzluktan kırılan yüreğimin tüm çöllerinde bulut bulut özlemini sağıp içtim..

Şimdi bir gül diktim yüreğimin kanayan yanına..
Ölümün en güzel yerine işledim adının baş harfini..
Yüreğimin sağına seni,
Diğer yanına Cenneti heceleyip
Bir hayat düşledim gözlerimin en düş sahifesine..
Bir dirhem huzur kattım sözlerime..
Bir de seni..

Ölümü sana kavuşma addedip
Bıraktım içimde birikmişleri boşluğa..
Azat ettim gönlümdeki tüm yeminleri.
Sana kavuşmanın haram olduğu bu cümlede,
Seni bende bir kurşun gibi işleyip sözüme,
Ölümü hediye eyledim sensiz gönlüme..

Mutluluk safına durdum şimdi...
Al beni ey ölüm beni benden..
Çek beni fani tenimden...
Ve bir an evvel kavuştur beni..
Çıplağım şimdi..
Çünkü sen/sizim..

Kavuşmak; " sen " ise eğer...
" Ölüm " sen kadar güzel ise eğer..
Şimdi ölmeli/yim biliyorum...




İsmail Sarıgene