Şah-ı Nakşibend k.s. Hazretleri anlatır:
Seyyid Emir Külâl k.s. Hazretleri’ni görme arzusu gönlümü sarmıştı. Onu bir kez daha görebilmek için Nesef şehrine doğru yola koyuldum. Cîrân Ribatı’na ulaştığımda, elinde uzun bir sopası ve başında da keçeden yapılmış bir külahı bulunan bir atlıyla karşılaştım. Bu kişi bana yaklaştı, elindeki sopasıyla bana hafifçe dokunup:
– Halil’i gördün mü, diye sordu.
Kendisine cevap vermek istemedim. Ama o kişi tekrar yolumu keserek çevremde dolanıp durdu. Kendisine:
– Senin kim olduğunu biliyorum! Fakat sana ayıracak ne vaktim ne de sevgim var. Benim bir kalbim var, onu da mürşidime verdim. Başkasına verecek ikinci bir kalbim yok, dedim.
O zat benimle sohbet etmek istiyordu. Ama oralı olmadım ve yanından ayrıldım.
Seyyid Emir Külal Hazretleri’nin huzuruna vardığımda:
– Yolda karşılaştığın zat Hızır a.s.’dı. Niçin ona iltifat etmedin, diye sordu. Ben:
– Evet onun Hızır a.s. olduğunu biliyordum ama sizi görmek arzusuyla yola düşmüşken,
sizden başkasıyla meşgul olamazdım, dedim.
Seyyid Emir Külal Hazretleri yaptığımın doğruluğunu tasdik edip, verdiğim cevaptan memnuniyetini belirtti. (Ahmed Sıddıkî, Şah-ı Nakşibend, Arifler Yolunun Edepleri)