Kapının arka arkaya çalınmasıyla yatağımdan fırladım. Gecenin bu saatinde gelen kim olabilirdi ki?
Alelacele aşağıya inerek kapıyı açtım. Bitişik evde oturan arkadaşımın oğluydu.Nefes nefese,
- Babam çok hasta, arabanızla doktora götürebilir misiniz? dedi.
- Arabam 2 gündür tamirde, ama telefon edip doktor çağırabiliriz.
Bir doktor arkadaşıma telefon ettikten sonra çocukla beraber babasının yanına gittik. Adamcağız yattığı yerde büyük bir acıyla kıvranıyor ve kasılan parmaklarıyla, duvarın sıvalarını çiziyordu.
Yatağını duvardan uzaklaştırırken, eşi :
- Bugün ava gitmişti, fakat döndüğünde rengi sapsarıydı. 2 saattir kendini bilmeden kıvranıyor.
- Acaba avda bir şey mi oldu? dedim.
- Zannetmiyorum, sadece baş parmağını kesmişti. O civardaki bir türbede bulduğu bez parçasıyla sarıp kanını dindirmiş. Böyle söylerken sehpanın üzerinde duran ve rast gele yırtıldığı belli olan yeşil bir kumaş parçasını gösteriyordu. Ancak eşi daha sonra bu bezi değiştirmiş ve kesilen parmağı, yara bandıyla sarmıştı.
Arkadaşım, biraz sonra gelen doktorun vurduğu iğneyle sakinleşerek kendine geldi. Doktor, ona neyi olduğunu sorunca,
- Müthiş bir kabustu, beni av sırasında kesilen parmağımdan tutup havaya fırlatıyorlardı. Ve yere her düşüşümde kırılan kemiklerimin acısını tek tek duyuyordum.
Ve derinden bir iç geçirerek,
- Galiba,bunun sebebini de biliyorum, dedi.
Arkadaşım, bütün ısrarlarımıza rağmen bildiği şeyin ne olduğunu anlatmadı. Ancak oğlu, onun iyileşir iyileşmez çarşıya çıktığını ve yeşil bir örtü diktirdiğini söyledi .Babası daha sonra, avlandığı tepenin yamacındaki türbeyi ziyaret etmiş ve sandukçanın üzerindeki yeşil örtüyü değiştirerek eskisini eve getirmişti. Delikanlı, eski örtüden bir parça yırtıldığını hemen fark etmişti.Ve babasının, kesik parmağındaki yeşil kumaş parçası, o örtünün yırtık kısmına tam olarak uyuyordu.