Kalbİn Vazİfesİ Nedİr?
--------------------------------------------------------------------------------
İnsan vücudunda her uzvun bir vazifesi vardır. Bir uzvun vazifesini yapamaması, onun hasta olduğu manasına gelir. Gözümüzün vazifesi görmektir. Görmüyorsa göz hastadır. Kulağın vazifesi duymaktır. Duymuyorsa hastadır. Elin vazifesi tutmaktır, tutmuyorsa hastadır.
Bunun gibi kalbin de hastalığı vardır. Kalbin hastalığı, hangi vazife için yaratılmışsa onu yapmamakla meydana gelir.
Kalbin vazifesi nedir? Kalp ilâhi hitaba mazhardır. İlâhi ikram onun üstüne bina edilir. Şu halde kalbin vazifesi nuranî kapıyı açan ilme ulaşmaktır. Bu ilim nefsi de terbiye eden hikmettir. Hikmet kalpte teşekkül eder.
Hikmet nedir diye sorulacak olursa: Din-i İslâm'ın her bir emrini idrak ile akl-ı selim sahibinin kalbinde teşekkül eden rabbanî hassasiyete hikmet denir. Hayrı şerri onunla seçer. Hikmet, nuranî-ilâhi bir ikramdır ki, hakikate onunla şahit olunur.
Allah'ı bilmek ve O'na muhabbet duymak kalbin vazifesidir. Evet; iman bir nurdur, insanı İslâm eder, insanı cihana sultan eder, ama bu iman tevhide geçmezse, bu iman marifet-i ilâhiyeye dönmezse, bu marifetten Allah'ın muhabbeti teşekkül etmezse bu iman tam değildir, kısırdır.
Şu halde emaneti yüklenen insanın kalbindeki marifet ve muhabbet kalbin vazifesidir; kalbi bu sınıfa geçirmek lazımdır. Yalnız mücerret iman ile, anasından-babasından, üstadından gördüğü taklit amel ile yetinenler, marifet-i ilâhiyeye sahip olamazlar. Emanet-i ilâhiye ile mükellefiyete liyakat sahibi olamazlar. Allah'ın dağlar taşımadı dediği azamete layık olamazlar.
Olmazsa ne olur? Tur-ı Sina'nın Allah'ın tecellisiyle parçalandığı halde, cansız olan dağ dahi azametten parça parça olurken, insanı temsil eden Musa a.s.'ın Allah'ın tecellisi ile yere düşüp bayılması gibi insan haşyet içerisine girmezse, Allah'ın azametinden kalbi titremezse, muhabbet-i ilâhiyenin nuru ile kendini yakamazsa o insan perdelidir.
Şu halde kalbin vazifesi, ilim, hikmet, marifet, muhabbet ve itaattır. Allah'ın zikrinden zevk almak lazım gelir.
Allah'ın zikrinden zevk almayan bir kulun itaati ekrit. Zira zikir, mücerret bir tesbih değil, sevilen Allah'ın gönülden yâdı ve kalpte inkışafıdır. Azamet önünde hazır bulunmanın, Rabbi'ni yâd etmenin şeklidir.
MEHMET ILDIRAR