Diğer taraftan Kur’an’ın Müslümanlar için çizdiği bir yol haritası ve gösterdiği bir ufuk vardır. Ve Kur’an, insan ve toplum hayatını ilgilendiren her konuda zaman ve mekândan bağımsız olarak söz söylemeye devam eder. Kur’an’a muhatap olan Müslüman ise toplumsal hayatın her alanında Kur’an’ın buyruklarını görmezden gelemez. Bu bir bakıma Müslüman’ın hayatın figüranı olmayı reddetmesi ve toplumsal hayata müdahil olabilmesi demektir. Kuşkusuz ki böyle bir talebin bir takım çıkar çevreleriyle çatışması da söz konusudur. Buna karşın Müslüman; -uzanıp almadığımız müddetçe- kimsenin bize bir şeyleri hediye etmeyeceğini bilmektedir. Nitekim hayat denilen mefhum talepler ve gayretler olmaksızın ancak bir çeşit köleliğe razı olmaktır. Bu tür bir kölelikte; benimle ilgili konuları bile başkasının benim adıma konuşması söz konusudur. Oysa Müslüman böylesine edilgen olmayı veya kıyıda köşede silik kalmayı kendisine layık göremez. Çünkü İslam, ondan toplumsal hayatın başrolünde oynamasını ve ahlaktan hukuka kadar hemen her türlü sosyal alanda söz söyleyebilecek yetkinliğe ulaşmasını ister. Nitekim başrolde Müslüman’ın olması demek, hakkın gelmesi, batılın zail olması ve adaletin ikame edilmesi demektir.
Kur’an’ın Cuma hutbelerinde genellikle okunmayan bazı ayetleri vardır. Mesela Kur’an’da, Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyenlerin, fasıkların, kâfirlerin ve münafıkların ta kendileri oldukları bildirilir. (Bakınız; Maide 44) "Allah'ın hükümleriyle hükmetmek" ifadesi şayet tevil edilmek sureti ile tahrip edilmez veya en sade biçimiyle tefsir edilirse, Kur’an’ın bu ayete taalluk eden alanlarda da söz söylediği ve Müslümanlara birtakım sorumluluklar yüklediği anlaşılır.
Bugün biz Müslümanların bu gizli kalmış ayetlerden bahsedeceğimiz yerde, birilerinin bize dayattığı birtakım anlayışları İslam adına savunuyor olmamız ve onların reklâmını üstlenmemiz oldukça talihsiz bir durumdur. Sanki o savunduğumuz kavramları biz Batı’dan nakletmemişiz de kendi özümüzden tevarüs etmişiz gibi bağrımıza basıyorsak bu ne büyük bir gaflettir! Bu ortamda bir taraftan konjonktür bahane edilerek İslam’ın sosyal hayata bakan yönleri gizlenirken, diğer taraftan da kendi bünyemizde seküler bir din anlayışı inşa edilmektedir.