Gönderen Konu: Türkiye'de Bilim Ne Durumda?  (Okunma sayısı 771 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı 3ng1n

  • Deneyimli Üye
  • *
  • İleti: 265
  • Rep Gücü : 140
  • Cinsiyet: Bay
  • 3nq1n
    • Profili Görüntüle
Türkiye'de Bilim Ne Durumda?
« : Haziran 18, 2009, 09:21:18 ÖÖ »

Bir çok insan diyor ki: “Türkiye bilimde geri”. Evet maalesef bu doğru. Peki , bilimi gerileten etkenler acaba nedir? Bu etkenler nasıl olmalı ki ülkemizde bilim daha iyi olsun? Burada kendi gözlemlerime dayanarak bu sorulara cevap arayacağım.

Aslında tüm bu etkenleri bir hamle ile düzeltmenin bir yolu var. O ise üniversitelerin tam anlamıyla özerk olmasından geçiyor. Ancak maalesef uzunca bir müddet bu olamayacağa benziyor.

Türkiye’de basit bir tez yazmak bile devlet dairesine makbuz doldurmaya benziyor. Sadece Office programı kullanılarak yazılması isteniyor. Halbuki bilimsel içeriği olan herhangi bir yayın Latex, Open Office veya başka yazım programları ile gayet muntazam olarak yazılabilir. Tez yazımı windows işletim sistemi düşünülerek kurallara bağlanıyor. Halbuki Linux , Mac Os …vs işletim sistemleri ve bunlarda da yazım programları mevcuttur. Bilim devlet kurallarına dayatılarak ilerlemez. Bilim yapacak olan insan özgür olmalı. Kendi için de düzenli olan bir makale, tez de okunabilirdir. İllaki diğer yazılı bilimsel metinlerle uyum içinde olması gerekmez. Ben elime aldığım bir tezi veya makaleyi zevkle okuyabiliyorsam bu metni yazan için bir başarıdır bence.

Başka bilim insanlarının yaptığı çalışmalar derlenerek yapılan yazımlara makale ismi konulması çok yanlış. Bu demektir ki onu yapan insanlar çalışmıyor , rekabetten çekiniyor. Böyle bilim ilerleyemez. Ulu önderimiz diyor ki : "Her yeni yetişen kendisinden eskisini beğenmeyecek kadar yükselirse o zaman, ancak o zaman gelecek nesiller birbirinden kademe kademe yüksek seviyede bir yükselme grafiği meydana getirebilir ki, insanlığın ilerlemesinin amacı da budur." Yani bizden öncekilerin yaptıklarını ilerletmemiz şarttır. Kendi problemlerimizi onların bulduğu yöntemlerle çözebiliriz ama asıl estetik olan kendi yöntemimiz ile çözmektir. Tabi bu buluğumuz yöntemin estetik olması onun özgün olmasına bağlıdır.

Bugün ülkemizde yeni buluş yapanlar desteklenmiyor. Rakipleri tarafından hiç hoş olmayan davranışlara maruz kalıyor. Oysa ki rekabet, rakiplerimizin kuyusunu kazmak onlara köstek olmak değildir. Rekabette başarı kişinin rakibinden daha fazla çalışması , daha fazla hayal kurması ile mümkündür. Tüm bu süreç içerisinde insan sıkılabilir. Doğal olarak dinlenme ihtiyacı duyar. Zihni boşaltmanın en iyi yolu başka alanlarda faal olmaktır. Dağa tırmanmak, yüzmek , satranç , Go oynamak , bulmaca çözmek …vs gibi.

Üniversitelerin özerk olmasından bahsettik. Yıkıcı bir eleştiri bence boş konuşmadır. Önemli olan yapıcı olmaktır. Bende yapıcı olmaya çalışıp kendi çapımda (beklide haddimi aşarak) üniversitelerin özerk nasıl olabileceğini söyleyeceğim.İlk olarak lisans seviyesinde bir öğrencinin eğitilmesi ilse ilgili fikirlerimi söyleyeyim. Her öğrenciye bilim insanı gözüyle bakılmamalı. Sınıftaki öğrencilerin bir kısmı akademik kariyer , bir kısmı ise şirketlerde veya başka kurumlarda çalışacaktır. Öğrencinin okuduğu bölüm piyasada ne işe yaradığı öğrenciye anlatılmalıdır. Aslında bundan önce öğrenci hangi alanda olursa olsun çalışmaya , araştırmaya sevk edilmeli. Bu ise şöyle olabilir: Hoca derste anlattığı konuyu tam olarak anlatmamalı. Bir çok şeyi yarım bırakmalı ve onları öğrenciden tamamlamasını istemelidir. Sınıfta anlattıklarının dışında o konuyla ilgili nelerin olduğunu öğrencilere söylemeli ve sınavda da onlardan sorumlu tutulmalı. Yani sınıfta anlattığını değil anlatmadığını sormalıdır. Öğrencilerin mezun olabilmesi adına ülkemizde bir sürü yöntem var. Yaz okulu , bütünleme , 7+1 sınavları… Bunlara sınırlama getirilmeli. Çünkü bazen mezun olunca aldığı unvanı hiç hak etmeyen birisi bile bu yöntemler sayesinde o unvanı dışarıda kullanarak iş yapıyor. O unvanı gerçekten hak edenlere karşı yapılan bir haksızlık oluyor.

Şimdi ise yüksek lisans seçimini ele alalım. Yüksek lisans aşaması , kişinin akademik hayata başlaması için bir adım olarak bakılmalıdır. Bu doğrultuda seçim yapılmalıdır. Bu amaçla da ALES sınavı kesinlikle kaldırılmalıdır. Çünkü belli bir süre içerisinde bilimsel özelliği olmayan 180 adet soruyu çözmek kişinin bilimsel düşünmesini ölçmez. YÖK’ün belirleyeceği bir kurul yardımıyla (örneğin 5 kişi) yılın belli dönemlerinde yüksek lisans aşamasına sözlü bir sınav ile öğrenci alınmalıdır. Bu kurul üyeleri birbirini tanımamalı ki (farklı üniversitelerden , gerekirse yurt dışındaki Türk hocalarımızdan olmalı.) sınav esnasında torpil riskini azalsın. Kurulda olan hocalardan 4 tanesi üst üste iki sene yine aynı kurulda olmamalı. Ancak şu olabilir , bir kişi 2007 seçmelerinde ulunmuşsa yine o kişi çok farklı bir kurulda 2008 seçmelerinde bulunabilmeli. Ancak diğer 4 tanesinden , biri dahi olsa , 2008 seçmelerinde bulunmamalı. Birbirini tanımayan hocalar nasıl seçilecek? Gerçekten zor olacak, ama olur. Eğer devletimiz savaş esnasında Hammer cipi olanları tespit edip araçlarını ellerinden alıyorsa (ki haklıdır , sonuna kadar destekliyorum) birbirini tanımayan hocaları da seçebilir bence. Bunun içinde şu kriterler değerlendirilebilir. Tek bir alandan (matematik gibi) seçilecek kurul üyeleri kesinlikle farklı üniversitelerden olmalı. Özgeçmişlerinde birbiri ile çalışma yapmamış olmalı. Bu seçim sürecinin ardından öğrencinin yüksek lisans aşaması ise tamamen bilime yönelik olmalıdır. Sınavlar öğrencinin kendini geliştireceği sorulardan oluşmalıdır. Hatta sınav yerine yüksek lisans tezi orijinal olan öğrenci yüksek lisansı bitirmeye hak etmeli. Sınava çalışmak gerçekten öğrencide bir not kaygısı yaratmakta ve asıl amacından saptırmaktadır. Yüksek lisans tezleri başka tezlerin , makalelerin derlemesi şeklinde oluyor. Bu iyi bir durum değil. Akademik personel seçimi ise yine merkeze bağlı olacaksa , yüksek lisans aşamasına başvuran birine basit sorular yerine daha ağır ve cevapları esnasında onları bilerek hataya teşvik edici sözler söylenerek seçim yapılabilir. Yok eğer üniversitelere bırakılacaksa , üniversite “teori geliştiren yüksek lisans veya doktora öğrencisi kadroya geçebilir” gibi bir kanun koymalıdır. Böylece gerçekten bilim insanı olmayı hak eden insanlar kadroya geçmiş olur.

Diğer bir aşama ise doktora seçim aşaması da yüksek lisans seçim aşaması gibi olmalıdır. Ancak doktora bitirme koşulu uluslar arası bir makale ve orijinal bir tez ile belirlenmelidir. Bu şartlar ortaya atılırsa çok az öğrenci seçilebilir hatta seçilenlerden de çok azı bitirebilir. Fakat burada önemli olan nicelik değil niteliktir.

Üniversitelerin öncelikli olarak bilim kalesi olarak görülmesi lazım. Eğitim öğretim yuvası olarak değil.

Asıl önemli olan ise kendimizi düşünerek değil ülkemizi düşünerek çalışmaktır.


Erdem Altuntaç
Kocaeli Üniversitesi Matematik Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi


Bitmeyen Sevdamsin Y@rim