TARİHSEL SÜREÇ İÇERSİNDE KADIN İŞGÜCÜ
Kadınlar, tarihsel süreç içinde, her dönemin koşul ve niteliklerine göre değişen biçim ve statülerde çeşitli ekonomik faaliyetlere katılmış olmalarına karşın, ilk kez sanayi devrimi ile birlikte, "ücretli" olarak ve "işçi" statüsü altında çalışma yaşamı içinde yer almışlardır. Bu nedenle, tarihsel süreç içinde kadın işgücü incelenirken; sanayi devrimi temel başlangıç noktası olarak alınarak, kadınların çalışma yaşamına katılmaları sanayi devrimi öncesi ile sanayi devrimi sonrası şeklinde iki ayrı dönemde ele alınmalıdır:
1. Sanayi Devrimi Öncesinde Kadının Konumu
İlkel toplumlarda insanlar başlangıçta, göçebe bir yaşam tarzı içinde, avcılık ve toplayıcılık yapmak suretiyle yaşamlarını sürdürürken, kadın aile içindeki cinsiyete dayalı işbölümünde önemli roller üstlenmekteydi. Nitekim, bu söz konusu işbölümü içinde, erkek çoğunlukla, yaşanılan alandan uzakta avcılıkla uğraşırken; kadın ise; bitki toplayıcılığı ile çocukların bakımı, beslenmesi, soğuğa, sıcağa ve yırtıcı hayvanlara karşı korunmasıyla uğraşmıştır. O dönemde erkekler avcılık yaparken, kadınlar bazı tohumlu bitkilerin ekim-biçim işlerinin yanı sıra kolay yoğrulabilen balçığı şekillendirip, pişirmek suretiyle, çanak-çömlek yapmakta, incelikli bir mekanizma olan tezgah kullanarak ,iplerini dokunmuş bezler haline getirmekteydi. Anaerkil bir aile yapısının hakim olduğu avcı-toplayıcı toplumlarda kadınlar, her bakımdan üstün bir statü ve saygınlığa sahiptiler. Zaman içerisinde, insanoğlu, göçebe yaşam tarzını yavaş yavaş terk etmek suretiyle yerleşik düzene geçmiştir. Yerleşik yaşam tarzı, toplumların ekonomik, sosyal ve siyasal yapılarında köklü değişikler meydana getirmiştir. Hızla yerleşim merkezlerinin kurulmasının ardından mübadele ekonomisi doğmuş, ticaret başlamıştır. Nitekim bu değişim süreci içinde, üretim araçları tekniğinin gelişimi ile tarımsal faaliyetler giderek gelişmeye başlarken; madencilik ve balıkçılık gibi yeni işkolları ortaya çıkmıştır. Bu olumlu gelişmelere karşın, insanoğlunun doğaya ve hemcinslerine karşı mücadele ve egemen olma çabaları savaşlara neden olmuştur. İşte bu noktadan itibaren fiziksel güç ve üstünlük ön plana çıkarak, giderek önem kazanırken; yaşanan bu değişim, kadın ve erkeğin önce aile daha sonrada toplumdaki statü ve rollerini derinden etkileyerek, köklü değişikler yaratmıştır. Bu gelişmeler kadını, erkeğe oranla daha pasif ve ikincil plana itmiştir. Erkeğin; bu dönemde toplumsal statüsünün giderek güçlendiği görülmektedir. Nitekim; bu dönemde erkekler avcılık,madencilik, üretim araçlarının yapımı ve kullanımı, çobanlık, balıkçılık ve askerlik gibi fiziksel güç gerektiren işlerle uğraşırken; kadınlar ise; yemek, temizlik, çocuk bakımı, dikiş- nakış gibi geleneksel ev ile ilgili işlerle uğraşarak, aktif üretim sürecinden hızla evlerine çekilmişlerdir. Böylece ataerkil aile düzeni ortaya çıkmıştır.
Ataerkil aile düzenin egemen olduğu yıllarda, işgücü gereksinimi, savaşlardan elde edilen en önemli ganimetlerden biri olan büyük bölümünü kadınların oluşturduğu kölelerden karşılanmaktaydı. Ailenin reisi olan erkek, aile bireylerinin olduğu gibi, aynı zamanda kölelerin de mutlak hakimiydi. Ancak, kadın kölelerin de, erkek kölelerle birlikte aynı oranda güç ve performans göstermek suretiyle üretime olumlu katkılarda bulunmaları nedeniyle, kadın ve erkek köleler arasında bir ayrım yapılmamaktaydı.
X.yüzyıla kadar süregelen kölelik düzeni, yerini ortaçağdan itibaren feodal düzene bırakmıştır. Bu dönemde özellikle kırsal bölgelerde, tarımsal faaliyetlerde yoğun bir şekilde kadın işgücünden yararlanıldığına tanık olunmaktadır. Nitekim, bu dönemde tarımsal üretim, serf statüsünde tüm aile fertleri tarafından gerçekleştirilmekte, kadınlarda senyöre ait topraklarda, üretimde aktif olarak yer almaktadır. Yine Ortaçağda Avrupa’sında terzilik, ayakkabıcılık ve fırıncılık, kadınların erkekler ile birlikte en yoğun olarak çalıştıkları işkollarının başında gelmekteydi. Bu dönemde, kadınlar, siyaset ve savaş gibi erkek işlerine dahil edilmeseler de çalışma yaşamında da ev yaşamında da etkin bir konuma sahiptiler.
2. Sanayi Devriminden Günümüze Dek Kadının Konumu
Buharın üretim sürecinde kullanılması ile, ilk kez İngiltere'de dokuma sektöründe başlayan Sanayi Devrimi, daha sonraki yıllarda hızla diğer batı Avrupa ülkelerine de yayılırken, özellikle dokuma sektöründe işgücünün büyük bir bölümünü de kadınlar oluşturmuştur. Sanayi Devrimi, ilk kez ve bugünkü anlamı ile ücretli kadın işgücü kavramının doğmasına yol açan en önemli tarihsel gelişme olarak değerlendirilmektedir. Çünkü, kadın ilk kez Sanayi Devrimi ile birlikte, ekonomik bir gelir karşılığı bir başkası hesabına çalışmaya başlamıştır.
Sanayi Devrimini izleyen yıllarda, dokuma sektöründeki gelişmelere paralel olarak, kadın işgücü sayısı hızla artmış; bu durumda özellikle teknik gelişmelerin, üretim tekniğini basitleştiren makinelerin, işbölümü ve uzmanlaşmanın kadın emeğinden yararlanmayı kolaylaştırması ve dokuma sektöründe kadın işgücünün, erkeklerden çok daha başarılı olmalarının büyük rolü olmuştur. Buna karşılık, o dönemde hakim olan iktisat anlayışının, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sloganı ile ifade edilen katı bir liberal anlayışa dayalı olması, kadın işgücünün ücretlerinin erkeklerden çok düşük olmasına yol açmıştır. Bu bakımdan, bu dönem; kadın işgücünün düşük ücretler ve çok ağır çalışma koşulları altında çalışmaları sonucunu doğurmuştur.
I. ve II. Dünya Savaşı'nın yaşandığı yıllara gelindiğinde, kadın işgücünün ekonominin tüm kesimlerinde sayıca arttığı, özellikle de savaş sanayiinde silah altında bulunan erkek işgücünün yerini aldığına tanık olunmaktadır. Bu dönemde kamu ve hizmet sektörlerinde yaşanan büyüme, kadınların toplam işgücü içindeki oranlarını hızla arttırmıştır. Ayrıca, II.Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası sosyal politikanın gelişiminde de önemli adımlar atılması, kadın işgücünü koruyucu ve destekleyici hukuksal düzenlemelerin geliştirilmesine yol açmıştır.
I950'li yıllardan günümüze dek kadın işgücü açısından dikkati çeken en önemli nokta; çalışma yaşamında aktif olarak yer alan kadın sayısındaki artışdır. 50'li yıllarda Brigitte Bardot, güzelliğin simgesi olarak skandallar yaratan "Ve Allah Kadını Yarattı" filmiyle, bir özgürlük akımı başlatmıştı. Bardot'un masumlukla perdelenen dişi havası, kadınlığından gurur duyan, feminen kadınların da önünü açtı. 1950'ler, savaş şartlarının yorduğu kadınlar için hızla değişimin yaşandığı bir dönemdi. Güzellik ürünleri, makyaj gibi unsurlar kadın hayatında daha fazla yer almaya başlarken, "çalışan kadın" kavramının önlenemez yükselişi başladı. 1960'lardaysa kadınların hayatında,"mini etek" devrimi, John Lennon ve Beatles'ın özgürlük çağrısı yapan şarkılarının etkisi gözlenir oldu. 1970'lerde, doğaya dönüş, doğu felsefesi, sosyal eşitlik, feminizm gibi kavramların etkisiyle beraber kadınların toplumdaki rolü, yüzyıldaki en önemli dönüm noktasını yaşadı. Bu dönemin iyimser havasını, 1980'lerde maddiyatı ön plana alan "benmerkezci" bir düşünce biçimi aldı, kadınlar da iş dünyasında hızlı adımlarla sivrilmeye başladı. 1990'lar ise "imaj çağı"nın başlamasıyla sağlıklı yaşamın, kariyer kadar aile hayatının önem kazandığı yıllardı. Bu hızlı değişim sırasında "genetik devrim" de yaşandı.
Günümüzde kadın işgücü sayısının artmasındaki faktörleri şöyle sıralayabiliriz:
ü Hizmet sektöründeki gelişmeler
ü Dünya genelinde çalışan kadınları koruyucu ve destekleyici yasaların ve uygulamaların artması,
ü Demografik gelişmeler,
ü Eğitim olanaklarının artması,
ü Standart dışı çalışma şekillerinin ortaya çıkması ve giderek yaygınlaşması,
ü Aile boyutunun giderek küçülmesi ve çekirdek ailelerin yaygınlaşması,
ü Evlenme oranlarında azalma, buna karşılık boşanma oranlarında artış,
ü Toplumların kadınların çalışmasına yönelik tutumlarında meydana gelen olumlu gelişmeler,
ü Çocuk bakımı ve diğer hizmetlerdeki iyileşmeler
Tüm bu gelişmeler, günümüz literatürüne mavi ve beyaz yakalı işgücü kavramından sonra "pembe yakalı işgücü" kavramının da eklenmesine yol açmıştır. Nitekim, bu günümüzde kamu ve özel sektörde büro vb. gibi işlerde çalışan ve sayıları gün geçtikçe artan kadın işgücünü nitelendirmektedir.
BAYAN YÖNETİCİLİK VE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER
İş hayatında ağırlığın endüstriyel üretimden bilgi ve hizmet sektörlerine kayması pek çok işin tanımını, organizasyonların yapısını ve işleyişini değiştirmiştir. Bilgisayar, iletişim, finans, sağlık ve eğitim sektörlerinin öne çıkmasıyla iş tanımlarında bilgiye dayalı yetkinlikler üzerinde daha çok durulmaya başlanmıştır. Amacı her şeyi kontrol etmek olan, emir komutaya dayalı, hiyerarşik yapı içinde katı kurallar uygulayan, çalışanların otomatik maaş artışları ile yetindiği, liderin rolünün emir vermek ve her şeyi bilmek olduğu, bilginin kontrol altında tutulduğu geleneksel yönetim anlayışı yerini kadınların liderliğindeki yeni insancıl yönetim anlayışına bırakmaktadır. Bu yeni yönetim anlayışında amaç değişimi sağlamaktır. Hiyerarşik yapının yerine merkezde liderin olduğu bir ağ organizasyon modeli anlayışı yerleşmektedir. Çalışanlar performanslarına göre değerlendirilmekte ve ödüllendirilmektedir. Lider çalışanlara model olmakta, onları motive etmekte, yetkilendirmekte, yaratıcılığı arttırmakta ve onların en iyiyi yapmalarını sağlamaktadır. Bu tarz yönetimde daha başarılı olan kadın liderler bilgiyi paylaşmakta, ortak çalışmayı benimsemekte ve çalışanlarını açıklayıcı öğretme sistemi ile bilgilendirmektedir. Yeni modelde ceza yerini ödüle bırakmaktadır. Bilginin güç kaynağı olduğu ve liderlerin insanlara az zaman ayırdığı geleneksel kapalı yönetim tarzı, yerini bilginin paylaşıldığı açık sisteme ve liderlerin insanlara değer verip zaman ayırdığı ilişkilere duyarlı yönetim modeline bırakmaktadır.
Eğitimleri ve uygun yetkinlikleri nedeniyle bilgi çağının yarattığı yeni mesleklerin pek çoğunu kadınlar ele geçirmiştir. Bu yönetim anlayışında ve uygulamalarında kadın yöneticiler, çoğu kendilerinden kaynaklanan bazı sorunları aştıklarında çok başarılı yöneticilik ve liderlik örnekleri sergilemektedirler. Önemli olan bu sorunların ya da engellerin farkında olmak ve bunlarla baş edebilme istek ve kararlılığını göstermektir. Kadınların çalışma yaşamında kadın olmaları dolayısıyla, bir diğer ifade ile cinsiyet faktörüne bağlı olarak karşılaştıkları sorunları iki ana grupta toplamak mümkündür:
İş Yaşamında Karşılaşılan Sorunlar
2. Aile Yaşamında Karşılaşılan Sorunlar
* Eğitim ve mesleki eğitimde eşitsizlik:
* İş bulma ve yükseltilmede eşitsizlik,
* Ücretlendirmede eşitsizlik
* Sosyal haklardan yararlanmada eşitsizlik
* İş-Aile Çatışması
* Ev İşleri
* Çocuk Bakım Sorunu
Türk kadın yöneticileri iş hayatında yaşanan rol ikileminin getirdiği bireysel ve kurumsal zorluklarla karşı karşıyadır:
Kadın yönetici, üst düzeye çıktıkça yalnızlaşma endişesi ve başarı korkusu yaşar. Başarılı kadın yöneticilerin çok hırslı oldukları, rekabetten hoşlanmadıkları ve etraflarındaki insanların duygularını iyi anlayıp onları istedikleri gibi yönlendirdikleri düşüncesi yaygındır. Üst düzeylere çıktıkça, başarılı kadın yöneticiler giderek yalnızlaşırlar ve bu nedenle onlar da diğer insanları yakınlarında tutabilmek için ya özel yaşamlarından ya da kariyerlerinden özveride bulunurlar.
Kurumsal anlamda zorluk ise sayıca azınlıkta olduğu üst düzey yöneticiler arasında kendini kabul ettirmek ve yetkinliklerini kanıtlamak için daha çok çalışmak zorunda olmasıdır. Bunun yanı sıra, eşine ve çocuklarına karşı sorumlulukları nedeniyle seyahatler, uzun süreli eğitimler, uzayan toplantılar ve şirket yemekleri de genellikle kadın yöneticilerin sorunları olarak ortaya çıkar.
Türk kadın yöneticilerin iş hayatında yükselişinde yaşadıkları rol ikilemini (anne, eş, yönetici, kadın vs.) aşmaları için uygun ortamların yaratılması gereklidir. Eğer kadınlar kendi başına bırakılırsa bütün rol çeşitlilikleri ile başedebilirler. Farklıkları yönetme, esneklik, uyum, zor durumlarla baş etme, duygularının farkında olma ve onları yönetme konularında kadınlar daha başarılıdır. Ancak sorun, toplumsal rol paylaşımlarında kadına düşen rollerin tanımlanmasından kaynaklanmaktadır.
Bu sorunlara karşın günümüzde, değişen yönetim anlayışının gerekleri kadınlar tarafından daha iyi yerine getirilmektedir. İletişim, ekip çalışması, sürece odaklanma, etkili dinleme ve empati, coaching, müzakere becerileri, stres yönetimi, değişim yönetimi, farklılıkların yönetimi gibi konularda kadınların daha başarılı oldukları görülmektedir.
KADIN VE LİDERLİK
Harvard İş Yönetimi Okulu’ndan Rosener, kadınların, geleneksel liderlik rolünü en az erkekler kadar sürdürebilirken, içlerinden gelen farklı bir liderlik biçimine de sahip olduklarını söylüyor. Bu olguyu kadınların toplumsallaşma süreci ve meslekteki yaşantıları ile açıklıyor. Rosener kadınların liderlik tarzını “etkileşimci” ve “dönüşümcü” olarak niteliyor.
Örümcek ağı modeli olarak bilinen bir yapılanmanın yaratıcısı olan Frances Hesselbein yıllardır Amerikan Kız İzciler Birliği’nin başında bulunan bir kadın yöneticidir. Peter Drucker onu “Amerika’nın en iyi profesyonel yöneticisi” olarak niteliyor. Örümcek ağı modeli, merkezdeki liderin çevresinde, iç içe geçen çemberler halinde düzenlenmiş bir örgütlenme yapısıdır. Çemberler yalnızca merkezde birbirleriyle bağlantılı olmakla kalmayıp, çapraz işlevleri temsil eden bir dizi bağlantılarla da kesişiyorlar. Sıkça örülmüş bir örümcek ağına benzeyen yapı, kuruluşun değerler sistemini birebir simgeliyor: Çember herkesi içine alır, kucaklar, sık ama esnek, dolayısıyla akışı ve hareketi kolaylaştıran canlı bir işleyiş sağlar.
Kadın Liderlerden Öğrenilecekler
Görüş Birliğine Dayalı Kararlar ve Katılımcılık: Kadınlar, Hesselbein örneğinde olduğu gibi, merkezdeki lidere bağlı, birbiriyle ilişkili ekiplerden oluşan, liderin çok çeşitli kaynaklardan bilgi almasını sağlayan bir yapıyı tercih ediyorlar.
Erk: Kadınlar için erk, birlikte çalıştıkları üzerinde bir baskınlık ve denetim kurma aracı değil, paylaşılarak çoğalacak bir enerji ve güç kaynağıdır.
Bilgi ve Beceriyi Paylaşmak:Bilgi ve uzmanlığı kadınlar, her çalışanın katılımcılığını ve lider yetkinliklerini artıracak biçimde paylaşma anlamında kullanıyorlar.
Çatışma Yönetimi: Erkekler için olumsuz ve tehdit edici bir şey olan çatışma, kadınlar için meseleleri masaya yatırıp çözmek için bir etkileşim ve katılım fırsatı.
Destekleyici iş ortamı: Kadınlar destekleyici iş ortamı oluşturmaya çok değer veriyorlar. Sıcaklık, anlayış, özendirme, dinleme, empati, karşılıklı güven oluşturma kadınların liderlik anlayışının merkezinde yer alıyor.
SONUÇ
“Dünyadaki ilk yönetici bir kadındı. Bu yönetici Havva idi. Bir şey söyledi ve yaptırdı. Elmayı Adem'e yedirdi”
Kadınlar çalışma yaşamına girerken ve de çalışma yaşamında geleneksel rolleri ve bu rollere uygun toplumsal beklentilerle çalışma yaşamının bağdaşmaması gibi çeşitli nedenlerden ötürü engellerle karşılaşıyorlar. Bu engellere rağmen kadınlar yüzyıllardır ev dışında en az erkekler kadar başarılı çalışıyorlar. Rengarenk çini vazoları onlar boyuyor, incecik iplikleri onlar dokuyor, konservelerin bezelyelerini onlar ayıklıyor, sanayide taşımaları yasaklanan kilolarca yükü tarlada onlar taşıyor.
İş ve siyaset dünyasında gerek Türkiye'de gerekse dünyada erkeklerin egemen olduğu biliniyor. Bunun en önemli nedeni ise; erkeklerin başarılı olmaya odaklanması ve buna göre programlanmasıdır. Fakat bu durumun gün geçtikçe değişim gösterdiği ve kadınların da yeni fikirlere açık ve kendi birikim ve yeteneklerini maddi kazanca dönüştürmeye eğilimli oldukları profesyonel kadın yöneticiler arasında kabul edilen ve ispat edilen bir görüş olmuştur. Kadın yöneticiler işbirlikçi, destekleyici, anlayışlı, uzlaşmacı, katılımcı olmalarının yanı sıra gücü paylaşılabilen unsur olarak görmektedirler. Bu nitelikleriyle önümüzdeki yüzyılda aranan özelliklere çok uygun bir yapı sergiliyorlar.
Küresel rekabet koşulları işyerlerinde etkin ekipleri öne çıkarırken ve kurumları ileri götüren ve sürekli değişimi sağlayan insan becerilerine yatırım yapılıyor. Kadın liderler tam da bugünün iş dünyasının ihtiyacı olan taze bir üslup getiriyorlar. Geleceğin lideri, “erkek” gibi mücadeleci ve sonuç odaklı, “kadın” gibi paylaşmacı, geliştirici, güven ve işbirliği odaklı olmak zorunda. Yarının kurumlarına, aklı kadar yüreğiyle de önderlik eden kılavuzlar yol gösterecek.