Güzelleşirken Hasta Olmayın
Gelişmiş ülkelerde bir kadının bir günde ortalama olarak 12 çeşit kozmetik ve deri bakım ürünü kullandığı hesaplanmış. Bunlarda 200’e yakın kimyasal madde var ve deri yoluyla emilen kimyasalların miktarı yılda 2 kiloyu geçiyor.
Geçen ay Uluslararası Kanser Dergisi’nde yayınlanan ve 3 bin kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, iç çamaşırlarını düzenli olarak talk ile pudralayan hanımlarda yumurtalık kanserinin yüzde 17 oranında fazla görüldüğü ileri sürüldü.
Kozmetiklerde en çok kullanılan maddelerin başında koruyucu olarak yararlanılan ‘paraben’ler geliyor. Deride tahriş ve alerjilere sebep olduğu çoktandır bilinen parabenlerin hormonal bozukluklara yol açabilecekleri ve meme kanseri riskini artırabileceklerine dair şüpheler var. Fitalatlar da yumuşatıcı özellikleri dolayısıyla kozmetiklerde çok sık bulunan kimyasallardan bir diğeri. Çocuk oyuncaklarında da bulunan ve astım oluşumunu kolaylaştırdığına dair pek çok bulgu olan fitalatların kısırlık yapıcı etkileri olabileceği ileri sürülüyor.
Diş beyazlatıcı ürünlerde bulunan hidrojen peroksit de sağlığımızı tehdit eden maddelerden bir diğeri. Bunların ağartıcılarda izin verilenden fazla miktarlarda kullanılması, ağızda yaralara ve diş eti hastalıklarına yol açıyor.
Toronto Üniversitesi tarafından gebelikleri süresince toluen, fitalat ve formaldehit gibi kimyasalların çok kullanıldığı pedikür salonlarında çalışan kadınların çocuklarında dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü gibi zihinsel sorunların çok fazla görüldüğü ortaya çıktı. O zamandan beri bu tür salonlarda fitalatlar artık kullanılmıyor; toluen de kademeli olarak azaltılıp o da artık kullanılmayacak.
Sadece bu değil. İngiltere’de yapılan bir araştırmada ise içinde alüminyum bulunan ter önleyiciler ile meme kanseri arasında bir ilişki olduğu belirlendi. Alüminyum tuzları ter önleyicilerde yaygın olarak kullanılıyor, çünkü bu konuda gerçekten çok etkililer. Keele Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen araştırmada, meme kanseri sebebiyle memeleri alınmış olan kadınların koltuk altına yakın dokularında yüksek miktarda alüminyuma rastlandı. Ancak, bir araştırma ile kesin yargıya varmak tabii ki mümkün değil.
Güzel kokular da tehlikeli
Son yıllarda giderek yaşamımıza daha çok giren koku ve parfümler de sağlığımızı olumsuz şekilde etkiliyor. Ev ve çamaşır temizlik ürünlerinde, parfümlerde, kırtasiye malzemelerinde, plastiklerde, ilaçlarda ve hatta yiyecek ve içeceklerimizde 5 bin’den fazla koku verici madde var. Ticari sır kapsamına girdiği için kokuların kimyasal formülleri çoğu zaman ürün üzerinde bulunmaz.
Kokular vücudumuza solunum yoluyla, ağız yoluyla ya da deri yoluyla girerek başta akciğerlerimiz olmak üzere deri, burun, göz ve beynimizi etkilerler.
Kokuların çoğu solunum sistemi için tahriş edici özelliği olan uçucu organik bileşiklerdir ve astımlı hastalarda öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığına neden olduğu eskiden beri bilinmektedir. Bazı kokular burun tıkanıklığı, sinüzit, öksürük, boğaz ağrısı ve göğüste sıkışma hissi de yaratabilir.
Araştırmalar kokuların, kalp, dolaşım ve beynin elektrik aktivitesi üzerine de etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Bunlar baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, uyuşukluk gibi şikayetlerdir.
Kokuların en çok etkilediği organ derimizdir. Kaşıntı, kabartı, egzama bunların başlıcalarıdır.
Kokular gözlerde sulanma, kaşıntı ve kızarmalara yol açabilir. Araştırmalar deriden emilen kokuların daha sonra parçalanarak ve başka bileşiklere dönüşerek de etkili olabileceklerini göstermektedir.