Gönderen Konu: TİTREMEYEN BİR ÇINAR'ın ÖYKÜSÜ  (Okunma sayısı 1302 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Gamzeli

  • _Gamzeli_
  • Admin
  • *
  • İleti: 18871
  • Rep Gücü : 2045
  • Cinsiyet: Bayan
  • Bana Sen Lazımsınn...
    • Profili Görüntüle
    • Ahmet Maranki
TİTREMEYEN BİR ÇINAR'ın ÖYKÜSÜ
« : Mart 25, 2008, 10:50:19 ÖS »

Atatürk 1937'de Diyarbakır'a geldiğinde bir ilkokulu ziyaret etmiş.
3'üncü sınıfa girip çocuklara zor bir problem sormuş.
Kafası üç numara tıraşlı bir çocuk,
"Ben çözerim" diye tahtaya fırlamış, çözmüş problemi...

Başöğretmen, öpmüş çocuğu...
" - Ne olmak istiyorsun?" diye sormuş.
" - Âşık, Paşam!" demiş çocuk...
" - Tamam ama..." demiş Atatürk, "Sen iyi bir mühendis ol. Bize köprüler, yollar yap, yine şiir yazarsın."

10 yaşındaki o çocuk, büyüyüp kafasına koyduğu gibi "âşık" oldu;
köprüler, yollar değilse de şiirler, yazılar, kitaplar yarattı ülkesi için...
14'ünde "komünistlikten" içeri atıldı. Komünistliğin ne olduğunu karakolda öğrendi.
25'inde Dil Tarih'e girdi; kürsüler kapatılınca işsiz kaldı.
Sonra 33 yıl sürecek eğitimciliğine başladı;

33 yılın 27'sini sürgünde geçirdi.
İlk atandığı Sivas Lisesi'nde milletvekilinin oğlunu sınıfta bıraktı diye kendisini eleştiren Milli Eğitim Bakanı'nı tersleyince Hekimhan'a sürüldü.
Hekimhan'da köylerden topladığı öğrencilere ev tutup gece gündüz kurs veren oydu.
Doktor Tahsin'le köy köy gezerek sıtma taraması yapan o...
Orada, evindeki divanın altına gizlenen polisler, arkadaşıyla şiir okuduğunu saptayınca 7 ay cezaevinde yattı.

30'unda Elazığ'daki okuluna 5 bin kitaplı kütüphane kurdu.
Bu başarısı Bitlis sürgünüyle "ödüllendirildi". Bitlis'te şımarık bir milletvekili yeğenini kovdu diye kızan Milli Eğitim Müdürüne,
"Sen makamına âşık olabilirsin, ama ben cumhuriyete âşığım" dedi.
Urfa'ya tayin edildi.
Sonraki durağı Silifke'de bir harabe halde devraldığı liseyi, kısa zamanda en iyi üniversitelere öğrenci yetiştiren bir okul haline getirdi.
Bedelini Aydın'a tayinle ödedi.

40'ında Artvin'deydi. Okul müdürünü öldürmüşlerdi. Kimsi gitmiyordu. Onu çağırdılar. Koşarak gitti.
Bir 10 Kasım'da Atatürk'ün toprak reformu idealini anlatırken, "Sen ne diyorsun, in aşağı!" diyen valiye "Asıl sen çık dışarı! Senin Atatürk'ü dinlemen bile yanlış" demiş, kürsüden inip yaka paça dışarı attığı adamı bahçede de kovalamıştı.
Sinop'a sürüldü. Çünkü Sinop Lisesi müdürünü bıçaklamışlardı.
Göreve başladıktan 34 gün sonra "Haydi Kastamonu'ya" dediler.

12 Mart'ta Sivas'ta tutuklandı. Aklandı.
Beyşehir'deyken "Su Getirme Derneği" kurdu;
Belediye'nin yapamadığını yaptı diye merkeze alındı.
Sonra nerede ateş varsa, oraya yollandı:
Nusaybin...Cizre... Diyarbakır...

50'sinde, her gün olay çıkan "Bozkurtlar kalesi" Atatürk Lisesi'ne müdür olarak atandı. Okula gittikten 2 saat sonra silahlı saldırıya uğradı. Silahla karşılık verdi. Çatışmayı izlemekle yetinen 243 öğretmeni görevden aldı. Yurdu katillerden temizledi. "Ey Türk! Titre ve kendine dön" yazısını sildirip yerine Atatürk'ün "Bağımsızlık benim karakterimdir" yazısını astırdı.

Bir gün fizik laboratuvarına girdi, dersin konusu titreşimdi.
Dersteki öğrencilere "Doğada her şey titreşir.
Bunu bilin, ama siz sakın titremeyin" dedi.
Hayranlıkla bu öğüdü dinleyen öğrencilerden biri de bendim.
O sözleri ömür boyu hafızamdan silmedim.

Sevgili hocam Vecihi Timuroğlu, aydınlanma kavgasında sonraları
dal gibi bir oğul ve kız yitirdi.
Yine de dimdik ayakta kaldı.

70 yıl önce üç numaraya vurulmuş başını okşayan "Başöğretmen"in adını taşıyan "onur ödülü"nü alacak bugün; vefalı Anadolu Eğitimcilerinin elinden...
Biz de 81 yaşındaki çınarı ayakta alkışlamak için orada olacağız.
Ve şahsında, bu ülkenin aydın ve çilekeş öğretmenlerinin ellerinden öpeceğiz.

Can Dündar


Seni sevdim gönülden, kalbimin sahibi oldun bilmeden, bu yürekte varolacaksın ebediyen, bunu bil çok seviyorum gerçekten.
Seninle doğdu bu yürek, sensin gönlüme eş, dudaklarım dudaklarındayken sanki can verdi bu yürek, senin kollarında ölmek dünyada en güzel şey olsa gerek..