Seni sana rağmen yaşadım ben.
Hep kaçışlar dolu , hep eksik…
Bir yanını tamamlasam...
Mutlaka başka bir yerden açık veriyordum.
Tamamlamaya uğraştıkça...
Senin gizlerinde kaybolup gidiyordum.
Bedenine değil,
Ruhuna taliptim ben.
Bu yüzden bu kadar zorlanıyordum.
Ben bir adanın değil, bir kıtanın kaşifiydim.
Yola çıkmıştım bir kere dönüşüm yoktu;
Ama, öyle çok duraklıyordum ki,
Geriye dönüm baktığımda
Başladım yerden birkaç metre bile
Uzaklaşamadığımı fark ediyordum.
Üstelik menzilin ucundaki sen,
Benden daha hızlı yol alıyordun,belli ki kaçıyordun.
Ufukta bile görünmeyen seraptın artık...
Kaç kez ‘vazgeç’ dedim kendime kaç kez o yolun kenarındaki ormana girip yok olmayı düşündüm.
Zaten yaşadığımda bu değil miydi?
Seninle birlikte varlık bulmayı düşünürken ,
Senin olamaman yokluk hissinden başka ne verebilir ki bana?
Oysa nasılda coşku doluydum başlarken…
Gecelerimi de gündüzlerimi de sana adamaya hazırdım.Her gün yeni bir yönünü öğrenip şaşıracaktım.
Seninle yaşadığım hiçbir şeyin dadını unutamayacaktım.
Sen, sonbahar rüzgarında kopmuş , serseri bir defne yaprağı ben sana dal olacaktım.
Hangimiz yaprak, hangimiz dal karıştırıyorum artık.Ben bu uykuları uyuyalı çok olmuştu.
Şimdi aynı uykuları yeniden uyuyorum.Acı uykusu , hüzün uykusu , korku uykusu…
Bir gece birinin bir gece diğerinin sonsuzluğunda kayboluyorum.
Ne garip kendimi kuşatma altındaki bir ordunun komutanı gibi görüyorum.
İhanetler içindeyim…
Ben düşmanı alt edemediğimden değil,
bu arkadan vuruşlar yüzünden yeniliyorum.
Bir beyaz bayrak gerekiyor artık bana.
Bütün mevzilerini kaybetmiş bir komutanın onurunu daha
fazla zedelemeden teslim olmayı bilmesi gerek.
Uzun sürmez esaretim.
İçimde bu yenilginin acısını yıllarca taşıyacak olsam bile bir yolumu bulup kavuşurum özgürlüğüme.
Gidiyorum.
Geride yaşanmamış zamanları bırakarak...
Sende ürkekliğinle baş başasın…
Hep tamamlanacak değil ya, buda böyle yarım kalsın